1990’larda Güneydoğu’dan gelen yoğun göç, İstanbul’un kimliğinin ayrılmaz parçası, karakterinin belirgin unsurlarından biri oldu. Kürtlerin kimi o dönem yaşanan çatışmalardan, kimi çatışmaların yarattığı gerilimden, kimisi de bunların yarattığı işsizlikten kaçıp geldi İstanbul'a. Peki, AKP'ye destek veren Kürtler, Güneydoğu’da yaşanan sokağa çıkma yasakları, operasyonlar ve çatışmalarla ilgili ne düşünüyor?
BBC Türkçe’den Rengin Arslan’ın haberine göre, Mardinli, Siirtli, Ardahanlı veya Malatyalı Kürtlerin bazıları bugüne dek AKP’yi desteklemiş, bazıları şu an da destekliyor. Kimse operasyonların tam gaz sürmesinden, "örgüt bitirilinceye kadar savaşılmasından" söz etmiyor.
“Silahla çözüm çok zor”
Kürtlerin hepsinin dilinde temkinli bir tedirginlik var. Çözümün artık zor olacağını, devletin gerekliyse silah da kullanması gerektiğini ama yine de bir an önce barış olmasını istiyor. Bir kısmı AKP’yi yaklaşık 2 yıl süren çözüm sürecinde PKK’ya taviz vermekle, kimi de başladığı işi bitirmemekle eleştiriyor. Ama ortak sözcük yine aynı ‘Barış’…
Ardahanlı İrfan Karatay, Aksaray’ı Fatih’e bağlayan sokakların birinde küçük bir çay ocağı işletiyor. Her Ramazan, dükkânı kapatıp bir aylığına memleketine gidiyor.
PKK'yı eleştiren Karatay, "Bunlar çoluk çocuk demeden her türlüsünü katlediyorlar, bunu tasvip etmiyorum" dedi. Perşembe günü Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde yapılan saldırıyı hatırlatıyor. Karatay, "Televizyonda ne kadar yayınlarsa o kadar görüyoruz. Bu olayı yaşayanlar daha iyi bilirler ama orada olacağına inanmıyorum" diye konuştu. Karatay, çözüm sürecinin sürdüğü dönemde PKK’ya çok taviz verildiğini söylüyor. Bölgeye giden arkadaşlarının, yolda kimlik kontrolleri yapıldığını anlattığını aktarıyor. İrfan Karatay, sözlerini şöyle tamamladı: "Karşı taraf size silahla yaklaşıyorsa, bilmiyorum ki sizin nasıl bir tepki vermeniz lazım. Ama silahla çözüm çok zor.”
“İki tarafta da kabahat var”
Adının Ahmet olarak yazılmasını isteyen esnaf ise Mardinli ve geçim sıkıntısı yüzünden gelmiş İstanbul’a. Bursa’da çalışırken, Türkçe bilmeyen annesiyle telefonda Kürtçe konuştuğu için ona sataşan insanları hatırlıyor hâlâ. Ahmet, "AKP’ye veriyordum ama bu sene kullanmadım. Kimseyi olumlu bulamadım. Olumlu bir şey olmuyor ki. Her gün bir patlama. Bir yandan şehit haberi, bir yandan bebek ölümü. Gerçekten istemiyoruz bunları. İki tarafta da kabahat var. Kimsenin bu acıları çekmemesi lazım" diyor. Ahmet, "Oturup konuşsunlar, bunların biri İsrail biri Filistin değil. Konuşsunlar. Aynı çatı altında yaşayan halk bu. Oturup çözsünler" diye konuştu.
“Soluğumuz orada”
Fatih Camii’nin arkasındaki çarşıda bir dükkânda Siirtli Ahmet, ne oy verdiği partiyi, ne de soyadını söylemek istiyor. Ona göre barış sürecinin bozulmasında dış güçlerin parmağı var. Ahmet, "Allah barış getirsin diyoruz, başka bir şey demiyoruz. Bizim devletimizde barış istiyoruz. Bizim ülkemizi rahat bırakırsa dış güçler biz iyi şeyler yaparız. Türkiye’de huzur istemiyorlar" diyor.
Orada olan biteni nasıl yüreğinde hissettiğini ise Ahmet şöyle anlatıyor: "Annem, babam köyde. Biz İstanbul’da yaşıyoruz demiyoruz. Soluğumuz oradadır. Bizim devletimize, bizim halkımıza Allah zeval vermesin, kimseye vermesin. Ne Alevi’ye ne Çerkes’e ne Türk’e kimseye zeval vermesin."