Avukat Emek Güven, Cumhuriyet yazarları ve yöneticilerine yönelik operasyonda tutuklanan Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay'ı yazdı. "Şunu iyi bil koç, seninle ve 9 arkadaşınla ortak noktada buluşmak isteyen çok insan var, her geçen gün çoğalan" diye yazan Atalay'ın yakını Güven, "Ve en kısa sürede bu insanların birlikteliği, sizleri çekip alacak o dört duvar arasından, güneşin sofrasına" ifadesini kullandı.
Kaan Tangöze Cumhuriyet'e destek için söyledi:
Emek Güven'in Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (19 Aralık 2016) nüshasında yayımlanan 'Naber Koç?' başlıklı yazısı şöyle:
Naber Koç? (Yanlış hatırlamıyorsam sorulardan biriydi; "Size takılan isim, lakap, takma ad vs. var mi?". Belki de aradıkları cevap budur ve FETÖ üyeliğinden yargılanan sanık, suç uydurma suçunu işlemeden, bu lakap ile nasıl bir suç uydururum diye düşünüyordur.)
Aslında biliyorum bu sorunun cevabini... Almanya'dan ilk uçağa binip arkadaşlarının yanına bir an evvel dahil olmak isteyen adam, nasıl olur da "yüce Türk yargısına" teslim olmuşken mutsuz oldurdu ki?
Dönmeden evvel söylemiştin bana "aileden en güvenmediğim sensin, bu yüzden en kısa zamanda toparlan" diye. Ben de "senin beni ikna edemeyeceğini bildiğimden, kendi kendimi ikna ettim koç" demiştim, Berlin aktarmalı Silivri uçak biletini alıyorken.
Üç gün önce, gökten düşen kesintisiz yağmur başlamadan, kendi kendime yazdıklarımın bir kısmı şu şekildeydi;
"Yıllar önce Mısır'ın o ihtişamlı piramitlerini görmek için 3-5 adım atmaktansa, bir cafede oturup kahve içmeyi ve içlerindeki en gencinin Aydın Abi olduğu (gezideki tüm diğer abilerime, ablalarıma bilahare kendimi affettirmek için elimden geleni yapacağım) yürüme grubundan ayrılıp tembelliği tercih eden o adam, otelimize 55 dakika yürüme mesafesinde olan restoranın çıkışında "haydi yürüyerek gidelim" diyordu, Berlin'in içimizi titreten soğuğunda. Simdi ise Silivri'de 8-10 metre yükseklikte duvarlarla çevrili havalandırma boşluğunda, gökyüzüne bakarak yürüyormuş...
Gökyüzü her yerde aynı… Bir süreliğine de olsa içerideki o tecritten kurtulup, gökyüzüne bakan diğerleriyle, ortak bir paydada buluşuyordur.
Kim bilir belki de gökyüzünün ortaklığında, bir kaç adım ötesinde olan, ancak hiç göremediği Mistik da vardır. Ya da haftada bir gün ve dört çeyrek saat ile sinirli olan avukat görüşmelerinde onun için sımsıkı sarılıp öpmemi tembihlediği annem..."
Dun akşam ise aldık haberi, gökyüzünün ortaklığında buluşmuşsunuz Mustafa Kemal Güngör ile. Kim bilir belki de yarın annemle...
Ama şunu iyi bil koç, seninle ve 9 arkadaşınla ortak noktada buluşmak isteyen çok insan var, her geçen gün çoğalan. Ve en kısa sürede bu insanların birlikteliği, sizleri çekip alacak o dört duvar arasından, güneşin sofrasına.
Not: Koç (kayıtlara geçmesi adına belirteyim, bu diğeri, Mustafa Kemal Güngör). Yarın gün içinde birer saatliğine yalnız bırakacağım ikinizi de. Şimdiden affola. Çünkü yüzlerce insandan ikinize de kucak dolusu sevgi iletmek gibi ulvi bir görevim var. "Çıkışta" affetiririm kendimi kebapları çekiyorken. (çekerken değil) :)
Notun dibi: "Hemşo" (ulan yine yaptık ayni hatayı, yine kendimizi ele verdik lakaplarla), Mıstık’ı koğuşunuzdan istediklerinde biliyorum Murat Abi ile diklenip "Noluyor, bırakmayız arkadaşımızı!" dediğinizi ve işin aslını öğrenince kendi omuzlarınızda, Akın’ı tecritten kurtaran yeni koğuşuna taşıdığınızı. Yarın akşam annene ziyaretimde ikişer kere konduracağım yanaklarına öpücükleri.
Dip notun dibi: Abilerim; Güneş, sofrasına davet ediyor hepinizi, en kısa zamanda görüşmek dileğiyle...