Akit gazetesinden, adını 1929-1946 arasında, 17 sene Ankara valiliği yaparak Ankara’nın en uzun süre görev yapan valisi Nevzat Tandoğan'dan alan Ankara’nın önemli meydanlarından Tandoğan Meydanı için ismi değiştirilsin teklifi geldi. Geçtiğimiz günlerde 100 kişinin gözaltına alındığı Eğitim-İş üyelerinin eylemine de sahne olan Tandoğan Meydanı'na yeni isim önerisi için Akit, Necmettin Erbakan, Necip Fazıl Kısakürek ve Osman Yüksel Serdengeçti isimlerini sıraladı.
Akit'te yer alan haber aynen şöyle:
Tandoğan, üç özelliğiyle bilinir. Birisi, 1945 yılında işlenen bir cinayeti örtme iddiası sonucu 9 Temmuz 1946 tarihinde silahla intihar etmesi; ikincisi “Bu ülkeye komünizm lazımsa onu da biz getiririz” demesi ve üçüncüsü de Osman Yüksel Serdengeçti (1917-10 Kasım 1983) ile olan meşhur diyalogudur.
3 Mayıs 1944… Atsız, yargılanmak üzere Ankara’ya gelir. Osman Yüksel ve bir grup üniversiteli genç Atsız’ı istasyonda karşılar ve mahkemeye kadar bir nümayiş şeklinde yürüyüş gerçekleşir. (Ayrıntıya girmeyeyim. Cemal Kurnaz’ın yayınladığı Deli Rüzgâr adlı Osman Yüksel belgesel kitabında bunun ayrıntılarını okuyabilirsiniz.)
Ankara’da nümayişler sürmektedir. Polisler bir ara Osman Yüksel ve arkadaşlarını yakalayıp vali Nevzat Tandoğan’ın huzuruna çıkarırlar. Yapılan konuşmalar esnasında, Nevzat Tandoğan, Osman Yüksel ve arkadaşlarını küçümseyerek, “Ulan öküz Anadolulu!.. Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp ürün yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askerlik yapmaktır” der.
Henüz üniversite öğrencisi olan ama yüreği Toroslar kadar büyük olan bu bağrı yanık Toros çocuğu, despot valiye pabuç bırakmaz ama okul hayatı bitmiş; bir türlü bitmeyen bir kavga dönemi başlamıştır.
İzbe dükkânlarda Serdengeçti yayınevini ve dergisini çıkararak kavganın sivil milliyetçilik yönüne destek olmuştur. O zamanlar, her şeye tek partinin hâkim olduğu dönemlerdir ve Tandoğan’ın dediği gibi, bu ülkeye komünizm lazım olursa, onu bile devlet getirecektir; devlet dışında kimsenin bu ülkede bir şey yapmasına fırsat ve imkân tanınmamaktadır. Böylesine yoğun tek parti zihniyetine karşılık, o dönemde, Atsız, Necip Fazıl, Osman Yüksel, Arif Nihat gibi sivil muhalifler, dayatılan resmi milliyetçiliğe karşı, aktif olarak muhalefet etmekte ve dinî-millî değerleri savunmaktaydılar.
1950’lerdeki, 1960’lardaki ve hatta 1970’lerdeki “sivil muhalefet”in arkasında, 1944’te vuku bulan ve devlet dayatmasıyla çelişkinin zirveye çıktığı bu olay yatmaktadır.
Osman Yüksel, başta Ankara’yı anlattığı Mabetsiz Şehir adlı kitabı olmak üzere, yaptığı yayınlarla, dindar, milliyetçi kitleyi uzun seneler diri tutmuş bir şahsiyettir. MHP’nin Baasçı Türkçü kanadına karşı 1969’da “Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslümanız” sloganını söyleyip kitlelere mâl eden kişidir.
Türkiye artık 1940’ların tek parti ve millî şef zihniyetini aştı. O dönemleri hatırlatan şeyleri de ortadan kaldırmak lazım. Bunlardan birisi de Nevzat Tandoğan’a izafeten verilen Tandoğan meydanının adıdır.
Geçenlerde Yusuf Güler, Varan Haber sitesinde benimkiyle aynı başlıkta bir teklifte bulununca, “Aha!.. Tam da zamanı” diyerek vefatının sene-i devriyesi münasebetiyle bu yazıyı yazdım.
İnşallah duyması gerekenler duyar da, yazdıklarımız bir işe yaramış olur.