Afrin, Zeytin Dalı Harekâtı başlamadan önce arz ettiği riskler konusunda pek sürpriz yapmadı. Harekât bir ayı geride bırakırken sahadaki ilerleme, hedefin çok gerisinde kaldı ve verilen kayıplar önemli boyutlara ulaştı.
Dağlık bir çepere sahip olan coğrafyanın savunmaya elverişli yapısı, hedefteki örgüt PYD-YPG'nin sahip olduğu toplumsal destek, halkın fikri formasyonu, öz savunma kapsamında halkın birkaç yıl içerisinde silah eğitiminden geçirilmiş olması, savunmaya dönük mevzi çalışmaları, bölgenin köy ve mahalle komitelerinden şehir konseyine uzanan örgütlü yapısı ve diğer Kürt bölgeleri ile derin etkileşimi Zeytin Dalı gibi bir dış müdahaleyi zorlayacak yerel faktörlerdi.
Meselenin dış çerçevesindeki risk faktörleriydi önemliydi. Bir kere hava operasyonlarının Rusya'nın iznine tabi olması, Moskova ile belirlenen çerçevenin aşılması halinde Rusların anında kırmızı ışığı yakması harekât planının en zayıf en zayıf tarafıydı.
Nitekim Rus uçağının İdlib semalarında düşürülmesinin ardından hava savunma sistemleri çalıştırılarak birkaç günlüğüne Türk jetlerinin operasyonlarını engellendi.
Üzerinde en çok durulması gereken risk de Suriye yönetimiyle bağlantılı olanlardı. Bu çerçevede üç 'oyun bozucu' faktör vardı:
Zeytin Dalı Harekatı'nın başladığı 20 Ocak'tan bu yana sıraladığım risk faktörlerinden bazılarının devreye girdiği ya da girme eğiliminde olduğu görüldü. Suriye ordusunun silah sevkiyatına geçit verdiği iddiası bir spekülasyon konusu olsa da "Afrin'e destek kampanyası" çerçevesinde otobüslerle Afrin'e insan geçişleri gayet aleniydi.
Burada özellikle üzerinde durulması gereken, Suriye'nin kuzeyinde Kürtlerin öncülüğünde kanton sistemiyle ortaya çıkıp federasyona dönüşen fiili özerk yapının kaderini doğrudan ilgilendirecek şekilde Suriye ordusunun devreye sokulması planı ya da önerisidir.
Esasen Suriye ordusunun Afrin'e girmesi, Türkiye'nin "Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumak için bölgeye müdahale ediyorum" iddiasına tezat bir durum değil.
Tabi Ankara, Suriye ordusunun müdahalesini "YPG'ye destek" olarak okumayı tercih ettiği için süreçler üzerinde etkili olan iki aktör Rusya ve İran derhal "Sonuçları olur" diye uyarıldı.
Üstelik hükümet, PYD ve YPG'nin Suriye'yi bölmek isteyen güçlerin bir projesi olduğunu da ilan ediverdi.
Hâlbuki Ankara, PYD'nin Kürt bölgelerinde kontrolü ele almaya başladığı Temmuz 2012'den bu yana "PYD-YPG rejimin maşasıdır" tezini işliyordu. Zaten YPG'nin Suriye ordusuyla pazarlık yaptığına dair haberlere paralel olarak bu tez yeniden tedavüle sokulmuştu.
Esasen burada asıl kaygılı olan PYD-YPG tarafı.
Çünkü pazarlık masasındaki konuşmalara bakılırsa Suriye ordusunun bölgeye girmesinin koşulları özerklik projesinin sonunu getirecek kadar ağır:
Kürtlerin bu koşulları kabul ettiğine dair henüz bir teyit yok. YPG müzakerelerin başında sadece Suriye ordusunun sınır hatlarına konuşlanmasını ve kent merkezlerinin kendilerine bırakılmasını istemişti.
Kürtler daha fazlasına razı olmadığı için görüşmeler kesilmişti. Yeniden başlayan müzakerelerde anlaşmaya varılıp varılmadığı konusunda çelişkili açıklamalar geliyor.
Müzakerelerin uzamasının nedeni Afrin'deki Kürtlerin, Zeytin Dalı güçleri karşısında teslim bayrağını çekecek noktada olmamasıdır.
Muhtemelen savunma hatlarını tutabildiği sürece YPG, Şam'ın ağır koşullarını reddedecek, Suriye yönetimi de Kürtlerin pes edeceği noktayı görünceye kadar ağırdan alacak.
Suriye ordusunun devreye girmesi Ankara'nın görmek istemediği senaryo. Çünkü Afrin'deki uzlaşma, Türkiye'nin, Kürtlerin özerklik projesi için hedeflediği mutlak hezimeti vaat etmiyor.
Ancak Suriye ordusunun bölgeye intikali Rus senaryosunun varmak istediği bir sonuç.
Ruslar hem Türkiye'yi İdlib'de işbirliği içinde tutabilmek hem de Kürtleri Şam'la işbirliğine zorlamak için Afrin'e müdahaleye yeşil ışık yaksa da, Türk ordusunun Afrin'deki olası zaferinin yol açacağı başka senaryolar konusunda temkinli.
Ruslarla birlikte İranlıların da ortak çekincesi şu: Türkiye Afrin'i kontrol altına alabilirse bu durumda Cerablus-El Bab-Azez üçgenini ile İdlib arasında bir koridor açılacaktır.
İki yakanın buluşması Türkiye'nin sahada kontrol alanını genişletecek ve masada elini güçlendirecek. Bunun yanı sıra Cerablus-El Bab-Azez cebi ile İdlib'te güçlerini birleştiren rejim düşmanı örgütlerden gelecek tehlike daha da büyüyecek.
Bu tür bir gelişme Rusların çok önem verdiği Astana sürecini de zora sokabilir. Türkiye'nin bölgeden kolay kolay çıkmayacağına dair öngörüler de Afrin'de Türklerin işini zorlaştırmaya dönük oyunlara kapı aralıyor.
Rusya ve İran açısından Suriye ordusu, Afrin'e girerse Türkiye'nin operasyon alanı sınırlandırılmış olacak ve istenmeyen senaryoların öne kesilmiş olacak.
Yine de Suriye ordusu bölgeye intikal ederse Türkiye bu durumda ne yapar?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin'e, Zeytin Dalı Harekatı'nın planlandığı şekilde devam edeceğini söylediği aktarıldı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da "Eğer rejim YPG'yi temizlemek için girerse problem yok. YPG'yi korumak için giriyorsa Türk askerini hiç kimse durduramaz" ifadelerini kullandı.
Bu, Suriye ordusu ile çatışma riskini göze alan bir pozisyon.
Ancak bir 'sigorta' olarak Rusya bu senaryoyu önlemek için caydırıcı etkisini her iki taraf üzerinde de gösterebilir.
Şam yönetiminin de Türkiye ile olası bir çatışmanın NATO'yu Suriye'ye davet anlamına geldiğini bilerek hareket etmesi muhtemeldir.