Yaşam

Ahmet Tulgar / Cam kırığının uğuru

Ahmet Tulgar'ın Birgün ve http://ahmettulgar.wordpress.com'da yayımlanan yazısı.

29 Temmuz 2010 03:00


Bir sakarlık sonucu, kazaen kırılan bir cam eşyanın ardından, takım bozuldu diye bazen, belki de bir daha yerine aynısını koymak zor olduğu için, ya da ayrıca bir değeri de olduğu için, bir hediye mesela, eğer bardaksa, sürahiyse, karafsa içinden döküleni temizlemek, yerdeki cam kırıklarını toplamak belki de o an zor geldiği için, kıran biz değilsek karşımızdakini teselli etmek, utandırmamak için, çocuksa korkmasın diye, “şans getirir, uğur getirir” deriz, cam kırılırken çıkan o sesin ardından gelen bir anlık sessizlikte her an kırılabileceğini bildiğimiz, buna göre kullandığımız ama işte yine de kırılmasını engelleyemediğimiz için kendimizi suçlar, kırılmanın sesinin ardından gelen belirgin sessizlikte biz de bir teselli arar, “cam kırılması uğurdur, uğurdur, iyi bir şey olacak, ferahlayacaksın, ferahlayacağız” deriz, buna inanırız. Çoğu kültürde böyledir bu, “Glasscherben bringen Glück” der mesela Almanlar, Avusturyalılar. İngilizce’deki “broken crockery brings luck” ya da mesela. Kürtler ise halkın beklentisini söyler bir cam kırıldığında, ne beklediğini ortaya koyar: Aydınlık. Bir cam kırıldığında “ronahî ye” der Kürtler. Ama bu evlerimizde böyle, özel alanlarımızda.

Toplumsal alanda cam kırılması, kırılan camlar toplumsal yaşamın, bir toplumun karşılaşacağı en büyük uğursuzluğun gelmekte olduğunun işaretidir. ‘Kristal gece’nin, kristal gecelerin başladığının.

Bu cam kırılması seslerinin ardından artık bize birbirimizi avutacağımız bir sessizlik bırakılmayacak, bundan sonraki her ses kaygımızı, korkumuzu daha da artıracak, olanları sakarlık ya da kaza addedemeyeceğimiz, öyle açıklayamayacağımız, kendimizi kendimize affetiremeyeceğimiz için, bozulanın tamirini nasıl böyle imkânsızlaştırdığımıza şaşarak, nasıl bile bile buralara geldiğimize bir de şaşarak ya yakıcı bir utancın ya da kökleşen düşmanlığın içine çekileceğiz. Her halükarda toplumsal alandaki cam kırıkları bize kolektif suçumuzu hatırlatacak. Toplumsal alanda cam kırmak özel alanda kırmaya benzemeyecek.

Medya ‘öfkeli vatandaş’ söylemiyle sırtını sıvazlamaya devam etsin onların. Adları konulmasın hâlâ, kim olduklarına dikkat çekilmesin, gazetelerini maske yapıp taksınlar yüzlerine, karartsınlar kışkırtıcıların, halk düşmanlarının, hak düşmanlarının kimliklerini, siyasi kimliklerini.

Barış ve Demokrasi Partisi’ni, onun Kürt yurttaşlarımızın hayatında nasıl önemli bir işlevi olduğunu, Kürt yurttaşlarımızın büyük bir bölümünün onun çatısı altında toplandığını bildiği halde mütemadiyen hedef gösteren siyasiler şimdi boşuna alınacak önlemlerden söz etmesin. İşte BDP il, ilçe binaları kadar Kürt yurttaşların işyerleri, evleri de hedef. Nicedir. Ve artık daha sık.

Bu defa da İnegöl’de, Hatay’da yaşananlar art arda, tehlikenin ne kadar yakınlaştığını bir kez daha gösterdi. Belki de tehlike geldi kapılara dayandı, dayanıyor artık.

Geçenlerde yine Marmara bölgesinde bir kentte neredeyse yarım asırdır yerleşik olan, yaşayan, burada kendisine bir hayat kurmuş, bir aile kurmuş bir Kürt arkadaşım ciddi ciddi göç etmeyi düşündüğünü söyledi kırgınlık tınısı taşıyan bir sesle, telefonda.

İstanbul’da taksi duraklarında nasıl bir ikilik yaşandığından, çoğunlukta olanın azınlıkta olanı nasıl ezdiğinden, ekmeğine kast ettiğinden, göz diktiğinden söz ediyor taksi şoförleri otomobillerine binenlere.

Taksicilere yakınız, muhtemelen bütün işyerlerinde bu yeni durum, bu artık belirgin saflaşma kendi ekonomik rantını, sömürü olanaklarını geliştiriyordur. Herkes faşizmin kısa vadeli kârı ile tanışıyor artık. Uzun vadede felaket olacaksa da, ne gam. Ama işte uzun vade de uzun değil, bu gidişle az kalmış, çok az kalmış olmalı maalesef.

‘Ayrılmaktan’, ‘boşanmaktan’, monden bir kibir, nadan bir sinizm, nobran bir egoizm ile söz eden o köşe yazarlarının kına yakmalarına az kaldı.

Bir gün, cam kırılması, ateş yalazlanması, silah ateşlenmesi sesleri sustuğunda açılan sessizlik hiçbirimizin işine yaramayacak. Ne avunma ne teselli ne özür için. Pişmanlık ve utancın uzun vadesidir artık. İşte o zaman asıl uzun vadedir. Yalnızlıkta uzayan.

Sokaklardaki cam kırılmaları hayatımıza uğursuzluk getirecek.


Ahmet Tulgar'ın Birgün gazetesi ve http://ahmettulgar.wordpress.com 'da dün (28 Temmuz 2010) yayımlanan yazısı...