Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, 3 aylık, 6 aylık ve 1 yıllık hedeflerin yer aldığı "Strateji Belgesi”nde, Alevilik'le ilgili bölümün, 3 aylık öncelikli hedefler arasına alındığını duyurdu. Selvi, "Alevilerle ilgili yapılan çalışmalar sonucunda bir noktaya gelindi. Alevilerle ilgili Diyanet'te bir birim mi oluşturulacak yoksa Kültür Bakanlığı içinde bir organizasyona mı gidilecek şeklindeki tartışmalar geride kaldı" ifadelerini kullandı.
Abdülkadir Selvi'nin "Aleviler, tarikatlar ve cemaatler için ne getiriliyor" başlığıyla yayımlanan (18 Ocak 2016) yazısının ilgili bölümü şu şekilde:
Alevi sorununun çözümü ilk kez, bu hükümetin programında geniş bir yer buldu. Ama Başbakan Davutoğlu onunla yetinmedi. Hükümetin 3 aylık, 6 aylık ve 1 yıllık hedeflerinin yer aldığı, ”Strateji Belgesi”nde Alevilik'le ilgili bölüm, 3 aylık öncelikli hedefler arasına alındı. 21 Mart 2016 tarihi ilan edildi. Böylece ilk kez hükümeti bağlayıcı bir takvim ilan edildi.
Davutoğlu, başbakanlık görevini üstlendiği günden bu yana Aleviliği kendisine önemli gündem maddelerinden biri yaptı.
Hacıbektaş-ı Veli Dergâhı'nı, Dersim'de cemevini, Ankara'da Alevi Kültür Dernekleri Genel Merkezi'ni ziyaret etti. Alevi önde gelenleriyle görüştü. Alevilerle bir sinerji yakalamayı başardı. Alevi sorununun çözümü için, ”pozitif” yaklaşımı esas alan bir bakış açısının hâkim olmasını sağladı. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde AK Parti listelerinden Alevi kökenli isimlerin milletvekili adayı olmasını sağladı. Bir bölümü Meclis'e girdi.
Başbakan, Alevi temsilcileriyle buluşmadan önce bir adım attı. Daha önceki Alevi çalıştaylarının moderatörlüğünü üstlenmiş olan Dr. Necdet Subaşı'nı kendisine Başdanışman olarak seçti. Necdet Subaşı, AK Parti döneminde Alevi sorununun çözümü için yapılan çalışmaların hafızası konumunda. Subaşı'ndan önce bu görevi Başbakanlık Başdanışmanı Dr. Hatem Ete yürütüyordu. Hatem Ete, Alevi temsilcileriyle güvene dayalı sağlam ilişkiler kurdu. Yeni süreçte, Alevilerle ilgili çalışmaların hızlandırılacak olması nedeniyle, Dr. Necdet Subaşı bu çalışmaları yürütmekle görevlendirildi. Alevi çalıştaylarındaki katkısı dikkate alındığında Dr. Necdet Subaşı sürece ivme kazandıracak bir isim.
Alevilerle ilgili yapılan çalışmalar sonucunda bir noktaya gelindi. Alevilerle ilgili Diyanet'te bir birim mi oluşturulacak yoksa Kültür Bakanlığı içinde bir organizasyona mı gidilecek şeklindeki tartışmalar geride kaldı. Üzerinde çalışılacak bir model oluştu. Düşünülen bir taslak. Kesin karar verilmiş değil. Alevilerin temsilcileriyle görüşülecek, öneri ve eleştiriler ışığında yeniden gözden geçirilecek. Hükümet üzerinde bir süre daha çalıştıktan sonra Alevilerle ilgili bir yapılanmaya gidilecek. Konu boşlukta bırakılmayacak.
Hükümet programında, “Geleneksel irfan merkezleri ve Alevi vatandaşlarımızın inanç ve kültür temelli talepleri karşılanacaktır. Cemevleri, eğitim sisteminde bilgilendirme, üniversitelerde araştırma ve uygulama merkezleri oluşturma gibi çeşitli konularda Alevi kanaat önderleri ile diyalog içinde demokratik uzlaşı temelinde gerekli adımları atacağız. Geleneksel irfan merkezleri ve cemevlerine hukuki statü tanıyacağız” denilmişti.
Geleneksel İrfan Merkezleri ve Cemevleri diye bir sistem getiriliyor.
Cemevlerine karşı olan Aleviler var. Onlar Ocakları tercih ediyorlar. Ocaklar geleneksel Aleviliği temsil ettiği gibi, cemevleri ise şehirli Aleviliğin bir gerçeği. İkisini de yok sayamazsınız. Ayrıca Sünni tekkeleri, irfan merkezleri var. Temel felsefe ”pozitif” bakış açısı üzerine oturuyor. Tercih, o görüşün mensuplarına bırakılacak. Görüşmede Alevi temsilcileri, cemevinin statüsünü gündeme getirince Başbakan Davutoğlu, ”Aleviler nasıl tarif ediyorsa, cemevi odur” karşılığını veriyor.
İsteyen cemevi isteyen ocak statüsünü alacak. Tercihi Aleviler yapacak ama buna bir mekanizmanın karar vermesi gerekiyor.
Bu noktada düşünülen model önem taşıyor. Yunus Emre Enstitüsü gibi bir kurul düşünülüyor. Yunus Emre Enstitüsü Mütevelli Heyeti 13 kişiden oluşuyor. Vakfın yurtdışı çalışmaları da dikkate alınarak ilgili bakanlarla birlikte bu alanda otorite olan isimler yer alıyor. Alevilerle ilgili yapılanma örneğin 12 kişiden oluşabilir. Devletin katkısının devamlılığı açısından iki ya da dört üye devletin temsilcisi olacak. Alevi dedeleri ve federasyonların arasından seçilen temsilcilerden 8 ya da 10 isim belirlenecek. Kurulda dedeler ve federasyonlar dengeli bir şekilde temsil edilecek.
Bu kurula büyük iş düşüyor. Bunları sakın maaş alıp oturacak, buranın sırtından statü sahibi olacak kişiler olarak düşünmeyin. Bu kurul aynı zamanda bir akredite kurumu gibi çalışacak. Lütfen bu benzetmemi bir yerlere çekmeyin. Alevilerden oluşan bu kurul, nerelere cemevi denileceğine, cemevlerinin yönetim şekline, Alevi ceminin nasıl yürütüleceğine, kimlere dede denileceğine, taliplik müessesesine, Aleviliğin temel kaynaklarına, Ocaklara dair temel esasları belirleyecek. Bir anlamda Alevilik kurumunun temel esaslarının ortaya çıkmasına hizmet edecekler. Bu heyete bağlı alt çalışma grupları oluşturulabilecek.
Hükümet,
1-İmar Yasası
2-Belediye Kanunu
3-Elektrik Piyasası Kanunu'nda değişiklikler üzerinde çalışıyor.
Bu kurulun cemevleri ve ocaklar konusunda bir akredite kurumu gibi çalışması konusuna açıklık getirmek istiyorum.
Cemevleri ve ocaklara hukuku statü kazandırıldıktan sonra, bu merkezler camilerin yararlandığı kolaylıklardan istifade edecekler.
Bu konunun hukuku statüsünü belirlemek üzere Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın başkanlığında bir heyet çalışmalara başladı. Bekir Bozdağ, Diyanet'ten sorumlu Başbakan Yardımcısı olduğu dönemde de Alevilerle ilgili süreci takip etmişti. Başbakan'ın Başdanışmanı Necdet Subaşı'nın da yer aldığı bu heyette AİHM'deki süreçleri takip eden Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Temsilcileri de yer alıyor. Hukuki statü belirlenirken AİHM kararlarının dikkate alınması önemli.
Alevilerle ilgili pozitif bir bakış açısının hâkim olduğu bir çalışma yapılıyor.
Peki, Sünni tarikatlar ve İrfan Merkezleri için ne düşünülüyor. Aslında bu düzenlemenin Sünni tekke ve geleneksel irfan ocaklarını ilgilendiren çok önemli bir boyutu var. Benzer bir kurul üzerinde duruluyor. Sünni tarikat ve cemaatler bu tercihi yaptıkları takdirde bir yapılanmaya gidilecek. Böylece tarikat ve İrfan Merkezleri'nin şeffaflaşması, hizmetlerinin ve mal varlıklarının kayıt altına alınması sağlanacak. Şeyh hazretleri veya Ağabey vefat ettiğinde tarikatın ve cemaatin mal varlığı çocuklarının veya şahısların üzerinde kalmayacak. ”Emval kavgası” yaşanmayacak. Mal ve hizmetlerde süreklilik sağlanacak. Tabii cemaat ve tarikatlardaki yerleşik yapı buna nasıl yaklaşacaklar, merak ediyorum.