30 Ocak 2021 15:03
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın muhalefete ilişkin söylemlerini eleştirdi, “CeHaPe CeHaPe zihniyeti diye geziyorlar ya, sayın Erdoğan’ı kuyudan çıkaran Cumhuriyet Halk Partisi ve sayın Baykal, bizim de seçime girmemizi sağlayan Cumhuriyet Halk Partisi ve sayın Kılıçdaroğlu, bu hakkı teslim etmemiz lazım” ifadelerini kullandı.
Akşener, eski Başbakan Binali Yıldırım'ın tartışma yaratan "Ergenekon, Balyoz" açıklamasına ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. Akşener, "Erdoğan'ın bilgisi olmadan o konuşmalar yapabilir mi? Herkes elinden geleni gösterebilir, elinden gelen kötülüğü de yapmaktan kaçınmasınlar ama ben burada kendi içlerinde mesajlaştıklarını düşünüyorum. İttifak'ın kendi içlerine 'meşaj' gönderiyorlar. Perinçek övünerek Ergenekon'dan hapis yattığını söylüyor ya... Sayın Binali Yıldırımın yapmış olduğu açıklamayı ben ciddiye alırım, her ne kadar sonra geri vites yapsa da, sonuçta bu ülkede başbakanlık, bakanlık yapmış olan biri" dedi.
AKP İzmir Milletvekili Binali Yıldırım, Erdoğan’ın da katıldığı AKP Edirne 7’nci Olağan İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada, “Hatırlayın, Balyozlar, Ergenekonlar... Bunlar yalan mıydı, elbette bunlar vardı. Daha sonra 2007'de Türkiye'nin en büyük partisine 363 milletvekili ile cumhurbaşkanını seçtirmediler. Eski vesayet alışkanlıkları, maalesef bizim iktidarımızda da tekrar hortladı” ifadelerini kullanmıştı. Yıldırım tartışma yaratan ifadelerinin ardından yaptığı yeni açıklamada, “Ortalığı karıştırmak için ellerinden geleni yaptılar. Çeşitli girişimlerde bulundular. Partimizi kapatmak istediler. Ordu göreve diye gösteri yaptılar. Bazı provokasyonlara imza attılar ve bu faaliyetler, Ergenekon diye dava konusu oldu. Bunları unutmamız mümkün değil. Unutursak olmaz. Benzeri gelişmelerin yaşanmaması için hafızamızda diri tutmalıyız bu yapılanları” ifadelerini kullandı |
Halk TV’de canlı yayına katılarak gazeteci Suat Toktaş’ın sorularını yanıtladı.
Akşener, CHP'li vekiller İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, Karabük Milletvekili Hüseyin Avni Aksoy ve Yalova Milletvekili Özcan Özel'in partiden istifa etmesi hakkında da konuştu. Akşener, "Şimdi bu konuda konuşmak kolay değil, arkasını bilmiyorum. Ama esas mesele şu, seçmene cevap vermek zorunda kalacağız hep birlikte. Bu istifa eden arkadaşlarımız da alacakları tutumla seçmene cevap verecekler" yorumunu yaptı.
Akşener, sözlerinin devamında şunları kaydetti:
“Bizde de benzer şeyler yaşadık. Partileri çok izam edecek, çok ağır sözler söyleyerek ayrılmalar seçmeni karşısındakini haklı görme konusundan uzaklaştırır. Biz MHP bünyesinde bir mücadele bir yaşadık, müthiş çirkinliklerle karşılaştık.
Benim adaylığım sürecinde, Bahçeli hakkında ve MHP'nin kurumsal yapısına dair kötü bir harfim yok. Bir iddia ve vizyon ortaya koyduk hep, partiyi aşağıya çekecek lüzumsuz dedikodular üzerinden yürüyecek bir dilimiz olmadı. Sonra bizi attılar onun mücadelesini verdik. Sonuçta partiyi kurduk, çok uzun bir süreçti. Tabii bu arkadaşlarımızın ister bizden ister CHP'den kopan arkadaşların tutumları, söylemleri, eylemleri önemlidir. Kimsenin yanına kar kalmıyor bu işler, seçmenin istediği kendi partisi içerisinde mücadele.”
Akşener sözlerinin devamında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı’nın saraydan dışarı çıkmadığını belirterek eleştirilerde bulundu. “Sayın Erdoğan eskiden çıkar kongrelerine giderdi. Başbakanlıktan çıkar evine giderdi. Arabasıyla gezerdi. Şimdi ne oluyor saraydaki bir çalışma odasından saraydaki başka bir odaya, evine gidiyor yürüyerek. Çıkmıyor” diyen Akşener, “Bugün Erdoğan sarayın adamı” dedi.
Öte yandan Akşener, partisinin grup toplantısında kürsüye çıkardığı Uygur Türkü kadına yönelik, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in 'terörist' ifadelerini de değerlendiren Akşener, daha önce yaptığı "Cinping Perinçek" ifadesini tekrarladı. Akşener, ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu konudaki sessizliğine de değinerek "Rabia'yı duyan Erdoğan, Nursima'yı duymadı" dedi.
"Kerameti kendinden menkul kanaat önderleri var, kendini muhalif gibi tanımlamış"
Erken seçim beklediğini belirterek 21 Haziran öngörüsünü paylaşan İyi Parti lideri Akşener'in, "Üçünü bir ittifak olabilir mi?" sorusuna verdiği yanıtta, "Muhalefet partilerini tanzim etmeye çalışan ama muhalefetin kanaat önderleri olarak konumlandırmış insanlar var" ifadeleri dikkati çekti. Akşener şunları kaydetti:
"Ben sanmıyorum. İki şey oluyor. Muhalefet partilerini tanzim etmeye çalışan ama muhalefetin kanaat önderleri olarak konumlandırmış insanlar var Türkiye’de. Suret-i haktan görünüp, muhalefet partilerini tanzim etmeye çalışan ve kanaat önderi gibi kendini konumlandırmış insanlar Türkiye’de. Ne söylediğimin farkındayım. İzliyorum ben dikkatle. Mesela bir arkadaşımız bana gelip ‘sakın ola ki parti bünyesi veya üçüncü bir ittifakla gitmelere inanmayasın. CHP ile kurulmuş bu ittifakın dışlında sakın ha’ demişti. Şimdi o ilgili arkadaşın partimizin seçime tek girmesi gerektiğini iddia ettiğini görüyorum. Kerameti kendinden menkul kanaat önderleri var, kendini muhalif gibi tanımlamış."
Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Ben Cumhur İttifakı’nı 2 düğmeli radyoya benzetiyorum. Şimdi iç politika ile ilgili düğmenin sahibi Bahçeli’nin eli dış politika ile ilgili düğmenin sahibi de sayın Perinçek’in eli.
Ankara’da 3 dönem Ak Parti milletvekilliği yapan Selçuk Özdağ, Orhan Uğuroğlu, Afşin Hatipoğlu gibi iki gazeteci dövüldü. Alaattin Çakıcı, Kılıçdaroğlu’nu tehdit etti. Kılıçdaroğlu’nu yumrukladılar, yumruklayan kişi ziyaret edildi.
Ben sayın Erdoğan’ın bu yapılan işleri kınayamadığını gördüm. En son Bahçeli’nin Alaattin Çakıcı’nın ‘dava arkadaşım’ diyerek yanında durması, bu Türk siyasetinde ilk defa oldu.
Daha önce siyasetçiler arası tartışmalar olurdu ancak bu ilk defa oldu. İlk defa ana muhalefet partisi başkanını temsil eden başkanı tehdit eden mafya mensubuna sahip çıkıldı. Erdoğan’ın hiçbir tutum aldığını da görmedik.
Biz Uygur Türkleri konusunda, kadınlara yapılan tecavüzler konusunda çok hassasız. Türkiye’nin çok önemli bir bölümü de hassas. Davos’ta sayın Erdoğan ve İsrail Cumhurbaşkanı Perez, Filistin üzerinden ‘ona minute’ yaptı, biz de hep beraber alkışladık. Filistin’in yanında durmak doğru bir tavır. Şimdi geldik Kahire’nin orta yerinde Erdoğan, şehit Rabia’nın sesini duydu onu da alkışladık. Ama biz ailesi mezalime uğramış Uygur Türkü kızımızı kürsüye çıkardık.
Şimdi Uygur kızımızı, ne Bahçeli ne sayın Erdoğan duymadı. Bu kızımız Müslüman, bu kızımız Türk. Bu kızımızın ailesi kamplarda. Bu kızımızın yaşıtları, Çinli erkekler tarafından tecavüze uğruyor.
Bu kızımız üzerinden şu ortaya çıkıyor, Uygur Türkleri üzerinden sessiz kalan bir iktidar. Çünkü Jin-Ping Perinçek var. Rabia’yı duyan, Filistin’i duyan Erdoğan, bu kızımızı duymuyor. Bu duruş, Milli Görüş geleneğinden gelen seçmenin vicdanını sızlatıyor.
Uygurlara yönelik tek bir kelamın elde edilmediğini gördüğümüz zaman Perinçek doğru söylüyor demek ki ama Erdoğan’ın da cevap vermesi gerekiyor.
Sistemin başında genel başkan olan kişi, bu iddiaya cevap vermek zorunda. Sayın Kılıçdaroğlu’na geçmiş olsun denilmeyen bir durum var. Sayın Soylu’nun da Twitter’dan verdiği tepki var bir tarafta. Müslüm Baba gibi batsın bu dünya diyor. Dünya’yı yakarsa garipler yakar sayın Soylu.
Ama asıl vahim olanı şu, biri Adalet Bakanı diğer İçişleri Bakanı… Telefon açıp konuşamıyorlar, tweet üzerinden konuşuyorlar. Böyle bir devlet yönetimi olmaz. Siz aynı hükümetin bakanlarısınız.
Yani anlaşılıyor ki AK Parti’nin bünyesinde reform yapılması, AB ve Amerika ile ilişkilerin düzeltilmesini isteyen insanlar var. Bunlardan birinin sayın Erdoğan olduğunu düşünüyorum ben. Bunlara karşı çıkanlar da var ama asıl vahim olanı şu, biri Adalet Bakanı diğer İçişleri Bakanı… Telefon açıp konuşamıyorlar, bakanlar kurulunda konuşamıyorlar, tweet üzerinden konuşuyorlar. Cıvıklık, ciddiyetsizlik bu. Böyle bir devlet yönetimi olmaz. Siz aynı hükümetin bakanlarısınız.
Ben Süleyman Soylu’nun babasını da bilirim, annesini de görmüşlüğüm var. Yapılan elbette yanlıştır, bu çirkinliklerin önüne geçmek gerekir. Ancak bu çirkinliklerin önüne geçecek kişilerde biri de Süleyman Soylu’dur.
Ben Süleyman Soylu’nun babasını da bilirim, annesini de görmüşlüğüm var. Yapılan elbette yanlıştır, bu çirkinliklerin önüne geçmek gerekir. Ancak bu çirkinliklerin önüne geçecek kişilerden biri de Süleyman Soylu’dur.
Bu iktidar zamanında kadınlara sövmek moda oldu. En son noktada sayın Erdoğan’ın kızına da yapıldı. Türkiye’de ailenizden biri politika yapılıyorsa, bu küfrü, bu iğrençliği tadacaksınız. Damadın abisinin bulunduğu televizyonda benim kocamı aldattığım söylendi. Söyleyenler de beraat etti.
Bunun önüne geçmesi gerekenler şikâyet edemezler. Bu, o pis dilin getirdiği sonuç. Şununla bununla suçlarsanız insanı, sürekli daha fazlası gelir. Yetmez. Onun için biz İyi Parti olarak makulün peşindeyiz. Esnafın, işsiz gencin sesi olmaya bunun için dikkat ediyoruz.
Benim Sayın Erdoğan'a, Erdoğan'ın bana. Sayın Erdoğan'ın Sayın Kılıçdaroğlu'na Sayın Kılıçdaroğlu'nun Sayın Erdoğan'a ne gibi bir düşmanlığı olabilir? O sayın Erdoğan'ın o dönemin bürokrasisinin vesayetinin politika yapma ihtimali ortadan kalktığında o beğenmediği CeHaPe ziyareti dediği zaman CHP Genel Başkanı sayın Baykal ona siyasi hayatını uzattı. Demokrasinin gereğini yaptı. Aynı CHP, Sayın Kılıçdaroğlu -bir kere daha huzurunuzda teşekkür ediyorum- İYİ Parti'nin seçime girmesini sağladı. Allah ondan razı olsun. 15 milletvekili arkadaşımdan Allah bin kere razı olsun. Ölünceye kadar çoluğuma çocuğuma vasiyet ettim ailem onlara dua etsin diye. Çünkü demokrasinin yanında durdular.
Sayın Erdoğan'ı kurtaran CHP ve Sayın Baykal. Bizim de seçime girmemizi sağlayan CHP ve Sayın Kılıçdaroğlu. Bu hakkı teslim etmemiz lazım. Kimse kimsenin düşmanı değil. Türkiye'yi makul bir dile çekmemiz için büyük bir gayretimiz var. İnsanlar artık huzur istiyor.
Şimdi, seçmene cevap vermek zorunda kalacağız hep birlikte. Bu istifa eden arkadaşlarımız da netice itibariyle alacakları tutumlarla seçmene cevap verecekler. Biz de benzer şeyler yaşadık. Partilere ağır şeyler söyleyerek ayrılmalar, seçmenin karşısındaki haklı görme konusunda uzaklaştırır. Muhalif seçmen bekler ki orada mücadeleyi sürdüresiniz.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi’nde adaylık sürecinde müthiş çirkinlikler yaşadık. Benim adaylığım sürecinde sayın Bahçeli'ye yönelik hiç konuşmadım. Hep biz daha iyi iktidar olabileceğimiz, MHP’nin başbakanlık çıkarabileceğini söyledik. Partiyi aşağıya çekecek, lüzumsuz dedikodular üzerinden bir dilimiz olmadı. Sonra bizi attılar, onun mücadelesini verdik. 2017’ye kadar gene bu mücadeleyi sürdürdük. Ardından çok sert bir mücadele ile orada da bazı riskleri aldık. Sonuçta arkadaşlarımızın talebi ile partiyi kurduk. İster bizden ister CHP'den kopan arkadaşların tutumları belli olacaktır. Seçmen, genel başkanın tutumunu beğenmediyseniz çıkıp kongrede onun karşısında dürüstçe aday olmanızı ister. Asker delege diyorlar, öyle bir sistem mümkün değil. 24 Nisan 2015’ten önce kongresini yapmış bir MHP’nin Aralık’ta kendimi aday olarak ilan edip, 423 imza almış bir şahısım ben. Asker delege demek, delegeye hakarettir. Sen o insana, iraden satılmıştır diyorsun.
Ben DYP’de de hem muhalif hem ana kanatta yer aldım. Hiçbir zaman delegeye, il başkanına iradesi satılmıştır demedim. Köksal Toptan’ın arkasında durduk. 99’daki yarıştan bahsediyorum. Daha sonra 3 milletvekili kaldık. 33 milletvekili ile başlandı daha sonra uygun görmedi arkadaşlar. 300’ye yakın oy aldık ve buna teşekkür ederek gittik sonra kongrede bize şunu yaptılar demeden, tebrik ettik ve devam ettik. Kongreye dair yola çıktıysanız gerekeni yapacaksınız. Böyle olunca parti çatısı altında mücadele etmeyi ister seçmen. Kendilerine tabii başarılar dilerim. Saray yapar, öbürü yapar, şu yapar. Başka şeyler olur. Ben CHP açısından değil, bizde de bazı hareketlenmeler oldu. DYP’de de sonra seçimler oldu. Hem ANAP hem de DYP gitti. Kimsenin yanına kar kalmıyor bu işler. Seçmenin istediği parti içinde mücadele. Kimsenin yanına kar kalmıyor bu işler. Seçmenin istediği parti içinde mücadeledir. Saygı duyuyorum.
Biraz ironi yaptım ancak diğer taraftan bir gerçeği de söylüyorum. Sayın Perinçek sanki Çin Merkez Komitesi Üyesi gibi. Çin muhibbi demek için böyle söyledim.
Ben iki şey biliyorum. Esası şu, birincisi Türkiye'de 2010 yılına doğru şu meşhur anayasa hikayesi çıktı. Ben anayasa meselesini çok önemsedim ve bazı bilgilerim de vardı. Önce TBMM'nin katip üyeleri ile görüştüm. Sonra Mehmet Ali Şahin beyefendi ile görüştüm. Bunun yapılmaması gerektiğini söyledim. Bir sivil anayasaya ihtiyaç duyulduğunu, bununla ilgili toplumun tüm kesimlerinin dinlenmesinin gerektiğini söyledim. Bunu daha ilgililerine de taşıdım. Konuştuk. Bana genel olarak "merak etmeyin, her şey kontrol altında" denildi. O değişiklik, 15 Temmuz'a sebep oldu. O Anayasa değişikliği, yargının, AYM'nin, HSK'nın o gün cemaat bugün FETÖ dediğimiz beylere teslim edilmenin yolunu açtı. O gün yapılan iş 15 Temmuz'u getirdi ve bu devlet milleti köprüden, sokaktan topladı.
Bir konu ile ilgili sayın Erdoğan ile görüşmeye gitmiştim ben. O zaman da İlker Başbuğ ifadeye davet edilmişti. Orda da bir sohbet geçmişti. Şimdi bütün bunlar oldu gitti. 17-25 Aralık geldi ve birden sayın Erdoğan aydınlandı, yol su elektrik olarak geldi. Sonra hayatı 2013 öncesi ve sonrası olarak bağladılar siyasette. "Milletim, Allahım beni affetsin" dedi sorgulamadan kabul edildi. Siz bir devlet yönetiyorsunuz, kimse ile istişare etmezseniz, size anlatılanlara doğru bir yanı var mıdır demezseniz önüne gelen sizi aldatır, çarpar ve özür dileye dileye gezersiniz. Türkiye'deki problem şu ki bu hataların faturası ödenmiyor.
Anlaşılıyor ki hâlâ düşman kırmızı kuvvetler mevcut. Sayın Binali Yıldırım eğer düğmenin bir eli kastediyorsa bunu açık açık söylemesi lazım. Yine onun üzerinden topu atıp, güvenlik bürokrasisi mi hedeftir. Bunu söyleyecekseniz, yoksa Perinçek'in eli olduğunu düğme midir? Bülent Arınç'ı hatırlayın güzel güzel konuştu, gitti özürler diledi. Kendisine hakaretler edildi. Erdoğan'ın bilgisi olmadan o konuşmalar yapabilir mi? Herkes elinden geleni gösterebilir, elinden gelen kötülüğü de yapmaktan kaçınmasınlar ama ben burada kendi içlerinde mesajlaştıklarını düşünüyorum. İttifak'ın kendi içlerine 'meşaj' gönderiyorlar. Perinçek övünerek Ergenekon'dan hapis yattığını söylüyor ya... Ben Binali beyi çok ciddiye alırım. Çünkü uzunca bir süre başbakanlık, hiç bitmeyen bir bakanlık yaptı.
Türkiye'de siyasetçiler, muhalefet ezelden beri saldırıya uğrar ama ilk defa bir siyasi partinin genel başkanı bunları alkışladı. Daha büyük ortak, en büyük ortak ise suskun. Binali Yıldırım'ı rastgele dinleyebilir miyiz? Devletin her alanında çalışmış bir siyasetçi. Bütün bunların üzerine başbakanlık yapmak. Sayın Erdoğan'ı ben ciddiye alıyorum. Uzun bir süre başbakanlık yaptı, cumhurbaşkanlığı yapıyor şimdi. Niye sayın Erdoğan Z kuşağına, "Onlar hiçbir şey bilmez", esnaf için ise "Kapanan dükkan yok" dedi. Bu bilgiye sahip olması gereken şahıs bunları niye diyor? O saray işte, saray ayrı bir dünya yaratır.
İktidar partisinin Genel Başkan Yardımcısına bir saray müdürü gelip fırça atabiliyor diyorlar Ankara'da. Partili cumhurbaşkanının ve saray kültürünün getirdiği bir sonuç. Sayın Erdoğan ne yapardı? Parti kongrelerine giderdi. Şimdi Saray'daki çalışma odasından ikamet ettiği sarayın bir başka bölümüne gidiyor. Sokaktan, hayattan kopuk.
Deprem bölgesine gidiyorsunuz. Evi yapamamışsınız, insanlar hala zorda üstüne bir de pandemi gelmiş. Siz kafalarına kafalarına keyif çayı atıyorsunuz. Malatya'da ben şoka girdim. Birisi dedi ki "Geçinemiyoruz" sayın Erdoğan bir siyasetçi olarak değil bu ülkenin sahibi olarak adamı sağlam bir azarladı, keyif çayını da attı. Keyif çayını demleyecek insanların ruh halini bilmiyor. Dünün Erdoğan'ı bilirdi onun için 'Milletin Adamı' diyorlardı. Bugünün Erdoğan'ı bilmiyor çünkü Saray'ın Erdoğan'ı. Saraya oturduğu andan itibaren yönetimin gerçeklik duygusu gider. Farklı bir paralel evrendir. Şu anda AK Parti diye bir kavram sayın Erdoğan'ın önceliği olduğunu düşünmüyorum. Saray sistemini sürdürmek önceliği. Öncelik kendisinin tekrar seçilmesi.
“Sayın Bahçeli HDP’nin kapatılması ile ilgili bir endişesi varsa, hemen MYK’sını toplar. Dolaylı bir ciddiyetsizlik, cıvıklık. Ondan sonra hukuk neye karar verecek, bilinmez bir konu. Şimdi esas mesele şu kimse fark etmiyor, bu ülkede kürtlere hakaret ediyor. 31 Mart’a giderken, 29 arkadaşımıza PKK’lı iftirası atıldı. Nüfus cüzdanlarının örneği Yeni Şafak gazetesinde yayınlandı. Bu çocukların ikisi Türk kökenli, gerisinin ortak noktası belediye meclis üyesi ve başkan adayları, tamamı Kürt olması. Bu iftirada bulundukları 3 adayımız AK Parti'ye geçtiler ve PKK'lılıkları bitti. Vahim olanı şu, Abdullah Uçar diye bir kardeşimiz Muş'lu Kocaeli'nde yaşıyor. Ben Bursa'ya çağırdım onu kamuoyuna konuşma yaptıracağım. "Ne söyleyeceksin Abdullah?" dedim. Abla derler bana, dedi ki "Abla diyeceğim ki ben Kürdüm ama PKK'lı değilim. PKK ile nasıl mücadele ettiğimi dünya alem bilir" İstemsiz olarak yüksek bir sesle demişim ki amayı kaldır. Getirilen nokta budur 'ama'. Güneydoğu’da Türk devletinin yanında yer almak, milletin birliğini ve bütünlüğünü savunmak çok önemli bir şeydir. Batıdan bakıp konuşmaya benzemez. Korucu olarak o insanları alırsınız, sonra çözüm süreci yaparsanız, orta yerde bırakırsınız. Sonra Valinize, komutanınıza, emniyet müdürüne kafayı çevir kardeşim dersiniz.
Gelinen nokta o kadar çirkin ki, gözden kaçan şey 6.5 milyon HDP'ye oy vermiş bir seçmen var. Bu 6 milyon insanın tamamını siz PKK'lı kabul ederseniz siz devlet insanı değilsiniz. Bu ülkeye iyilik edilmiş olmaz.”
“Kürtleri hiçbir partinin marabası olarak görmüyoruz. HDP’nin kurumsal olarak yönetenlerin hataları var. PKK ile iletişimleri, araya mesafe koyamamaları var mı var. Bunlarla ilgili konuşmuyoruz. Sayın Bahçeli, bütün bunları dert edinmişse gereğini yapmalıdır. AK Parti’nin bakanı sayın Soylu, emniyetin yaptığı baskında Apo posteri çıkmışsa ve bu da yasaksa, bebek katiline dönüşmüşse işler Apo’nun mektubu okutmanın getirdiği bir suç oluyor, onun karşılığını vermiş mi bu arkadaşlar. Türkiye’de derin bir sahtekarlık var. Gelinen gidilen nokta iyi değil, dolayısıyla suç işlenen bir durum var. Şahsıma 5 senedir açılmış bir dava var, benim ifadem alınmadı. Bütün bunların üstüne, bu bile bir cıvıklık. Bu işi takip eden her kim varsa.. Benim dokunulmazlığım yok, nerede yaşıyorum belli. Bunların hepsi FETÖ taktiği. Binali Yıldırım’ın gelip dediği şey, bunların hepsini sulandıran insanlarda derin yaralar açan meseleler.”
Biz sayın Erdoğan ile ailecek görüşürdük. Mesela şu soru çok önemli, sayın Erdoğan’ın başı derde düşse, kapısını çalacağı kaç tane dostu kalmıştır. Tamamen insanı dertten bahsediyorum. Dün CHP'nin Genel Başkanı demokrasi adına, başbakan olmasını sağlayan kişi onun partisine bu kadar pis bir dille hakaret etmek, sayın Erdoğan’ın hangi işine yaradı? Yarar mı hayır yarama ama ne oluyor ki, Yalçın Doğan Beyin bir yazısını okudum. Merkel ayrılırken Almanların tutumu. Ona oy veren, vermeyen insanlar çıkıp alkışlamışlar. Sosyal demokratların doğru önerilerini hayata geçirmiş. O sorunun çözümünde de kendine en ağır muhalefet yapanlarla da çözüm ortaklığı yapmış. 18 yılda Almanya’yı getirdiği nokta, dünyanın en önemli nokta. Sayın Merkel nasıl hatırlanacak, sayın Erdoğan nasıl hatırlanacak?
Şimdi dünün Abdullah Öcalan'ı bilge lider haline getirenleri, yazanı çizeni edenleri biliyorsunuz. Bugünkü değişim iğrenç. Bu insanların aileleri, dostları, çevresi var nasıl anlatıyorlar bunlar kendilerini. Ben evvel ezelden beri Türk milletçisiyim, dün Abdullah Öcalan sevdalılarının bugünkü Kürt düşmanlığını hayretle izliyorum ben. Şimdi sosyoloji bilmedikleri için şöyle zannediyorlar. Yarın masaya çağırırız, bunlar gelir. Benim asıl derdim o insanlar. Aşağısı ne yapacak?
Kayınpeder sebep, damat sonuçtur Türkiye ekonomisinde. Bu Varlık Fonu meselesi acayip bir şey. Biz iktidar söz konusu olduğu zaman ilk iş Hazine'ye devredeceğiz. Aslında AK Parti de dahil olmak üzere Cumhur İttifakı kendi içinde, küçük ve minik ortak ile baktığınız zaman Cumhur İttifakı çok bileşenli bir yapıya dönmüş durumda.
Ekonomi anlamında bütün bu sosyal kesimlerin problemlerine dair mikrodan makroya bir çalışmamız var. Bunları zaman zaman paylaşacağız. Bir diğer çalışma ise Parlamenter Sistem'e dönüş ile ilgili. Ona yönelik de çalışıyoruz. Benim ağzımdan lansman yapılacak. Sonra görüşe sunulacak. Bizimki sistem tasarımı. Kamuoyunun, gazetecilerin, akademisyenlerin ve diğer siyasi partilerin görüşüne sunulacak. Bizim ki anayasa değişikliğinden ziyade sistem tasarımı.
İkincisi de geldik 100 günde ne yapacağız? Anlaşılan o ki partili cumhurbaşkanlığı sisteminde de seçime gidilecek. Dolayısı ile ittifaklar zorunlu. İttifak ile gittiğimiz zaman dolay olarak bir niyet metni imzalanacak. Ben kazanacağımıza inanıyorum. Kazandık, Parlamenter Sistem'e dönüş olarak bir takvim var. Biz Cumhur İttifakı gibi et tırnak olmadığımız için ayrı tüzel kişilikleriz. Farklı düşüncelerimizi ortaklaştıracağız doğal olarak.
Kısmen iktidar Cinping Perinçek bir ortak, Bahçeli bir ortak. Soylu ve Abdülhamit Gül birer ortak. Şimdi Binali Yıldırım, damat beyin durumu ne belli değil ancak sonuçta bunlar et tırnak. Hepsi sayın Cumhurbaşkanımız diyor. Bizler ise seçmenin taleplerine göre demokrasinin, şeffaflığın, liyakatin güçlendirilmesine yönelik hareket ediyoruz. İş birliği bizimki. 24 Haziran’dan 31 Mart’a giderken ittifak yapıldı, durduk. Daha sonra Saadet ve Demokrat parti ayrı aday çıkardı biz Cumhuriyet Halk Partisi ile beraber gittik. O ittifak ile İstanbul'u, Ankara'yı, Adana'yı kazandık. Buradaki belediyelerin çalışması ile ilgili ortak sorumluluklarımız var bizim. Onların kafalarına çekiç indiriyorlar, o eli hem benim hem sayın Kılıçdaroğlu'nun tutmak gibi bir sorumluluğu var.
"21 Haziran’da erken seçim bekliyorum"
"Ben 21 Haziran’da erken seçim bekliyorum. Sadece analiz yapıyorum. Bu kafayla gidildiği için daha da kötüleşeceği için. Diyelim ki Haziran’da seçim olacak Nisan’da bunun kararının alınması gerekir. Ki seçim istemek elbette muhalefetin görevidir. Bir an evvel bu kötülüklerin ortadan kalkması için. Oturulacak tekrar bir sistem kurulacak. O sistem üzerinden tekrar ortaklaşılacak ve o seçime katılınacak. Bugünün şartlarında ittifaksız seçime girmek görünmüyor.
"Kerameti kendinden menkul kanaat önderleri var, kendini muhalif gibi tanımlamış"
(Üçünü bir ittifak olabilir mi sorusuna) Ben sanmıyorum. İki şey oluyor. Muhalefet partilerini tanzim etmeye çalışan ama muhalefetin kanaat önderleri olarak konumlandırmış insanlar var Türkiye’de. Suret-i haktan görünüp, muhalefet partilerini tanzim etmeye çalışan ve kanaat önderi gibi kendini konumlandırmış insanlar Türkiye’de. Ne söylediğimin farkındayım. İzliyorum ben dikkatle. Mesela bir arkadaşımız bana gelip ‘sakın ola ki parti bünyesi veya üçüncü bir ittifakla gitmelere inanmayasın. CHP ile kurulmuş bu ittifakın dışlında sakın ha’ demişti. Şimdi o ilgili arkadaşın partimizin seçime tek girmesi gerektiğini iddia ettiğini görüyorum. Kerameti kendinden menkul kanaat önderleri var, kendini muhalif gibi tanımlamış."
Erken seçim niye istemiyorsunuz dediler tamam istiyoruz dedik. Hurra bir yöneldiler bize. Sayın Erdoğan'ın işine yarar dediler. Biz kendimizi ona göre ayarlayacaksak politika yapmayalım. Vatandaşımızın sesi olmak ve Türkiye'de bazı şeyleri olumlu yönde değiştirmek için bir parti kurduk biz. Muhalefet partilerine bağırmanın maliyeti yok çünkü.
Daha ilginci, şimdi parlamenter sistem dedik biz. Sayın Erdoğan'ın seçilemeyeceğini de görüyorum. Sayın Erdoğan nasıl olsa seçilemeyecek, siz parlamenter sistem istiyorsunuz o sayın Erdoğan'ın işine yarar. Dolayısıyla boşverin diyorlar. Bunların tamamı uzlaşmaz çelişki denir. Şimdi bu insanlara yönelik de her şeyin farkındayım.
Demokrat Partisi, Saadet Partisi, Deva Partisi, Gelecek Partisi bir ittifak kuralım. CHP yalnız kalsın diye ittiren bir el var. Bize yönelik bir el var. İYİ Parti yalnız gitmeli. Sayın Erdoğan ne ister. Benim Erdoğan veya Bahçeli ile kişisel bir sorunum yok ama sayın Erdoğan’a düşman olduğunu iddia eden kanaat önderlerimiz, şimdi bu tutum izliyor.
İYİ Parti tek başına girebilir bir sıkıntısı yok ama bu sistemle girilecek sisteme. İttifaklar üzerinden girilecek sisteme. Biz yalnız başına girebilecek pozisyonda bir partiyiz. Güç birleştirme ile alakalı bir sistem var. Seçime tek başına girmekten zerre kadar korktuğumuz yok.
Hükmü veriyorlar ya bir taraftan da hepsi Tayyip Erdoğan düşmanı, ben değilim. Onların bu öneriyi yapmaları çok manidar. Ben onları bilemem. Ben hayatımda hiç komplo üzerinden konuşmadım. Uzun bir dönem de siyasette kaldım. Genellikle insanı meseleler ve zaaflar üzerinden yürür. Şimdi mesela, bana bir şey bulamıyorlar söylemeye. FETÖ bitiyor, vatan haini. Böyle gidiyor. Ama biz sayın Erdoğan ile Bahçeli’nin dilinden kurtardık paçayı, yerli ve milli olduk. Bunun söylenmesine ihtiyacımız yok. Ama bu komplolara inanmanın getirdiği bir şey var. Devletin kurumları ile kendini özdeş gören siyasetçiler var, kanaat önderleri var. Yönlendirmeye çok müsait.
Bırakın FETÖ'yü falan. Benim babamın babası Rumeli'nin büyük hocalarından biri. Şimdi dedemin bize vasiyeti var. Benim 7 göbek sülalemde boş verin FETÖ'yü o zaten yok. Benim ailem mıymıntı insandan hoşlanmaz. Tarikatlardan yok. Bunu diyebilecek siyasetçi yoktur Türkiye'de. Demek ki zaaflar, korkular üzerinden insanlar bir takım roller alabiliyorlar. Muhalefete ayar vermeye çalışan muhalif arkadaşlar çok.
Dükkana giriyosunuz dedesi, babası ve oğlu. 23 çalışıyordu yanımda diyor, 3 kişiye düştü diyor. Çıktık, "Sayın Kılıçdaroğlu valiler için militan dedi sayın Erdoğan şöyle dedi siz buna ne diyorsunuz" diye sordular. Ben de elinin körü diyorum dedim. İçeride herkes o insanların sorununu dinledi, çıkınca bekledim ki ben onu soracaklar. Türkiye'de bu yapılmaya çalışıyor ama biz bunu kabul etmiyoruz.
© Tüm hakları saklıdır.