Gündem

Alevi iş adamı Özdemir: Dedelerin maaş alması inkara teşvik, cemevi düzenlemesine Diyanet karışmamalı

"Alevilerin teolojik, kültürel, tarihsel arka planında cemevleri diye bir kurum yoktur"

21 Aralık 2015 14:40

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde düzenlenen Alevi çalıştaylarına katılan, ANAP’ta genel başkan yardımcılığı yapmış iş adamı Yalçın Özdemir, Alevi inancının temsilcileri olan dedelerin maaş alamayacağını savunarak, “Dedenin maaş alması, yolu inkâra teşvik demektir” dedi.

7 Haziran seçimlerinde AKP’nin Sivas’ta 5. sıradan milletvekili adayı olarak gösterdiği Özdemir, "Alevilerin teolojik, kültürel, tarihsel arka planında cemevleri diye bir kurumun olmadığını" söyleyerek, “Cemevlerinin sisteme entegrasyonunun, Diyanet İşleri bünyesinde organizasyonu çatışmalara yol açacaktır. En az beş yıl sisteme entegrasyonun sağlanmasında Diyanet İşleri’nden cemevleri uzak tutulmalı” ifadelerini kullandı.

Yeni Yüzyıl’dan Seda Şimşek’e konuşan Yılmaz’ın açıklamaları şöyle:

Cemevlerine statü verilmesinin Aleviler için simgesel anlamı nedir?

Cemevleri Alevilikte kurumsal bir yapı değil. Alevilerin teolojik, kültürel, tarihsel arka planında cemevleri diye bir kurum yoktur, tarih boyunca da olmamıştır. 1990’lı yıllarda, 80 sonrası Türkiye’den Avrupa’ya yaşanan göçün içerisinde bazı illegal örgütlenmeler de Avrupa’yı mesken tutmuştur. Avrupa’yı mesken tutan illegal örgütlenmeler, Avrupa’da yaşayan 2,5 milyon Alevi’yi örgütleyerek, “cemevleri bizim ibadethanemizdir” düşüncesini yerleştirmiştir. Yurt dışında ve Türkiye genelindeki bazı örgütlenmeler aracılığıyla, AB komisyonları da kandırılmak suretiyle, bazı Alman vakıflarının desteği ile Alevilere bir ibadethane icat edildi, onun da adı cemevi oldu. Aslında cemevlerinin arkasında, Evangelizm ve Siyonizm vardır. Alevilikte kurumsal olan yapının ismi cemdir. Cemden yola çıkarak cemevi diye bir ibadethane üretildi ama yaşadığımız dönemde alt yapısı olan bir kurum. Kentleşme ve modern hayat sebebiyle Alevilerin cemlerini yapabilecekleri mekânlara ihtiyaç var.

Hükümetin eylem planında Alevilerin taleplerine ilişkin yer alan düzenlemeleri nasıl buluyorsunuz?

AK Parti iktidarlarının, bazı sivil toplum kuruluşlarının, Alevilerin kanaat önderlerinin 2008’den itibaren yaptıkları çalıştaylar önemli bir hazine oluşturmuştu. Bunların bir bölümü, seçim beyannamesine, hükümet programına ve eylem planına konuldu. Şimdi hükümet üç ayda bunları gerçekleştirmeye kilitlendi. Hükümet, hem ulusal hem uluslararası dinamiklerin Kürt meselesini kaşıdığı bu dönemde Alevi açılımını sahaya sürdü. Alevilerin en önemli taleplerinden birisi olan cemevlerine statü verilmesi, ülkedeki gerilime, kutuplaşmaya karşı Sayın Davutoğlu’nun önemli bir manifestosudur. 1990’lardan itibaren başlayan Alevi örgütlenmelerinin en başta gelen talepleri, eşit yurttaşlık, Madımak’ın müze olması, cemevlerine hukuki statü tanınması, ders kitaplarından Alevilere hakaret içeriklerinin ayıklanması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve zorunlu din derslerinin kaldırılması. Bunlar, Alevi örgütlerinin üzerinde ortaklaşa birleştiği talepler. Bazılarına, takvime bağlanarak hükümet tarafından kulak verilmesi şüphesiz Aleviler açısından önemli bir kazanımdır. 1925’te 677 sayılı kanunda “Alevilik, Bektaşilik, çelebilik, erenlik, dervişlik, dedelik, dede babalık yasaklanması” ve “dergâhların, tekkelerin, zaviyelerin kapatılması” düzenlenmiştir. Bu yasaklar, Devrim Kanunları’nın koruması altındadır ve hâlâ yürürlüktedir. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, ulus devlet yaratma projesinin içinde Alevilik fiili olarak yasaklanmıştır. Devletin Alevilere yaptığı bu zulüm, Alevileri İslam perspektifinden dışarı attı. Bu inanca ilişkin ritüeller, gelecek kuşaklara aktarılamayınca, Alevileri fiili olarak ateizme sürüklendi.

Gelecek düzenleme, cemevleri ile ilgili talepleri tam olarak karşılıyor mu?

Aleviliği 12 İmamlar’dan, Ehl-i Beyt’ten bugüne kadar Anadolu’ya taşıyan, kurumsal yapısı dede, pir, mürşid ocaklarıdır. Aleviliği kurumsal temsil etme yetkisi oradadır. Dolayısıyla, modern hayatın içinde Aleviliğin ihtiyacı olan cemevlerinin dede ocaklarının altında yükselmesi gerekir. Cemi yapabilmek için dede lazım, dede ocakları olmaksızın cem de cemevi de olmaz. Dedesiz cemevleri projesi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin dibine konulmak istenen bir dinamit var. Bu dinamitin önüne geçecek yegâne şey, cemevlerinin dede ocaklarına bağlı olarak kurulmasını sağlamaktır.

Nedir o dinamit?

Geleneksel inanç Aleviliğinin kendi içindeki hiyerarşide, dedelik aynı zamanda bir yargı mercidir. Suçlular ceme alınmazlar. Geleneksel inanç Aleviliğinin dedesi, mürşidi, piri ceme girecek insanların bütün suçlarını kapının eşiğinde bırakmalarını, bunun için de 40 kişinin rızasının gerektiğini bilirler. Biz şimdi cemevleri üzerinden Alevilik keşfine çıktık. Avrupa’da örgütlendirilen Alevilik, dedesini, pirini, mürşidini tanımayan, reddeden, hatta yer yer küfreden bazı kesim ve toplulukların elinde. Unutmamak lazım ki cemevleri meşale yapılmak suretiyle, darbe yapılmaya, iktidarlar düşürülmeye çalışıldı, Gezi olayları tezgâhlandı, terör örgütlerinin adeta propaganda merkezleri yapılmak istendi.

 

“Devlet bu yetkiye sahip değil”

 

Hükümetin cemevlerine statü verilmesine ilişkin düzenlemeye gitmesine karşı yükselen bir tepki olmadı.

Sağında, solunda, ötesinde berisinde hiçbir şey olmaksızın, yalın bir cemevi düzenlemesi Meclis’e sunulduğunda, bazı kesim ve katmanlar işsiz kalacağı ve nemaları kesileceği için bu düzenlemeye karşı çıkacaklardır. Meclis’te cemevlerine statü yasalaşırken, son 20 yıldır her mecrada “cemevi cemevi” diye tutturanların nasıl karşı çıktıklarını göreceğiz. Cemevlerinin yanına “ibadethane” eklenmesi talep edilecektir. Türkiye’nin içinde bulunduğu gerilim ortamından çıkmaması için cemevlerinin orasını burasını çekiştireceklerdir. Bunu merkeze koyup, yeni çatışma alanı oluşturmaya çalışacaklardır.

Yani, statü yeterli görülmüyor, ibadethane olarak tanımlanması mı talep ediliyor?

Düzenleme yasalaştığında, cemevlerinin giderleri karşılanacak. Cemevinin sağına, soluna başka bir sıfat konulmayacak, Alevi onu nasıl tanımlıyorsa kendisi tanımlar. Yasal olarak “ibadethane” denilebilmesi için 1925’te 677 sayılı Medeni Kanun’a dönülmesi, yani anayasa değişikliği gerekir. Aleviler cemevlerini “ibadethanem” diye tanımlıyorsa, hükümetin görevi cemevine yasal statü vermektir. Hiçbir devlet, bir yere ibadethane statüsü verme yetkisine sahip değildir. İnsanların inançlarını devlet belirlemez. Bugüne kadar yurt dışındaki bazı Alevi örgütleri, mütemadiyen “ibadethane” statüsü için direndiler, direnmeye devam ediyorlar.

 

“Dede maaş almaz”

 

Talep edilmesi halinde dedelere maaş verilebileceğine dair de bir düzenlenme öngörülüyor.

Geleneksel Alevi inancının kurumsal temsilcileri dedeler, Ehl-i Beyt’e kan ve gönül bağı ile bağlıdır. Yola revan olmuş dede, maaşı reddeder ancak dede ocakları resmen tanındığı vakit, ocaklara inanç vergisi adı altında bir ödenek tahsisatı yapılır, ocaklar dedesinin, rehberinin, zakirinin ihtiyaçlarını bu bütçeden karşılar. Dede maaş alamaz, dedenin maaş alması, yolu inkâra teşvik demektir. Alevi dedeleri, pirleri, mürşitleri verdikleri ikrar gereği bunu alamaz, talep de etmezler.

Aleviler kendi aralarında birçok konuda neden ortaklaşamıyor?

Dede, mürşid, pirlik kan bağıyla gelen bir gelenektir. Alevilikte bir hiyerarşi vardır. Bu hiyerarşinin en tepesinde dede ocakları vardır. Onlar tanınmayınca kaos ortaya çıkıyor.

Bu düzenlemelerden sonra hangi adımlar atılmalı?

Cemevlerinin sisteme entegrasyonunun, Diyanet İşleri bünyesinde organizasyonu çatışmalara yol açacaktır. En az beş yıl sisteme entegrasyonun sağlanmasında Diyanet İşleri’nden cemevleri uzak tutulmalı. Bir devletin, toplumda başka inanç gruplarının hassasiyetini de göz önünde bulundurma zorunluluğu vardır. Bunlar Meclis’ten geçtikten sonra, dede ocaklarının tanınması, zorunlu din dersinin kaldırılması, Alevi tekke ve dergâhlarının sahiplerine iadesi, bir inanç kurulu, arşiv külliyatının oluşturulması, inanç vergisi düzenlemesi, ilahiyat fakülteleri ve üniversitelerde Alevi inancına ilişkin müfredat gibi konular üzerinde çalışılması gerektiğini düşünüyorum.

Aleviler neden ayrımcılığa uğradıklarını düşünüyor?

Kamuda işe girerken, işe girdiğinde çalıştığı ortamda bu baskıyı hissediyor. Kamusal alanın her yerinde Aleviler bu ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyor. Maraş, Çorum ve Sivas olaylarında, toplumsal baskının çatışmalara, hatta katliamlara sebep olduğunu unutmayalım.

 

“Aynı yasağın mağdurlarıyız”

 

Düzenlemede “irfan merkezleri” ifadesi rahatsız ediyor mu?

İslami gelenekte, dergâhlar, tekkeler, dede, ve mürşid ocakları irfan merkezleridir. Aynı yasaktan mağdur olanları ötekileştirmek, yıllarca öteki olarak yaşayanlar açısından bir paradoks. Hepimiz aynı yasağın mağdurlarıyız. 1925’te bu kanun çıktığı gün, Genelkurmay, Diyanet İşleri ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu da geçmişti. “İrfan merkezleri” ifadesine saldırmak yerine, bizim bu üçüyle yüzleşmemiz gerekiyor.

 

“Büyük bir kesimi Kürt kökenli”

 

Alevilerin talepleriyle ilgili düzenlemeler yapmak için AK Parti sizce neden 7 sene bekledi?

Alevi açılımlarının bugüne kadar nihai sonuca bağlanmamasının en önemli sebeplerinden birisi paralel yapılanmanın cemevlerini suiistimalidir. Mesela, cami ve cemevi projesi, iyi niyetli bir proje gibi sunulmuş olsa da Ankara’nın Tuzluçayırı’nda yapılmaya kalkışılması, cemevleri üzerinden bir fay hattını uyandırma, yeni çatışma alanlarına Alevileri çekme girişimidir. Bu kriminal faaliyetin yurt sathında Alevilerin arasına sızıp yönlendirme ve yönetme faaliyeti ile beraber, hükümet cemevlerine hukuki statüyü verememiştir. O tarihlerde yapılan çalışmalar sabote edildi. Bazı Alevi örgütleri ve kanaat önderleri bu işe alet olmuşlardır. Cami cemevi projesinin temellerini atanlar, 12 Eylül’den o temel atma törenine kadar Tuzluçayır’da olmayan büyük toplumsal eylemlerin önünü açmışlardır. Bir başka proje de Alevileri PKK’ya devşirme projesi. Türkiye’de yaşayan Alevilerin önemli bir kesimi Baba Mansur Ocağı talibi olup, Kürt kökenlidir. Ancak Aleviler Kürtçü değildir. Yurt dışındaki ve yurt içindeki bazı Alevi örgütlerinin başkanları aracılığıyla PKK’nın dağ kadrosu olan Kürt Alevilerle duygudaşlık oluşturulmaya çalışılmıştır. Bütün bunlar adım atmayı zorlaştıran unsurlardır.