Taşgetiren, "DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın iki küçük cümlesi 17-25 Aralık tartışmasını yeniden alevlendirdi. Sözünün iki ayağı vardı: Bir ayağında olayı 'minik bir darbe teşebbüsü' olarak niteliyordu. Şöyle diyordu: 'Yargı ve polis teşkilatına nüfuz etmiş bir grubun belli dosyaları uzun zaman bekleterek o günkü iktidara yönelik minik bir darbe teşebbüsüydü.' İkinci ayağında ise 'Ancak o dosyaların bir noktada tekrar incelenmesinde de bir fayda görürüm doğrusu' diyerek çok naif biçimde olayın üç bakanla ilgili 'Yolsuzluk' boyutuna işaret ediyordu." değerlendirmesinde bulundu.
Taşgetiren, "İktidar medyası buradaki 'minik' sözcüğüne takıldı, tartışmayı oradan sürdürdü, Babacan’ın 'minik' diyerek FETÖ olayını küçümsediği gibi bir yorum üretmeye çalıştı. Aslında bu yaklaşım ikinci ayaktaki 'Dosyalar görüşülsün' ifadesine 'FETÖ ağzı' damgasını vurmak içindi. İktidar cenahı malum, bu konunun 'Emniyet – Yargı darbesi' ayağını konuşmayı seviyor, 'Bakan dosyaları – Yolsuzluk iddiaları' ayağını konuşmayı sevmiyor. Gerekçe olarak şu söyleniyor: FETÖ buradan Cumhurbaşkanına ulaşmak istiyordu. O günkü Yüce Divan (AYM) üyeleri dosyayı bakanlardan Cumhurbaşkanına götürecek kişilerden oluşuyordu. 'Darbe' bunu hedefliyordu, bu önlendi." ifadesini kullandı.
Taşgetiren, "Konu, Babacan’dan çok daha net biçimde Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’nun da gündeminde yer aldı"görüşünü savundu.
Taşgetiren, Davutoğlu'nun 8 Ocak'ta T24 yazarı Murat Sabuncu'ya verdiği röportajdaki şu sözlerini de köşesine taşıdı:
"17-25 Aralık açık seçik bir FETÖ darbe girişimiydi. Daha önce 7 Şubat’ta MİT’e ve müsteşarımıza hamle yapmışlardı. Buna karşı dik durmuştuk. Ancak arkadan bu hamleyi yaptılar.
17 Aralık’ta itham edilen bakan arkadaşlarla ilgili ise benim farklı bir duruşum oldu. Bu arkadaşların Yüce Divan’a giderek aklanması gerektiğini düşünüyordum. Hatırlarsınız 17 Aralık’ı araştırmak için Meclis’te bir komisyon kurulmuştu. İçlerinde 9 AK Partili üye de vardı. Onlar belgeleri incelemişti. Ben hem onlardan bilgi aldım, hem belgelere baktım, hem de komisyon başkanı Kastamonu Milletvekilimiz Hakkı Köylü ile görüştüm.
Hepsi ‘Bir bakanınki usulsüzlük (dönemin Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar, yazarın notu), diğerleri ile ilgili iddialar ciddi, Yüce Divan’a gidilmeli’ diyordu. Üç bakanı ofisime çağırdım. Tartışmalı bir görüşmeden sonra ertesi gün saat 11’de basın toplantısı düzenleyip gönüllü olarak Yüce Divan’a gitme konusunu açıklamalarında anlaştık.
Ben o günlerde ‘Kim milli hazinemize, kaynaklarımıza yolsuzluk niyetiyle yaklaşırsa, kim hangi şekilde harama bulaşırsa, kardeşimiz de olsa, onunla mücadeleye kararlıyız’ demiştim. Ertesi gün öğlen saatleri oldu. Açıklama yapılmadı. Ne olduğunu sordum. Bakanların Tayyip Bey ile görüştüklerini ve onun ‘yapmayın’ dediğini öğrendim. Hemen yanına gittim. Neden böyle yaptığını sordum. Önemli kırılma noktalarından biriydi.”