Politika

Adalet Bakanı: Yılda 25 bin eylem yapılıyor, polis yüzde 5'ine müdahale ediyor

Bakan Ergin: İfade, örgütlenme, muhalefetini dile getirme özgürlüğünü sonuna kadar beraberce savunalım, ama şiddeti ayıracağız, şiddet unsurlarını savunmayacağız

28 Aralık 2012 18:51

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, ODTÜ'de yaşanan protestolara ilişkin, "Türkiye’de yılda 25 bine yakın bu tür eylem yapılıyor. Bunlardan emniyet güçlerinin müdahale ettiği olayların oranı yüzde 3-5'i geçmez. Şiddet işin içerisine girmedikçe güvenlik güçleri müdahale etmiyor. Ama şiddet işin içerisine girdiğinde orada yaşayan vatandaşların can ve mal güveliğimi sağlamak da güvenlik güçlerinin görevidir" dedi.

Adalet Bakanı, anayasa sürecinin sabote edildiğini söyleyerek, "29-30 milletvekili olan bir partinin görüşleri o metnin içerisinde yer alacak, ama iktidar grubunun getirdiği görüş o metinde yer almayacak demek bu masayı bozmak, bu platformu sabote etmek için öne sürülen bir şarttır" diye konuştu.

\

Bakan Ergin, A Haber Ankara Haber Koordinatörü Ali Obuz’un sorularını cevapladı. Bakan Ergin, Başbakan'ın dinlenmesinden, Uludere olayına, yeni anayasa çalışmalarından ODTÜ'deki öğrenci olaylarına kadar gündemdeki önemli konularla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Ergin’in konuşmasından öne çıkan noktalar şöyle:


‘Teknoloji dinlemeyi kolaylaştırdı’


“Dinleme konusu mevzuatımızda müstakil suç olarak 2005’de yürürlüğe giren ceza yasamızla bunu düzenlemiştik. Ceza yasamızın 131-132 ve 133. Maddeleri bu hususu düzenler, buna dair cezaları da caydırıcı hale getirmek için 2012’de yaptığımız yasal düzenleme ile cezalarını yüzde 100 arttırmış durumdayız.  Tabi teknolojinin gelişmesiyle beraber, bu tür suçlarla mücadele daha da zorlaşmış durumda. Böyle teknik cihazları, ortam dinleme için kurmanın yanında insanlar üzerinde taşıdıkları seyyar aparatlarla da bu dinlemeleri çok rahatlıkla yapabiliyorlar. Çok ciddi bir suç. Bu suçun orta ve uzun vadede tamamen azaltılması ve vatandaşımızın iletişim güvenliği ve huzurunun sağlanabilmesi için tüm tedbirler üzerinde yoğun bir çalışma var.”


‘Uludere keşke olmasaydı, soruşturma sürüyor’


“Uludere Soruşturması şu anda devam ediyor. Diyarbakır Başsavcılığı bu soruşturmayı yürütüyor. Bu mesele Türk siyasetinde de, güvenlik çalışmalarında da önemli ve sıkıntılı bir hadise olarak yerini aldı. Bir taraftan hayatını kaybedenler var, diğer taraftan o coğrafyada, o zor şartlarda terörle mücadele eden unsurlar var. Burada bir tek Uludere’nin bir yüzünü yansıtmak doğru olamaz. Evet, orada yaşanan elim hadise herkesi üzmüştür. Hükümet bu konuda üzüntülerini ifade etmiştir. Bu konuda yapılabilecek hususlarda çalışmalarını yapmaya başlamıştır. Yargı kendi soruşturmasını yapmıştır, Askeri yargı soruşturmasını yapmaktadır, idari soruşturmalar yapılmaktadır. Ancak bir taraftan da, bölgede canıyla her an mücadele veren güvenlik güçlerinin o zor koşullardaki mücadelesini de göz ardı etmemek gerekir. Bu tür mücadelelerde zaman zaman bu şekildeki hatalar, yanlışlar ortaya çıkabilir. Her iki boyutuyla da hadiseye bakmak lazım. Kimse bu olan hadisenden memnun değil. Keşke olmasaydı noktasında. Ebetteki idari ve adli soruşturma sonrasında neticenin ortaya çıkması bu beklentileri tatmin edecektir.”


‘Emniyet ve asker tüm belgeleri iletti’


“Hem savcılık hem güvenlik bürokrasisi meclise bilgi belge göndermiştir. Kendilerinin beklentileriyle gelenler arasında bire bir örtüşmeyen şeyler olabilir. Bildiğim kadarıyla hem Genelkurmay Başkanlığı hem Diyarbakır Başsavcılığı Meclis Araştırma Komisyonu’na ilgili belgeleri gönderdi.”


‘ODTÜ’de yaşananlar protesto değil şiddet’


“İfade özgürlüğü konusunda gelin hep birlikte sonuna kadar mücadele edelim. İfade özgürlüğü, örgütlenme özgürlü, düşüncesini açıklama yayma özgürlüğü… Bunların hepsi “barışçıl yöntemlerle” savunulabilecek değerler. Eğer siz bu eylemleri şiddetle ortaya koymaya çalışırsanız, orada yollarımız ayrılır. Şiddetle aramıza mesafe koymadıkça, şiddeti öteleyip barışçıl girişimleri öne çıkarmadıkça bu sorunu çözemeyiz. Türkiye’de temel problem budur. İfade özgürlüğünün önündeki varsa bir takım kısıtlamalar bunların kaldırılmaya çalışıldığı bir zeminde, ellerde molotof şişeleriyle etrafı yakıp yıkan. Taşlarla, çelik bilyeler atan sapanlarla güvenlik güçlerine saldırıp onları yaralayan bir yapıyı savunma şansımız yok. Kimse bunu beklemesin. Ama muhalifin kendi düşüncesini ifade etmesi, bunu değişik eylem biçimleriyle ortaya koyması, başkasının can ve mal emniyetini tehlikeye koymaksızın muhalefetini dile getirmesi hakkını hep beraber savunalım. Buna en ufak bir itirazım yok. Bakın burası Güven Park’ın yanıdır. Her gün Güven Park’ta onlarca eylem yapılmaktadır. Gelirler slogan atarlar, pankart açarlar, dövizlerini açarlar, protestolarını ifade ederler, karşı görüşlerini ortaya koyarlar. Kimse onlara karışmaz. Türkiye’de yılda 25 bine yakın bu tür eylem yapılıyor. Bunlardan emniyet güçlerinin müdahale ettiği olayların oranı yüzde 3-5'i geçmez. Şiddet işin içerisine girmedikçe güvenlik güçleri müdahale etmiyor. Ama şiddet işin içerisine girdiğinde orada yaşayan vatandaşların can ve mal güveliğimi sağlamak da güvenlik güçlerinin görevidir. Bunu yapmadığı takdirde görevini yapmamış olur. Elbette orantılı bir güç kullanılması gerekiyor ancak ifade özgürlüğü ile şiddeti aynı platformda savunmaya kalkarsak, bu son derece yanlış olur. İfade, örgütlenme, muhalefetini dile getirme özgürlüğünü sonuna kadar beraberce savunalım, ama şiddeti ayıracağız, şiddet unsurlarını savunmayacağız.”


‘Odamda hergün eylem sloganı dinliyorum’


“Biz bu eylemlere katılımcı bir zenginlik diye bakıyoruz. Zaman zaman camı açarak sloganları anlamaya da çalışıyorum doğrusu. Her gün yanı başımıza bu eylemler yapılır, çok seslilik ve açık toplum adına gerekli olan bir şeydir Bunu barışçıl yöntemlerle yaptığınız sürece saygı duyarız. Kanunlar da buna müsaade etmektedir. Bunu engelleyecek en ufak bir uygulama söz konusu değildir. Yerdeki parke taşlarını söker, çantalarınızda getirdiğiniz molotoflarla etraftaki araçları, binaları yakmaya kalkarsanız müsaade edin de güvenlik güçleri orada görevini yapsın.”
 
“Doğrusu orada olayı yaşamayanların orantısız güç yorumu yapmasını sağlıklı bulmam. Ben kendim de peşin bir değerlendirme yapmıyorum. Ancak olay mahallinde bulunan eylemciler, güvenlik görevlileri ve basın mensupları var. Oradaki müdahalenin orantılı olup olmadığını yaşayarak görmek lazım. Şimdi ellerde sapanlar içinde çelik bileyeler var onları güvenlik güçlerine atıyorsunuz. Lastikler yakılıyor, Molotoflar atılıyor, emniyet araçları tahrip ediliyor. Hem ODTÜ’nün hem TÜBİTAK’ın hizmet binalarına maddi zararlar veriliyor. 15-16 tane yaralı var. Şimdi bu şartlarda güvenlik güçleri ne yapacak. Görevini yapmasın mı?”


‘4. yargı paketi insan hakları açısından çok önemli’


“4. Yargı Paketi Bakanlar kurulunun gündeminde. Bir iki konuda teknik çalışma yapılıyordu. Genel itibariyle Türkiye, İnsan Hakları Mahkemesi’nde karşı karşıya kaldığı tabloyu düzletmekte kararlı. Türkiye’nin almış olduğu ihlalleri ortadan kaldıracak genel düzenlemeler var bunun içerisinde. Yargılamalara dair şimdiye kadar Türkiye aleyhine çıkmış ihlal kararlarının sonuçlarını ortadan kaldıracak adımlar var. Askeri yargıya ilişkin bir takım düzenlemeler var. Genel itibariyle Türkiye’de ifade özgürlüğünü daha da genişletecek maddeler söz konusu. Ancak hemen şunu ifade edeyim, bizim bu çalışmalarımızın tamamı Türkiye’deki genel atmosferden etkilenen çalışmalar. Biz ifade özgürlüğünün alanını genişletmeye çalışırken şiddet eylemlerinin ortaya konulması bizim bu çalışmalarımıza olumsuz yansıyor.  Bunlar, Türkiye’nin genel atmosferinden etkilenen çalışmalar olduğu için de zaman zaman gecikmeler yaşanabiliyor. Biz 4. Paketin en kısa zamanda Bakanlar Kurulu’ndan geçeceğini ümit ediyoruz.”


‘Birileri yeni anayasa sürecini sabote ediyor’


“Anayasa çalışmaları süreci Meclis Başkanı'nın riyasetinde giden bir süreç. Burada sürecin akıbetine ilişkin karar Sayın Meclis Başkanımız'ın inisiyatifi ile belirlenecektir. AK Parti bu çalışmaları sabote eden bir yaklaşım içerisinde olmadı. Sürekli bu çalışmaların daha netice verici bir noktaya gitmesi için yapıcı katkılar sundu. Bunun en açık örneği; 29-30 milletvekili olan grup 3 temsilci verdi, 326 üyesi olan iktidar grubu 3 üye verdi. Dört grup var. AK Parti dışındaki grupların 9 temsilcisi var, AK Parti'nin burada 3 temsilcisi var. Tamamının toplamından fazla milletvekilimiz var parlamentoda.  Bu AK Parti’nin bu sürece verdiği önemi ve bu çalışma ekibinden Türkiye’ye sivil bir anayasayı hediye etme iradesini ortaya koyan en açık gösterge. Bu açıdan biz süreci önemsiyoruz. Bu sürecin sabote edilmesini arzu etmiyoruz. Buna da müsaade etmemeye gayret ediyoruz. AK Parti getirdiği başkanlık önerisini çeksin masadan.  Her siyasi parti düzenlemelere ilişkin kendi görüşlerini masaya getiriyor. Uzlaşılanlar üzerinde madde yazılıyor, uzlaşılamayanlarla ilgili olarak her siyasi partinin o konuya ilişkin görüşü parantez içerisinde ifade ediliyor ve geçiliyor. AK Parti’nin getirdiği görüşe katılmayabilirsiniz ama AK Parti’nin getirdiği teklifin o paket içerisinde, parantez içinde yer almasında da tahammül göstermek durumundasınız. En nihayetinde diğer partiler bu görüşe katılmazsa bunun hayata geçme şansı olmayacaktır. Ama kusura bakmayınız 29-30 milletvekili olan bir partinin görüşleri o metnin içerisinde yer alacak, ama iktidar grubunun getirdiği görüş o metinde yer almayacak demek bu masayı bozmak, bu platformu sabote etmek için öne sürülen bir şarttır. Bunu doğru bulmuyoruz. Bu konular tamamen Meclis Başkanımız'ın yürüteceği temaslara ve buna bağlı sonuçlara göre şekillenecek. Sayın Meclis Başkanı'nın alanına müdahale etmek istemiyoruz inisiyatif Meclis Başkanı'ndadır. Onun yürüteceği bir süreç var ortada. Onu hep beraber takip edelim.”