TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Başkanvekili AKP Manisa Milletvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ, partisinin anayasa değişikliği referandumu kampanyasını eleştirdi. Özdağ, "16 Nisan da bir referandum yapacağız. Bir din tercihinde bulunmayacağız. İnsanlar Başkanlık sistemi ile Parlamenter Sistem arasında bir seçim yapacak. Bunu iman küfür problemi haline getirmek -evet- oylarını artırmayacağı gibi, toplumun birlik bütünlüğüne de hizmet etmez" değerlendirmesinde bulundu.
Selçuk Özdağ'ın Enpolitik sitesinde bugün (4 Nisan 2017) yayımlanan 'Siyaseti dini alana taşımak' başlıklı yazısı şöyle:
Siyasi konuların -dini- zeminlere taşınarak tartışılmasını doğru bulmuyorum. Bu, dini siyasetin basit bir aracı yapma sonucunu doğurur ve anlamı siyaset dinden büyüktür demektir.
Allah aşkına hangi siyaset dinden, Allah kelamından büyük olabilir?
Çok değil 8/9 ay önce bir darbe yaşadık. Bu darbe dinin siyasallaşınca hangi sonuçlar doğuracağını gösterdi. Yüzlerce askerimiz, polisimiz şehit oldu. Meclisimiz bombalandı, özel harekatımız yerle bir edildi. Bütün bunlar dinin siyasallaştırılmasının bir sonucuydu.
16 Nisan da bir referandum yapacağız. Bir din tercihinde bulunmayacağız. İnsanlar Başkanlık sistemi ile Parlamenter Sistem arasında bir seçim yapacak. Bunu -iman küfür problemi haline getirmek -evet- oylarını artırmayacağı gibi, toplumun birlik bütünlüğüne de hizmet etmez.
Din adamları siyaset adamlarına göre daha dikkatli, daha mutedil olmalı. Siyasetçinin bile söylemeye cesaret edemediği şeyleri din adına söylemek hem dinimizi hem de toplumu hırpalar.
Referandum münasebetiyle bir çok yerde konuşmalar yapıyorum. Biraz deşince meselenin dini zemine taşırılmasının toplumu tedirgin ettiğini, gelecek endişesine soktuğunu görüyorsunuz. Düne kadar AK Parti'ye oy vermediği halde sempati duyan, Türkiye'de çok şeyler yaptığına inanan bir kitle vardı.
Bugün o kitlenin yine AK Parti'ye sıcak ve sevecen bakmasını devam ettirmemiz asli sorumluluğumuz olmalıdır. İslam'ı bir tehdit aracı haline getirmek, siyasi muarızlar için bir giyotin gibi kullanmak, insanlarımızı tedirgin ederek diğer siyasetlere itti.
Türkiye laik bir ülke. Bazılarının laiklikle problemi olabilir. Bunun da nedeni geçmişte laiklik uygulamalarından kaynaklanıyor. Laikliği din karşıtlığı gibi mütalaa ederseniz, Müslüman bir topluma bunu kabul ettiremezsiniz. Laikliği din ve vicdan hürriyeti anlamında yorumlarsanız, kimsenin bu prensiple bir sorunu olmaz.
Üstelik Laiklik doğru uygulanırsa sadece dini özgürlükleri teminat altına almaz, dini din istismarcılarının elinden de kurtarır. Laiklik dini hayatın baskı altına alınmasına da istismar edilmesine de izin vermez. Laik bir devletin siyasi meselelerini -dini zemine çekerek- tartışmak bizzat içinde bulunduğumuz düzenin ruhuna da aykırıdır.
Maalesef son yıllarda siyasete fetva taşıyan, dini onun aparatı haline getiren bir fetvacı taifesi ortaya çıktı. Bunların AK Parti'nin siyasetine ve arkasındaki toplumsal desteğe hiç bir faydası olmadı. AK Parti, ilk yıllarda hiç bir dini söyleme sığınmadan iktidar oldu. Siyaseti, yönetim anlayışı ve söylemleri ile toplumun çeşitli katmanları arasında köprüler kurdu. Bugün de o potansiyeli içinde barındıran tek parti.
Ben din adamlarından, daha çok toplumun kuvve-i maneviyesini yükseltecek, ahlak mayalayacak, helalı haramı öğretecek çalışmalar bekliyorum. Bir toplumda ahlaki değerler erozyona uğradıktan sonra kimin iktidar olduğu o kadar önemli değil. Önce siyasete sonra toplumun bütün katmanlarına ahlak getirecek bir gayret bugün en kutsi hizmettir.
Siyasi hırsın din adamı kisveli FETÖ'yi ne hale getirdiğini gördük. Milletimiz yeni bedeller ödemek, yeni hayal kırıklıkları yaşamak istemiyor. Bir Fethullah'tan bu millet zor kurtuldu, ikinci Fethullah'lar istemiyoruz. Bu tip dini siyasete basamak yapan din adamları için İbni Saab,"Ulemanın dini riyadır" demiştir.
Riyayı bırakalım, bu milletin ahlaka, edebe, helal haram şuuruna ihtiyacı var, bu ihtiyaçları gidermeye çalışalım. Bırakalım siyaseti siyasetçiler yapsın.