Ressam Ahu Akgün'le sohbetimiz başlar başlamaz, ona yönelttiğim ilk soru Mixer’de yeni açılan kişisel sergisinin ismini nereden esinlenerek koyduğu. Günümüzün şartlarıyla uyum içeresinde ve salt zorunluluk gereği röportajı Zoom üzerinden yapıyoruz: Ben, penceremden yeşil çayırları ve inişli çıkışlı tepeleri gören manzaramla İngiltere’nin kırsal kesimindeyim, Akgün ise İstanbul'un Anadolu yakasının en işlek limanlarından birinin üzerinde kurulmuş olan, huzursuzluğuyla cezbedici Yeldeğirmeni mahallesindeki sakin, dik bir yol üzerinde bulunan stüdyosunda.
Bana akıllı telefonunun kısıtlı bir açıya sahip titrek ekranından ufak stüdyosunun içerisinde çabuk bir tur attırıyor (kısa duraklamalar eşliğinde, anlık yakın çekimlerle sergi için olan diğer eserleri tek tek göstererek) ve sonunda sergiye adını veren eserin önünde duruyor. Nispeten küçük ölçekli tuval üzerine yağlı boya, sanatçının kendini evde bacakları açık, vücudu öne doğru eğilmiş bir biçimde koltukta otururken ve çekimser olmayan bakışlarını izleyiciye dikmiş bir halde resmetmiş olduğu oto portresi.
Ahu Akgün, “Sebeb-i Ziyaretim” tuval üzerine yağlıboya, 55 x 65 cm, 2020, Mixer’in izniyle
Türkiyeli kadınların alışkın olduğu bir durum
Akgün, "Bir erkek bir kadını ailesinden istemeye gittiğinde, kendinden emin bir edayla 'Sebeb-i ziyaretimiz ...' diyerek başlar ya. Bu konuşma tarzı bir kadının ağzından asla duyulmaz. Bu nedenle bu ifadeyi açılış cümlem olarak kullanmak istedim. Ayrıca, her zaman bacaklarım açık olarak oturduğum için annemle sık sık tartışırım. Bacaklarımı toparlamam konusunda beni hep uyarır. Aslında bu Türkiyeli kadınların alışkın olduğu bir durum. Bu yüzden, 'Ben böyle oturuyorum' diye bu pozu sabitleştirmek ve belgelemek istedim."
Salgının endişe verici gerçeği
Resimlerinde hep, bir şekilde tekrarlanan bir tema olduğu için sanatçı "mesafe" kavramını daha derinlemesine irdelemeyi amaçlıyordu.
Birine yakınlaşmak, hayatlarına girebilmek, onları resmederken duygularıyla bağlantı kurabilmek, onun için hep "mesafe" fikrini çağrıştıran şeyler. Ancak Akgün, görüşünü yüzde otuza indiren bir göz rahatsızlığından muzdarip olduğundan, onun için mesafe aynı zamanda düzgün görememe, ayrıntıları yakalayamama endişesini içinde barındırmakta. Ancak bu engelin sanatçı için ciddi anlamda kısıtlayıcı bir durum yaratmaktan ziyade, onu kendine özgü içsel bir derinliğe ve ince detaylara yer veren bir tarz geliştirmesine teşvik etmiş olduğu görülüyor.
Akgün, avucunu yüzüne iyice yaklaştırıyor ve gülerek, "Ben bu mesafeden çalışıyorum. Sanırım bu yüzden her zaman küçük boya fırçaları kullanıyorum" diyor.
Sanatçı stüdyosunda
Şubat ayında, galeri tarafından kişisel sergi için sanatçıya teklif getirildiğinde galerinin ana salonunu önermelerine karşın, Akgün, Mixer’in 27 metrekarelik proje odasını tercih etmiş. Sanatçının niyeti bu proje alanını, onu korunaklı alanından, yani stüdyosundan çıkarttığı ve 2020’nin yakıcı sıcaklıktaki yaz aylarında, eserleri yerinde ürettiği bir deney alanına dönüştürmekti. Ama Covid - 19 salgını Türkiye'de Mart ayı ortasında patlak verdiğinde, başkalarının da başına geldiği gibi, Akgün’ün de planları suya düştü.
"Atölyeye gidemez haldeydim, evde kaldım, korkudan paralize oldum. Tekrar nefes alabilmek için yapabileceğim tek şey resim yapmaktı."
Ve böylece sergiye ikamet ettiği dairesinden hazırlanmaya başladı. "Mesafe" konusuna nasıl yaklaşmayı planladığına dair birtakım ön fikirlere sahip olmuş olsa da, Covid - 19’un endişe verici ve dört bir taraftan onu kuşatan gerçeği Akgün’ün kaçınılmaz surette çizim tahtasına geri dönmesine sebep oldu.
Stüdyomun içinde neler var?
"İşe, etrafıma bakınarak ve gözlemleyerek başlamaya karar verdim. Bu yüzden kafamı çevremdekilere, evimdeki stüdyomun içindekilere çevirdim. Ne görüyorum? Ne hissediyorum? Daha sonra, eserler arasındaki bağlar doğal olarak oluşmaya başladı."
Sergideki çalışmalar, mekâna özel bir enstalasyonun yanı sıra resimlerden oluşuyor. Bu eserlere, Akgün'ün kendisinin kaleme aldığı, bir sayfalık bir metin eşlik ediyor. Sanatçı, her eserin, kendisi için ne ifade ettiği ve hangi fikirlerden türediğine ilişkin bir not alma alışkanlığına sahip olduğundan, sanat pratiğinin bu tarafını da sergiye dahil etmeyi ilk kez deneylemek istemiş.
"Bu metin, girişte duvarda asılı bulunması gereken bir tanıtım yazısı ya da bir basın bülteni değildir. Belki bu metni küçük kağıtlara bastırtıp zarflar içine koydurturum, ziyaretçilerin daha sonra yanlarında bir mektup gibi götürebilmeleri için. Bu metnin benim için çok mahrem bir tarafı var – onu işlerin bir parçası gibi görüyorum."
Yaşasınlar istiyorum
Bilinç akışı tarzıyla yazılmış metinde eserlere ait farklı çağrışımlar uyandıran başlıklar, sırasıyla, sergide yer alan her bir eserin arkasında yatan düşünce ve duyguyu dile getirirken anlatımın bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.
Ahu Akgün, “Yaşasınlar İstiyorum” tuval üzerine yağlıboya, 60 x 73 cm, 2020, Mixer’in izniyle
Bir bira sürahisinden fışkıran solgun renkli kuru bitkilerin natürmortu "Yaşasınlar İstiyorum," varoluşsal bir yaklaşımla, neyin canlı veya ölü olduğu sorusunu gündeme getiriyor, ressam, "artık hayatta olmadıkları için bu dönemi yaşamayanları" anımsarken. Akgün şöyle devam ediyor: "Hayatta olsalardı nasıl tepki vereceklerini sorguluyorum. Cisimlerine ihtiyaç duyuyorum. Şahitliklerini devam ettirebilsinler diye aracılık etmek istiyorum. Kurutulmuş bitkiler gibi 'Yaşasınlar İstiyorum'."
"Sebeb-i Ziyaretim" sergisi Türkiye de Covid - 19 pandemisinin zirveye ulaştığı bahar döneminden itibaren yaza kadar zaman zaman kısıtlamaların yaşandığı sürece dair bir sanatçının dokunaklı bir anlatımla en özel ve derin düşüncelerine yer vermektedir.
Bu dönemde sanatçı, ressam eşi Levent Aygül'ün ev atölyesini onunla birlikte paylaşmak zorunda kaldı. Sergiye ait resimlerden biri olan "Aynı Stüdyoyu Paylaşıyoruz" eşinin portresidir. Sanatçı, bu tabloya atıfta bulunarak şöyle yazıyor: "Paylaştığımız bakışlar birbirimizin varlığını kanıtlıyor."
Ahu Akgün, “Aynı Stüdyoyu Paylaşıyoruz” tuval üzerine yağlıboya, 35 x 40 cm, 2020, Mixer’in izniyle
Salgının getirdiği en zor deneyimlerden biri de belki birçokları için, günlerce insan yüzü görmeden yalnızlığa mahkûm olmak olduğunu belirttiğimde, Akgün bu görüşüme katılıyor. İnsanlarla birlikte olma ihtiyacından öte, bazılarını en çok zorlayan, varoluşsal bir ıstırap oldu çünkü insanların arasındaki sosyalleşme güdüsünün en temeline indiğimizde, hepimiz, kendi varlığımızı kanıtlayabilmek için bir başka kişinin varlığına ihtiyaç duyarız.
Ahu Akgün, “Erhan” tuval üzerine yağlıboya, 50 x 40 cm, 2020, Mixer’in izniyle
Melankolik bir hâl
Sanatçı, vakur bir anlatımla sırtı dönük bir halde resmettiği yakın arkadaşı, "Erhan" adlı tablosu için, "Artık arkadaşlarımın o gün ne yaptıklarıyla da ilgilenmiyorum. Tek endişem, başları ağrıyor mu? Boğaz ağrısı? Peki ya ateşleri var mı? […] Gerçekte nasıllar? Aslında ne yaptığını biliyorum 'Erhan.' Çünkü hepimiz aynı noktadayız. Elimizde telefon, karşımızda boş duvarlar, yatıp kalkıyoruz."
Sanatçının resimlerinde genellikle melankolik bir havanın hakim olduğunu göz önünde bulundurarak, ona röportajımızın sonuna yaklaşırken, pandemi deneyiminin, eserlerinde bu hissi daha da artırıp artırmadığını soruyorum.
Akgün, "Evet oldu ama aynı zamanda bu pandemi bana bir sanatçı olarak sözümü sakınmama gibi bir alışkanlık kazandırdı. 'Hayatını veriyorsun bu mesleğe o halde kendini ver verebildiğin kadar,' düşüncesini benimsememi sağladı. Ve bu konuda ne kadar ileri gidebileceğimi görebilmek için kendimi bu sergiyle sınamak istedim."
Ahu Akgün, "Sebeb-i Ziyaret" sergisi, İstanbul, Mixer’de, 31 Ekim 2020 tarihine kadar açık olacak.