Yeniçağ gazetesi yazarı Selcan Taşçı Hamşioğlu, ABD ile Türkiye arasındaki vize kriziyle ilgili "ABD'ye haddini bildirmek istiyoruz madem, hiç öyle teferruatta boğulmasak, direk İncirlik'i kapatsak olmuyor mu?" yorumunda bulundu.
Selcan Taşçı Hamşioğlu'nun Yeniçağ'daki yazısı şöyle:
Bir eşik var;
Birini birine pisipisine feda etmeden, insanı yaşatmakla, devleti yaşatmak arasındaki dengeyi oluşturan...
İşte o eşikte;
ABD'nin, Türkiye'den geleceklere yeni vize vermeyi durdurduğu açıklamasına karşılık, sadece ülke adlarının yerlerini değiştirerek aynıyla karşılık verecek kudrette(!) olmanın da...
Rusya ve İran'a "dizayn koridorluğu"nu üstlenip kırk yıllık "stratejik ortağını" çıldırtmayı göze alabilmiş olmanın da...
"Büyük ülke" iddianın da...
Dünyanın "5'ten büyük olduğunu" ispat çabanın da...
Irak'a "bir gece ansızın girebilme" arzu ve hatta ihtimalinin de...
Hiçbirinin anlamı kalmıyor; eğer 17 yaşındaki bir çocuk "borçları yüzünden" yani sırf çaresizlikten öldürüyorsa kendini ülkende!
40 günlük vatandaşın donarak ölürken, iki değil iki yüz milyon Suriyeli çocuğa çatı sunmanın bir anlamı kalmadığı gibi...
2 aylık vatandaşın açlıktan ölürken bir hastane koridorunda, yahut 3 yaşında, tedavisi için gerekli ilacı alamadığı için ölürken bir vatandaşın, Arakan'a TIR'lar dolusu gıda, ilaç vs. ulaştırmanın bir anlamı kalmadığı gibi...
Derler ya hani;
Kelin merhemi olsa kendi başına sürerdi...
Bütün bu güç-gövde gösterileri, şaşaa, kükreme geçidinin perde arkasında, 17 yaşındaki bir çocuğa dahi "umut" olabilmekten aciziz aslında!
Savaşmak lazımsa bu ülke için seve seve cepheye koşalım da, nasıl olacak bu kadar yaralı, bitap bir toplumla?
***
"Altın Türkler(!)"in sesini duyan var mı?
Çoğu "CEO"... Bir kısmı "yıldız sporcu", bir kısmı doktor, bir kısmı akademisyen-bilim adamı; keşifleri var... Kimi yazılımcı, kimi sanatçı... Kimi medya alanında etkili, kimi ekonomi, kimi siyasette...
Onlar, şimdiye kadar hep ya dergi kapaklarında, ya başarı hikayelerini anlattıkları röportaj, hatta kitaplarda ya da televizyon ekranlarında karşımıza çıktılar. "ABD'nin en etkili Türkleri" diye anıldılar, "altın Türkler" diye adlandırıldılar.
Mehmet Öz, Muhtar Kent, Aziz Sancar, Ömer Aşık, Barış Gültekin, Serdar Bulut, Ersan İlyasova, Hafize Gaye Erkan, Coşku Turhan, Hande Aksoy, Derya Taşkın, Ceylan Ecer, Gizem Salcigil, Sinem Saniye, Ahmet Atalay, Refik Anadol, Alper Nakri, Mehmet Toner, Bayram Karasu, Hasan Pirkul, Fahir Atakoğlu, Jay Karahan, Daron Acemoğlu, Osman Bengür, Şükrü Emre, Gökhan Hotamişlıgil... Daha kimler kimler...
ABD'nin, Türkiye'yi nakavtla korkutup havlu attırmak üzere indirdiği sağlı sollu yumrukları düşünürken aklıma geldi; neredeler?
***
Türkiye, şu birkaç günde maruz kaldıklarının onda birini ABD'ye karşı uygulamaya cüret(!) etse, emin olun ABD'den önce Türkiye'de yaşayan -ABD'liler bile değil- ABD muhipleri sesini yükseltirdi.
ABD'nin nasıl "vazgeçilmesi teklif dahi edilemez" bir müttefik olduğundan dem vurup, Türk hükümetine "had bildirmeye" filan kalkarlardı. Arabuluculuğa soyunurlardı. Geri adıma zorlarlardı.
Bizimkiler orada dünyadan yalıtılmış bir ortamda mı yaşıyorlar; hiç mi gazete okumuyor, hiç mi televizyon izlemiyor, hiç mi internet kullanmıyor, memleketteki eşleri-dostlarıyla hiç mi iki kelam etmiyorlar; ülkelerinin boynuna takılmaya çalışılan tasmadan haberdar mı değiller ki, "hiçbir şey olmuyor gibi" susup, sineye çekip, hayatlarına devam edebiliyorlar?
Onların kanlarına dokunuyor mu, dokunmuyor mu meselesi bir yana; Türkiye ne yapıyor onları "Türk lobisi"nin sesi-soluğu olarak kullanmak adına?
***
GÜNÜN SORUSU
ABD'ye haddini bildirmek istiyoruz madem; hiç öyle teferruatta boğulmasak, direk İncirlik'i kapatsak olmuyor mu?
Niye?
***
YÜREK...
CHP Milletvekili Enis Berberoğlu'nun "yeniden yargılanması"na hükmeden İstanbul 2. Bölge Adliye Mahkemesi üyeleri dün sabah ne yediyse, başta cüppesinde düğme arayan zatımuhterem olmak üzere bütün yargı mensuplarına da aynı mönüyü öneriyorum!
Hukuk devletinde olağan olanı "kahramanlık" gibi yazmak istemem ama Anayasa'nın ve yasaların ve yasamanın askıya alındığı bir ortamda, siyasi iradenin "casus" ve "vatan haini" ilan ettiği, hatta CHP Genel Başkanı'na uzanacak şekilde genişlettirmeye çalıştığı bir davada böyle bir kararın çıkması -bir pazarlığın, danışıklı dövüşün neticesi değil ise- cesaret timsalidir sahiden de...