AKP Sözcüsü Ömer Çelik, ABD Başkanı Joe Biden'ın 1915 olaylarına yönelik açıklamasında kullandığı 'soykırım' ve 'büyük felaket' ifadelerine ilişkin "Siyasi, tarihi ve hukuki açıdan sayın Biden'ın söylemi tamamen yanlış, reddedilmesi gereken bir söylemdir. Biden'ın yaptığı bu açıklama birden çok şeyi sabote etmiştir." şeklinde tepki gösterdi.
AKP MKYK toplantısı sonrası konuşan Çelik'in açıklamalarından satır başları şöyle:
"Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu üyeliğine üçüncü kez seçildi Prof. Dr. Nuran hocamız, kendisini tebrik ediyoruz. Diyarbakır annelerine saygı ve sevgilerimizi gönderiyoruz. Kaçırılan 228 evlattan 53'ü kız çocuğudur. Terör örgütünün acımasızlığını ortaya net koyan bir tablodur bu da. Annelerimizin bir an evvel evlatlarına kavuşmasını temenni ediyoruz.
Soykırımı ifadesini hiçbir şekilde kabul etmeyiz. Hiçbir tarihsel, hukuki temel dayanağı olmayan bir yaklaşımdır. Herhangi bir devlet başkanı veya parlamentosunun hüküm verme yetkisi, kabiliyeti ve kapasitesi yoktur. Hangi hukuk, tarih bilgisine dayanarak bu şekilde kesin hüküm verecekler ve milleti lekelemeye çalışacaklar.
Kuşkusuz net bir şey biliyoruz; bu politikalar diasporadaki Ermeni fanatik çıkar grupların tamamen rehinesi halindedir. İlk defa ABD Başkanı'nın böyle fanatik bir duruma teslim olduğunu görüyoruz.
Burada siyasetle diplomasinin varlık sebebini terk eden maalesef son derece dar bir bakış açısıyla karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Bir yerde soykırım suçundan bahsedebilmek için uluslararası ceza mahkemesi ve uluslararası adalet divanının hukuken karar vermesi gerekir.
Hukuki açıdan altı boş bir söylemle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Tarihi, hukuki, siyasi açıdan sayın Biden'in söylemi yanlış ve reddedilmesi gereken bir söylemdir. Bunun herhangi bir şekilde soykırım olarak nitelendirilemeyeceği, İsviçre'nin yaklaşımları AİHM içtihatları açısından da kabul edilmeyeceği net bir şekilde ortaya konmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu bir isyanla karşı karşıya kalmıştır. Fiilen içeride yaşanan bir tehdit karşısında bizatihi yer değiştirmek münasebetiyle ortaya bir tedbir olarak koyulmuştur. Müslüman Türklerin, Musevilerin Ermeni çeteciler tarafından öldürüldüğü ortaya çıkmıştır. Cumhurbaşkanımızın, Başbakanlığı döneminde Türkiye'nin öz güvenini gösteren çok önemli açılımlar yapmıştır. 2015'de ortak tarih komisyonu kurulması gerektiğini ifade etmiştir.
Nitekim 69 tarihçi sayın Biden ve ABD'li senatörlere yazdığı mektup vardır. Bu tarihçiler Amerika'da önemli akademik tarihçilerdir bunlar. I. Dünya Savaşı'nda yaşanan olayların tartışmalı doğasına d ikkat çeken bir yaklaşımdır bu. Bu tarih komisyonunun kurulmasından başka Türkiye, Ermenistan'la aramızda güven arttırıcı adımların atılması yönünde eylem planı hazırlamıştır. Her zaman olduğu gibi nasıl ki tarih komisyonuna Ermenistan katılmadı, aynı şekilde bu eylem planı Ermenistan Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.
Ortaya çıkan sonuç nettir; Türkiye özgüvenle meseleye yaklaşırken Ermenistan tarafı sürekli kaçmıştır. Sayın Biden'ın bu kararı birden çok şeyi sabote etmiştir. Tek taraflı provokasyon içerisinde diasporanın tezlerine destek vermiştir. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki muhtemel diyalogların hepsinin önüne geçmiştir. Kafkaslar'daki normalleşmeye maalesef büyük zarar vermiştir.
Diasporada artık sözde Ermeni soykırımı ile ilgili bir ekonomi oluşmuştur. Bunun çözülmesini istemezler. Burada ağ kurmuş pek çok odak vardır. Açıklamanın zamanlaması son derece yanlış olmuştur, içeriği de tamamen yanlıştır. Karabağ'daki zaferden sonra 6'lı bir mekanizma kurulacaktı. Buraya provokatif tutumdan vazgeçerse Ermenistan da dahil edilecekti.
6'lı mekanizmayla ilgili normalleşme arayışları Biden tarafından sabote edilmiştir. Hukuki açıdan, tarihi açıdan temeli olmayan bu karar niçin verilmiştir? Fanatik Ermeni diasporayı tatmin etmek isteyen dar bakışlı bir politika olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
Fanatik Ermeni çevrelerin başka ülkelerde de faaliyetleri olacaktır. Türkiye'ye zarar vermeye çalışmaya devam edecektir. Bu diasporayla tabii ki mücadelemizi sürdüreceğiz. Bizim Ermeni milletiyle sorunumuz yoktur. Osmanlı'da ortak tarihimize, geleceğimize imza attık. 1915'te Ermenilere karşı değil o bölgedeki Ermeni çetelerine karşı alınmış tedbirlerdir. Nitekim bir arada yaşama geleneğini sürdürüyoruz. Türkiye'de herkes birinci sınıf vatandaş olarak bu ilişkisini sürdürüyor.
Kararın soykırım olabilmesi için belli bir dini, etnik grubun, topluluğu yok etmek üzere yapılan faaliyetler olması gerekiyor. Bunun tarihi açıdan da soykırımı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Almanya, Ruanda, Bosna'da alınan kararlara bakıldığımızda bunun 1915'e uyarlanamayacağı gözükür.
Tarihimizde soykırım olmamıştır. 1915'deki olaylarda ne olduğunu tam olarak anlamak isteyenlere arşivlerimiz açıktır. İstenilen tarih komisyonuna katılmaya da hazırız. Türkiye'nin içerisindeki tepkileri yakın şekilde takip ettik. Egemen bir devlet olarak Türkiye'nin atacağı adımlar olacaktır. Bu adımlar üzerinde çalışılmıştır. Biden'in bu kararının olumsuz sonuç doğuracağı birinci kesim Ermenistan tarafıdır. Türkiye ile sınır kapısını açılma gibi bir normalleşme fırsatını kaçırmışlardır.
İnsani hassasiyet üretmek için yapılacak işlerin gereken mekanizmalarla yapılmadığını görmek de son derece üzücüdür. Sayın Biden maalesef çok kötü bir gelenek başlatmıştır. İnsani hassasiyetler üretmek yerine bunu birbirine karşı suçlayacak şekilde açılmış oldu. İnsani hassasiyetleri törpüleyen asıl budur diye ifade etmek isterim.
TBMM'de siyaset yapanların bu konuda en hassas olması gerekirken maalesef HDP vahşi bir tutum almıştır. Hukuken, tarih ve siyasi açısından özenli bir d il kullanılması gereken konuda milleti ve tarihimizi suçlayan bir açıklama yapmıştır. Ermeni soykırımla yüzleşin diyenlerin PKK katliamı ile yüzleşmesi gerekmektedir. Dağa kaçırılmış çocuklar olayıyla yüzleşmesi gerekmektedir. Diyarbakır annelerin sesini duymayacaksınız, hiçbir geçerliliği olmayan soykırım iftirası karşısında yabancı devlet başkanlarına esas duruşa geçeceksiniz.
Bir millete atılabilecek en büyük iftiralardan biridir bu. Maalesef TBMM'deki bazı üyeleri tarafından ortaya çıkmıştır. Yüce Meclis bu konudaki milli tutumunu ortaya koymuştur, telin etmiştir. Meselenin bu şekilde hangi çevreler tarafından desteklendiğine bakılınca bunun nasıl bir siyasi enstrüman haline getirdikleri görülüyor. Kardeş Azerbaycan'a, Azerbaycan'daki 48 partiye şükranlarımızı sunuyoruz. Bir kez daha iki devlet tek millet olduğumuzu hissettik.
KKTC
KKTC Cumhurbaşkanı sayın Tatar dün sayın Cumhurbaşkanımızın davetiyle Türkiye'yi ziyaret etti. Sayın Tatar babasını kaybetti. Sayın Cumhurbaşkanımıza başsağlığı dileklerimizi ifade ediyoruz. Artık egemen bir devlet olarak KKTC'nin önümüzdeki dönemde hayatına bu şekilde devam etmesi yönündeki yaklaşım çok daha güçlü şekilde varlığını sürdürmektedir. Önceki Cumhurbaşkanı Akıncı, görevi süresinde yaptığı çirkinliklerine bir yenisini daha eklemiştir. Sayın Tatar'a hiç de hoş olmayan ifadeler kullanmıştır. Emekli olduktan sonra daha aklı başında bir üretim yapması beklenirdi.
Gerek Kıbrıs adasında, KKTC'nin egemenlik haklarının gasp edilmesi konusunda Doğu Akdeniz'de KKTC ile mücadele edecek bir Türkiye vardır.
27 Nisan gecesi gerçekleşen muhtıra teşebbüsüne ilk defa bir hükümet tavır koydu. Daha önceki muhtıralarda 'hükümet gereğini yapsın' denir hükümet maalesef gereğini yaparlardı. Demokrasimiz maalesef sakatlanırdı. O gece biz toplandık, karşı bildiriyi yazmak üzere çalışmalarımızı sürdürdük. Başbakanımız bunun sonuna kadar gidilmesi, bedeli ne olursa olsun cevap verilmesi gerektiği şeklindeydi. Maalesef Türkiye'de çirkin, yanlış askeri vesayet dönemini gördük. Bu sürecin TSK'yı nasıl zor duruma düşürüldüğünü gördük. Türk siyasi tarihinde ilk defa bir hükümet muhtırayı kabul etmemiştir. Bu muhtıra kabul edilmediği için kağıt parçasına dönüşmüştür. Demokratik konsodilasyonuna geçiş bakımdan önemlidir, demokratikleşme anlamında devrimci bir adımdır. O bakımdan muhtıra geleneğinin son halkasıdır bu. Mevcut görevde olan askeri bürokratlar tarafından sürdürülen bir gelenekti bu. Emekli amirallerin bildiri yayınlanması da ne kadar basiretsiz olduklarını gösteren bir şey. Darbe geleneği de FETÖ'nün son halkasıydı. Ona da güçlü bir cevap verilmiş oldu. Çeşitli zamanlarda askeri bürokraside görev almış, muhtıra ve darbe süreçleri içinde bulunmuşların anılarını dinlediğimizde 'Biz aslında yerimizde duruyorduk, siyasetçi ve gazeteciler niye duruyorsunuz' dediklerini söylemişlerdir.
Kılıçdaroğlu'na yanıt
Bu olay olduğu andan itibaren yakın zamanda yaşadığımız başka olaylardan ders çıkarılmıştır. Biden'e bir söz söyleyip arkasından üç söz söyleyen siyasi yaklaşım inşallah ortaya çıkmaz diye bir temennim vardı. Bu temennim boş çıktığı görüldü. Milletimiz böyle bir iftira ile karşı karşıyayken en güçlü en sert şekilde cevap vermek gerekirdi. 'Bu gelinen sonuç Türkiye'de yürütülen dış politikanın sonucudur' demek sürekli olarak kendi ülkesini, hükümetini suçlamak, karşı tarafı haklı görülmek şeklinde önümüze koyuyor. Bu tip durumda, millet böyle bir iftiraya uğramış. Bu tip durumda sağlıklı siyasi akıl hükümetle birlikte bu meseleyi nasıl aşarız diye düşünür. Bu iftiraya sahip çıkıp 'iç politikasının gereğini' yaptı diyor sayın Kılıçdaroğlu, sonra hükümeti eleştiriyor. Burada çok ciddi bir duruş problemi var. Tarihimize, milletimize dönük bu iftira karşısında Türkiye Cumhuriyeti'ni topyekun savunmaktır.
Sonuçta tarihe şöyle mi düşeceksiniz, Biden'in yaptığı iç politikadır, tutalım Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politikasına kızalım. Böyle bir şey olur mu? Yabancı devletin Türkiye'ye yaptığı haksızlığı buna bağlamak dolaylı yönden karşı tarafa destek vermek, karşı tarafa meşruiyet atfetmek demektir. Bu koordinatsız bir yaklaşımdır, pusulasını kaybetmiş bir yaklaşımdır. Bunu kınıyorum."