Fulya Canşen - T24
Sırada İspanya ve İtalya mı var? Kriz korkusu Avrupa piyasalarının da siyasetinin de peşini bırakmıyor. Yeni öneriler AB’nin hala sorunun yapısal olduğu görmediğinin işareti.
Yunanistan’ı mali krizden kurtarmak için düzenlenen ve özel sektörün de kurtarma operasyonuna katılması gibi önemli kararların alındığı zirvenin üzerinden daha iki hafta geçmişti ki, bu kez alarm çanları İtalya ve İspanya için çalmaya başladı. Zirve kararlarının sakinleştiremediği Avrupa borsası en kötü haftalarından birini yaşadı. Bu durum sadece yatırımcıları ve milyonerleri değil, AB başbakanlarının da karnını ağrıtıyor. Anlaşılan Avrupalı liderler bu yaz rahat bir tatil yapamayacaklar. Almanya da muhalefet partileri Başbakan Angela Merkel’dan tatilini yarıda kesmesini talep etmeye başladılar bile. Her ne kadar Merkel, sözcüsü aracılığıyla „endişe edecek bir durum yok“ mesajını verse bile, AB kulislerinde hummalı bir tartışmanın yaşandığı biliniyor. İtalya Ekonomi Bakanı Giulio Tremonti Avrupa Komisyonu’nun para biriminden sorumlu müsteşarı Olli Rehn ile buluştuktan sonra Euro Gurubu Başkanı Jean-Claude Juncker ile Lüksemburg’da bir araya geldi. Ortak para birimi projesine yürekten inanan Juncker, Euro gurubunun işlemediğini bir kez daha söylemekten kaçınmadı. Finlandiya Başbakanı Jyrki Katainen bile “Bütün Avrupa tehlikeli bir durumda” diyerek endişelerin ciddi olduğunun altını çizdi.
Avrupalılar yaşlanıyor da ondan
Avrupa basınında Euro krizinin nedenleri ve sonuçlarına yönelik şikayetler yeniden başlıklara taşınmaya başladı. Fransa’nın ilk günlük ekonomi gazetesi Les Echos mesela, BM’in yaptığı bir araştırmanın sonuçlarına (Son 20 yılda Avrupa’nın nüfusu ortalama sadece %1 artıyormuş) atıfta bulunarak Avrupa halkının yaşlanmasından dert yanıyor. Gazeteye göre, nüfusun yaşlanması, aktif işgücünün azalması, Avrupa kıtasının rekabet gücünün düşmesine yol açıyor bu da ekonomi ve borsalara olumsuz yansıyor. Les Echos, gençlere oranla çok daha savurgan olan yaşlı nüfusun ekonomi için bir yük olduğunun da altını çiziyor. Şikayet etmek ve suçlu aramak artık Avrupa halkı ve basınının karakteristik bir özelliği haline geldi. Yunanistan’a verilecek her iki yardım paketi tartışılırken, bir zamanlar asıl Avrupalı oldukları için yere göğe sığdırılamayan Yunan halkının ne tembelliği kaldı ne müsrifliği. Hatta yaklaşık 200 yıl önce Cenevre’den başlayan ve 20. yüzyılda da yeniden canlandırılan filhelenizm akımı yani Yunan hayranlığından pişmanlık duyulduğuna yönelik yorumlar bile yayınlandı.
Önyargılar, önyargılar
Oysa bazı rakamlara kısaca göz atmak borç batağına saplanmanın sadece Yunanların suçu olmadığını gösteriyor. ÖrneğinYunan halkı Almanlardan çok daha çalışkan.Almanlar haftada 41, Yunanlar 44,3 saat çalışıyor. AB ortalaması 41,7 saat. Hatta Yunan halkı Almanlar’dan daha geç emekli oluyor ve dörtte üçü 600 Euro’nun altında maaş alıyor. Öyle Almanların düşündüğü gibi Yunanlar çok tatil yapıp, lüks tüketim mallarına da yönelmiyorlar. İstatistiklere göre, Yunan halkının dörtte biri Almanlardan ayda 750 Euro daha az para kazanıyor. AB Ajansı Eurofound’un verileri Yunanların 23 Almanlarınsa 31 gün yıllık izin kullandığını gösteriyor. Ayrıca sadece Yunanistan değil dünya üzerindeki bütün ülkeler ayağını yorganına göre uzatmıyor. Hatta 2004 ile 2007 yılları arasında Almanya’nın bütçe açığı Yunanistan’dan daha fazlaydı. Yunanistan daha fazla borçlandığı için krize girmedi, mali piyasalar spekülasyonlarını Atina aleyhine kullandı ve kredi faizlerini ödenmesi zor oranlara yükseltti.
Çözüm önerileri çok yaratıcı!
Avrupa’da şikayetler ve endişeler artarken yeni çözüm önerilerinin de ardı arkası kesilmiyor. Avrupa Merkez Bankası’nın duruma müdahale edip İtalya’dan devlet tahvilleri satın alınmasını isteyenlerin ya da kurtarma fonunu arttırmayı talep edenlerin sayısı hiç de az değil. Fransa ve Almanya’nın önerisi ise ortak para birimine, dolayısıyla kriz dönemine sözcülük yapacak bir Mr. ya da Miss. Euro tayin etmek. Bu görev için AB Dönem Başkanı Herman Van Rompuy’nin adı telaffuz ediliyor. Ancak Mr. ya da Miss Euro’nun henüz ortak para birimine geçmemiş ülkeler için ne kadar temsil yeteneği olur bilemem. İkincisi, Euro krizi ortak para birimini temsil eden bir kurum ya da kişi olmadığı için çıkmadı, Euro bölgesi ülkelerinin farklı çıkarları olduğu ve hükümetlerin bunu kendi istedikleri gibi dillendirdikleri için bu boyuta ulaştı. Kısacası, tek bir sözcü ilan edilmesi AB’nin bir anda dayanışma gösterip aynı sesten konuşması anlamına gelmiyor. Eğer Hıristiyan değerlerin beşiği olarak kabul edilip Yunanistan gibi bir zamanlar yere göğe sığdırılamayan İtalya krize girerse AB bunu çok daha kolay anlayacak. Çünkü İtalya’ya Silvio Berlusconi hükümet ediyor. Berlusconi de Temsilciler Meclisi’nde yaptığı piyasaları suçlayan konuşması ve derecelendirme şirketlerine açtığı hukuk savaşı ile bunun mesajlarını vermekte gecikmedi. Bence AB’nin artık nasıl bir Birlik olduğu ya da olmak isteyip istemediğini tartışıp karar vermesi şart. Aksi taktirde buna piyasalar karar verecek.