Gündem

Akdoğan: HDP, Öcalan'ı istismar etti, heyet İmralı'ya gidemez!

'Örgüt geri çekilme gibi taktik hamlelerde bulunabilir bunları da biz kabul etmeyiz'

08 Ağustos 2015 13:18

Hükümet adına çözüm sürecini yürüten isimlerden Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Çankaya Köşkü’ndeki yeni ofisine taşınmasının ardından kendisini ziyaret eden gazetecilere çözüm sürecinin geleceğine ve hükümetin yol haritasına ilişkin açıklamalarda bulundu. Akdoğan’la görüşen gazeteciler arasında yer alan Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, Akdoğan’ın değerlendirmelerini köşesine taşıdı. Çevikcan’ın aktarımına göre, Akdoğan, 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin barajı geçmesinin ardından Öcalan’a tecrit uygulandığı ve İmralı Heyeti’nin görüşmesine izin verilmediği iddialarına ilişkin olarak “HDP heyeti görüşemez. HDP heyeti bu sürece ihanet etti ve Öcalan adına sürekli yalan söylediler. Öcalan’ı da istismar ettiler” dedi.

Akdoğan, artan terör eylemleri ve güvenlik güçlerinin Doğu ve Güneydoğu’daki uygulamaları nedeniyle “90’lı yıllara dönüyoruz” söylemine de tepki gösterdi. “Yani devletin 90’lı yıllara döndüğü falan yok ama örgüt 90’lı yıllarda takılıp kaldı. Demokratikleşen bir devlet var; baskıcı, zalim, 90’lı yılların uygulamalarını devam ettirmeye çalışan bir örgüt var” diyen Akdoğan, çözüm sürecinin devam etmesi için PKK’nın Türkiye’den tamamen çekilmesi gerektiğini söyledi.

Akdoğan’ın çözüm sürecinin akıbetine dair açıklamalarını aktaran Serpil Çevikcan’ın “Başbakan Yardımcısı Akdoğan: Öcalan’ı da istismar ettiler” başlığıyla yayımlanan (8 Ağustos 2015) yazısı şöyle:

                                    * * *

Suruç saldırısının ardından başlayan terörist eylemler ve devletin buna gösterdiği refleks çözüm sürecinin askıya alınmasına yol açtı.

PKK’ya eylemsizlik çağrısı yapan HDP yönetiminin, hem uluslararası zeminde hem de Türkiye’de aleyhine dönmeye başlayan havayı dağıtmaya dönük çabaları sürüyor.

Devletin, güvenlik esaslı mücadele konseptine döndüğü bir dönemdeyiz. Bu süreçte, İmralı’daki Abdullah Öcalan ile devlet yetkililerinin görüşmeleri sürüyor.

Çankaya Köşkü’ndeki Başbakanlık yerleşkesinde hazırlanan yeni makamına taşınan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ı dünkü ziyaretimizde sürecin geldiği aşama, hükümetin terörle mücadele yaklaşımı ve PKK ile HDP’ye bakış konusunda önemli açıklamalar dinledik.

Akdoğan’ın değerlendirmeleri, PKK’nın Türkiye’yi terk etmesi ve tam eylemsizliğe geçmesi hali dışındaki hiçbir seçeneğin devlet açısından kabul edilemez olduğunu ortaya koyuyor.

Bir yol ayrımında olan HDP’nin İmralı ile teması da yakın gelecekte mümkün görünmüyor. Sürecin yeni aktörlerle yürütülmesi gündemde.

Akdoğan’ın açıklamaları şöyle:

İhaneti yaşadık: Daha önce Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın söylediği gibi çözüm sürecini istismar, sürece ihanet durumu yaşadık. HDP’nin seçimden önce barajı geçmek için yaptığı taktik amaçlı hamleler süreci bu noktaya getirdi. Kendisi belki barajı geçti ama o süreçte çözüm sürecinin düşmanlarıyla; paralel yapı başta olmak üzere, statükocular başta olmak üzere girdiği ilişki ve ittifak sürece zarar verdi ve sürecin aktörlerine karşı savaş açması burada büyük bir güven sarsılması yaşanmasına neden oldu. Biz rakibiz, birbirimizi elbette eleştireceğiz ama neticede çözüm sürecinde yol yürünüyor. Sen orada hasmane, düşmanca bir tavır takınırsan ve Ak Parti’yi devirme projesinde kendini kullandırtırsan ve sürecin aktörlerine savaş açarsan burada sürece dönük bir samimiyetsizlik durumu vardır. Onun ötesinde örgüt de tabii süreci istismar etti ve bir güvenlik açığı meydana geldi.

Attığımız adımlardan vazgeçmeyiz: Şimdi güvenlik açığını gidermeye dönük adımlardan biz vazgeçemeyiz. Güvenlik açığını her halükarda gidermemiz gerekiyor. Çünkü süreci zehirliyor ve sürdürülemez hale getiriyor. Oradaki illegalite, yol kesme, adam kaçırma, haraç alma, mahkeme kurma gibi baskı ve şiddet eylemleri süreci zehirledi ve bu tolere edilemez bir noktada gelinen aşama önümüzde. Burada da güvenlik açığını gidermeye dönük tedbirleri almak durumundayız.

Türkiye’yi terk ve tam eylemsizlik: Tabii örgüt yine muhtemel bir seçime dönük taktik birtakım hamlelerde bulunabilir. Taktik açıklamalar, eylemsizlik kararları vs. Bunları da biz kabul etmeyiz. Sonuç odaklı, kalıcı birtakım adımların atılması lazım. Tam anlamıyla bir eylemsizlik, bütün bu illegaliteyi, baskı ve şiddet olaylarını ortadan kaldıracak tam anlamıyla bir eylemsizlik ve Türkiye’yi terk etmeleri şu anda olmazsa olmazdır.

Taktik sözlerin kıymetiharbiyesi yok: Birtakım açıklamalar uluslararası çevrelerden geliyor; “Örgüt bir an önce eylemsizlik kararı almalı” gibi, bunu örgüt geçmişte defalarca yaptı, taktik amaçlı kullandı. Kış üslenmesine giderken ya da başka birtakım süreçlerde, devlet üzerine çok gittiğinde vs. Şimdi de muhtemel bir seçimde HDP zarar görmesin diye birtakım taktik açıklamalar yapabilirler. Sözün kıymetiharbiyesi yok. Burada doğrudan sonuç odaklı, kalıcı birtakım adımların atılması lazım. Ve süreci seçime endekslemeden bizim görmemiz lazım. Bu noktada Türkiye’yi terk etmeli ve tam anlamıyla bir eylemsizlik önem taşıyor.

Paradigma değişimi yok: Bu mücadelede 90’lı yıllara dönüldü, dönülmedi tartışması var. Böyle bir şey söz konusu değil. 90’lı yıllarda farklı bir paradigma vardı. Şu anda bir paradigma değişimi yok. Hükümetin güvenlikçi politikalara savrulması diye bir şey söz konusu değil. O dönemde bugünkü demokratik reformlar, yatırımlar, hizmetler, Kürtleri kucaklayan yaklaşımlar yoktu. Bugün bunların hepsi var ve bu devam edecek. Ama o gün yargısız infazlar, faili meçhuller, hukuk dışına çıkan bir mücadele yöntemi vardı. Bugün devlet hukuk içinde bir mücadele ortaya koyuyor. Ve vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini kullanabilmesinin zeminini oluşturmak için güvenlik politikalarını şu anda hayata geçiriyor. Bu ikisini birbirine karıştırmamak lazım. Yani devletin 90’lı yıllara döndüğü falan yok ama örgüt 90’lı yıllarda takılıp kaldı. Demokratikleşen bir devlet var; baskıcı, zalim, 90’lı yılların uygulamalarını devam ettirmeye çalışan bir örgüt var. Bu ikisini de birbirine karıştırmamak lazım.

İki örgütle eş zamanlı mücadele şart: Bu mücadele eş zamanlı olarak, iki örgütle de aynı anda yürütülmek durumunda. Hem paralel yapıyı, hem PKK’yı kastediyorum. Bu iki örgütle eş zamanlı mücadele büyük önem taşıyor. Ben buna bir ihanet ittifakı diyorum. Bunların ikisi de Türkiye’ye karşı böyle bir işbirliği içindeler. Ve bu işbirliği de çözüm sürecinin hayrına olan bir tablo ortaya koymuyor. Bir kefede terör örgütleri; MLKP’den DHKP-C’ye, PKK’ya kadar, öbür tarafta da illegal diğer yapılanmalar var. Paralel otorite tesis etmeye çalışan; KCK’dan paralel devlet yapılanması dediğimiz yapıya kadar. Bunların hepsiyle aynı anda mücadele edilmesi, bu mücadelenin başarılı olması için kaçınılmaz. Çünkü hem bunların aralarında işbirliği var, hem de süreci akamete uğratacak bir şekilde sergiledikleri tavırlar var. Bu yüzden eş zamanlı mücadeleyi ben çok önemsiyorum.

PKK’nın terörist algısı pekişti: Suruç olayından sonra yaşananlara baktığımızda PKK’nın son dönemde uluslararası zeminde üretmeye çalıştığı farklı imaj, meşrulaştırma çabası, bu proje tamamen çöktü şu anda. PKK’nın terörist algısı pekişti. Ve Türkiye’ye ciddi bir uluslararası destek var. Uluslararası çevrelerin, ülkelerin Türkiye’nin terörle mücadelesinin yanında olduklarını açıklamalarını da doğrusu önemsiyoruz.

HDP yol ayrımında: HDP’nin artık yol ayrımına geldiğini düşünüyorum. HDP bir terör örgütünü, terör eylemlerini kınamanın ötesinde bu örgütle ilişkilerini yeniden belirlemek durumunda. Yani bir elinde silah, bir elinde siyaset olmuyor. Örgütle ciddi bir ilişkisi var. Örgüt destekli siyaset yapıyor bölgede. Örgüt destekli siyaset demokrasiye zarar veriyor. Ve bölgede başka bir siyasi partiye, başka bir görüşe, anlayışa, sivil topluma müsamaha göstermeyen bir anlayış var. Bu da silahın gücünden, onun ürettiği baskı ve şiddetten kaynaklanıyor. Bu ilişkinin de gözden geçirilmesi gerekiyor.

Aktörleri yeniden değerlendirmek gerekli: (Geri çekilme olur ve eylemsizlik kararı hayata geçirilirse çözüm süreci yeniden başlar mı?) Çözüm süreci dediğimiz sürecin farklı boyutları var. Tüm Kürt vatandaşlarımıza veya toplumun farklı kesimlerine dönük pek çok reform hayata geçirildi. Temel hak ve özgürlükleri geliştirmeye dönük. Böyle baktığımızda biz bunlardan zaten geri duramayız. Vatandaşımız için yapmamız gerekenleri, reform, yatırım, hizmet, kucaklayıcı siyaset tarzı bağlamında zaten devam ettirmek durumundayız ve bunu yapıyoruz. Ama terörün son bulmasıyla ilgili çalışmalar diye bakarsak o zaman bahsettiğim rotaya oturmaları lazım. Hangi aktörlerle nasıl olacak? Dediğim gibi güven sarsılması var. Bunu da yeniden değerlendirmek gerekli.

HDP heyeti görüşemez, Öcalan’ı da istismar ettiler: (HDP heyeti, söylediğiniz çerçevede işler rayına oturmadan İmralı ile görüştürülmeyecek mi?) İmralı ile ilgili birimlerimiz görüşürler o ayrı bir şey. HDP heyeti görüşemez. HDP heyeti bu sürece ihanet etti ve Öcalan adına sürekli yalan söylediler. Öcalan’ı da istismar ettiler. (Başka bir formülle görüşme olur mu, siyasi profil ya da akil insan?) Kiminle, nasıl olacak o ayrı bir konu, değerlendirmemiz lazım.

 

Algı operasyonu

 

IŞİD Türkiye’nin iç güvenlik sorunu: IŞİD’le mücadele de eş zamanlı olarak devam ediyor. Bu mücadele kadar, bunun yanında bir de algı operasyonu var. Türkiye’yi mahkûm etmeye dönük bir kampanya yürütülüyor. Türkiye’nin IŞİD’le verdiği mücadele, koalisyondaki pozisyonu vs. dönüp baktığımızda burada da Türkiye’nin buna karşı bir zemin kazandığını düşünüyorum. Türkiye karşıtı iddiaların gerçeği yansıtmadığı görülmeye başlıyor. Bu IŞİD konusu sadece Suriye denkleminde, Suriye bağlamında bir sorun olmanın ötesinde. Bu koalisyon açısından böyle olabilir. Ortada bir Suriye problemi, Suriye’nin içinde bir de IŞİD problemi var. Onunla da mücadele edilmeye çalışılıyor. Türkiye bu bağlamda bir işbirliği zeminine şu anda geldi. Bunun ötesinde IŞİD Türkiye için de bir problem. Türkiye için bir iç güvenlik sorunu, bir sınır güvenliği sorunu. Bu yüzden başka ülkelerin ne yaptığı ne ettiğinden öte Türkiye açısından artık bir problem haline gelmiştir ve Türkiye bu mücadeleyi de yürütüyor.

Necdet Özel döneminde taşlar yerine oturdu: Asker-sivil ilişkileri her geçen gün daha da normalleşiyor. Bu normalleşmeye Necdet Özel döneminin de katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. Taşlar yerine oturuyor. Necdet Özel dönemi taşların yerine oturduğu bir dönem oldu bence. Çok sorumlu, sağduyulu bir yönetim ortaya koydu. Birtakım meseleler de ortaya çıkabilir ama bunlar da uyum ve iyi niyet zemininde ele alındı. Hulusi Paşa’nın da ben çok başarılı olacağını düşünüyorum. Bir kere iyi, başarılı bir asker. TSK’nın gelecek vizyonunda da uygun bir isim olduğunu düşünüyorum.