16 Ocak 2019 14:09
Mardin
"100’ün üzerinde belediye başkanlığına tek bir kararla kayyım atanarak halkın iradesi yok sayıldı. Bunun rövanşını almak, kayyım politikasının doğru olmadığını göstermek ve halkla birlikte yeniden bu iradeyi ortaya koymak için bu sorumluluğu aldım."
Bu sözler İçişleri Bakanlığı'nca görevinden uzaklaştırılan, yerine kayyım atanan Mardin'in seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ahmet Türk'e ait.
31 Mart'ta yapılacak olan yerel seçim yaklaşırken Mardin Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ahmet Türk ile yeniden aday olmasını, gündemi, seçim güvenliğini ve partilerin ittifakını konuştum.
CHP ve İyi Parti'nin yerel seçim için kurduğu ittifaka yönelik olarak, "Biz CHP’ye katkı sunmak istiyoruz ama kendileri bu katkıyı reddediyor" diyen Türk, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na da bir çağrıda bulunuyor: İyi Parti'yle nasıl görüşüyorsa partimin genel başkanlarıyla da bir araya gelsin isterim.
31 Mart seçimlerinde Türkiye'nin büyük kentlerinde sonucu değiştirebilecek güce sahip olduklarını ısrarla vurgulayan Türk, "Bizim İstanbul, Adana, Mersin, İzmir, Antalya ve Hatay’da bir beklentimiz yok ama buralarda sonucu değiştirebilecek güce sahibiz" diye konuştu.
Ahmet Türk, "Kürtler kendi iddialarından vazgeçti, sola teslim oldu" ve “Türkiye’de HDP bir Kürt partisi olmaktan öteye gidemedi” eleştirilerine "İkisi de doğru değil" sözleriyle karşılık verdi. "İstanbul’da Kürt dostlarına da yer verdik" diyen Türk, "Seçimlerde en fazla Türkiyelileşmeyi esas alan bir yaklaşım içinde olduğumuzu gösterdik" dedi.
Kendisinin de aralarında olduğu, İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınan kayyımların durumundaki hukuksuzluğa da dikkat çeken Türk, "Kayyımların rövanşını almak istiyoruz" dedi ve bir de seçim güvenliği için not düştü: "Avrupa’dan gözlemci heyetlerin izlemesi lazım.”
Ahmet Türk'le yaptığımız söyleşinin ilk bölümü şöyle:
- Bunca yıllık mücadele... Siyasette yıllarınızı geride bıraktınız, tutuklanmalar, gözaltılar, yıldırmalar, en son kayyım atandı seçilmiş belediye başkanı olmanıza rağmen. Bıkmadınız mı?
Demokrasi, insan hakları mücadelesi, özgürlükler mücadelesi her zaman bedel isteyen bir mücadeledir. Eğer sizin özgürlüklerin sağlanması, demokratik bir gelecek için beyninizde, vicdanınızda bir şey varsa bunu savunmak ve bu yolda yürümek gibi bir sorumluluğunuz da var. Vicdani boyutunuz var. Bizim halka karşı bir borcumuz var. Demokratik bir gelecek, insanların özgürleştiği, düşüncelerini fikirlerini özgürce ifade ettiği… Yine kimliğinden dolayı baskı altında tutulan sindirilmeye çalışılan, susturulma çalışan bir halkın hakkını savunma gibi bir vicdani sorumlulukla karşı karşıyasınız. Ben çok politikayı seven biri değilim ama sonuçta toplum, insanlar size bir rol veriyor, bir misyon biçiyor. Vicdani olarak bu halka sahip çıkmak, demokratik geleceği inşa etmek, gibi bir sorumlulukla karşı karşıya kalıyorsunuz.
- Hiç içinizden geçmiyor mu; ‘Ben de bir gideyim rahatıma bakayım, keyfini çıkarayım?’ neden bu adanmışlık?
Elbette insan güzel günleri yaşamak ister fakat sonuçta eğer sizin içinde bulunduğunuz toplum, halk, insanlar, yurttaşlar, çok farklı kimlikler eğer gerçekten gelecekle ilgili kaygılarını gündeme getiriyorsa, kaygıları varsa o kaygıların ortadan kaldırılması için sizin de bir şeyleri yapmanız gerekiyor. Bazen çok istediğiniz bir hayatı yaşayamayabilirsiniz. Çünkü içinde bulunduğunuz toplum, birlikte yaşadığınız insanlar, birlikte mücadele verdiğiniz insanların gelecekle ilgili kaygıları var. Kaygıların ortadan kaldırılması konusunda herkese bir sorumluluk düştüğünü hatırlatıyorlar.
Ben mesela büyükşehir belediye başkanıyken kayyım atandı. Aslında hem yaşım, hem de uzun süredir siyasette olduğum için seçim öncesi bu dönem bir son dönem olarak ilan etmiştim ama kayyımın atanmasından sonra bir yerde halkın iradesini ipotek koyulduğu için bu mücadeleyi sürdürmek gibi bir ihtiyaçla karşı karşıya kaldık. Çok istediğimiz bir şey değil ama halkın iradesiyle seçilmiş 100’ün üzerinde belediye başkanına tek bir kararla kayyım atanarak halkın iradesi yok sayıldı, yok edildi. Bunun rövanşını almak, kayyım politikasının doğru olmadığını göstermek ve halkla birlikte yeniden bu iradeyi ortaya koymak için bu sorumluluğu yerine getirmek zorunda kalıyorsunuz. Böyle bakmak lazım. Herkes güzel ve mutlu yaşamak ister, rahat bir hayat ister ama şartlar koşullar içinde bulunduğumuz toplum, yaşadığınız olaylar sizi ister istemez belli bir yöne götürüyor.
- Bu seçimde zafer mi, barış mı istiyorsunuz?
Bütün mücadelemiz barışın, onurlu bir barışın sağlanması içindir. Bütün mücadelemiz insanların mutlu olduğu, halkların kardeş olduğu ortak bir demokratik gelecekte buluştuğu bir Türkiye. Bunun için bu mücadeleyi veriyoruz. Barış mücadelesi veriyoruz, demokrasi mücadelesi veriyoruz. Özgürlükler, mücadelesi veriyoruz. Savaşlar bile barış için yapılır bunu hiç unutmamak lazım. Kimse ölümlerden halkların karşı karşıya gelmesinden mutlu olmaz, olmamalı. Ama eğer bir yerde baskı varsa, sindirme politikaları yürütülüyorsa, bir yerde kimliğinden, kültüründen, inancından dolayı insanlar baskı altında tutuluyorsa buna karşı mücadele edip daha doğru bir geleceği örgütlemek, demokratik bir geleceği oluşturmak, halkların ortak değerler etrafında oluştuğu yeni bir dünya, yeni bir Türkiye’yi yaratmanın mücadelesini vermek lazım. Bunun sonu barıştan geçer başka da seçenek yok.
- Yani kayyıma karşı ya da benim üzerime kayyım atayanlara karşı bir zafer kazanmak değil esas hedefiniz?
Tabii ki. Kayyım atandı diye kayyıma kinimiz yok. İradenin ipotek altına alınmasını demokrasiye aykırı bir durum olduğunu bildiğimiz için, halkın iradesiyle bir belediye başkanı, milletvekili seçiyorsa ve ikinci gün bunların dokunulmazlığını kaldırıp cezaevine atıyorsanız, 100 belediyenin 95'ini kayyım atayarak ülke yönetiliyorsa bu ülke yönetiminin yanlış olduğunu, halkın iradesine ipotek koyulmasının yanlış olduğunu ortaya çıkması için mücadele ediyoruz. Bu bir kin değil. Ama anti demokratik bir uygulamanın halka reva görülmesinin karşısında olmak gibi bir sorumluluğumuz var.
- Siz böyle diyorsunuz, ama iktidar da diyor ki ‘tekrar seçilirlerse tekrar kayyım atarız’ öyle yaparlarsa ne olacak?
Bizim için önemli değil. Bizim için bu kayyımların atanmasından sonra yapılacak ilk seçimde kayyımların yürüttüğü politikanın halk tarafından benimsenmediğini ortaya koymak önemlidir. Bunun görülmesi gerekiyor. Ondan sonra ikinci gün kayyım mı atar, bizim engelleyebileceğimiz bir durum değil. Ama elbette böyle bir şey olursa o zaman da mücadele ederiz. Halkın iradesini yok sayan anlayışa karşı mücadele etmek herkesin görevidir. Demokrasiye inananların görevidir. Sadece Kürtler, Türkler başkaları için değil, antidemokratik bir uygulama bir yerde gelişiyorsa bunun karşısında durmak ve bunun düzeltilmesi için mücadele vermek gibi her insanın, her demokratın, her sosyalistin her vicdan sahibi insanın bu sorumlulukla hareket etmesi gerekiyor bizim yapmak istediğimiz bu.
100 belediyeye kayyım atanmış, yarın bu halk kayyım politikasına karşı çıkıp yine halkın iradesi tecelli ettiğinde, ikinci defa kayyım atarsanız bunun artık savunulacak bir tarafı kalmaz. Yürüttükleri politikanın ne kadar yanlış olduğu bütün dünya insanları tarafından görülmüş olur. Cumhurbaşkanı çıkıyor ‘kayyım çok güzel şeyler yapıyor’ diyor. göreceğiz çok güzel şeyler mi yapıyor. Seçimde halk bunun kararını verecek. Onaylıyor mu, onaylamıyor mu bu siyaseti kararı halk verecek. Bunun için halkın iradesinin tekrar ortaya çıkması gerekiyor. Ondan sonra kendilerinin bileceği bir iş. Antidemokratik bir uygulamayla, halkın iradesini yok sayan bir anlayışla yaklaşırlarsa bu Türkiye için, demokratik bir gelecek için yararlı olacak bir durum değildir.
- Seçmenlerde ve muhalefet partilerinde çok ciddi bir sandık güvenliği endişesi var. Halkın oylarının olduğu gibi yansıyacağını düşünüyor musunuz? Endişeleriniz var mı? Çıkan sonuç ya kayyımları kazanmış gibi gösterirse ne olacak?
Tabii her türlü hilenin yapıldığını biz biliyoruz. Tespitler yapıyoruz. Şırnak gibi bir yerde 3 bin 100 seçmen kaydedilmiş. Bir daireye 200 kişi kaydedilmiş. 16 odalık bir yere 347 kişi kaydedilmiş. Birçok yerde bu konuda şikayetler, seçmen üzerinde yapılan spekülasyonlar bizler tarafından bilinmektedir. Kayyımların yürüttüğü politikaları savunmak için ve ‘bakınız halkınız kayyımlara destek verdi’ demek için her türlü hile ve oyunların içinde olacaklarını biliyoruz. Ama halkımız da bilinçli. Bütün bu oyunlara rağmen aşabileceğimize inanıyoruz. Getirecek Mardin’de 10 binden fazla seçmen kaydedecek, bir ilden başka bir yere nakledecek veya hiç olmayan bir yerde bir apartman dairesine 147 kişi kaydedecek bunun hile olduğunu kör olanlar bile görür, çocuklar bile görür.
- HDP olarak siz ne yapacaksınız?
Hukuk mücadelesini vereceğiz ama ne kadar sonuç verir o konuda da emin değiliz. Yargının, hukukun, adaletin, YSK’nın ve birçok kurumun artık bir mercek altında talimatlarla hareket ettiği bir Türkiye’de bütün bu hukuksuzlukları ortadan kaldırmanın kolay olmadığını biliyoruz ama sonuçta yapılanların halkımız tarafından bilinmesi önemlidir. Yapılan oyunların, hilelerin halk tarafından bilinmesi bizim görevimiz. Bu konuda hukuki açısından da çalışmalarımız olacak, seçim kurullarına bu hilelerin bildirilmesi konusunda hem partimiz hem hukukçular bu konuda görevlerini yapacaklar ama sonucu ne kadar etkileyebiliriz? Bu hilelerin ortadan kaldırılması için yargıçlar, seçim kurulunda olan insanlar ne kadar tarafsız bir anlayışla buna yaklaşır bunu bilemeyiz.
- Bunun dışında başka endişeler de var, seçmenlerin sandığa gidememesi veya engellenmesi, HDP’nin ve diğer muhalefet partilerinin gözlemci bulunduramaması gibi. Bunlarla ilgili bir çalışma yapıyor musunuz? Sandıkların güvenliği ve korunmasıyla ilgili bir endişeniz var mı?
Biz parti olarak bütün gücümüzle bu çalışmaları yürütmek için örgütlemeye çalışıyoruz, hazırlıklarımızı yapmaya çalışıyoruz. Bir ana muhalefet partisi var. biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı seçiminde çok üst düzeyde şeyler söyledi ama seçim günü birden bire ortadan kayboldu. Bir demokrasi bloku oluşturarak gerçekten tarafsız ve meşru bir seçimin atmosferini yaratmak için bütün partilerin bu duyarlılıkla hareket etmesi lazım. Yoksa HDP'nin tek başına Türkiye’deki sandıkları kontrol etmesi, hilelerin önüne geçmesini düşünmek biraz çok ağır bir yükü yüklemek anlamına geliyor.
Biz bölgede, örgütlü olduğumuz yerlerde olabildiğinde her türlü çalışmaları yapacağız. Bu konuda da farkındaysanız geçmişte bütün zorluklara rağmen, tüm baskılara rağmen, burada köy köy sandık sonuçlarını aldık ama şimdi farklı bir şey çıktı. Bir eve veya bir daireye, bir apartmana belli bir yere 200, 300, 500 kişi seçmen kaydının olduğu ihbarları geliyor bize. bunun önüne geçecek seçim kuruludur. Seçim kurulu burada görevini yapmadığı takdirde sizin şikayetinizin ve tespitlerinizin sonuca çok fazla etkisi olmaz. Seçim kurulunda olan yargıçların, hakimler bu işi üstlenenlerin gerçekten halkın iradesini korumaya yönelik bir duruşu göstermesi gerekiyor. Sizin sadece o titizliği göstermeniz o hassasiyeti göstermeniz örgütlü bir yapıyla sandık başlarında bulunmanız, oradaki hilelerin tamamını ortadan kaldırmıyor.
45 yıldır siyasetin içindeyiz seçimleri yaşıyoruz. Burada olabildiğince seçim güvenliği sağlanacak, Ancak bu seçimler önemlidir ve bu bir sınavdır. Bir referanduma dönüşüyor bu seçim. Yani yürütülen politikalar benimsenecek mi, benimsenmeyecek mi? seçimin sağlıklı bir şekilde yürüdüğünün ortaya konması için sadece siyasetçilere görev düşmüyor. Bu seçimin demokratik bir seçim olup olmadığının gözlemlenmesi konusunda heyetlerin Avrupa’dan gözlemci heyetlerin bulunması lazım ve ciddi bir şekilde bu seçimlerin mercek altına alınması gerekiyor.
- Siz ekstra titizlik, dikkat talep ediyorsunuz...
Bizim söylediklerimizin çok fazla anlamı olmuyor. Biz ne dersek diyelim "Bölücüdür, teröristtir, teröristlerin yandaşıdır” diyerek geçiştiriyor. Türkiye halkını öyle bir noktaya getirmişler ki milliyetçi ya da apolitik kesimi elinde tutmak için Kürtlere saldırıyorlar. Birileri için kendi seçmeni, yüzde 50'si doğru ama diğer yüzde 50'si yanlış. Bu yüzde 50 ‘yi kontrol etmek için adeta bir Kürt düşmanlığı yaparak ,HDP düşmanlığı yaparak siyaseti yürütmeye çalışıyor. HDP'yi düşmanlaştırdığı o apolitik kesimin gözünde, bizim yapacağımız çalışmaların çok fazla etkisi olmuyor genelde ama tarafsız bağımsız heyetlerin bu seçimde gözlemci olarak bulunmaları, bu seçimi en azından izlemeleri bence yapılacak hilelerin açığa çıkması konusunda önemli bir görev üstlenmiş olurlar ve demokrasiye bir katkı sunmuş olurlar.
- Ancak gelen gözlemciler de bir zaman sonra şu devlet ya da kurumun adına çalışıyor, casus diye ötekileştirilebiliyor ama...
O şekilde değerlendireceğini biz de tahmin ediyoruz, ama o nasıl değerlendirirse değerlendirsin en azından toplumun bir kesimini etlikler.
- Bu söylediklerinizden ben CHP’ye bir mesajınız olduğunu anlıyorum. Sizce CHP bu süreçte hem seçim güvenliği konusunda hem de HDP ile iş birliğinde, ortak bir platform yaratma konusunda eksik mi kaldı? CHP’ye eleştirileriniz var mı?
Biz aslında demokratik bir gelecek için mücadele ediyoruz. Türkiye’de demokrasinin kalıcı hale gelmesi için her türlü özveriye hazır olduğumuzu da ifade ediyoruz. Burada, özellikle Kürt bölgesinde Kürdistan’da CHP’nin bizler açısından çok fazla etkisi olmayacağını da biliyoruz, ama büyük şehirlerde bizim onlara katkımız olabilir. Adana, İstanbul, Mersin, İzmir gibi yerlerde sonucu değiştirebilecek bir rol oynayabiliriz.
CHP hep çekingen bir tavır koyarak işte bizimle beraber veya ortak demokratik bir mücadeleyi esas alan bir yaklaşımda olmadığı için bizim seçmende de artık bir “Bunlar İyi Parti’yle rahat rahat görüşüyorlar bizimle neden böyle açık açık görüşmüyorlar “ sorusu oluştu. Bunlar samimi değil. Biz CHP’ye katkı sunmak istiyoruz, ama kendileri bu katkıyı reddediyor. Bizim İstanbul’da, Adana’da, Mersin’de, İzmir’de, Antalya’da, Hatay’da bir beklentimiz yok ama buralarda sonucu değiştirebilecek bir güce sahip partimiz. Tüm bunlara rağmen bunu görmezlikten gelerek bu konuda ciddi bir demokrasi mücadelesi için ortak hareket etmeyi göze alamıyorsa, halk orada diyor ki yarın o geldiği zaman ne farkı olacak ki? Demokrasi mücadelesi için katkı sunmaya çalışıyoruz ama o hâlâ bizden farklı uzak ve mesafeli duran bir yaklaşım gösteriyor. Bu konuda insanlar özelikle Kürtlerin kafasında soru işareti oluşturdular iki aylık süre içinde. Sonuçta ne olacak? AKP ana muhalefet olsaydı belki daha fazla Kürtlere yanaşırdı seçimi kazanmak için.
Bugün ana muhalefet partisi, sistemin de belki değişmesi için , bazı şeyleri değiştirebilecek bir yerel seçim yapılıyor olmasına rağmen CHP farklılıkları kucaklayacak bir noktada durmuyor.
- Sizce İyi Parti’nin oy oranının daha belirleyici olacağını düşünüyor olabilirler mi?
Bizim 6 milyon oyumuz var, bu 6 milyon oyla her şeyin değişmeyeceğini biliyoruz. 100 eksik, 100 fazla. İyi Parti’nin oyunun ne kadar olduğunu ise kimse tahmin edemez şu an. Yüzde 10'lar alan bir partinin bu seçimde bu kadar güçlü olduğunu zannetmiyorum.
Bir rüzgârdı. Biliyorsunuz geçmişte DSP yüzde 22‘lerden yüzde 1'lere düştü. Geçen seçimde aldığı bu oyu muhafaza etmesi çok zor. Bir ideolojisi, bir siyasi inancı, bir anlayışı yok. Sonuçta MHP’den ayrılmış bir grup. Dengelere göre seçmenler tavır alabilir, değiştirebilir ki bu seçimde değiştirebileceğine de inanıyorum. Ama biz bir ideolojinin partisiyiz, gelecekle ilgili projesi olan bir partiyiz. Hak ve özgürlükler konusunda uzun süredir mücadele veren bir partiyiz. tabanı olan ve bu beklentisi olan insanların temsilcisiyiz biz. Bu nedenle bizim oyumuz belli ama İyi Parti’nin oyu dün yüzde 10 ise bugün yüzde 3-5 mi olur, ancak seçimden sonra görülür. Bizim gördüğümüz kadarıyla geçmişte aldığı oyu muhafaza edemeyecek bir noktada. Bir başka partiyle ilgili de çok fazla şey söylemek istemiyorum.
- CHP’nin çekingen davranmasının nedenlerinden biri HDP’nin "Türkiyeli parti" olma iddiasından uzaklaşmış olma ihtimali olabilir mi? Bu konuda bir özeleştiri yapar mısınız?
Burada iki şeyi birbirinden ayırmak gerekiyor. Biz Kürt halkı üzerinden yürütülen siyasetin yanlış olduğunu söylüyor ve “kimlik ve kültürel ve birçok alanlarda “ Kürtlerin talep ettiği bu hakların kazanımı konusunda mücadele ediyoruz. Bunu yaparken Türkiye halkıyla beraber bu mücadeleyi yürütmeyi esas alıyoruz.
Türkiye’deki sol, sosyal demokrat, sosyalist, vicdan sahibi tüm insanların, demokratik bir gelecek için Kürt sorunun çözümüne katkı sağlayacak bir rol oynaması gerekiyor. İnancımız bu. Biz bu nedenle hem kendi halkımızın demokratik özgür geleceği için mücadele ediyoruz hem de Türkiye halkıyla birlikte demokratik bir geleceği oluşturmak için. bizim felsefemizde, bizim ideolojimizde, siyasetimizde bir bölünme olsaydı belki farklı düşünürdük ama bütün sorunları Türkiye’nin bir demokratik cumhuriyete dönüşmesi ve Türkiye’nin birlikteliği içinde bunu çözmeyi esas alan bir yaklaşımımız var. Burada iki şeye oynanıyor. Bir "Kürtler kendi iddialarından, taleplerinden vazgeçti, Türkiye’de sola teslim oldu" deniliyor. Bazıları da diyor ki “Türkiye’de HDP bir Kürt partisi olmaktan öteye gidemedi.” İkisi de doğru değil.
Bugün İstanbul’a baktığınızda, İstanbul’da 1 milyon 200 bin oy almamıza rağmen buradaki Kürt dostlarına yer verdik. Seçimlerde en fazla Türkiyelileşmeyi esas alan bir yaklaşım içinde olduğumuzu gösterdik. Koskoca İstanbul’da 3-4 milyon Kürdün yaşadığı bir yerde tek bir tane Kürt milletvekili var. Diğer 11 milletvekili dostlarımızdan, yoldaşlarımızdan. Demokratik bir ülke için mücadele edenlere yer verdik, onları kucaklamaya çalıştık. Bu dönemde en fazla sol, sosyalist, demokrat, vicdan sahibi insanların yer aldığı bir seçim dönemini biz geçirdik. Bugün grubumuzun yüzde 50’si dostlarımızdan oluşuyor. Türklerden, Ahmet Şık’tan ve daha birçok arkadaşımdan. Böyle bir siyaseti yürütürken “İşte bunlar Kürt partisidir Türkiye’ye açılmadı" demek haksızlıktır.
Diğer tarafta "Türkiye’deki mücadeleyi Türk solculara teslim etti" gibi bir haksız yaklaşım da doğru değil. Biz başından beri Kürtlerin demokratik özgür gelecekleri için mücadele veriyoruz. Bunun için de büyük bedeller ödedik, ama burada yürütülen bir politika var Türkiye’de. iki şeye oynuyorlar. Bir tarafta Kürtleri yalnızlaştırmaya yönelik bir oyun oynanıyor. "Bunlar teröristtir" gibi söylemlerle bizi Türkiye’deki demokrasi güçlerinden koparmaya çalışan bir oyun sergileniyor. Bazıları da, özellikle bizim mücadelemizi hazmetmeyen kişiler de “İşte Kürt mücadelesini gidip sola teslim ettiler” gibi bir eleştiriyi gündeme. getiriyorlar. Ama pratiğimizde, yaptığımız çalışmalarda tüm bu tartışmaların, bu konuda eleştirilerin haksız olduğu da kendiliğinden ortaya çıkıyor.
- CHP ile sürdürülen, alttan giden bir temas var mı? Bir de HDP’ye şöyle bir mesaj verildi. ‘Batıdan siz de aday çıkarın.’ Batıdan aday çıkarmayı düşünecek misiniz?
Sonuçta ben de parti içinde bir adayım. Partinin genel merkezi var, komisyonlarımız var. Bu konuda görüşmeler mutlaka yapılıyordur orada. Bazı bilgileri alıyoruz, ama bu çalışmaların, bu konudaki gelişmelerin ne düzeyde olduğunu söylemek bana düşmez. Genelde şunu söyledik; biz demokrasi için katkı sunmak istiyoruz. Bunu açık söyledik. Kılıçdaroğlu ile de yaptığım görüşmede ‘Sonucu değiştirebilecek gücümüz var, bazı yerlerde bu katkıyı sunmak istiyoruz, fazla da beklentimiz yok. Demokrasi için, demokratik gelecek için artık buluşmanın, birlikte iş yapmanın, birbirimize destek vermenin dönemidir” dedim. Ama dediğim gibi, biz isterdik ki, İyi Parti’yle nasıl görüşüyorsa partimin de genel başkanlarıyla bir araya gelsin, görüşmeler yapsın. Ama bu konuda bir çekince koyunca ya da bu konuda o cesareti göstermeyince toplumda da bu durum tartışılmaya başlandı.
Devam edecek...
© Tüm hakları saklıdır.