Jan Walter, Ghazanfar Adeli, Wesly Dockery
Taliban'ın Afganistan'ın başkenti Kabil'i ve dolayısıyla ülkenin yönetimini ele geçirmesinden sonra verdiği ilk mesajların ılımlı olduğu dikkat çekiyor. Pek çok uzman ise "Taliban'ın bu tutumu yanıltmasın" diye uyarıyor. En geç uluslararası güçlerin tamamen çekilmesi ve dikkatlerin Afganistan'dan başka yere veya konulara yönelmesiyle Taliban'ın İslamî bir toplum hedefini radikal biçimde hayata geçireceği görüşü hakim.
1990'lara dönüş
Dünyanın en büyük Afgan medya kuruluşu olan Moby Grubu’nun Başkanı Saad Mohseni, DW'ye verdiği demeçte, "Taliban 2.0, önceki Taliban'ın aynısı, milim değişmedi" diyor. Saad Mohseni, "Kız çocukları ve kadınlar yeniden 1990'larda olduğu gibi yaşamak zorunda" değerlendirmesini yapıyor.
Afganistan'da 90'lı yılların başlarında kurulan Taliban 1996'da ülkeyi büyük ölçüde kontrolü altına almış, 2001'de Amerika Birleşik Devletleri'nin Kalıcı Özgürlük Operasyonu (Enduring Freedom) ile iktidarına son verilmişti. Taliban yönetiminde kadınlar sadece burkayla bir erkeğin refakatinde sokağa çıkabiliyordu. Kız çocuklarının okula gitmesine de izin verilmiyordu.
Afgan medya şirketi sahibi Saad Mohseni, şimdi de ülkeyi o zamanki koşulların beklediğini söylüyor: "Kadınların çalışmasına izin verilmeyecek, yanında bir erkek bulunmadan hastaneye gitmesine dahi müsade edilmeyecek."
Kadınlar zorla evlendirmelerden bahsediyor
Taliban'ın kontrolü son haftalarda ele geçirdiği bölgelerdeki kadınların aktardığına göre ise oralarda kadınların durumunda çoktan eskiye dönüş söz konusu. Kabil'den bir kız öğrenci yaşadıklarını DW'ye "Ben okumak istiyorum, ama Taliban okula gitmemize izin vermiyor" diye aktarıyor. Kız öğrenci Taliban'ın Ağustos ayı başında kontrolü ele geçirdiği Tahar'dan ailesiyle beraber Kabil'e zor kaçmış.
Kandahar'da ise bir bankada çalışan dokuz kadın, Taliban tarafından zorla evlerine götürülmüş ve evlerinde kalmaları, onların bankadaki görevini erkek akrabalarının üstleneceği söylenmiş.
Kabil'de DW'ye konuşan bir kadın ise memleketine Taliban girince camilere girip konuştuklarını, dul ve bekar kadınlarla evleneceklerini açıkladıklarını aktarıyor ve bu nedenle de başkent Kabil'e kaçtığını ifade ediyor.
Bileşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres de Twitter'dan yaptığı bir paylaşımında en korkunç ve iç yakıcı olanın kadın ve kız çocuklarının mücadele ile sağladıkları kazanımların ellerinden alınması olduğunu yazdı.
Toplu cezalandırmalar
Taliban, kendi emirlerinin ihlali halinde en sert cezalandırma yöntemlerine başvuruyor. 1990'larda örneğin kadınlar cezaevine atıldı, işkence edildi ve hatta öldürüldü. Kadınların kırbaçlanması veya cezalarının meydanlarda infazı gibi cezalandırmalar kamuya açık şekilde yapıldı. Kadın hakları savunucuları, o zaman yaşanan bu tür olayların tekrarından korkuyor. Her şeyden önce de kadın hakları için mücadele edenler ile bu haklarını kullanmak isteyen kadınlar için tehlikenin büyük olduğunu aktarıyor.
Gazeteci ve insan hakları savunucusu Mariam Atahi de geçen hafta DW'ye verdiği demeçte, Taliban'ın Kabil'e girmesi halinde öldürülebileceğinden korktuğunu söylemişti.
Kabil'deki Amerikan Üniversitesi'nin Kriz ve Çatışma Araştırmaları Bölümü Öğretim Üyesi Victoria Fontan da kız öğrencilerinin gelecekleri konusunda çok endişeli olduğunu ve toplumun bir parçası olarak hayatlarını sürdüremeyeceklerinden korktuklarını aktarmıştı.
Kabil'deki gerilim daha da tırmanıyor
Taliban'ın Kabil'i de ele geçirmesinden bu yana, daha önce DW için görüşüne başvurduğumuz gazeteci ve insan hakları savunucusu Mariam Atahi'den haber alınamıyor. Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi, Fransız vatandaşı Victoria Fontan ise dün en son ulaşıldığında ülkesine tahliyesi için Fransız şirketi GardaWorld'un kurduğu merkezde bekliyor, güvenli koşullar sağlanması halinde havalimanına nakledilmeyi bekliyordu.
Fonton'un son söyleşideki sözleri ise şöyle oldu: "Ben de zaten mümkün olduğunca Kabil'de kalıp Taliban ile kız öğrencilerimin güvenliği için buradaki müzakerelere katılmak, güvenliklerinden iyice emin olmak istiyorum. Hilafet kurulması Afgan kadınlar için inanılmaz bir geri adım olacak. Büyük çoğunluğu ise öldürülmekten korkuyor."