Gündem

Akşam yazarı Gülay Göktürk: Özgecan kararı yargıda popülizm; 2 sanığın cinayetten ne haberleri, ne ilgileri var!

"Neden herkes çifte standart anlamına gelen Özgecan Yasası’nı kahramanlar gibi savunuyor?"

08 Aralık 2015 14:22

Mersin’de tecavüz edildikten sonra yakılarak öldürülen Özgecan Aslan davasında sanıklara verilen ağırlaştırılmış müebbet cezasını eleştiren Akşam yazarı Gülay Göktürk, bu kararı yargı popülizmi olarak değerlendirerek, "Minibüsün şöförü Özgecan’ı tek başına öldürüyor. Öldürdükten sonra panikleyip şehir merkezine dönüyor; yardım için babasını ve bir arkadaşını da yanına alıyor, gidip birlikte cesedi yok ediyorlar. Diğer iki sanığın cinayetten ne haberleri, ne de ilgileri var… Sadece cesedi yok etmekte katile yardım ediyorlar” diye yazdı.

Göktürk’ün Akşam’da “Özgecan Yasası ve çifte standart” başlığıyla bugün (8 Aralık 2015) yayımlanan yazısı şöyle:

Ağır tahrik üzerine ilk yazımı 1993’te Madımak Faciası sonrasında yazmışım.

Aziz Nesin’in kamuoyu tarafından halkın dini inançlarına saldırmakla suçlandığı; Madımak Oteli'ni kundaklayan ve 36 insanın boğulmasına sebep olan, hatta kurtulmak isteyenleri tekrar ateşin içine iteleyen kalabalığın Nesin’in ağır tahriki altında olmasının hafifletici sebep olarak öne sürüldüğü günlerde...

1998’de bir töre cinayetiyle ilgili yazımda ağır tahrik indirimi maddesinin üzerine bir soru işareti daha koymuşum: “Nedir bir cinayeti neredeyse suç olmaktan çıkartan "ağır tahrik?" Bir kadının sevmediği bir adamla bir hayat geçirmeyi reddetmesi ve sevdiğine gitmesi... Yani boşanma hakkını kullanması. Ama töreler kadına boşanma hakkı tanımadığı için o da bunu kaçarak yapıyor. Bir kadının sevdiğine gitmesi, bir adamı gözü dönmüş bir katil haline getiriyorsa, burada suç, "tahrik edende" değil, “tahrik olandadır.”

2004’te, Güldünya Cinayeti vesilesiyle aynı konuya bir kere daha dönmüş ve bütün bu yazılarda aynı fikri savunmuşum:

“Aslına bakarsanız, ‘ağır tahrik indirimi’ denen şey, bütünsel olarak ele alınmalı, kavram olarak sorgulanmalı ve yeniden düzenlenmesi gerekiyorsa sadece töre cinayetleri için değil, suçun her türlüsü için düzenlenmelidir. Çünkü bu kavram, bireyi kendi davranışının sorumluluğunu taşıyamayan aciz bir yaratık olarak kabul etmektedir. Bireyin hakları kadar sorumlulukları da vardır; ona buna tahrik olmamak da bireyin sorumlukları arasındadır.”

2015 yılındayız ve hâlâ noktadayız.

Şu anda Özgecan Yasası adı altında bir yasal düzenlenme yapılması; haksız tahrik ve iyi hal indiriminin sadece cinsel suçlarda kaldırılması için büyük bir kampanya yürüyor. Başta kadın örgütleri olmak üzere bütün toplum konsensus halinde bu yasayı destekliyor, bir an önce çıkması için baskı yapıyor.

Ama ne yazık ki, bir tek Allah’ın kulu bile şu çok basit soruyu sormuyor:

Haksız tahrik ve iyi hal indiriminin mağdurları sadece kadınlar mı ki, yasa sadece cinsel suçlar açısından düzeltiliyor? Bizim TCK’mız penceresi açık unutulmuş bir eve giren hırsıza “ağır tahrik” gerekçesiyle ceza indirimi yapmıyor mu?

Sokakta çantasının fermuarı açık olan birini soyan, ceza indiriminden yararlanmıyor mu?

Bir adam, bir başka adamı anama küfretti diye öldürdüğünde ağır tahrik kapsamında ceza indirimi almıyor mu?…

Ve on yıllardır Türkiye’de nice kanlı katil, soyguncu, düzenbaz, mahkeme salonuna kravatla gelip uslu oturdu diye iyi hal indiriminden yararlanmıyor mu?

Peki neden hiç kimse “Bir dakika beyler; pencere açıksa açık… Cüzdan ortadaysa ortada. Bu durum bir insanın başkasının malına el sürmeme sorumluluğunu ortadan kaldırmaz, suçunu da hafifletmez” diye itiraz etmiyor?

“Mahkemelerin artık rutine bağladığı şu iyi hal indirimi saçmalığını sadece cinsel suçlarda kaldırmanın mantığı ne” diye sormuyor?

Neden bütün toplum yasalarda apaçık çifte standart yaratmak anlamına gelen Özgecan Yasası’nı kahramanlar gibi savunuyor?

Özgecan Cinayeti kararıyla ilgili dikkatimi çeken bir noktayı da yazmazsam içimde kalır.

Mahkemenin her üç sanık için de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermesi herkes tarafından pek yerinde bulundu. Karar mahkemenin kadına şiddet konusundaki kararlılığının göstergesi olarak değerlendirildi ve herkes tarafından övgüyle karşılandı.

Bana ise çok acayip görüldü.

Yanlışsam düzeltilsin ama benim bildiğim kadarıyla minibüsün şöförü Özgecan’ı tek başına öldürüyor. Öldürdükten sonra panikleyip şehir merkezine dönüyor; yardım için babasını ve bir arkadaşını da yanına alıyor, gidip birlikte cesedi yok ediyorlar.

Diğer iki sanığın cinayetten ne haberleri, ne de ilgileri var… Sadece cesedi yok etmekte katile yardım ediyorlar.

Ama garip bir şekilde, mahkeme bilerek-isteyerek cinayet işleyen katille ona yardım eden iki kişiye aynı cezayı veriyor.

Yargıda popülizm de herhalde bu oluyor.