24 Ocak 2024 10:48
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Meclis Genel Kurulu'nda onaylanan İsveç'in NATO'ya katılım protokolünün katılımına ve "evet" oyu veren CHP'ye sert tepki göstererek, "AK Parti ile aynı bildiriye imza atmayız" diyenlerin el kaldırdığına şahit olduk" dedi.
Partisinin haftalık grup toplantısında konuşan Akşener'in açıklamalarından satır başları şöyle:
“Dün, Gazi Meclisimizde gerçekleşen, çok önemli bir oylamaya, değinmek istiyorum. Biliyorsunuz; İsveç’in, NATO’ya katılım protokolü; İYİ Partimizin, ‘hayır’ oyuna rağmen; Cumhur İttifakı ve CHP oylarıyla, maalesef kabul edildi. Ve böylece; milli güvenliğimiz için, talep ettiğimiz hususlar; henüz yerine getirilmemiş; muhataplarımız tarafından, kabul edilebilir adımlar, henüz atılmamış olduğu halde; ülkemizin elindeki, çok önemli bir koz; adeta bir muammayla, elimizden uçup, gitmiş oldu… Biz, İYİ Parti olarak, bu konuda, daha en başından beri; ne söylediysek, milletimize ne söz verdiysek; onun savunucusu olduk. Hem Dışişleri Komisyonu’nda; hem de, Genel Kurul’da; Türk milletinin, çıkarları için; tutarlı ve akılcı bir yöntemin, işletilmesi için uğraştık. Çünkü; NATO’nun genişleme sürecini; ülkemizin, güvenlik mimarisi bakımından, önemli bulsak da; Türkiye’nin çıkarları, onuru ve saygınlığı; bizim için, her şeyden önemliydi.
Ancak, öyle bir oylama yaşadık ki; adeta, bir turnusol kağıdı niteliğindeydi… Bir tarafta; madde madde şartlar açıklayıp, bol keseden atanların; içeride efelenip, dışarıda sus pus olanların; daha önce, nicesine şahit olduğumuz, tornistanlarını izledik. Diğer taraftaysa; ‘İktidar ile hizalanmayacağız’ diyenlerin; ‘Ak Parti’yle, aynı bildiriye imza atmayız’ diyenlerin; iktidarla birlikte, aynı vahim yanlışa, şaşırtıcı bir uyum içerisinde, el kaldırışlarına şahit olduk.
Peki şaşırdık mı? Elbette şaşırmadık. İsveç meselesinde, bu tavrı ortaya koyanlar; tıpkı Rahip Bronson rezaletinde ve Kaşıkçı davasında olduğu gibi; bir kıskaç siyasetini, yine milletimize dayatmış oldular. Terörle mücadele tezkeresini, sakıncalı bulup, ‘hayır’ diyenler de; teröre alan açanları, NATO’da müttefikimiz yapmakta, en küçük sakınca görmediler… Ancak kimse merak etmesin. İYİ Parti grubu olarak; dün milletimize, bir kez daha gösterdik ki; ülkesinin çıkarlarını, onurunu ve saygınlığını, her şeyin üzerinde görüp; her türlü dayatmaya, her türlü baskıya rağmen; dimdik duran, İYİ Parti var. Türk Milletinin Meclisi’nde; onun sesi ve sözü olmaya ant içmiş; Türkiye’nin, iyi ve cesur evlatları var. Hür ve müstakil siyasi düsturuyla; yine ve yeniden, Türk milletinin meşalesini tutanlar; Kurtkaya’lar, vatan sevdalıları, serdengeçtiler var. Bu vesileyle; Meclis grubumuza, Partimizin ilkeli duruşunu gösterdikleri için, huzurlarınızda, teşekkür etmek istiyorum.
Aziz milletim; uzunca bir zamandır, ülkemizin en önemli sorunlarından biri; maalesef, milletimizin gerçek gündeminin, konuşulmaması… Vatandaşın derdini, bir kenara bırakan; sürekli kavga, sürekli öfke üretip, milletimizi kamplara ayıran; çirkin bir anlayış; maalesef siyaseti, adeta esir almış durumda… Gerilimden beslenen, bu sözde siyaset anlayışı; 21 yıldır, milletimize hiçbir şey vermedi, vermiyor. Aksine, hem bugünümüzü ıskalatıyor; hem de yarınımızı, tehlikeye düşürüyor… Halbuki; sorunlarımızın üstesinden gelebilmemiz için; önce milletin derdini konuşabilmemiz; çözüm yollarını, tartışabilmemiz gerekir. Ama maalesef Türkiye, gerçekleri konuşamadıkça; yalan sarmallarında, hamaset girdaplarında, çok daha büyük sorunlara doğru sürükleniyor. Ancak; biliyorsunuz, hep söylerim: ‘Gerçeklerin, bir gün mutlaka, ortaya çıkmak gibi; çok güzel bir huyu vardır’ Nitekim; bunun yeni bir örneğine de, birkaç gün önce; milletimize yıllardır, utanmadan yalan söyleyen TÜİK’in; basına yansıyan, itiraf niteliğindeki, fevkalade çarpıcı bir tespitiyle, şahit olduk. Neymiş? Vatandaş, açıklanan enflasyonun, 2 katını ‘hissediyormuş.’
Yani; TÜİK’in, yüzde 64,7 olarak açıkladığı, 2023 yılı, tüketici enflasyonu; yine TÜİK’in yaptığı, hesaplamalara göre; vatandaşlarımızca, yüzde 129,4 olarak ‘hissediliyormuş.’ Güler misin, ağlar mısın?... İstatistik kurumu değil; meteoroloji enstitüsü mübarek… Üstelik, aradaki farkın sebebi de; böyle ciddiyetsiz bir tespitten beklenenin aksine; balkanlardan gelen, yüksek enflasyon dalgası veya, döviz kurlarındaki, yüksek nem oranı değil; tüketim alışkanlıkları ve harcama kalıplarıymış… Yaaa görüyor musunuz? Yani sorun, TÜİK’te değil; 85 milyon olarak, bizzat bizlerdeymiş. Sorun, TÜİK’in, uydurma rakamlarında değil; bizim, tüketim alışkanlıklarımızdaymış. Sorun, iktidarın, yanlış ekonomi politikalarında değil; bizim, harcama kalıplarımızdaymış… İşte size, Türkiye’nin, en önemli kurumlarından birinin; Ak Parti iktidarında düşürüldüğü, ibretlik durum… Yahu, insana sormazlar mı: Madem, milletin hissettiği enflasyonu açıklamıyorsun; o zaman, kimin enflasyonunu açıklıyorsun?
"Madem verilerini, milletin alışkanlıklarına göre belirlemiyorsun; o zaman, kimin alışkanlıklarına göre belirliyorsun? Madem, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, resmi bir kurumu olarak; hesabını, Türk milletine göre yapmıyorsun; o zaman, kime göre yapıyorsun? Bari Sadık Abi’ye göre yapsaydınız. Allah aşkına; siz bu milletle, dalga mı geçiyorsunuz? Kardeşim; insanlarımız, demir mi yiyor? Çimento, tuğla mı yiyor? Et, süt, yumurta yiyor. Ekmek yiyor, peynir yiyor, sebze yiyor. Tutup da, ‘Milletin tüketim alışkanlıkları yanlış’ demek; Millete, ‘Ekmek bulamazsan, git tuğla ye’ demekle aynı şeydir. Bir büyük ciddiyetsizliktir, bir büyük saygısızlıktır. Buradan iktidara sesleniyorum: Hiç suçu vatandaşa atıp, işin içinden sıyrılmaya kalkmayın. Makyajlı rakamlarınızı da, milletin çarşı pazarına bağlamayın.
TÜİK çıkmış, bir itirafta bulunmuş. Milletin hissettiği enflasyonun, resmi verinin, 2 katı olduğunu söylemiş. Yani enflasyonun, yüzde 64,7 değil; yüzde 129,4 olarak vatandaşa yansıdığını açıklamış. O zaman size düşen; maaş zamlarını, bir an önce güncellemektir. Madem zamları, enflasyona göre yaptınız; o zaman, buyurun size; milletin altında ezildiği, gerçek enflasyon: Yüzde 129,4. Madem; ‘Milletimizi, enflasyona ezdirmedik’ diye ortalıkta geziyorsunuz; o zaman, buyurun size; milletin hissettiği gerçek enflasyon. Üstelik biz söylemiyoruz, TÜİK söylüyor. Haydi bakalım, hodri meydan! Rahmetli Süleyman Demirel 1987 yılı bütçe görüşmelerinde şöyle söylemişti: ‘Enflasyon... Türkiye'nin meselesi enflasyondur. Aşırı enflasyonun bulunduğu her ülkede enflasyon dar gelirlinin aleyhine mi gelişmiştir? Evet gelişmiştir. Bu doğru. Bu doğru ise... O zaman Türkiye'de siz hem aşırı enflasyon olacak, hem dar gelirli ezilmemiş olacak... Buna Kristof Kolomb'un yumurtası derler. Böyle şey olmaz’ Mübarekler Kristof Kolomb'musunuz?"
"Aziz milletim; 2021 yılından beri, memleketimizin, dört bir yanına yaptığımız ziyaretlerde, karşımıza çıkan; 3 yıldır da, ısrarla ile getirdiğimiz, acı bir gerçek var… Şayet asgari ücret, adı üstünde, asgari ücretse; o zaman, nasıl oluyor da; asgari ücretin altında, emekli maaşı olabiliyor? Tam 3 yıldır; iktidara bu soruyu soruyoruz. Tam 3 yıldır; bu garabete, bir an önce, son verilmesini istiyoruz.
Tam 3 yıldır; ‘Emekli maaşlarını, asgari ücretle eşitleyin’ çağrısını yapıyoruz. Ama bu 3 yılın sonunda; bırakın, iktidar tarafından bir adım atılmasını; emeklilerimiz için, her geçen gün, daha da kötüleşen bir tabloyla, karşı karşıyayız. 2002 yılında, en düşük emekli maaşı, asgari ücretin, 1.3 katıyken; bugün, yüzde 60'ına düştü… 10 yıl önce, asgari ücret, 850 lirayken; en düşük emekli maaşı, 1050 liraydı. Bugün ise; asgari ücret, 17 bin liraya çıktı ama en düşük emekli maaşı, 10 bin lirada kaldı. Daha 10 yıl önce asgari ücretin, yüzde 24 üzerinde maaş alan emeklilerimiz; bugün, asgari ücretlinin, neredeyse yarısı kadar maaş alıyor. Memlekette açlık sınırı, 14 bin 431 lirayı bulmuş; yoksulluk sınırı, 47 bin 9 lira olmuş; iktidar ise; en düşük emekli maaşını, 10 bin lira yapmakla övünüyor… Gerçekten ibretlik…"
"Geçtiğimiz hafta Sayın Erdoğan ne demişti? ‘2024 yılı, emeklilerin yılı olacak’ Belli ki kendisi, artık milletten tamamen koptuğu için; herkesin çevresindekiler gibi, sefa sürdüğünü zannediyor. Ama gerçekler, hiç de öyle olmadığı için; ben de şimdi, buradan, kendisini; acilen hamaseti bırakıp, gerçekliğe dönerek; emeklinin gündemine odaklanmaya davet ediyorum! Sayın Erdoğan; emeklilerimizin üzerindeki ağır yükü, derhal kaldırın. En düşük emekli maaşını, bir an önce, asgari ücret seviyesine çıkartın. En düşük emekli maaşında yapılan artışlardan, tüm emeklilerimizin, faydalanmasını sağlayın. Kök maaş işinden, derhal vazgeçin. Yüksek ücret üzerinden ve yüksek günle prim ödeyenleri, daha fazla cezalandırmayın. Şunu unutmayın ki; emeklilerimiz sadece, kendi hayatlarından değil; evlatlarının hayatlarından da sorumlu. Çocuk okutuyorlar, oğullarını-kızlarını evlendiriyorlar. Torunlarının geleceğine, destek olmaya çalışıyorlar. Sırtlarındaki yük ortada…
Emeklilerimizi, açlık sınırına bile denk gelmeyen, maaşlar ile; yokluğa ve çaresizliğe mahkum edemezsiniz. Yandaşınız üç kuruş zarar etti diye, dünyaları yerinden oynatırken; milletimizi geçim sıkıntısıyla, borçlarla, bir başına bırakamazsınız. Eşinizi, dostunuzu, akrabanızı, ihya ederken; bu memleket için çalışan, çabalayan, ter dökenleri, daha fazla görmezden gelemezsiniz. Çünkü devlet yönetmek, gerçekleri görmeyi gerektirir. Nitekim tarih, kendini saraya kapatanların sebep olduğu, nice felaketlerle doludur. Vatandaşınızı duymuyorsanız; oralarda oturmanızın da, anlamı yoktur. Vatandaşınızı umursamıyorsanız; o makamlarda, tek bir dakika geçirmeye bile, hakkınız yoktur. Vatandaşınızın, kanayan yarasını saramıyorsanız; bu milletin de, sizi daha fazla iktidarda tutmasına, lüzum yoktur. Bu kadar basit."
Bu İstanbul ile ilgili habire bir şeyler üretiliyor. Öyle oluyor, böyle oluyor. Buğra Kavuncu geldi bana dedi ki ‘Genel Başkanım ben İstanbul’u istiyorum. Almak için istiyorum. Başarmak için istiyorum. Orayı yönetmek için istiyorum.’ Şimdi elbette İstanbul’da lansman yapacağız o başka bir şey. Bir mecburiyet, bir kişi bulamama, aday yokluğundan ziyade Buğra Kavuncu geldi ben orada il başkanlığı yaptı, şimdi de Teşkilat Başkanı. ‘Bana düşer’ dedi. Ben de ‘peki’ dedim. Dolayısıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayımız, Buğra Kavuncu.
Aynı şey, Balıkesir için geçerli. Turhan kardeşim, Turhan Çömez kardeşim de aynını yaptı ve Ayyüce’den sonra Ümit Özlale’den sonra ve Selçuk Türkoğlu’ndan sonra milletvekillerimizi şehirlerde aday yapmak istemiyordum ama ben yeni katıldım hani buraya aday olmam ayıp olur mu diyen bir Turhan Çömez’le karşılaştım. Alacağına inanan Balıkesir’i, belediye başkanlığı görevini de layıkıyla sürdüreceğine bizim inandığımız da Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanlığını kendi talep etti.”
© Tüm hakları saklıdır.