ANALİZ
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Yunanistan’ın önde gelen gazetelerinden Kathimerini’ye verdiği söyleşide, Kıbrıs sorunu için bir yol haritası sundu.
Kıbrıs konusundaki tartışmalar son yıllarda oldukça dar bir alana sıkışmış bir durumda. Gül verdiği söyleşide Birleşmiş Milletler kanalıyla ulaşılabilecek çözüme son bir şans tanınması çağrısında bulunuyor. Aslında baktığımızda Gül’ün ifadeleri, AKP iktidarının ilk yıllarındaki Kıbrıs duruşuna yakın. Birleşmiş Milletler arabuluculuğunda potansiyel bir çözüm, AKP’nin ve mevcut KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın savunduğu “çift devletli” çözümün aksine federatif bir yapıya odaklanacaktır.
Gül’ün “Kıbrıs'taki statüko sonsuza dek süremez” cümlesinden başlayalım.
Mevcut olarak Kıbrıs’ta çözüm süreci tamamıyla tıkanmış durumda. Statüko, arada çok önemli kırılmalar yaşansa da 50 yılı aşkın süredir devam ediyor. Adayı Yeşil Hat’ın taksim etmesinden bu yana defacto olarak adanın iki tarafında iki devlet var. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni sadece Türkiye tanıyor. Ankara, en azından Azerbaycan gibi ülkelerin KKTC’yi tanıması için mesai harcıyor. Güney’deki Kıbrıs Rum Yönetimi ise uluslararası toplum tarafından adadaki “meşru devlet” olarak Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla tüm adayı temsilen tanınıyor. Türkiye ise GKRY’yi tanımıyor. Gül bu tür bir sistemin devam edemeyeceğini savunuyor. Tanınırlık sorunu KKTC’nin gelişmesinin ve vatandaşlarının önünde büyük bir engel.
Bugün itibariyle Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ve Tatar, adada artık egemen iki devlet olması gerektiğini ve bu konuda geri adım atmayacaklarını savunurken, Güney Kıbrıs ise tek bayrağın altında toplanmış bir Kıbrıs’ı savunmaya devam ediyor. Ancak Güney Kıbrıs da federasyon konusunda kendi taleplerinden taviz vermekten kaçınıyor. Yani baktığımızda mevcut olarak taraflar da statükonun sürdürülebilir olmadığını kabul ediyor. Bir şekilde sorunun çözülmesini istiyorlar, bu durum on yıllardır böyle; ancak statükonun nasıl kırılması gerektiği konusunda bir türlü hemfikir olamıyorlar.
Kıbrıs sorununun varoluşundan bu yana çözüme en çok yaklaşıldığı nokta Annan Planı ve 2004’te bu kapsamda yapılan referandumdu. Adını BM’nin o dönemki ünlü Genel Sekreteri Kofi Annan’dan alan plan, adanın "Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti" adı altında federatif yapıda bağımsız bir tek devlet olmasını öngörüyordu.
KKTC'nin 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve Annan Planı'na adını veren
eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan
Gül de söyleşide Annan Planı’nın önemine vurgu yaparak, “Eğer ada bir bütün olarak Avrupa Birliği'ne katılsaydı böyle bir sorun olmayacaktı" dedi. Gül’ün bu sözleri Kıbrıs’ın birleşme yolunda yaşadığı en büyük travmalardan birine işaret ediyor. 2004 çözümün yılı olacakken sorunu çözümsüzlüğe giden yola soktu. Referandumda Annan Planı kabul edildiğinde "Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti"nin AB’ye girmesi planlanıyordu. Ancak KKTC’de Annan Planı kabul edilirken GKRY’de reddedildi. Buna rağmen AB, Güney Kıbrıs’ı adanın tamamını temsilen birliğe aldı. Hem Türkiye’nin AB sürecinin önünde dev bir engel oluştu, hem de Batı Avrupa’nın tamamen GKRY yanlısı tutum sergilemesi güvence altına alınmış oldu. Güney Kıbrıs’ın AB’ye alındığı dönemde üye ülke Britanya’nın Dışişleri Bakanı olan Jack Straw, geçen ay Politico’da yazdığı yazıda GKRY’nin üyeliğine izin vermelerinin yanlış olduğunu belirtti. Straw, kararın ardından AB'nin GKRY üzerindeki tüm tesir gücünü kaybettiğini ifade etti.
Gül’ün de söz ettiği gibi, uzun bir müzakere süreci sonucunda varılan çerçeve kabul edilseydi Kıbrıs sorunu, 2004’te çözülmüş olacaktı.
KKTC'de Annan Planı'na 'Evet' denilmesi için yapılan bir miting
Abdullah Gül’ün devamında çözüm için yaptığı değerlendirme şöyle:
"Benim kişisel görüşüm, Kıbrıs sorununa adadaki gerçeklere dayalı olarak adil, kalıcı, sürdürülebilir ve her iki taraf için de kabul edilebilir bir çözüme varılması hedefiyle bir anlaşmaya arabuluculuk yapması için BM'ye sınırlı bir süre sunarak son bir şans verilebileceği yönünde"
Gül’ün bu sözlerini incelediğimizde, 11. Cumhurbaşkanı’nın BM’nin arabuluculuk yapacağı bir müzakere sürecine son bir şans verilmesini tavsiye ettiğini görüyoruz. Ancak Gül, geçen turlarda gördüğümüz gibi yıllar süren ve sonuçsuz kalan bir süreç yaşanmaması için, BM’ye kısıtlı süre tanınmasını teklif ediyor.
Gül söyleşinin devamında BM süreci sonuçsuz kalırsa taraflar arasında ‘gerçekliklere’ dayalı bir müzakere süreci başlatılabileceğini söylüyor. Bu ne anlama geliyor? 11. Cumhurbaşkanı Gül’e göre bu yeni BM girişimi de sonuçsuz kalırsa, taraflar artık iki devletli çözüm zeminli müzakerelere başlamalı. Bu senaryo, federasyonun tamamen rafa kaldırılması anlamına gelebilir.
Çözüme en yaklaşıldığı Annan Planı sürecinde yaşananlardan söz ettik, ancak Türkiye, ondan sonra umut olan Crans Montana sürecinde de masayı Rum Yönetimi’nin devirdiğini söylüyor. Dolayısıyla Türkiye’de ‘Kıbrıs yorgunluğu’ olduğu bir gerçek. Mevcut KKTC ve Ankara iktidarının tekrar benzer bir süreçle sonuç alınabileceğine inancı yok. Öte yandan Batı ise BM çerçevesinde çözüm istiyor, iki devletli çözüme hem GKRY hem AB’li müttefikleri karşı. BM ile bir süreç daha yürütülürse ve KKTC istekli davranırsa, çözümün sağlanamadığı senaryoda Türkiye ile KKTC’nin çift devletli çözüm tezine Batı’nın itiraz edecek alanı azalabilir.
Crans Montana'da eski GKRY lideri Anastasiadis, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres,
eski KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı
Öte yandan Kıbrıs’ta çift devletli çözüm söylemi, AKP’nin yer yer sertleşen dış politika söyleminin en güçlü ayaklarından biri. Bu söylemin seçmen kitlesinin önemli bir bölümünde de karşılığı var. Önceki KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, AKP iktidarı ile çelişen söylemleri nedeniyle Ankara’nın hoşlanmadığı bir isimdi. Bu durum 2019’da Akıncı’nın TSK’nın Suriye’nin kuzeyine yaptığı operasyonla ilgili yaptığı "Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır. Bu nedenle bir an önce diyalog ve diplomasinin devreye girmesi en büyük dileğimdir" değerlendirmesiyle iyice kamuoyuna yansıdı. Sonuç olarak 2020’de AKP’nin pek de gizlemeden desteklediği Ersin Tatar, Akıncı’yı yüzde 51.69’a yüzde 48.31 oy oranıyla yendi. KKTC’de özellikle federasyon yanlısı muhalefet, Tatar’ı Ankara’nın sözüyle hareket etmekle suçluyor. Kıbrıs’ta iki devlet söyleminin AKP tabanında bir karşılığı olması, BM arabuluculuğunda bir müzakere sürecinin başlatılmasını zorlaştırabilir. Ancak Ankara’nın böyle bir süreç başlatma kararı vermesi durumunda, Tatar’ı ikna etmesi çok zor da olmayabilir.
Gül’ün ‘maksimalist söylemlerden kaçınma’ çağrısı da çözümü tümden reddeden yaklaşımlara karşı bir çağrı olarak görülebilir. Hem Güney hem Kuzey Kıbrıs’ta, hem Yunanistan’da hem de Türkiye’de zaman zaman siyasetçiler milliyetçi tabanlarını konsolide etmek için Kıbrıs sorunuyla ilgili ser söylemlere sarılabiliyor.