Ekonomi

Akman, dolardaki yükselişin 10 nedenini anlattı: Rezervleri artırmamak, Elvan'ın Albayrak dönemini savunması, bütün hataları ABD tahvilleri yükselirken yapmak....

27 Şubat 2021 14:44

Doların yeniden yükselişe geçerek 7.40’ı geçmesinin nedenlerini analiz eden ekonomist Cüneyt Akman, iktidar ve ekonomi yönetiminin 10 hata yaptığını belirtti. Akman bu hataları, döviz kurunun çok hızlı düşmesine izin verip Merkez Bankası rezervlerini yeterince hızlı yükseltmemek, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın Berat Albayrak döneminin savunulmasına katılımı, zorunlu karşılıkların yükseltilmesi, HDP’yi kapatma teşebbüsü, enflasyonu düşürme çabalarında yetersiz kalmak, sözlü mesajlara ağırlık vermek, Carry Trade’in (Yabancı yatırımcıların düşük faizle borçlandığı kaynağı Türkiye’de yüksek faize yatırması) temel kuralını görmezden gelmek ve tüm bu hataları ABD tahvil getirilerinin rekor kırdığı zamanda yapmak olarak sıraladı.

Akman’ın yazısından seçtiğimiz bazı pasajlar şöyle:

HATA 1-2: Döviz kurunu hızlı düşürüp rezervleri yeterince hızlı yükseltmemek.

İlk hata, sıcak para girişi ile döviz kurunun fazla hızlı inişine seyirci kalınmasıydı belki de… Ufak müdahale ederek hızını kesebilirdi.  10. hatada bu ilk ölümcül günahın neden son derece önemli bir yanlış olduğu daha ayrıntılı ortaya çıkacak.

Aynı dönemde TCMB döviz rezervlerini yeterince arttırma yoluna da gitmedi. Belki ek döviz talebi oluşturarak TL’nin moral düzelten değer kazanma sürecine fazla müdahale etmek istemedi. Fakat böyle yaparak aynı süre içinde brüt döviz rezervlerini 6 Ekim-12 Şubat arasında yaklaşık 42 milyar dolardan 54 milyar dolara çıkartabildi ama aynı dönemde (swap hariç) net rezervlerin yaklaşık 20 milyar dolardan 13,5 milyar dolara gerilemesini önleyememiş oldu. Döviz ihalelerini açarak belki biraz yüksek maliyetle rezerv biriktirirdi ama aynı yöntemle TL’nin aşırı süratli değer kazanmasının da önüne geçerdi.

Demek ki bu 2  hata birbiriyle fazlasıyla ilişkili. Birini yapmasanız belki diğerini de önlemiş olacaktınız.

HATA 3: Berat Albayrak döneminin savunulmasına iştirak

Bir sonraki hata gerçi Elvan-Ağbal ikilinin değildi ama onlar koşup bunu da üstlendiler: Erdoğan 22 Şubat Pazartesi yaptığı konuşmada Berat Albayrak dönemi ekonomi politikalarını açıkça savundu.

CHP’nin “128 Milyar Dolar Döviz Rezervi Nerede?” temalı Berat Albayrak’ı hedef alan kampanyası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ailesinin hedef alındığını söyleyerek savunmaya geçmesine neden oldu. Onun siyaset yapış tarzı açısından normaldi. “Geri adım daha fazla geri adımı getirir” ilkesine inanan bir siyasetçi olarak inansa da inanmasa da Berat Albayrak’ı politik olarak savundu. Fakat bunu yaparken ekonomi açısından vahim bir adım attı. Durduk yerde yabancı yatırımcıların bile belli bir tatlı kâr uğruna şimdilik unutmuş gibi yaptıkları, Türkiye ekonomisinin yumuşak karnı rezerv zayıflığı meselesini hem iç hem dış kamuoyunun gözüne, kaçamayacakları bir şekilde sokuverdi.

Bir gün sonra ayın 24’ünde bu kez Reuters haber ajansı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ı savunan konuşmasının TL’deki yükselişi durdurduğunu bütün dünyaya duyurdu.

Burada “İyi ama bu olup bitenlerde yeni ekonomi yönetiminin hatası nerede?” diye haklı olarak sorabilirsiniz.

İlk ciddi hata Lütfi Elvan’dan geldi. Sessiz kalmayı seçebilirdi; tuttu selefinin yaptıklarını savunan tvit attı.

Artık bu acayip tvit “emir demiri keser” özdeyişi gereği mecburen mi, yoksa “durumdan vazife çıkartmak” özdeyişi gereği gönüllü mü atıldı, bunu bilemeyiz. Bildiğimiz şey, ikisinin de birbirinden kötü oluşu.

O zaman adama sormazlar mı, mademki Berat Albayrak’ın yöntemleri pek iyi, pek yerindeydi, mademki pandemi de diğer kötü koşullar da aynen yerinde duruyor, sen niye göreve geldiğinden beri tersini söyleyip, tersini yapıyorsun? Neden bu terine duruş nedeniyle gelen bütün övgüleri ve açılan manevi kredileri itirazsız cebine indiriyorsun?

HATA 4: Zorunlu Karşılık (yanlış) adımı

İşlerin karıştığı o iki gün içinde ekonomi yönetiminden düzeltici bir hamle gelmesi beklenmeliydi elbette. Ne var ki bozucu bir hamle beklenmiyordu doğrusu. 24 Şubat Çarşamba günü TCMB’nin zorunlu karşılık hamlesi aslında böyleydi. TL’yi savunmak adına bir sıkılaştırma kararı alarak TL zorunlu karşılıkları tüm vadelerde 200 baz puan arttırdı. Rezerv opsiyon mekanizması (ROM) yoluyla TL zorunlu karşılıklarının döviz ve altın olarak yatırılmasına ilişkin oranları da döviz için %10, altın için % 5 puan düşürdü. Aynı kararda Türk lirası cinsinden tesis edilen zorunlu karşılıklara uygulanacak faiz/nema oranı 150 baz puan artırılarak yüzde 13,5 olarak belirlendi.

Erdem Başçı’nın 2010 yılındaki başkanlığından bu yana para piyasasının gözünde zorunlu karşılık uygulamalarının tek bir anlamı var: Faizi arttıramıyorsanız sıkılaştırmayı zorunlu karşılıkla yapmaya çalışmaya mecbur kalınması!

Yani politik otorite artık faiz arttırmanıza izin vermiyor, siz de orta sahada ZK yoluyla top dolaştırıyorsunuz. Bu aynı zamanda vazgeçilmiş olduğu söylenen ve Berat Bey zamanında şahikasına çıkmış “alışılmadık para politikaları”nın da bir nevi simgesiydi.

HATA 5: İş işten geçtikten sonra “reform” açıklaması

Lütfi Elvan 25 Şubat Perşembe günü Twitter hesabından bir “ekonomik reform” mesajı paylaştı.

Bu açıklama normalde iyi bir haber olarak piyasaları olumlu etkilemeliydi ama tersi oldu. Sebebi açık: Zamanlama yanlış ve samimiyetsiz görünüyor.

Elvan’ın reform açıklamasını ancak daha sonra yapabilmiş olması, kredibilitesine bir çentik daha atmaktan başka işe yaramadı.

HATA 6: HDP’yi kapatma teşebbüsü

Bu kez el hak ekonomi yönetiminin bu hatada bir dahli yok. Ama böylesi büyük bir hatanın ekonomiyi etkilemesini engellemek için de ellerinde bir şey yok.

Türkiye’nin Batı ile yani ABD ve AB ile ilişkileri, ülkeye gelen fonlar açısından birinci derece önem arz ediyor. Ne zaman Batı ile kriz çıksa ülkeye gelen para, sıcağıyla da soğuğuyla da azalıyor. ABD ile önümüzdeki aydan itibaren yaşanması muhtemel tatsızlıkların analizini şimdilik bir kenara bırakalım martta AB ile yeniden görüşmeler yapılacak. En son görüşmede AB’nin Türkiye’ye korkulduğu gibi bir yaptırım politikası uygulaması tehlikesi atlatılmıştı. AB’nin 10 Aralık zirvesi Türkiye açısından ucuz atlatılmıştı ama Cumhurbaşkanı Erdoğan hemen ertesi günü AB tarafından tahrik edici sayılabilecek bir açıklama yapmaktan kaçınmamıştı: “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’nde Türkiye’ye geniş yaptırımlar açıklanmaması üzerine, ‘Mart’taki zirveden de bir şey çıkmayacaktır’ değerlendirmesinde bulundu.”   (Bkz. https://www.bloomberght.com/erdogan-mart-taki-ab-zirvesinden-de-bir-sey-cikmaz-2270481 )

İşte şimdi mart geldi çattı. Ve tam bu görüşme öncesi Gara operasyonu bahane edilerek HDP’nin kapatılması için düğmeye basıldı; alelacele bazı fezlekeler de Meclis’e sevk edildi.

Bu noktada Erdoğan’ın açıkladığı “ekonomik reform” müjdesinin hukukta, insan hakları alanında bir müjdeyle birlikte geldiğini göz önüne alacak olursanız aynı anda HDP’ye yönelik eylemlerin bu sözün değerini en azından bağımsız yabancı gözlemciler nezdinde sıfıra indirdiğini düşünmeniz mümkün.  Bu durumun, aynı konuşmada verilmiş ekonomik reform sözünün değerini de bir seviye daha düşürdüğünü düşünmek aşırı bir kötümserlik sayılmaz.

HATA 7: Bütün hataların ABD tahvil getirilerinin rekor kırdığı zamanda yapılması

Gelişen piyasalar ciddi bir risk altındaydı zaten. Bir süredir neyse ki bu piyasalara olan olumsuz etki dolar endeksinin düşüşüyle bir miktar yumuşasa da ABD uzun vadeli tahvil faizlerinin hızla yükselişinin gelişmekte olan ülke paraların değerini olumsuz etkilemesi neredeyse kaçınılmazdı.

2021 başından buyana geçen kısa sürede ABD 10 yıllık tahvil faizleri % 60’ın üzerinde bir artış göstermişti. İşin kötüsü artışın ivmesi git gide artıyordu.

TL bu piyasada yakın geçmişteki kriz yanında işte bu ve birazdan anlatacağımız diğer hatalar silsilesi yüzünden zaten “zincirin zayıf halkası” konumundaydı. Elbette en önce ve en sert TL etkilendi.

Dolar neden yükseldi? Cüneyt Akman 10 nedeni tane tane anlattı

(Kaynak: https://twitter.com/barisesen/status/1365002487254679553 )

İvmesi son günlerde hızlanmış olsa bile bu tehlike çanları en az 2 aydır çalıp durduğuna göre iç ve dış ekonomi yönetiminde bu seri hataları hiç değilse şu sıra yapmaktan kaçınmak gerekmez miydi?

HATA 8:  Enflasyonu düşürme çabalarında yetersiz kalmak

Yeni merkez bankası başkanı Naci Ağbal para politikasında sıkı duruştan bahsetmekten geri kalmadı. Faiz arttırmaktan da… Ne var ki selefleri de böyle başlamışlardı ve böyle söylemişlerdi. Bir şeyi (döviz kuru zorlamasıyla) mecbur kaldığınız için yapmak ve söylemek başka gerçekten inanmak ve uygulamak başka. Gerçekten de zor bir zamanda yönetimi ele aldı Ağbal. Yurt dışında gıda ve sanayi hammadde fiyatları artıyordu (Enflasyonu düşürmekte ekstra zorluk). Geçmiş ekonomi yönetiminin kredi çılgınlığının birikimli etkisi sürüyordu. (Bir diğer zorluk) Pandemi sürecinde bütçe kısıtlamaları ile sıkı maliye politikası uygulamak zordu (al sana bir zorluk daha). Öte yandan bizzat pandemi hanehalkı gelirlerini otomatik olarak azalttığından talebe de fren koyuyor ve enflasyonun başka bir döneme nazaran daha kolay düşürülmesine imkan tanıyordu. Ama yeni yönetim döneminde enflasyon azalacağına arttı. Yeni yönetimin koyduğu enflasyon hedefleri de, uyguladığını iddia ettiği sıkı para politikası da enflasyon beklentilerini kıracak düzeyde değildi.

HATA 9: Lafla peynir gemisi yürütmeye çalışmak

“Sözlü yönlendirme” hele de 2008 krizinden sonra merkez bankalarının fazlaca başvurduğu bir yöntem. Piyasaları vaatlerle yönlendirmek de diyebiliriz. Bunun için o vaatleri yerine getirecek imkana, yetkiye ve karlılığa sahip olduğunuza piyasaların inanması gerekir. Türkiye’de bu tür bir kredi yeni ekonomi yönetime de verilmişti. Fakat sözle piyasaları yönlendirmenin sırrı bu yönteme taşıyabileceğinden fazla yük yüklememektir. Yeni ekonomi işte tam da bu hatayı yaptı.

HATA 10: Carry Trade’in altın kuralını unutmak; veyahut taşıma su ile değirmen dönmez özdeyişinin kıymeti

Yukarıda döviz kurunun hızlı düşüşüne seyirci kalmayı bir hata olarak belirtmiştim. Bütün kuruluşların 2021’de Türkiye’nin büyüme oranı tahminlerini arttırdığı bir sırada cari açığın da artacağını düşünmek herhalde makuldü. Hızlı düşen bir döviz kurunun da bu riski katlayan bir durum yarattığı aşikar.

Fakat asıl sorun bu hızlı inişin sıcak paranın gelişini de engelleyen bir mekanizmayı hayata geçiriyor oluşuydu. Sanıldığının tersine yabancı para benim bazen “taşıma su” diye nitelediğim “carry trade” yoluyla Türkiye’ye sadece yüksek faiz nedeniyle gelmez. Bir yatırımcının o tür parası yüksek kurdan gelir, parayı TL’ye çevirir, Türk varlıklarına (hisse senedi/tahvil) yatırır. Kendisi gibi başka paralarla aynı güdü ile gelince döviz kurunun değeri düşer TL ise değerlenir. Böylece mesela 1 sene Türk piyasalarında kalsa hem yüksek faizden kazanır hem de kur farkından. Bu şekilde gelen yabancı paranın Türkiye’den kazandığı para dolar cinsinden % 20’leri bulur. Bu olayın kendisinin katmerli bir sömürü olduğu iddia edilebilir tabi ve böyle geleceklerse gelmesinler de denebilir. Ama krizin ortasında kırmızı dipli balmumu ile davete mecbur kaldığınız işte bu paradır.

Buradan çıkarılacak ders ise şudur: Bir kere sizin piyasalarınıza sıcak para teveccühü başlamışsa bunun nispeten sığ sayılabilecek döviz piyasalarında döviz kurunu hızlı düşürmesine mani olmalısınız. Düşmesine müsaade edecek ama hızını yavaşlatacaksınız ki sıcak para gelmeye devam etsin.

Aksi takdirde bakın ne olur? Öncelikle hızlı düşen döviz kuru (değerlenen TL) nasıl sizin ihraç mallarınızı uluslararası mal piyasalarında rakip mallara göre döviz cincinsen pahalılaşmasına yol açar ve ihracatınızı düşürürse, aynı şey TL cinsi menkul varlıklarda da vuku bulur. Yani mesela borsadaki hisse senetleriniz TL cinsinden çok fazla artmamış bile olsa döviz cinsinden hızlı artar ve artık başka ülke hisse senetlerine göre yabancılar açısından fazla çekici olmaz. Nitekim bunun etkisini bir süredir BİST’ten çıkan yabancı parasıyla gözlemliyoruz.

Fakat hızlı yükselen bir TL’nin sıcak para üstündeki olumsuz etkisi bununla da sınırlı değildir. Eğer TL bizde olduğu gibi birkaç ayda yüzde 20 değer kazanırsa yabancılar artık dövizin daha fazla düşeceğini beklemez. Yani kur farkı kazancı artık olmayacaktır; hâttâ belki tersine kur zararı mümkündür. O takdirde Türkiye’den aldıkları yüksek faiz geliri o tür sıcak paracıları “kesmez” olur. Ülkeye para sokmak için TL’nin yeniden düşeceği günleri beklerler.”

Yazının tamamını okumak için tıklayın.