Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Didem Öztop, Türkiye'nin aile içi şiddet sıralamasında Pakistan, İran ve Hindistan'dan sonra dördüncü sırada geldiğini söyledi.
Öztop, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çocuğu korkutmak, aşağılamak, reddetmek, tehdit etmek ve özgüvenini sarsmak amacıyla yapılan her türlü sözlü ve fiili davranış biçiminin duygusal istismar olarak kabul edildiğini belirtti.
Aşırı otoriter davranmak ve çocuğun davranışlarıyla uyumsuz ağır cezalar vermenin de duygusal istismara yol açtığını vurgulayan Öztop, şöyle devam etti:
"Duygusal istismarda fiziksel istismar yok ama fiziksel ya da cinsel istismarın yanında her zaman çocuğun duygusal istismarı söz konusu olmaktadır. Çocuğun temel bakım ihtiyaçları olan beslenme, giyim ve tıbbi gereksinimlerini, duygusal ihtiyaçlarını, optimal yaşam koşullarını sağlayamama durumu da yine duygusal istismar içinde yer almaktadır. Öte yandan çocuğu terketme, gereksinimleri ile ilgilenmememe, yok sayma, çocuğun iletişimine tepkisiz kalma gibi eylemsizlikler de duygusal istismar olarak karşımıza çıkmaktadır."
Kişilerin bedensel olarak zarar görmesine yola açan davranışlar olan fiziksel istismarın insanlık tarihinin başlangıcından bugüne dek varolduğunu, ancak ilk kez 1962 yılında tanımlandığın anlatan Öztop, üniversitelerinde 2007 yılında 47, 2008 yılında ise 80 fiziksel istismar vakasıyla karşılaştıklarını söyledi.
Öztop, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu fiziksel istismarın artığı anlamına gelmiyor, ancak sadece olaya yönelik duyarlılık arttı. Buna rağmen hala fiziksel istismarla ilgili bildirimler daha az. Çalışmalarda fiziksel istismarın sıklığının daha yüksek olduğunu görüyoruz. Çünkü Avrupa ülkelerinde çocuğa tokat atmak bile bir istismar biçimiyken, bizde ağzına biber sürmek, kulağını çekmek, tokat atmak bir disiplin yöntemi olarak kabul edilmekte ve çocuk tarafından da travmatik olarak algılanmamaktadır. Bu nedenle ülkeden ülkeye, kültürden kültüre fiziksel istismarın tanımı değişmektedir."
Bebekler anne karnında şiddete maruz kalıyorlar
Çocukların her yerde şiddete maruz kaldıklarına dikkati çeken Öztop, bu sürecin gebelik döneminde annenin şiddete maruz kalmasıyla birlikte başladığını vurguladı.
Aile içindeki şiddet sürecinde çocuğun da örselendiğine işaret eden Öztop, "Çocuk şiddeti bir davranış biçimi olarak algılamakta, kurban rolündeyken erişkinlik döneminde şiddet uygulayan kişi olarak karşımıza çıkmaktadır" dedi.
Türkiye'nin aile içi şiddet sıralamasında Pakistan, İran ve Hindistan'dan sonra 4. sırada yer aldığını belirten Öztop, şu bilgileri verdi:
"Ülkemizde yapılan bir çalışmada fiziksel istismar sıklığının yüzde 30-35, cinsel istismar sıklığının ise yüzde 13 olduğu ortaya çıktı. Ancak, bu rakamlar gerçeği tam olarak yansıtmıyor. Çünkü ülkemizde epidemiyolojik çalışma yapmak çok güç. Aileler arasında yapılan anketlerde her 100 aileden 34'ünde şiddete başvurulduğu görülmektedir."
Ailelerin kaygı ve sıkıntılarının fazla olduğu durumlarda, çocuğun yaptığı ya da söylediği birşeyden dolayı gelişen öfkeyi kontrol edememelerine neden olduğunu dile getiren Öztop, bunun bazen şiddet olarak ortaya çıktığını, bazen de görmezden gelindiğini söyledi.
Anne babanın içsel durumunun, duygularının, içinde bulunduğu ruh halinin, çocuğa yönelik tutum ve davranışlarını etkileyebildiğini kaydeden Öztop, "Fiziksel ceza, bizim kültürümüzün bir parçası olarak, bir disiplin yöntemi olarak kullanılıyor. Çocuğun iyi terbiye edilebilmesi için cezalandırılması amacıyla fiziksel şiddet uygulanabiliyor. Bunu da toplum olarak normal kabul ediyoruz ve kanıksıyoruz. Çeşitli araştırmalarda çocukların yüzde 60'ının fiziksel ceza aldıkları ortaya çıkmıştır" diye konuştu.