29 Mayıs 2017 13:32
AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, 15 Temmuz'daki darbe girişiminin kilit isimlerinden firari Adil Öksüz'ün infaz edilmiş veya yurt dışına kaçırılmış olabileceğinden bahsettikten sonra üçüncü bir seçenek olarak ABD Konsolosluğu'nda olabilieceğini iddia etti. Tayyar, "Türkiye’de güvenli bir bölgede saklanıyor olabilir. Güvenli bölge neresi diye sorulduğunda da bir konsoloslukta, bir ülkenin mahrem karargahında saklanıyor olabilir, eğer infaz edilmediyse, kaçmadıysa. Amerikan Konsolosluğuyla bir irtibattan söz edildi. İşte aslında imkan olsa da bir Amerikan konsolosluğuna bakılabilse" görüşünü dile getirdi.
Darbe girişiminin "bir NATO operasyonu" olduğunu ileri süren AKP'li Tayyar, "NATO ağırlıklı olarak FETÖ’cüleri kullanmıştır ama bunların içinde seküler, laikler, NATO’cular da var. Bunların ortak düşmanı ise Erdoğan. FETÖ’cüler devletten büyük ölçüde temizlendi ama seküler laikler NATO’cular hala işin içinde varlıklarını sürdürüyor" diye konuştu.
Tayyar, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "FETÖ’nün elinde rehin olduğunu düşündüğünü" iddiasını ileri sürerek "Mutlaka CHP’nin de FETÖ işgalinden kurtarılması gerekir" dedi.
Eski AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli'nin kardeşi eski Tümgeneral Mehmet Dişli ile eski YAŞ üyesi Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk hakkında "İki ismin bu darbe planlamasında ciddi rol aldığını düşünüyorum" dşyen Tayyar, "Fakat onları diğerlerinden ayıran temel sebep üstlendikleri rolden ziyade bunları sahiplenen çevrelerdir. Birileri bu iki ismi bu davadan çekip kurtarmak istiyor" ifadesini kullandı.
Sözcü ve Cumhuriyet gazetesilerine yönelik 'FETÖ' soruşturmasını da değerlendiren Tayyar, "Kamuoyuna sızanlar üzerinden değerlendirme yapacak olursak ben Sözcü’ye yönelik operasyonu çok akılcı bulmuyorum. Aynı şekilde Cumhuriyet gazetesi internet sayfasındaki bir haber üzerinden tutuklama kararı verilmesini de çok doğru bulmuyorum. Bunlar suç işlemiyorlar mı tabiki işliyorlar. İftira atıyorlar, hakaret ediyorlar, küfrediyorlar bunlar TCK’ya göre yargılama sebebidir bu ayrı" diye konuştu.
Şamil Tayyar'ın Akşam gazetesinden Pınar Işık Ardor'a verdiği söyleşi şöyle:
- Olağanüstü Kongre bitti ve yeni dönem başladı Ak Parti’de. Nasıl gördünüz yeni MKYK’yı neler değişecek Ak Parti’de?
Sayın Cumhurbaşkanımızın AK Parti Genel Başkanlığı ile beraber siyasetin bütün paradigmaları değişecek. Hem AK Parti hem muhalefet açısından hem de devlet yönetimi ve yeni politikalar bakımından. Bununla birlikte sivil ve askeri elit bürokrasinin siyasi iktidara yönelik kuşatmasının yarılayacağını ve iktidar çabasının akamete uğrayacağı düşüncesindeyiz. Genel başkanlığı ile beraber artık siyaset aklının devlet yönetiminde ve politikalarında daha ağırlıklı olacağı bir sürecin başlayacağı kanaatindeyiz. Bununla birlikte son dönemin en önemli mücadelelerinden biri olan FETÖ ile mücadelenin de yeni bir evreye geçeceğini düşünüyorum. Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
- Kabine değişikliği çok konuşuluyordu sinyali de Sayın Cumhurbaşkanı verdi. Gerekli olursa bakarız dedi. Ne dersiniz?
Genel Başkanımız, Cumhurbaşkanımız aklına bilgisine birikimine inandığı uyumlu çalışabileceğini düşündüğü ve partinin dengelerini de gözeterek bir tercih yapacaktır. Buna bağlı olarak bir kabine oluşur. Hangi isim kabineye gelirse gelsin kendi adıma buradan çok özel siyasi sonuçlar çıkarmam. Çünkü geminin kaptanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ben kabine değişikliğinin 3 Kasım 2019’dan sonra hayata geçecek yeni sistemin provası olacağını düşünüyorum.
- "Pes ettim, artık yokum” demiştiniz ancak öyle olmadı. Varsınız yeni görevle birlikte. Merkez Demokrasi Hakem Kurulu’na getirildiniz
Pes ettim lafı bu hareketin liderine bir posta koymak değildi. O bizim haddimiz de değil. Sayın Cumhurbaşkanı baba gibi abi gibi sevdiğimiz bir insan. Kurucu liderimizin ötesinde ailemizden gördüğümüz bir insan. Her zaman dua ederim beni asla Erdoğan ile karşı karşıya getirme diye. Biz onu üzecek kıracak hiçbir tavrın içerisinde olmayız. Bizim reaksiyonumuz Recep Tayyip Erdoğan’a değil, onun etrafında oluşturulmak istenen bürokratik duvara yöneliktir. Maalesef Sayın Cumhurbaşkanımızla siyasiler arasına girerek kalın bariyerler oluşturmaya çalışan bir akıl var. Bir irade var, ona bir tepkidir. Onlar sürekli olarak siyasileri Cumhurbaşkanı nezdinde aşağılıyor, küçümsetiyor, itibarsızlaştırıyor. İşte ona isyandır.
- Kimdir onlar açalım mı?
Bunun içerisinde askeri bürokrasi var sivil bürokrasi var danışmanlar var. Farklı kesimler de var sermaye var mesela. Bu çevreler devletin zirvesindeki güç alanında yeni gece kondular inşa ederek kendilerine alan açmaya çalışıyor. Yani Cumhurbaşkanımızın gücü üzerinden iktidar devşirmeye çalışıyor. Bunlara isyanım var. Bu odakların Cumhurbaşkanımıza doğru bilgiler aktarmadığını görüyoruz. Yani hem FETÖ ile mücadelede hem diğer sosyal ve siyasi hadiselerde Cumhurbaşkanımıza doğru bilgiler aktarmadıkları için zaman zaman toplumun hassasiyetleri ile örtüşmeyen hadiseler yaşanabiliyor. Daha önce de söylemiştim. Beştepe’de hala temizlenmesi gereken kriptolar da var. Devlette de var TSK’da da var.
- Somut olarak bu isimleri biliyor musunuz? Bilgi, belge var mı? Hissiyat mı?
Hissiyatın ötesinde bunlar bilgiye dayanıyor. Eğer bize sorarlarsa hepsini tek tek veririz. Devleti yönetenler bu konuda hızlı bir şekilde karar almalı. Meseleye nasıl baktığımız delillere hangi anlamları yüklediğimiz önemli burada. Adamın hukuken yargılanmasını gerektirecek delile ulaşamayabilirsiniz ama bilirsiniz ki o adamın on yıllık 20 yıllık 30 yıllık serüvenine baktığınızda ipuçları vardır. Son dönemde herkesin dahil olduğu inanç grubuna, meslek grubuna veya temsil ettiği siyasi düşünceye göre bir sahiplenme duygusuyla hareket etiğini görüyoruz. Ön yargılardan arınıp gerçekçi gözle bakıldığında ben Beştepe’de de devletin diğer kurumlarında da çok fazla kriptonun çok özel bir elemeye bile tabi tutulmaksızın tespit edileceğini düşünüyorum.
- Peki ne yapabilirler?
Cumhurbaşkanıyla halkın arasına duvar örüyorlar. Ulaşılmaz hale getiriyorlar. Sonra FETÖ ile ilgili mücadelenin sulandırılmasına katkı sunuyorlar. Geçenlerde 9 bin civarında polis ihraç edildi veya açığa alındı. Bunlar içerisinde Beştepe’de görevde olanlar da var. Bunların bir kısmı biliniyordu. Bunun için bir mahrem imamının bilgisayarından o bilgiye ulaşılmasına gerekmiyordu. Niye önceden tedbir alınmadı? Bu adamlar oraya nasıl girdiler? Mesele sadece o Beştepe’de 19 polisin tasfiyesi değil. Onları oraya yerleştirenlerin de tasfiye edilmesi gerekir. Peki böyle bir şey var mı yok. FETÖ ile mücadelede izlenilen yöntem sağlıklı bir yöntem değil. Önce aşağıyı temizlemeye çalıştılar. Ama aşağıyı temizlerken o bilgileri nerelerden aldılar ağırlıklı olarak yöneticilerden ama siz yöneticileri temizlememişsiniz ki. Yani karar vericiler hala orada. Dolayısıyla bu yanlış sonuçlara sebebiyet verdi. Olması gereken yukarıdan aşağıya doğru temizlikti. Bu olmadı. Bu olmayınca da mağduriyetler oluştu Şimdi şöyle bir hale geldi ki; sınırlı sayıdaki mağduriyet üzerinden tartışma yürürken işi özünden sapmaya başladı. İşte bu bilinçli yapılıyor.
- Peki Meclis’e bakarsak siyasi ayak deniliyor. Toplumda beklenti oluştu.
Ben Sayın başbakanımızla da Hakan Fidan’la da konuştum. AK Parti’de ByLock olan tek bir milletvekilinin olmadığını söylediler. Eğer bizim içimizde ByLock kullandığı tespit edilen bir vekil varsa hiç tereddütsüz kulağından tutulup yargıya teslim edilmelidir.
- ByLock kullanmayıp kripto olanlar olabilir mi?
Cumhurbaşkanımız aynı zamanda Genel Başkanımız bunu tespit edecekler ve gereğini yapacaklar. Sadece vekil olarak değil belediye başkanı, il başkanı ya da meclis üyesi yani partinin farklı kademelerinde görev yapan kim varsa FETÖ ile irtibatlı bunların mutlaka temizlenmesi gerekir. Ama şunu söyleyeyim. AK Parti diğer siyasi partilere göre daha steril bir parti. Bu yapının FETÖ şekline evrildiği terörize olduğu 17 Aralık’tan sonra sistemi filtre etmeye başladı. Biz 17 Aralık’tan sonra bir belediye başkanlığı seçimi iki milletvekilliği seçimi yaşadık ve bu seçimlerde ciddi bir eleme yapıldı. Ancak muhalefet partileri AK Parti düşmanlığında birleştikleri için 17 Aralık’a kadar karşı çıktıkları bu yapıyla bilerek ve isteyerek iş birliği yaptılar. FETÖ özellikle 17 Aralık’tan sonra hızlı bir şekilde CHP, MHP, BBP ve SP’ye sızmaya başladı. Özellikle CHP’ye. Şimdi MHP, Akşener vakası yaşanıncaya kadar FETÖ’nün MHP’yi ele geçirme planını çok kavrayamadı. Meral Akşener ile beraber uyandı ciddi bir tavır koydu ve şu anda hem genel merkezi hem teşkilatları hızlı bir şekilde ayıklıyorlar ve doğru bir iş yapıyorlar. CHP ise hala kıvranıyor. Ben CHP Genel Başkanı’nın FETÖ’nün elinde rehin olduğunu düşünüyorum. Mutlaka CHP’nin de FETÖ işgalinden kurtarılması gerekir.
- Nasıl bir rehinlik bu açar mısınız?
Baykal bir kaset kumpasıyla al aşağı edilirken yerine Kılıçdaroğlu getirildi. Kılıçdaroğlu, Baykal’ı deviren bu yapı birlikte hareket etmiş olabilir. Dolayısıyla koltuğu borçlu olduğu bu yapıya doğrudan tavır almakta zorlanabilir. Bizim bilmediğimiz çok sayıda Kılıçdaroğlu aleyhinde tehdit ve şantaj dosyaları da olabilir. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu onların argümanlarıyla siyaset üretmeye çalışıyor. Ve ondan bir türlü kurtulamıyor. Aslında bütün herkesin Kemal Bey’i sahiplenerek CHP’de bir temizliğe girişilmesine destek vermesi gerekir.
- Kılıçdaroğlu’na göre ByLock kullanan siyasiler var hatta bir listeden bahsediyor
Açıklaması lazım. Açıklayamıyor, açıklayamaz da zaten. Eğer bir FETÖ’cü listesi çıkarsa CHP bunun altında kalır. 17 Aralık’tan sonra Mahmut Tanal Bank Asya’ya para yatırdı . Tanal hakkında FETÖ ile irtibatı iddiasıyla bir fezleke hazırlanması gerekir. Bugün 17 Aralık’tan sonra FETÖ’ye sahip çıkan vekillerle ilgili işlem yapılsa başta Kılıçdaroğlu olmak üzere 20-30 CHP’li vekil yargı önünde hesap vermek zorunda kalır. Şimdi CHP açısından problem bu yapının terörize olduğu andan itibaren bunlarla iş birliğine girmesidir. Ekrem dumanlı, Hidayet Karaca’yı polis almaya gittiğinde CHP’li vekiller önlerine set çekti. Kanaltürk, Bugün’e operasyon yapıldığında CHP’li vekilleri gitti duvar oldular. Bu FETÖ’yü sahiplenmek onlarla iş birliği yapmak değil de nedir? Dolayısıyla FETÖ’nün siyasi ayağı aranacaksa ilk sırada CHP gelir.
- CHP’de liderlik değişimi olmalı mı?
Yeni sistem siyaseti yeniden kurgulayacak. Önümüzde bir seçime gideceğiz. Cumhurbaşkanlığına talip olanın yeni politikalar üretmesi ve buna uygun bir genel başkana sahip olması gerekir. Kılıçdaroğlu ile bunu sağlamak mümkün değil. Ben Kılıçdaroğlu’nun çok sağlam olacağını düşünmüyorum. Şu anda teşkilatlar kendi kontrolünde. 2019’a nefesi yeter mi bilmiyorum. Yara bere, kan ter içerisinde 2019’a yetişse bile ondan sonra partide kalması asla mümkün olmaz.
- Deniz Baykal’ın Abdullah Gül çıkışını siz nasıl okudunuz. Konu kapandı mı sizce?
Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı olmaması için bütün şer odakları bir araya gelecektir. 2014’te Ekmelettin İhsanoğlu projesi ile Erdoğan’ın karşısına dikildiler bu sefer yeni projeleri ne olur onu biraz da süreç belirler. Konjonktüre bağlı olarak bir adayın etrafında kenetlenebilirler. Bugünden yarına keskin ifadeler kullanmak çok zor ama bugünkü şartlarda eğer 2019’da olursa Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı adayı olarak Tayyip Bey’in karşısına çıkarmak isteyebilirler.
- Sayın Gül bunu yalanladı olmaz demedi mi?
Öyle çok da tepki göstermedi aslında. Çok muğlak ifadeler kullandı. Keskin bir dille bunu yalanlamadı. Bir de iki yılı aşkın süre var şimdiden ben adayım diye çıkamaz ki zaten kendini çok yıpratırlar. O yüzden siyaset yapıyor ama bir açık kapı bıraktı. Bakın Abdullah Gül, hayır oyu kullandı ve son kongremize gelmeyerek Erdoğan karşıtlarıyla bir duygusal paydaşlık oluşturuyor. Ben bunun bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum. Yani yarın Erdoğan karşısında bir proje geliştirmek istediklerinde zannediyorum bunun siyasi alt yapısını hazırlıyorlar. Bunların çok tesadüfi tercihler olmadığın kanaatindeyim. Abdullah Gül çok ciddi bir savrulma yaşıyor. AK Parti Genel Başkanlığı kendisine verilmediği için kırgın, kızgın gibi gözüküyor. Böyle bir hesaplaşma içine girmek isteyebilir. Nitekim son referandumda evet oyu vermedi ailesi de evet oyu vermedi. Oğlunun kullandığı sandıkta iki oy vardı biri oğluna ait ikisi de hayır çıktı zaten.
- Belki babasından farklı düşünüyordur
Fehmi Koru zaten yazdı Abdullah Gül’ün hayır oyu kullandığını ima etti.
- Siz emin misiniz?
Tabi hiç tereddütsüz.
- Akın Öztürk ve Mehmet Dişli için suikast olabilir ifadesini kullandınız. Neden konuşmadılar mı daha?
FETÖ’cülerin her birinin bu süreçte üstlendiği bir rol var. Fakat burada benim dikkatimi çeken özellikle Akın Öztürk ve Mehmet Dişli. İki ismin bu darbe planlamasında ciddi rol aldığını düşünüyorum. Fakat onları diğerlerinden ayıran temel sebep üstlendikleri rolden ziyade bunları sahiplenen çevrelerdir. Birileri bu iki ismi bu davadan çekip kurtarmak istiyor. Şimdi zannediyorum ki bu iki isme verilen bazı sözler var. Eğer bu iki isim kendilerini kurtarmaya yönelik sözler tutulmazsa kendilerine söz verenlerin isimlerini açıklamalarda bulunabilirler. Onun için ikisine dikkat edin. Şu ana kadar konuşmadılar ama bu mahkeme süreci uzun bir süreç. İfadelerindeki her mesajın mahkeme heyeti kadar kendilerine söz verenlere yönelik olduğu kanaatindeyim. Ya bizi kurtarırsınız ya da sizi de yakarız. Böyle bir durumda da söz verenler kendilerini yakacaklarını düşündükleri andan itibaren bu iki isme yönelik cezaevinde suikast girişiminde de bulunabilirler. İkisinin devlet tarafından çok özenle korunması gerektiği kanaatindeyim.
- Bu kadar güçlü bir örgütten bahsediyoruz bugüne kadar yapamazlar mıydı?
Benim kast ettiğim sadece FETÖ değil, devlet içinde bazı odaklardan bahsediyorum. 15 Temmuz’u sadece FETÖ’nün darbe girişimi olarak görenlerden biri değilim. 15 Temmuz bir NATO operasyonu. NATO ağırlıklı olarak FETÖ’cüleri kullanmıştır ama bunların içinde seküler, laikler, NATO’cular da var. Bunların ortak düşmanı ise Erdoğan. FETÖ’cüler devletten büyük ölçüde temizlendi ama seküler laikler NATO’cular hala işin içinde varlıklarını sürdürüyor.
- Ordunun içindeki Atatürkçüleri mi söylüyorsunuz?
Kemalistler diyelim onlara. Onlar da bir risk demokrasimiz için. Çünkü hepsi için söylemiyorum ama bir kısmının iplerinin NATO’nun elinde olduğu düşüncesindeyim. Dolayısıyla onların farklı siyasi düşüncede olmaları FETÖ’den ayırt etmez onları çünkü aynı amaca hizmet ediyorlar çünkü ikisinin de ipleri NATO’nun elinde. O yüzden devleti sadece FETÖ’cülerden değil NATO’culardan da temizlememiz lazım. Temizlemediğimiz sürece darbe riski her zaman vardır.
- Adil Öksüz’ün nerede olduğuna dair fikriniz var mı?
Birincisi öldürülmüş, infaz edilmiş olabilir. İki yurt dışına kaçırılmış olabilir. Üçüncüsü de Türkiye’de güvenli bir bölgede saklanıyor olabilir. Güvenli bölge neresi diye sorulduğunda da bir konsoloslukta, bir ülkenin mahrem karargahında saklanıyor olabilir eğer infaz edilmediyse kaçmadıysa. Çünkü Türkiye’de rastgele bir yerde saklanmaları da çok zor. Amerikan Konsolosluğuyla bir irtibattan söz edildi işte aslında imkan olsa da bir Amerikan konsolosluğuna bakılabilse
- Yani Akın Öztürk Amerikan Konsolosluğu içinde mi diyorsunuz?
Bu bir ihtimal. Bu konuda şüphe var. Şüpheleri gidermek için Amerikan konsolosluğunda bir arama yapılsa aslında fena olmaz. Polise istihbaratçılara kapıyı açmayabilirler ama bir heyet oluşturulur ve onların da onaylayacağı bir heyet oluşturup konsoloslukta inceleme yapılabilir aslında.
- Sözcü Gazetesi operasyonunu nasıl değerlendirdiniz?
Sözcü Gazetesi sahibinin bir dönem FETÖ’nün yurtlarında kaldığı ifade ediliyor, bu doğru olabilir. Onlarla bir dönem ilişkisi de olabilir. Bu tek başına onu FETÖ’cü yapar mı yapmaz mı onu bilmiyorum. Ayrıca savcılıkta hem patron hem diğer çalışanlarla alakalı ne tür bilgiler var henüz kamuoyuna sızmış değil. Kamuoyuna sızanlar üzerinden değerlendirme yapacak olursak ben Sözcü’ye yönelik operasyonu çok akılcı bulmuyorum. Aynı şekilde Cumhuriyet gazetesi internet sayfasındaki bir haber üzerinden tutuklama kararı verilmesini de çok doğru bulmuyorum. Bunlar suç işlemiyorlar mı tabiki işliyorlar. İftira atıyorlar, hakaret ediyorlar, küfrediyorlar bunlar TCK’ya göre yargılama sebebidir bu ayrı. Siz iftira ve hakaret üzerinden yargılama yaparsınız ayrı bir terör örgütüyle ilişkilendirerek operasyon yaparsanız bu ayrı. Ben FETÖ ile mücadelenin kendi gerçeklik bağlamından koparılarak yan yollara sürüklendiğini ve sulandırılmaya çalışıldığını görüyorum
Maalesef Türkiye’de ilden ile hakimden hakime savcıdan savcıya değişen şeyler var. Ankara’da bütün bu operasyonları değerlendiren bir merkezi akıl yok. Ona ihtiyaç var. Gaziantep, İstanbul, Denizli, Trabzon’da mahkemelerin keyfi uygulamalar yapamaması gerekir. Yargılama esaslarının temel kriterlere bağlanması lazım.
Üzülerek görüyorum ki; birileri FETÖ ile mücadeleyi bir türkücü ile bir komedyenin arasına sıkıştırmaya çalışıyor. Atalay Demirci’ye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isterken, Atilla Taş’ı aylarca cezaevinde tutarken Kavurmacı’yı serbest bırakır tahliye ederseniz kamu vicdanını yaralarsınız. O yüzden adalet duygusunu zedelemeden asıl sorumluların hesap vereceği bir yargılama düzeninin mutlaka sağlanması lazım.
Mesela bir çok yerde FETÖ borsası kurdular. Milyon dolarlar dönüyor.
- Nasıl bir borsa bu? Kim ne yapıyor da rant sağlıyor?
Bazı yargı mensupları ve avukatlar FETÖ ile mücadeleyi ranta dönüştürüyor. Bunlar itirafçı adı altında tahliyelerini sağlayarak ciddi paralar kazanmaya başladılar. Başta İstanbul olmak üzere Gaziantep’te de Ankara’da birçok yerde bu tezgahlar devam ediyor. Bu itirafçılık müessesinin yeniden gözden geçirilmesi, itirafçı yoluyla tahliye edilenlerin dosyalarının yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Adam itirafçı oluyor ama söylediği farklı bir şey yok herkesin bildiklerini söylüyor adamı tahliye ediyorlar. Tahliye ederken de birileri milyon dolarları cebine indiriyor.
- Bir 15 Temmuz daha olabilir söylemleri sosyal medyada dolaşınca buna tepki gösterenlerde oluyor bunlar doğru değil diye. Siz tehlike var diyorsunuz.
Elinde silahı tankı topu uçağı olanları tam manasıyla kontrol edemediğiniz sürece darbe riski her zaman vardır. Bu öyle kolay kolay tarihe karışmaz. Teorik olarak sistemi değiştirmeniz darbe riskini tümden bertaraf etmez. İlave tedbirlere ihtiyacımız var. Darbe üreten sistemi değiştireceksiniz evet bunu biraz yaptık. Entegrasyonu tek başına değil güçleri bir merkezde toplalayarak dağıtarak ve yayarak sağlamanız lazım. Önerim şu. Darbe riskini tümden ortadan kaldırabilmek için bir alternatif yapılanmaya ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. Bu bağlamda Milli Güvenlik Bakanlığı kurulabilir. Bu bakanlığın asli fonksiyonu olarak terörle mücadele belirlenmeli. Terörle mücadelede kullanılan bütün araçlar ve kurumlar Milli Güvenlik Bakanlığına bağlanmalı. Mesela Diyarbakır’daki 8. Ana Jet Üssü revize edilerek buraya bağlanabilir. Yine bölgedeki bir zırhlı birlik bağlanabilir. Yine çok sayıda terörle mücadelede kullanılan helikopterler verilebilir. Ve Jandarma Özel Harekat ile Emniyet Özel Harekat burada birleştirilir aynı zamanda istihbarat birimi de buraya eklenir..
- Yeni bakanlıkta istihbarat ve operasyonel gücü yüksek seviyede yüz bin civarında yeni bir kadro oluşturursunuz. Tankı olan topu olan uçağı olan helikopteri olan silahı olan ne yaptınız. Bir başka güç oluşturdunuz. Sivil otoritenin emrinde..
Daha henüz biz istihbaratımızı ve ordumuzu tümden millileştiremedik. Ciddi bir risk var.
© Tüm hakları saklıdır.