Politika

Akit yazarları savaşa hazır!

Yeni Akit yazarları Süleyman Karagülle ve Abdullah Şanlıdağ, olası savaş senaryoları ve alınacak askeri/sivil tedbirleri yazdı

29 Şubat 2016 18:32

Rusya’nın havadan desteklediği rejim güçleri ile YPG, Türkiye-Suriye sınırı yakınlarında kazanımlar elde etmeye devam ederken, Ankara’nın kırmızı çizgi olarak belirlediği Kuzey Suriye’de Kürt kuşağını önlemek için sıcak bir çatışmaya girebileceği de sık sık gündeme gelen ihtimaller arasında yer alıyor. İktidara yakınlığıyla bilinen Yeni Akit’in yazarlarından Abdullah Şanlıdağ ve Süleyman Karagülle, olası savaş senaryoları ve alınacak askeri/sivil tedbirleri bugünkü köşesine taşıdı. Abdullah Şanlıdağ, yazısında “Savaşın önünü Halep’te kesebilirsek, Kâbe saldırısını bir nebze önleyebiliriz. Dolayısıyla Türkiye, başlatmış olduğu azimli direnişini sonuna kadar sürdürmeli ve asla pes etmemelidir. Sınırlarımızda değil, sınırlarımızın çok ötesinde de vermeliyiz mücadeleyi” ifadelerine yer verirken, Süleyman Karagülle sivillere yönelik tavsiyelerde bulunarak şunları söyledi:   

''Birinci çözüm olarak, köylerde birbirlerinden uzak yüz hanelik dinlenme evleri yapılmalıdır. Savaş zamanında savaşmayanlar oraya hicret etmelidir. Bir çift ahşap oda on bin lira civarında paraya mal olmaktadır. Borç harç bulup bu evlerden edinilmelidir. Sökülüp taşınabilir bu ahşap evler birer dönümde yerleştirilmelidir''

Abdullah Şanlıdağ'ın Yeni Akit gazetesinin bugünkü (29 Şubat 2016) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:

ABD Milletvekili Tom Tancredo, “Ben Washington’a koltuk doldurmak için değil, değişiklik yapmak için gidiyorum” parolasıyla hareket ederek,2005 tari-hinde Florida’da yayın yapan bir radyodaki Pat Campbell Radio Show programında şunları dillendirmişti: “El-Kaide teröristlerinin Amerika’ya muhtemel saldırısından önce ABD’nin Kâbe’yi nükleer silahlarla vurması gerekir. ”

Tarih boyunca Allah’ın kutsal evi Kâbe, başta Ebrehe olmak üzere birçok ulusal güçler tarafından vurulmak istenmiş ancak Allah (c. c) bu eylemi ve sahiplerini yerin dibine batırmıştır. Ortadoğu’da cadı kazanı gibi kaynatılan sıcak savaşın kıblesi, Suudi Arabistan ve Basra Körfezi’ne sıçratılmak isteniyor. Ortada çok ciddi ve Müslümanların düşünmesi, düşünürken de eylem planlarını ortaya koyması gerekmektedir. Allah’a hamd olsun ki Türkiye’nin başında, vatanını, dinini seven, Allah’ına bağlı siyasi bir irade var. Biraz sabrınızı zorlayacağım ama yazının sonuna kadar sabırla direnirseniz, ne demek istediğimizi anlamış olacaksınız. 

Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan çokuluslu koridoru Allah korusun engelleyemezse, bu bölge en az yirmi yıl Türkiye’ye karşı çetin bir bölge olmaya namzet. PKK teröründen çok daha büyük bir tehditle karşı karşıyayız. PKK Güneydoğu’da bitme aşamasına geldi. Şimdi sahneye, PKK’nın arkasındaki çok uluslu tağutlar çıkıyor. 

Ortadoğu ve Suriye, Filistin bölgenin ana omurgasıdır. Filistin sorunu çözülmeden Ortadoğu sorunu çözülemeyeceği gibi, dahil olduğumuz Suriye politikasında, Kuzey Irak’tan başlayarak Türkiye’nin Güneydoğusu ve Suriye koridorunda manevra geliştirip tehlikeyi bertaraf edemezsek, önümüzdeki yıllarda büyük tehlikelerle yüz yüze kalacağız. İstikrarın yeniden tesisi elbette uzun yıllar alacaktır, iktidar da bunun bilincindedir. Türkiye dahil, bütün İslam ülkelerini çok zor bir dönem bekliyor. Sadece Türkiye değil, Suriye ve Ortadoğu coğrafyasında uluslararası güçler kendilerini konumlandırıyor. Bugüne kadar vekalet savaşıyla yürütülen savaş, gerçek aktörler savaşına doğru hızla ilerliyor. Dolayısıyla mevcut durum Suriye meselesi olmaktan çıkmıştır. Artık Şam yönetimi ana aktör olma özelliğini kaybetmiştir. Coğrafya, küresel güç hesaplaşmasına doğru eksen kaydırıyor. Öncesinde İran, sonrasında Rusya’nın fiilen işgal ettiği Suriye’de Batı cephesi yeni hesaplar peşinde. Gezi olayları, 17 Aralık operasyonu, Sur operasyonları ile Türkiye’nin içerisine giren ulusal kefereler, keskin nişancı paralı askerleriyle ülke işgalini başlatmamışlar mıdır? TSK eliyle PKK ve PYD’nin vurulması, başta ABD olmak üzere tüm Batı’yı rahatsız etmiştir. 34 İslam ülkesinin oluşturacağı paktın ayak seslerini duyan çok uluslu tağutlar İslam dünyasının kalbi olan Suudi Arabistan yani Kâbe’yi, yani Basra Körfezi’ni vurmayı hedefliyorlar. Mülteci meselesine birazcık duyarlı yaklaşan Almanya’nın, söz konusu PKK ve PYD olunca saf değiştirdiğini ve bu konuda Türkiye’yi hedef aldıklarını söyleyebiliriz. Şimdi her ülke kendi geliştirdiği jeopolitik hamleleri yapmaya hazırlanıyor. Önümüzdeki günlerde ve yıllarda çok ilginç ittifaklara, küfrün nasıl tek millet olduklarına tanık olacağız. Temennimiz odur ki küfrün bu hamlesi Müslümanların aklını başına almasına vesile olur. Arabistan’ın askeri seçeneğe yönelmesi elbette birilerini rahatsız ediyor, etmelidir de. Basra Körfezi’ne yapılacak saldırıyı ben görüyorum da petrol zengini Arap kardeşler görmez mi? Birinci tehdit, Kâbe’yi bağrında barındıran Arabistan, arkasından Türkiye olacaktır. Stratejik Derinlik’in müellifi bu gerçeği çok iyi görüyor. Yani anlayacağınız modern Ebreheler eliyle tankların namlusu Kâbe’ye doğru vaziyet alıyor. 

Bazıları bunu ütopya olarak görebilir, olsun güler geçerim. Uluslararası güçler tarafından Türkiye cephesinin açıldığını göremeyecek kadar kör olanlara zaten söyleyeceğimiz bir sözümüz yok. Dünyadaki gelişmeleri Kur’an perspektifinden okumasını bilenler için fazla söze hacet yok. Artık bu safhadan sonra ezber bozma zamanıdır. Batı’nın ve müttefiklerinin ateşkes çağrısına ve barış nutuklarına karnımız tok. Ne yapıp edip, sonraki aşamaya dönük tedbirler alınması gerekmektedir. Sıranın kendisine gelmesini bekleyenlere, güçlü öküzlerin kurt tarafından nasıl teker teker yendiğini hatırlatırız. Tek başına güçlü olmak yetmiyor, hem güçlerimizi birleştirmeli ve hem de düşmanın bir diğerimizi tek tek avlamasına fırsat vermemeliyiz. Yani sevgili dostlar, adı konulmamış bir savaşın içerisindeyiz. Türkiye’yi bölgede yalnızlaştıranların hesabı bu. Diyarbakır, Sur, İdil, Cizre, Nusaybin derken, ateş çemberi genişliyor. PKK eliyle Türkiye’nin iç bölgelerine kadar ilerleyenlerin hesabı ne zannediyorsunuz? PYD üzerinden Suriye sınırını zorlayanların amaçları nedir?

Peki neden böyle yapılıyor? Büyüyen, gelişen, özgürleşen, emperyalistlere ülkesini sömürtmeyen Türkiye’nin ayakları üzerinde durmasından rahatsız olan, yeni Lozan antlaşmalarının oluşması için çaba sarf eden küresel güçler için artık Türkiye potansiyel bir tehdittir. Geçen haftaki yazımızda Türkiye’nin ne yapıp edip Halep koridoruna hükmetmesini söyledik. Savaşın önünü Halep’te kesebilirsek, Kâbe saldırısını bir nebze önleyebiliriz. Dolayısıyla Türkiye, başlatmış olduğu azimli direnişini sonuna kadar sürdürmeli ve asla pes etmemelidir. Sınırlarımızda değil, sınırlarımızın çok ötesinde de vermeliyiz mücadeleyi. Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda ve yüreklerimizde olan imanda mevcuttur. 

Süleyman Karagülle'nin Yeni Akit gazetesinin bugünkü (29 Şubat 2016) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:

Türkiye Suriye’ye top atışları yapıyor... Şimdi Sermaye Suriye’deki muhalifleri yok eder. IŞİD bir gecede oluştu, bir emirle çekip gider. Sermaye onların paralarını kesince yol parasını zor bulup dağılırlar. PYD ise zaten PKK’nın yok olması ile yok olur. Suriye devleti yeniden Suriye’de istikrarı sağlar ve ona Türkiye’de olmayan silahları verirler. Diğer ülkelerden asker toplarlar. Paralı İslami cihatçılar meydana çıkar ve onlara göre inkılâpları ile irtidat etmiş Türkiye ile savaş kutsal savaş olur. Şiilik adına cihada girişirler. Suriye devleti de Türkiye’ye mukabele eder, böylece üçüncü cihan savaşı başlar.

Obama, Putin, Erdoğan üçlüsü de anlaşmamışlarsa üçüncü cihan savaşı başlamış demektir. Türkiye Suriye’ye girer. İsrail de güneyden girer. İran ister istemez savaşa katılma durumunda olur. NATO Türkiye’yi destekler. Ve geçmiş gelecek en büyük savaşa girmiş oluruz. Bu hususta biz yeteri kadar uyarıları yaptık, artık yazacağımız bir şey kalmadı. 

Duamız üç liderin (Obama, Putin, Erdoğan) hatalarından dönmeleri ve yeniden savaşsız üçüncü binyıl uygarlığının gelmesini sağlamalarıdır. Temenniden öte artık bizim yapacağımız bir şey yoktur. Şimdiki sorun şudur: Biz ne yapacağız, İran ile Türkiye savaşa girerlerse Türkiye ne yapacaktır, onu irdelemek olmalıdır.

Savaş başladıktan sonra Türkiye’yi terk etmemiz savaştan kaçma olur ki, bu meşru olmadığı gibi devletimizin de bizi yok etme hakkı doğar. Savaş başladıktan sonra artık bütün gücümüzle savaşıp ülkemizi galip getirmeye çalışmak zorundayız. Sonuna kadar savaşmak zorundayız. 

Şimdi Türkiye’de kaldığımızı kabul ediyor, buna göre Adil Düzen çalışanlarının en güçlü savaşı nasıl vereceklerini düşünüyor ve çözümleri ortaya koyuyorum. 

Her şeyden önce biz iyi savunma yapmalıyız. Sivil savunmamız çok iyi gelişmelidir. Onun tedbirlerini almaya çalışmalıyız. Bugün savaş başladığı zaman artık kentlerde barınma imkânı yoktur. 

O halde alacağımız tedbirler; köylerde ve kırlarda mesken edinmedir. Her kentte yaşayan vatandaşın köylerde veya kentin kırlarında savaşta çocukların, yaşlıların, sakatların ve kadınların yaşayacakları evleri olmalıdır. Kur’an’ın savaşa karşı hazırlıklı olun emri bunu zorunlu kılar, bunu yapmamız farz-ı ayndır.

Akevler bunu iki şekilde sağlamaktadır. 

Birinci çözüm olarak, köylerde birbirlerinden uzak yüz hanelik dinlenme evleri yapılmalıdır. Savaş zamanında savaşmayanlar oraya hicret etmelidir. Bir çift ahşap oda on bin lira civarında paraya mal olmaktadır. Borç harç bulup bu evlerden edinilmelidir. Sökülüp taşınabilir bu ahşap evler birer dönümde yerleştirilmelidir. Bu birinci tedbirdir. Bahçelerde kazılan hendekler hava saldırılarına karşı siper ve sığınak olur.

İkinci çözümümüz ise yüz lojmanlı apartmanlardır. Yine köylerde ve kırlarda bunları inşa etmeliyiz. Sığınakları ve işyerleri olan bu binalar tahrip olsa da yaşamaya ve iş yapmaya elverişli olarak devam edecektir. Birbirlerinden uzaklarda yerleştirilen bu yapılar saldırılara karşı korunmuş olacaklardır. Bunların yanlarında seralar, ahırlar ve kümesler de inşa edilmelidir. Erkekler savaşırken bunlar burada tarım ve hayvancılık yapıp savaş sanayi üretimleri ile mukavemet gücünü oluşturmalı ve devletimize destek sağlamalıdırlar. 

Demek ki bugün Adil Düzen çalışanlarına farz olan görev olarak işini gücünü bırakmalı ve önce dinlenme evleri yapmaya başlamalı, sonra da yüz lojmanlı apartmanları, daha sonra da sera ve ahır hangarlarını yapmalıdırlar. 

Evet, bu görevler Adil Düzen çalışanlarına verilmiştir. Başta İzmir Akevler yöneticileri, İstanbul Medhal yöneticileri ve İstanbul Akevler yöneticilerinden Hocaoğlu, Akdemir, Hacıbektaşoğlu, Bünyamin Demir ve Hüseyin Kayahan bunu idrak etmeli, bu işin başını çekmelidirler.