Dünyanın önde gelen ifade özgürlüğü kuruluşları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) öncelikli olarak ele almaya karar verdiği tutuklu durumdaki Türkiyeli gazetecilerin davalarında müdahil olarak mütalaa verdi.
Cumhuriyet gazetesi yönetim kurulu üyeleri ile gazeteciler Murat Aksoy, Şahin Alpay, Ahmet ve Mehmet Altan, Ali Bulaç, Ayşe Nazlı Ilıcak, Ahmet Şık, Deniz Yücel ve Atilla Taş'ın davaları için verilen mütalaalarda, tutuklu gazetecilerin davalarında tehdit altında olan birçok ilkeye dair ayrıntılı yasal analizler sunuldu.
Medya Hukuki Savunma Girişimi, PEN International, ARTICLE 19, Avrupa Gazeteciler Cemiyeti, Gazetecileri Koruma Komitesi, Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi, Avrupa Gazeteciler Federasyonu, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Sansür Endeksi, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu, Uluslararası Basın Enstitüsü, Uluslararası Kıdemli Avukatlar Projesi ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü tarafından hazırlanan mütalaalar her bir başvuru için ayrı ayrı sunuldu. Kuruluşlar, mahkemeye sunulan görüşlerinin yazılı olarak hazırlanması sürecinde Matrix Chambers'tan Eddie Craven'ın da aralarında bulunduğu Britanyalı avukatlardan oluşan bir grupla birlikte çalıştı.
Sunulan mütalaa metinleri, mahkemeye, bir gazetecinin tutuklanmasının ancak “çok ciddi bir tahkikat” sonrası gerçekleşebileceğini, ve gazetecilik faaliyetlerine karşılık olarak böyle bir uygulamanın yalnızca “olağanüstü ve istisnai durumlarda” kabul edilebileceğini gözetmesi çağrısında buluyor.
Mütalaalarda, “ceza kanununun kasıtlı ve keyfi bir şekilde gazetecileri ve diğer medya taraflarını ifade ve görüş özgürlüğünü engelleyecek biçimde hedef almak üzere kullanılmasının hükümete karşı eleştirel görüşlerin yayılmasını önleme ve bu kişileri cezalandırma amacı taşıması nedeniyle” Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “ihlali anlamına geldiği” vurgulanıyor.
PEN International'dan Sarah Clarke, konuyla ilgili olarak şu açıklamada bulundu:
“Türk hükümetinin tutuklu gazetecilere karşı yetkilerini olağandışı bir şekilde kötüye kullanması, geçtiğimiz temmuz ayındaki darbe girişiminden bu yana tüm aykırı seslerin susturulmasına yöneliktir. Bu gazeteciler, bulundukları ülkede bağımsız ve etkili bir yargı sisteminden mahrum bırakılmıştır. Bu nedenle, AİHM'nin elindeki bu acil davalar, yalnızca bu korkunç durumlardaki adaletsizliği ortadan kaldırmak değil aynı zamanda Türkiye’de medyaya ve topluma daha kapsamlı bir koruma sağlamak için bir fırsattır”.
Medya Hukuki Savunma Girişimi Hukuk Direktörü Padraig Hughes'un konuyla ilgili görüşleri şu şekildedir: “Avrupa Mahkemesi'ne iletilen tutuklu Türkiyeli gazeteciler ile ilgili davalar, ülkede basın özgürlüğünün geldiği vahim durumun göstergesi niteliğindedir. Bu davalar, Avrupa Mahkemesi'ne Türkiye Hükümetini eleştirmek isteyen kişilerin özgürlüğünün elinden alınmasına karşı bir duruş sergileme ve bu tutuklama eylemlerinin asıl amacının gazetecileri gelecekte düşüncelerini dile getirmekten caydırmak olduğunu vurgulama konusunda önemli bir fırsat sunmaktadır.”
ARTICLE 19'un Kıdemli Avukat Gabrielle Guillemin ise “Mahkemeye sunulan Türkiye ile ilgili dava sayısının bu denli yüksek olması şaşırtıcı olmamalı. Bu hafta özgürlüğüne kavuşan Murat Aksoy ve Atilla Taş gibi bazı gazeteciler serbest bırakılmış olsa da diğerleri hala tutuklu durumda. Türkiye'deki hapishanelerdeki bu yoğun giriş-çıkış oranı bu tutuklamaların keyfi olduğunu gösteriyor.” açıklamasında bulunmuştur. Guillemin, ayrıca “Türk yargısının bağımsızlığı böylesine ciddi bir tehdit altındayken, gazetecilerin adalet için son umudu Strasbourg mahkemeleri olmuştur; bu davalar, Mahkemeye Türkiye'de ifade özgürlüğünü korumak için benzersiz bir fırsat sunmaktadır” dedi.
Türkiye, mevcut durumda 150'nin üzerinde tutuklu gazeteci ile dünyanın en büyük gazeteci hapishanesidir. Ülke, 16 aydır Olağanüstü Hal şartlarıyla yönetilmekte olup, bu durum da basın özgürlüğü ve eleştirel görüşlerin daha önce eşi benzeri görülmemiş şekilde baskı altına alınmasını mümkün kılmıştır.
Üçüncü taraf müdahaleleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde insan haklarının desteklenmesi ve korunmasına yardımcı olmak üzere ilave bir araç niteliğindedir. Bu araç, ilgili uluslararası ve mukayese edilebilir insan hakları hukukunun yanı sıra davada söz konusu insan hakları ilke ve standartlarının bağımsız bir analizin sağlanması ile sivil toplumun mahkemelere destek sunabilmesini mümkün kılmaktadır. BM Özel Raportörü David Kaye ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks de bu kritik davalara müdahil olmuştur.