Ruşen Çakır
(Vatan, 7 Haziran 2012)
Zaten R. Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AKP kadrolarının çoğunun İslamcılıktan vazgeçmediğini düşünenler için başlıktaki soru anlamsızdır. Onlar şu günlerde “Ben demiştim...”, “Ben uyarmıştım...” diye başlayan cümleler kuruyor ve haklı çıktıklarını söylüyorlar.
İkinci gruptaysa bu soruya istemeye istemeye “evet” cevabı verenler yer alıyor. İdeolojik yelpazenin değişik kesimlerinden gelip demokrasi ortak paydasında birleşen ve kolay bir şekilde “liberal” olarak adlandırılan bu kişiler Kemalist ilkeler üzerinde inşa edilmiş olan sisteme karşı mücadelesinde destek vermiş oldukları AKP’nin demokratikleşmeyi bir kenara bırakıp İslamcı bir toplum mühendisliğine yöneldiğini düşünüyor ve bu yüzden derin bir hayal kırıklığı yaşıyorlar.
AKP’nin yeniden İslamcılaşmaya doğru savrulma ihtimalinin İslami kesim içinde de yer yer kaygı yarattığını görmek ilginç ve düşündürücü. Bu yazıda, dün duyurmuş olduğum gibi, Today’s Zaman gazetesi yazarı, Fatih Üniversitesi öğretim üyesi, siyaset bilimci Doç. İhsan Yılmaz’ın önceki günkü yazısını tartışmak istiyorum. Zaten yazımın başlığını da ondan ‘çalmış’ durumdayım; tek farkla onun yazısı İngilizce.
İkili dönüşüm
Öncelikle İhsan’ın yazısında ileri sürdüğü gibi Refah Partisi’ndeki gelenekçi-yenilikçi ayrışmasını tarafların İslamcılığa karşı tavırlarının belirlediğini düşünmüyorum. Hatta sanılanın aksine yenilikçiler gelenekçilere kıyasla daha katı İslamcıydılar. Fakat siyasi çalışmalarını daha modern yöntemlerle sürdürmek, herkese seslenmek, herkesle görüşmek yanlısıydılar. Yani özde daha katı ama yöntemde gerçekçi ve pragmatist bir İslamcılıktan yanaydılar.
AKP kadrolarının başarılarının temelinde İslamcılık ile reelpolitiği kaynaştırmak yatıyor. İhsan’ın da yazısında hatırlattığı Batı ile iyi geçinme, AB üyeliği sürecine bütünüyle angaje olma, buna bağlı olarak reformlar gerçekleştirme, askeri vesayetle hesaplaşma gibi adımları bu kapsamda değerlendirebiliriz.
AKP kadroları bunların bir kısmını çok da gönüllü olmadan, yani “mecburen” yapmış olabilir ama süreç içersinde bu adımlar sindirilip içselleştirildi, Prof. Nilüfer Göle’nin tabiriyle “AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü.”
İslamcılığa veda
Uzun bir süredir AKP kadrolarının İslamcılığa veda etmiş olduklarını düşünüyorum. Ama dindar kimliklerini koruyor olmaları nedeniyle birçok kişi bu vedanın aldatıcı olduğunda ısrarlı. Ve aynı kişiler son dönemde hükümetin yıllarca el atamadığı başörtüsü, İmam Hatip Liseleri gibi sorunları peş peşe çözmesinden; “dindar nesil”, “kürtaj yasağı”, “Çamlıca’ya cami”, “opera ve balelere mescit” gibi yeni tartışma konularını gündeme sokmasından hareketle AKP’nin aslına döndüğünü savunuyorlar.
Katılmıyorum. AKP hükümetinin zaten büyük ölçüde muhafazakâr olan toplumumuzu daha da muhafazakâr yapmak istediği tartışma götürmez. Ama bunları büyük ölçüde, geçmiş yönetimlerin dinsel olanı kamusal alana sokmama inadına verilen cevaplar olarak görmek gerekir. Daha açık konuşmak gerekirse, Türkiye yıllar boyunca devletin müdahalesi nedeniyle Türkiye’de dini hayat doğal olmayan bir mecrada ilerlemişti ve bunun doğal akışına kavuşturulması şarttı. AKP’nin de dini hayatı normalleştirmede ölçüyü sık sık kaçırdığı muhakkak ancak bundan o hep bildiğimiz “laiklik tehdit altında” algısına varmak aşırı kaçacaktır.
Bugün laikliğe duyarlı kesimleri endişelendiren bazı adımları, hükümetin (ve dolayısıyla Erdoğan’ın) laikliği ortadan kaldırma arzusu yerine, kısa süre önce başlayan yeni tür iktidar savaşlarında, üstünde yükseldiği esas zemini koruma ve güçlendirme amacı perspektifinden okumak daha isabetli olacaktır.
Farkındayım şu günler böyle bir yazı için pek uygun değil ancak AKP eleştirisinin yine laiklik üzerinden kurgulanması ihtimalinden ürktüğüm için “AKP İslamcılığa mı dönüyor?” sorusuna hayır cevabımın kayıtlara geçmesini istedim.