Akit yazarı Kemal Akben, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nda (TMSF) yapılan 'FETÖ' ihracında MİT raporunun referans alındığı bilgisine ulaştığını belirterek, "Eğer gerçek bu ise ve başka bir kaynaktan daha özel bir sebep de yok ise yandı gülüm keten helva" dedi.
"MİT kurumu, bekamızın omurgası. Devletimizin içine yuvalanmış ihanet şebekesinin çökertilmesinde bu kurum elbette vazifesini layıkı ile yapmalı" diyen Akben "MİT kurumumuz ne kadar steril acaba. Her zamankinden daha titiz çalışması gereken bu kurumda uyuyan hücreler, kurşun askerler hatta kriptolar tamamen yok edilebildi mi?" sorusunu yöneltti.
Kemal Akben'in, "MİT kaynaklı bilgiler ne kadar steril?" başlığıyla yayımlanan (5 Şubat 2017) başlıklı yazısı şöyle:
Geçen haftaki makalemi okuyan bazı dostlar verdiğim bilgilerin daha açık ve net olması gerektiği hususunda haklı bir eleştiride bulundular. Haklarını yememek için meselenin özünü biraz açmak istiyorum.
Birçoğumuzun hemfikir olduğu esas mesele etrafta ulu orta uçuşan bilgiler. Çoğunun mesnedi, mantığı, dayanağı da yok. Algı oluşturma amaçlı bu bilgilerin büyük bir çoğunluğu özel olarak kirletiliyor. İdarecilerimiz bu meselede ne kadar gayret etse de hâlâ tam başarılı olduğu söylenemez.
MİT kurumu, bekamızın omurgası. Devletimizin içine yuvalanmış ihanet şebekesinin çökertilmesinde bu kurum elbette vazifesini layıkı ile yapmalı. Özellikle geçen hafta makaleme konu olan TMSF’deki ihraç meselesinde MİT’in referans raporunun esas alındığı bilgisine ulaştım.. Eğer gerçek bu ise ve başka bir kaynaktan daha özel bir sebep de yok ise yandı gülüm keten helva.
Bu üst düzey yetkili ile ilgili devletin ihraç kararında bu kurumunun verdiği raporu okudum. Gerçekten sadece bu bilgiler ile bu önemli makam boşaltılmış ise ört ki ölem diyesim geliyor.
Sebebine gelince paranın ve alengirli işlerin bininin bir para olduğu böyle bir kurumda bu bürokrat olsa olsa demir leblebi olabilir. Son otuz yıllık geçmişine bakılırsa bu kolayca görülebilir.
Bu kadar mesnetsiz ve hiçbir dayanağı olmayan üfürükten gerekçeler adam harcamak için yeterli oluyorsa, Memleketi idare edecek adam kalmaz.
Rahmetli Hasan Karakaya ağabey anlatmıştı. “Nuh Mete Yüksel apar topar bizi tutuklatıp, Ankara’da derdest ettiğinde sorguya alındık. Evimin, arabamın olmadığını anladığında bu işte bir terslik var diyerek bana karşı duruşunu değiştirmişti.’
Evet o kadar çok hatalı duruş ve davranışın olduğu günümüzde devletimizin önemli bir kurumunda lekesiz şaibesiz iş yapmış, öne çıkmak şöyle dursun sadece vazife aşkı ile gecesini gündüzüne katmış bir kişiyi yaftalayacak en son şeyle lekelemek amiyane tabirle insana koyar. Reva görülen muameleyi hakketmediği için de içine oturur.
Çamur at izi kalsın gibi ahlaki olmayan çirkef bir tercih ile adam harcamak suçu bu memlekette geçmişte çok işlendi. Yapanların yanına kâr kaldığını zannetmiyorum. Er geç daha bu dünyada bedelini ödemişlerdir.
İnancım gereği imanımı, Rabbimi, Peygamberimi sorgulamam. Bunun dışındaki her şeyi sorgulayabilmeliyiz. Böyle yapmaz ve gölgelerimizden korkarak yaşamaya devam edersek, daha bu dünyada torunlarımız bizden davacı olur.
MİT kurumumuz ne kadar steril acaba. Her zamankinden daha titiz çalışması gereken bu kurumda uyuyan hücreler, kurşun askerler hatta kriptolar tamamen yok edilebildi mi?
Bylock ve benzeri, ihaneti tescilleyen bir yaftası olmayan insanlar üzerinden devletimiz hızlı bir şekilde elini çekmeli diye düşünüyorum. Çekmeli ki, elini ovuşturarak bizi timsah gözyaşları ile seyreden güruh kahrolsun.
Bu güruh kahrolmadıkça bize rahatlık yok. Günümüzde algı ticareti sosyal medyanın marifeti ile o kadar çok prim yapıyor ki durum içler acısı.
Devletimiz her zamankinden daha çok müşfik kolları ile kucaklayıcı olmalı. Sağdan soldan tüttürülen ateşin dumanına göre hareket etmeyerek olabildiğince hassas davranarak içimize fitne tohumu ekicilere fırsat vermemeli.
Şehir Hastaneleri
Sağlık alanında nerelerden bugünlere geldiğimizi yakinen bilenlerdenim. Çok mesafe katettik. Doğru ama yetersiz. Sistemi ne kadar rehabilite edersen et, eğer elemanların yani helva yapıcıların ustalık maharetleri yetersiz ise ürettiğin hizmetin kalitesi beklenenin altında oluyor.
Ustalık ise sadece bilmekle değil, sanat ve samimiyet ile buluşursa her kapıyı açan maymuncuk halini alabiliyor. Bu gerçeklikten olsa gerek, eski ustalar çok daha donanımlı olurlarmış. Astronomi bilirken, din felsefe mantık tıp ve sosyal ilimleri yutarlarmış.
Şehir hastaneleri ülkemiz tıbbına büyük katkılar sağlayacak. Buna kalben inanmakla beraber hekimlik sanatı ve ruhunu da ihmal etmemek elzem gibime geliyor. Tıp mesleği sadece diploma almakla icra edilmemeli. Deontoloji, etik ve sanat yönünden meslek erbabı zenginleştirilerek şifanın tamamlayıcı unsurlarının önü açılmalı.
Çok sık karşılaştığım için hiç yadırgamadan sizlerle şu gerçekliği paylaşmak istiyorum. Tıp kitaplarımızdaki bazı hastalıklara tıpa tıp benzeyen hastalar çok gelir. Hastamız sanki kitapta yazılı olanları okuyor zannedersin.
Aldığın eğitime ve tecrübene göre dersin ki, tamam buna şu tedavi iyi gelir. Tedaviye başlarsın, hasta şifanın parlattığı gözlerle gülerek size teşekküre gelir. Hem hasta, hem de doktor mutlu olur.
Bunun zıddı durumla daha fazla karşılaşıyoruz. Hasta yine kitapta yazdığı gibi tüm şikayetlerini aktarır. Oh der ve daha önce tecrübe ettiğin ve çok başarılı olduğun yüz güldürücü tedavine başlarsın.
Hasta daha birkaç gün geçmeden asık suratla sorgulayıcı bir eda ile gelir ya da telefon açarak, beni mahvettin öldüm bittim. Bu tedaviyi nasıl bana uygularsın diye başlar verip veriştirmeye.
Çok samimi olarak söylüyorum. Hemen hemen her meslektaşımın sık karşılaştığı, yaşadığı ve yadırgamayacağı gerçeklik bu. Bu durumu nasıl izah edersiniz?
Daha başka hastalarımız ise farkında olmadan şirke girer. Hastalık hikayesi aktarayım derken yanlışı yanlışla düzeltmeye çalışır. Esas şifa vereni atlayarak kendinden menkul aktarımlarla durumdan vazife çıkarır. İşin sırrı ile ilgili cehaletten kurtulduğumuz oranda bu hastanelerden daha fazla şifa bulmak mümkün.
Bugünlük de bu kadar.
Kalın sağlıcakla.