Orta Doğu’nun yakın tarihine damga vuran bir siyasi hanedanlığa mensup olan kişilerin siyasete atılması belki de bu coğrafyada en çok duyulan hikayelerden biridir. Bu isimlerden birinin güç yerine kalem ve aktivistliği seçmesi ise çok daha nadirdir.
Fatima Butto bu ikinci gruba mensup bir isim. Fatima, Orta Doğu siyasetinin belki de en tanınan kadın ismi olan eski Pakistan Başbakanı Benazir Butto’nun yeğeninin kızı ve eski başbakan Zülfikar Ali Butto’nun torunu. Butto, ailesinin partisinde iktidara giden yolu kovalamak yerine mücadele ve inançlarını gazete ile kitap sayfalarına, sokaklara taşımış.
Marka Konferansı kapsamında Türkiye'ye gelen ve T24’e konuşan Butto, farklı kültürlerin önemini vurgularken, kültürlere duyulan merakın milliyetçileşen siyaseti aşmayı başardığını söyledi.
Siyasetin sadece daha çok kadına değil, daha çok çeşitliliğe ihtiyacı olduğunu ifade eden Pakistanlı aktivist-yazar, “Bence problem, neredeyse bütün liderlerin beyaz erkekler olmasında” dedi.
Butto’nun Türk dizileriyle ilgili araştırmaları, hatta bunun üzerine kaleme aldığı bir çalışma da bulunuyor. “Geçmişte Türk dizilerinde daha laik bir modernliğin tasvir edildiğini görürdünüz” diyen Butto, artık Osmanlı'nın kuruluşuna giden dönemi anlatan ‘Diriliş: Ertuğrul’ gibi dizilerin buna alternatif oluşturduğunu ifade etti.
Fatima Butto’nun T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
"Hayallerim gerçek oldu"
Nesillerdir siyasetin içinden olan bir aileden geliyorsunuz, ancak siz hiç aktif politikaya girmediniz. Neden siyaset yapmak yerine yazmayı ve aktivizmi tercih ettiniz?
Çocukluğumdan beri hep yazar olmak isterdim ve hep kitaplar ile kağıt üzerindeki sözcüklerden büyülendim. Bu yüzden sevdiğim şeyi yapmak benim hayallerimin gerçekleşmesi oldu.
2019 yılına halk hareketleri ve protestolar damga vurdu. Orta Doğu da bundan etkilendi ve bölgede siyasi hareketler meydana geldi. Bu protestoları nasıl okuyorsunuz?
Sözün bittiği noktadayız gibi duruyor. Birçok ülkede zorla dayatılan neo-liberal ekonomi politikaları insanlar için dünyayı yaşanmaz hâle getiriyor. Bu politikalar, başarılı olanlar ile yaşam mücadelesi veren insanlar arasındaki uçurumda çok büyük rol oynuyor. Bence meydana gelen bu hareketler insanlara uygulanan güçle ilgili.
Orta Doğu hep belirsizliklerle dolu bir coğrafya oldu. Sizce bu bölgenin demokrasiye ulaşmaktaki probleminin temelinde ne yatıyor?
Orta Doğu’da bazı ülkeler hiçbir yerde demokrasi olmasını istemiyor. Bu yönde fazlasıyla manipülasyon olduğunu düşünüyorum. Biz bazen bunların bir gecede meydana gelebilecek süreçler olduğunu düşünüyoruz ancak durum böyle değil. Böyle süreçler zaman alır. Bu hareketler ancak insanların kendi başlarına, başka ülkeler müdahale etmeden gerçekleşmesine izin verilirse başarılı olabilir.
"Siyasette artık sadece beyaz erkekler olamaz"
ABD’de seçimler yaklaşırken gündemde yaşları ilerlemiş olan erkeklerin politikada hala büyük bir rol oynaması var. Sizce daha çok kadının iktidarda olması geleceğimizi değiştirir mi? Eğer öyleyse nasıl değiştirir?
Ben kadınların liderlik konusunda daha barışçıl veya daha yumuşak olduğunu düşünenlerden değilim. Bunun cinsiyetle bir bağlantısı olduğunu düşünmüyorum. Bence problem, neredeyse bütün liderlerin beyaz erkekler olmasında. Bana göre çözüm siyasette daha çok kadının olması değil, daha fazla çeşitlilik olması. Bence 2018’in ABD Kongresi’nde iki Müslüman kadınların ilk defa görev yaptığı yıl olması şoke edici. Bu benim için hayret verici bir olgu. Bizim farklı etnik, dini ve kültürel kökenlerden insanlara ihtiyacımız var. Siyasette artık sadece beyaz erkekler olamaz, ancak bana kalırsa sadece beyaz kadınlar da olmamalı.
Hem Doğu’da, hem de Batı’da yaşadınız. Dolayısıyla iki tarafı da tanıyorsunuz. Doğu ve Batı sizce birbirini etkileyip, değişime uğratabiliyor mu?
Birbirlerini değiştirdiler mi ondan emin değilim. Bence umabileceğimiz en iyi şey Doğu ve Batı’daki farklı görüşlerin veya herhangi bir yerdeki farklı görüşlerin çatışmasıdır, ama şiddetten bahsetmiyorum. Bence fikirlerinizin çatışmasını istersiniz. Şunu demek istiyorum; bir fikrin ne kadar iyi olduğunu ancak başka bir fikirle karşı karşıya geldiğinde öğrenebilirsiniz. Ancak o zaman bu fikir gelişebiliyor mu, kendinden yeni fikirler üretebiliyor mu ve evrimleşebiliyor mu öğrenirsiniz. Bana kalırsa bu büyük bir soru. Birbirlerini değiştiriyorlar mı bilmiyorum ve bence aralarında birbirlerini evrimleştirebilecek kadar iletişim yok. Birbirlerinden fazlasıyla ayrı tutuluyorlar gibi duruyor. Tabii, iki tarafın düşüncesinden de, tarihinden ve kültürlerinden de öğrenecek çok şey var. İki tarafın da beraber başarılı şekilde işleyebildiği bir yer düşünmeye çalışıyorum… Kafadan bir tane bulabileceğimi sanmıyorum.
"Siyaset giderek sağcılaşsa da..."
Doğu ve Batı arasında yeterince iletişim olmadığından bahsettiniz. Sizce bu durum değişebilir mi?
Size şunu söyleyeyim, son kitabım “New Kings of the World”ü (Dünyanın Yeni Kralları) yazarken şunu öğrendim; iki taraf aslında kültürlerini birbiriyle paylaşıyor. Siyaset giderek sağcılaşsa ve milliyetçileşse de, sınırlar ve alanlar kapatılsa da kültür bize insanların açık olduğunu, birbirlerini merak ettiklerini, farklı kültürler hakkında öğrenmek istediklerini, komşularının ve yabancıların neler yaptığını öğrenmek için aç olduklarını gösteriyor.
Kültürün bu açıdan çok ilginç olduğunu düşünüyorum. Mesela bir Türk dizisi, yabancı bir dizinin modelini takip edebilir ancak onu alıp bu fikirle yenilikçi ve olağandışı bir şey yapabilir. Bu da o diziyi dünyanın birçok farklı yerindeki insan tarafından izlenebilir yapar.
Benim görebildiğime göre Doğu ile Batı arasındaki en ilginç bağlantı ve fikir geliştirme alışverişi bu.
"Türk dizileri Batı'nın modernlik görüşünü, geleneksel ahlak ve değerlerle çok başarılı şekilde harmanlıyor"
Konuşmak istediğim bir başka konu da bu. Türk dizileri üzerine araştırma yaptığınızı ve bu konuda bir kitap yayınladığınızı biliyorum. Sizce Türk dizileri neden Orta Doğu’da ve ötesinde yumuşak güç etkisi yaratıyor? Bu diziler hakkında farklı veya özel olan nedir?
Çok kaliteli işler olmaları, prodüksiyon değerleri yüksek, güzel duruyorlar ve çoğu edebi klasiklerden esinlenilmiş hikayeler, bu yüzden de incelikli ve sofistike fikirler ve dramlardan oluşuyor olmalarını ötesinde şu var: Bence her şeyin güzel ve pürüzsüz olduğu batının modernlik görüşünü, geleneksel ahlak ve değerlerle çok başarılı şekilde harmanlıyorlar. Bu yüzden de izleyenlere yabancılık çektirmiyorlar.
Örnek olarak bu sayede Pakistan’da köyde yaşayan biri ahlak sistemine yabancılık çekmeden modern bir yaşamın hayalini kurabiliyor. Yozlaşmış değiller, merkezlerinde bir tür etik ve ahlakilik var. Merkezlerinde nasıl iyi bir hayat yaşanacağı, nasıl dürüst olunacağı, nasıl doğru şeyin yapılacağı, zor ama doğru olan için nasıl mücadele edileceği var. Bence Türk dizilerinin arkasındaki güç ve popüler olmalarının sebebi bu.
Peki bu dizilerde sosyal sorunların nasıl tasvir edildiğini düşünüyorsunuz? Örnek olarak kadın- erkek ilişkileri ve sosyal sınıflar…
Bence çok ilginçler. Sadece Türkiye’nin sosyal konuları konusunda varmaya çalıştıkları yer değil, Güney Amerika’ya ve Asya’ya da hitap edebiliyorlar.
“New Kings of the World”ü yazarken şunu gördüm; Bir Bollywood filmi izlediğinizde zor konulara değinmekten kaçınıyorlar. Örneğin kadınların ve yoksulların yüz yüze kaldığı durumlar tasvir edilmiyor. Çoğu Bollywood filmlerinde yoksullar görünmez gibiler. Tabii bazı istisnalar var. Ama Türk dram dizilerinde görünmez değiller, farklı sosyal sınıflardan insanlar, hayatta kalmaya çalışan insanlar görüyorsunuz. Şehirlerde endüstri liderleri olmayan insanlar görüyorsunuz. Mesela “Fatmagül” (Fatmagül’ün Suçu Ne?) gibi bir dizi dünyanın birçok farklı yerinde popüler çünkü kadınların yaşadığı korku ve adaletle mücadelede yaşadıkları zorluklar hakkında çok gerçek bir şey anlatıyor.
"Geçmişte dizilerde daha laik bir modernliğin tasvir edildiğini görürdünüz"
Türk dizilerinin bölgede ve ötesinde sahip olduğu yumuşak güçten bahsediyorsunuz ama şunu sormak istiyorum: son yıllarda bu yumuşak güçte bir farklılık gözlemlediniz mi?
Evet, mesela Ertuğrul (Diriliş Ertuğrul) gibi bir fark olduğunu düşünüyorum. Geçmişte dizilerde daha laik bir modernliğin tasvir edildiğini görürdünüz. Şimdi bunun bir tür alternatif versiyonu var. İslamik bir tarihten veya Müslüman bir güçten çok gurur duyulduğunu görüyorsunuz. İkisi de popüler, çünkü dünyada ikisinden de var. Müslüman olsanız da olmasanız da başarabildiklerinizle ve tarihinizle bir tür gurur hissetmek istersiniz. En azından Pakistan’da Ertuğrul’un Aşk-ı Memnu’yu izleyenlerle aynı grup içerisinde popüler olduğunu görüyorsunuz. Çünkü bizim gibi insanlar için dünyada artan olanakları gösteriyor.
Sanırım bu Marka Konferansı için İstanbul’a ikinci gelişiniz...
Marka Konferansı için ikinci kez ama daha önce İstanbul’a birçok kez geldim
Ne tür değişimler gözlemlediniz. İstanbul veya İstanbul’daki yaşam nasıl değişti?
Bu soruya cevap verebilir miyim bilmiyorum, bunun için burada çok daha fazla zaman geçirmem gerekir. Ama Türkiye’ye geldiğinizde buranın geleceği hakkında çok özgüvenli bir ülke olduğunu görüyorsunuz. Bu Avrupa’da, Amerika’da hissettiğiniz bir şey değil. Eskiden bunlar gelecekte ne olacağından çok emin bir şekilde ilerleyen ülkelerdi ve yıllar içinde şunu fark ettim; Bunu artık Batı’da daha az hissediyorsunuz, Türkye’de fazlasıyla hissediyorsunuz.