AKP Mardin Milletvekili ve Star yazarı Orhan Miroğlu, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın aylardır süren suskunluğunu köşesine taşıdı. “HDP ve Kandil’in ne yapmak istedikleri, amaçları çok net ama çözüm sürecinin muhatabı durumunda olan Öcalan’ın ne düşündüğü bilinmiyor” diyen Miroğlu, PKK’nın Öcalan’ı dinlemeyeceğinin güçlü bir ihtimal olduğunu söyledi. PKK’nın ve HDP’nin giderek yerel vasfını kaybettiğini dile getiren Miroğlu, şu ifadeleri kullandı: “Öcalan bir mucize yaratacak değil elbette. Çok temkinli davranacağını tahmin etmek zor değil. PKK’nın onu dinlemeyebileceği de güçlü bir ihtimal. Ama bütün bunlar, Öcalan’ın suskun kalmasını gerektirmiyor. Ve Öcalan, konuşursa bu defa sözünü belki de ‘hendek siyasetine’ de karşı çıkan halk kesimlerine söyleyecektir.”
Miroğlu’nun Star’da “Öcalan’ın kapısını çalmaktan kastım” başlığıyla (23 Aralık 2015) bugün yayımlanan yazısı şöyle:
Öcalan ve PKK arasındaki ilişkiler bakımından, en sancılı en karmaşık bir dönemden geçiliyor.
Böylesi zamanlarda Öcalan’ın suskun kalması, ne düşündüğünün bilinmemesi, HDP/PKK içinde, gidişattan memnun olmayan kesimlerin elini zayıflatıyor, PKK’nin politikalarının, sorgulanmasına mani oluyor.
PKK üstlendiği bu vesayet savaşını, HDP’ye oy veren beş milyon insana rağmen sürdürüyor. HDP/PKK’yi olumlayan geniş kitleler, Kandil’in yürüttüğü hendek siyasetinden memnun değiller ama HDP çok açık ifadelerle bu siyaseti destekleyince, susuyor ve herhangi bir itiraz yükseltemiyorlar.
Kandil, hendek siyasetini, Öcalan’a rağmen inşa etti. Doğuracağı sonuçları bile bile bu işe girişti. Silahsızlanma programını kabul etmedi ve çeşitli bahanelerle ret etti.
Bir bölge neredeyse insansızlaşmanın eşiğine gelmiş ama HDP, hendekleri meşru göstererek, hendek siyaseti üzerinden bir müzakere masası kurulmasını talep etmekte, bu siyasi tutum, HDP ile Kandil arasında hiçbir sınır kalmadığını göstermektedir.
HDP’nin önünde iki yol vardı; ya Kandil’in bu çılgın stratejisine karşı açık bir tutum ya da bu stratejiyi destekleyen bir tavır. Baktığınızda, HDP’nin, Kandil’e ait bir stratejiyi destekleyen bir pozisyon aldığı görülüyor. Selahattin Demirtaş ya özyönetim olacak ya da çatışmalar sürecek diyor.
HDP öyle görülüyor ki, bu politikalarını sürdürürlerse, kendisine ait bir stratejiyi değil, Kandil’e ait bir stratejiyi destekleyecekse bence bunu mecliste yapması için hiçbir gerekçe kalmayacak. Çünkü meclisin böyle bir tutumu ciddiye alamsı bile mümkün değildir.
Halk özyönetim istemiyor. Cizre, Nusaybin, Silopi, Dargeçit, Sur, Silvan, Lice’de HDP’nin % 95-98 oranında aldığı oyu halk, HDP’nin Türkiye siyasetindeki ve Meclisteki varlığına verdi. Ama HDP ve PKK, HDP’nin Türkiye siyaseti içindeki varlığını beraberce sona erdiren bir tutum içindeler. Halk bu tutumu desteklemiyor ve bölgeyi kitlesel halde terk ediyor.
HDP/PKK sanki bir hayal dünyasında yaşıyor. Halkın özyönetimi destelediği ifade ediliyor. Özyönetimi destekleyen bir halk, neden Nusaybin’i, Derik’i terk etsin, neden buralardan onbinlerce insan Batıya ve en yakın şehirlere sığınsın? Halkın özyönetim desteği yok.
PKK, Kobani ile Diyarbakır arasında hiçbir fark görmüyor. Haziran’dan beri yürüttüğü Kobani politikasını Diyarbakır’da da sürdürüyor..
Halk bu savaşı desteklemedi. Ve desteklemediği için de PKK’nın Türk ordusuna karşı yapabileceği fazla bir şey yok. Hala halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirme umudu var ama o umudun da her gün boşa çıktığını görüyoruz. Çok geçmeyecek, bölge halkı da çok güçlü bir tepki gösterecektir.
Türkiye’yle sorun yaşayan ne kadar devlet varsa, HDP/PKK o devletlere yöneliyor, o merkezlerde, destek arıyor.
Oysa bu devletlerin, ne HDP’nin siyasi temsili ne Kürt halkının talepleriyle bir alakası var.
Sevgili Salih Tuna dün çok güzel yazmış ve tam yerinde hatırlatmış. Halkın Mücahitleri örgütü, İran’da devrimci mücadeleyi Humeyni’ye rağmen, büyük bir halk desteğiyle yürüten bir örgüttü. Humeyni’den sonra, Halkın Mücahitleri örgütü muhalefete düştü. Askeri ve siyasi manada çok güçlüydü. Humeyni rejimine karşı Tahran’da ve İran’ın başka şehirlerinde sokak sokak savaştı. Ama yüzünü Saddam’a, yani İran’ın ezeli ve ebedi düşmanına dönüp, Irak’a yerleşince İran halkının desteğini kısa sürede tamamen kaybetti..
İşte bu tablo içinde HDP ve Kandil’in ne yapmak istedikleri, amaçları çok net ama çözüm sürecinin muhatabı durumunda olan Öcalan’ın ne düşündüğü bilinmiyor. Olup biten hiçbir şey, Abdullah Öcalan’ın İmralı’ya geldikten sonra değişen fikirlerine, Türkiyeci bakış açısına uyumlu değil. Kurduğu örgüt, yönettiği siyasi legal partiyle beraber, yerel vasfını, giderek kaybediyor. Öcalan’ın kapısı çalınacak da Öcalan bir mucize yaratacak değil elbette. Çok temkinli davranacağını tahmin etmek zor değil. PKK’nın onu dinlemeyebileceği de güçlü bir ihtimal olarak ileri sürülebilir. Ama bütün bunlar, Öcalan’ın suskun kalmasını gerektirmiyor. Ve Öcalan, konuşursa bu defa sözünü belki de PKK’ya değil, daha çok PKK/HDP’yi genel olarak olumlayan ama ‘hendek siyasetine’ de karşı çıkan halk kesimlerine söyleyecektir.
Onların Öcalan’dan gelecek olumlu bir mesajı, dinlemeye ihtiyaçları var sanırım.