Evrensel yazarı İhsan Çaralan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Adnan Oktar'ın internet üzerinden yayın yaptığı K9 kanalının kapatılmasına ilişkin olarak başlattığı kampanyayı değerlendirdi. Çaralan, “Adnan Hoca Cemaati ile AKP arasında bir sorun mu çıktı?”, “Acaba Diyanet son günlerdeki skandal fetvalar üstünden kendisine yönetilen eleştirilerden kurtulmak için gündem mi değiştirmek istiyor?” gibi sorular geldi. Ama çok geçmeden bu soruların ve yanıtların bile “masum” sayılacağı bir hazırlık olduğu anlaşıldı: İnternete sansür hazırlığı!" yorumunda bulundu.
Çaralan'ın "Adnan Hoca ve kedicikleri' bahane, internete sansür şahane!" başlığıyla yayımlanan (7 Şubat 2018) yazısı şöyle:
Diyanet İşleri Başkanlığının; Adnan Oktar, namıdiğer Adnan Hoca’nın internet üstünden yayın yapan “K9 kanalı”nın kapatılması için kampanya başlatması, elbette kamuoyunda “Yine ne oluyor?” sorusunu gündeme getirdi.
Çünkü Adnan Hoca denilen bu kişi ve “kedicikleri”, çeyrek yüzyıldan beri faaliyet halindedir. K9 kanalı da yıllardan beri bugün ahlaksızlık olarak gösterilip “kapatılma gerekçesi” olarak gösterilen “ayin-şov”unu sürdürmektedir.
Adnan Hoca; ’90’lı yıllar boyunca ve 2000’li yılların ilk 10 yılında evrim ve bilim karşıtlığının mücadelesinde en gerici güçlerin, en azgın bilim düşmanlarının “öncü savaşçısı” olarak bu bilim karşıtı mücadelenin başında oldu. “Harun Yahya” takma adı altında, gerçekte bilimle hiçbir ilişkisi olmamasına karşın bilime ve evrim kuramına karşı mücadelede bilim düşmanlarının sözcülüğünü yaptı.
Bu kişi, “kedicikleriyle” o günlerde de “ayinler “ yapıyor, medyada bu şovlar çeşitli biçimde yer alıyordu.
Bu konuda gerek bilim çevrelerinden gerekse ilerici çevrelerden yapılan eleştirilere kulak tıkayan ve onu baş tacı edenlerin içinde Diyanet de vardı. Üstelik onun bilim düşmanı makaleleri, kitapları Diyanetin eliyle yayılıyordu.
İnternete sansüre bahane
Onlarca yıldır, Adnan Oktar’ın bu marifetlerini görmeyen, ona destekler sunan Diyanet İşleri ve Onun Başkanı Ali Erbaş, sanki Adnan Oktar ve cemaati yeni ortaya çıkmış gibi ortaya atıldı ve Oktar’a, cemaatine verdi veriştirdi. Erbaş “İnşallahlar, maşallahlar havada uçuşuyor, dini bir takım referanslar ve orada dansöz oynatıyorsun böyle bir şey olabilir mi? Tamamen akli dengesi herhalde bozulmuş. O televizyonu kapatma yetkisi Diyanet İşleri Başkanlığında değil ki, yetki kimdeyse onun kapatması lazım”sözleriyle düğmeye bastı. Bir gün sonra ise Diyanet İşleri Başkanlığı RTÜK’e K9’un kapatılması için çağrı yaptı.
Oktar’ın K9 kanalı sanki yeni açılmış gibi, Diyanet İşlerinin “Bu kanal kapatılmalıdır” diyerek bir kampanya başlatması elbette dikkat çekiciydi.
Nitekim Diyanetin açıklamaları öyle sıradan “açıklama” olarak kalmadı. Devreye Memur-Sen’e bağlı Diyanet-Sen sendikası girdi; Adnan Oktar’ın Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ı hedefe koyan “Kerhanelerden, kumarhanelerden, içki fabrikalarından alınan paralarla, vergilerle maaşlarınız ödeniyor. Bunlara sesinizi çıkarttınız mı? Gıkınız çıkmıyor hoca efendi” eleştirisi de gerekçe gösterilerek, 81 ilde suç duyurusunda bulundu.
AKP’nin FETÖ ile çatışmasını anımsayan herkesin aklına ister istemez “Adnan Hoca Cemaati ile AKP arasında bir sorun mu çıktı?”, “Acaba Diyanet son günlerdeki skandal fetvalar üstünden kendisine yönetilen eleştirilerden kurtulmak için gündem mi değiştirmek istiyor?” gibi sorular geldi. Ama çok geçmeden bu soruların ve yanıtların bile “masum” sayılacağı bir hazırlık olduğu anlaşıldı: İnternete sansür hazırlığı!
Bu kadar tesadüf olamaz
Meğer asıl sorun “Adnan Hoca ve kedicikleri” değil, internet üstünden yapılan video ve TV yayınları ile internet sistemleri üstünden yapılan yayınları RTÜK’ün denetimi altına almakmış!
Nitekim ortaya çıktı ki; Meclise 2 Şubat’ta sunulan “torba yasa” tasarısında, internet üzerinden yapılan televizyon ve radyo yayınları ile ilgili kapsamlı bir sansür düzenlemesi yer almış. Tasarı ile RTÜK Yasası’na madde eklenerek internet ortamında yapılan yayınlar RTÜK denetimine sokuluyor.
Diyanetin girişimleriyle Mecliste AKP-MHP koalisyonunun “internet sansürü yasası” yapma girişiminin aynı günlere denk gelmesi de herhalde tesadüf değildir.
Bu yüzden de Diyanetin girişiminin, sansür yasasına karşı çıkışları azaltmak üzere yapılan bir girişim olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Bu düzenlemeye sansür diyenlere, Ulaştırma Bakanı Ahmet Aslan; “Bugün televizyonlarda sansür mü var? Her program yayınlanabiliyor. Herkes hakkaniyet ölçülerinde. İnsanımızın ülkemizin değer yargıları çerçevesinde yayın yapabiliyor.” diyerek karşı çıkıyor.
Elbette Ulaştırma Bakanı bunları söylerken, bugün ülkemizde TV yayınlarının nasıl bir sansür-otosansürle karşı karşıya olduğunu, TV kanallarının para cezaları ve yayın durdurma cezaları tehdidi altında olduğunu görmezden geliyor. OHAL ve KHK’lerle onlarca TV kanalının kapatılması, yayın araçlarına el konulması ve haraç mezat satılması sanki bu ülkede yapılmamış gibi konuşuyor.
Şimdi, bu yeni düzenleme ile bir yandan sosyal medya üstünden yapılan TV yayınları; internet sitelerinden yapılan yayınlar da artık RTÜK denetiminde olacak.
RTÜK denetimi, sansür ve ‘yasaklama’ anlamına gelecek
RTÜK’ün TV yayınlarındaki tutumu ve internete yönelik, Hükümetin, sosyal medya hesaplarından “barış”, “Savaşa hayır” diyen kişilere yönelik soruşturma, gözaltına alma ve tutuklama kampanyası dikkate alındığında; sosyal medya üstünden yapılan yayınlar için RTÜK denetimi daha anlaşılır hale geliyor.
Nitekim, sosyal medyada “barış” talep edenler ya da “Savaşa hayır” diyenlere yönelik son iki haftada gözaltına alınanların, haklarında soruşturma açılanların ve tutuklananların sayısının 600’e yaklaştığı, bu sayının günbegün artmaya devam ettiği ifade ediliyor. Bu da iktidarın sosyal medyaya müdahale hevesini gösteriyor.
TV ve radyoların ardından sosyal medyanın da RTÜK denetimine alınarak baskılanması, asıl olarak sermaye, siyaset ve yandaş medya hegemonyasını internet üstünden kırmaya çalışanları sindirmeyi amaçlıyor. Böylece RTÜK’ün küçük “sapmalara” bile vereceği büyük para cezaları ya da geçici yayın durdurma ve “lisans iptali”ne direnebilecek mali gücü olmayanların sosyal medya üstünden görüşlerini açıklaması da sürdürülebilir olmaktan çıkacaktır. Dolayısıyla bu alandaki RTÜK denetiminin kısa sürede “fiilen yasaklama”ya dönüşmesi de kaçınılmaz olacaktır.
Bundan böyle medya özgürlüğü için ve medyada sansüre karşı mücadelenin “sosyal medyada sansüre karşı mücadele”yi de içine alarak genişleyeceğini söylemek yanlış olmaz.