Dünya

ABD ön seçimlerini anlama rehberi

Kasım ayındaki genel seçime giden süreçte Demokrat aday adayları en fazla delegeyi toplayan isim olmak için yarışacak

19 Şubat 2020 00:00

T24

ABD’de Donald Trump’la geçecek 4 yılın büyük bölümü geride kaldı ve gözler yavaş yavaş Kasım ayında yapılacak genel seçimlere çevrilmeye başladı. Ancak başkanlık kampanyaları başlamadan önce ABD’nin iki büyük partisinin başkan adayı olarak kimi çıkaracağını belirlemesi gerekiyor. Bu yol da bazı noktalarda genel seçimler kadar entrikalar ve heyecanla dolu, bir o kadar da komplike olan ön seçim sürecinden geçiyor.

Şu ana kadar iki parti de iki ön seçim düzenledi. Demokrat Parti’nin ön seçimleri hem ülkemiz hem de ABD medyasında geniş yer bulurken, Cumhuriyetçi Parti’nin sonuçları genelde haberlerin sonunda editörler ve muhabirler tarafından tek cümle ile aktarıldı. Bunun sebebi Cumhuriyetçi Parti’nin dönem limitine ulaşmamış, Oval Ofis’te aktif görev yapan bir başkana sahip olması. İngilizce siyaset lûgatında sadece başkanlara değil, seçimlere girecek aktif görev yapan siyasetçilere genel olarak ‘incumbent’ deniyor. Bu sebeple Cumhuriyetçi Parti’nin bu sene düzenlediği ön seçimler sembolik olarak görülüyor, yani başka bir deyişle Kasım’da sağ kanadın adayı kesinlikle Trump olacak diyebiliriz. Tıpkı dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın neredeyse ön seçim yapılan tüm eyaletlerde yüzde 85’in üstünde oy aldığı 2012 Demokrat ön seçimlerinde olduğu gibi.

Öte yandan, Demokrat Parti’nin pusulası Trump’ı yenen isim olmak için yarışan güçlü isimlerle dolu.

ABD'de yapılan ön seçimler nedir?

Türkiye’deki sistemden farklı olarak ABD’deki iki büyük partinin başkan adayı direk olarak partinin genel başkanı ilan edilmiyor veya kapalı kapılar arkasında belirlenmiyor. Partinin seçmenleri, karar sürecinde direkt etkiye sahip.

En basit tabiriyle Demokrat Parti ön seçimleri, Kasım ayında Trump’ın karşısına çıkacak adayı belirlemek için gerçekleştirilen bir süreç. Bu süreçte başkan adaylar adayları delegeler için yarışacak, delegelerin kime gideceğini seçmen belirleyecek, en çok delegeyi kazanan aday Temmuz 13-16 arasında yapılacak Demokrat Ulusal Kongresi’nde resmi olarak başkan adayı ilan edilecek. Bunun ardından seçilen Demokrat aday başkanlık kampanyasını başlatacak ve ‘running mate’ini yani kazanması durumunda başkan yardımcısı olan ismi duyuracak. ABD çok büyük bir ülke olduğu için bu ‘running mate’ ve adayın destekçileri de kampanya adına mitingler düzenleyecek. En sonunda Demokrat aday ve o tarihe kadar seçime girmesini engelleyecek bir durum olmazsa Trump, 3 Kasım’da yapılacak genel seçimlerde karşı karşıya gelecek.

Delege sistemi

Buraya kadar kulağa basit gelse de, sürecin karmaşıklaşmasına sebep olan delegelerin kime gideceğinin nasıl belirlendiği ve eyaletlerin farklı sistemlere sahip olması. Daha önce de belirtildiği gibi adayları oy çoğunluğu değil, delegeler belirliyor. Delegeler, parti tarafından çeşitli bölgelere dağıtılıyor. Bu sistem, ‘’nüfusun tam olarak temsil edilebilmesi’’ amacıyla kullanılıyor. Bu sebeple, tıpkı geçtiğimiz günlerde Iowa’da olduğu gibi oy çoğunluğuna sahip olmak, seçimi kazanmak anlamına gelmiyor. Senatör Bernie Sanders, eski South Bend Belediye Başkanı Pete Buttigieg’den yüzde 1.5 daha fazla oy aldı. Ancak Iowa’nın Demokrat ön seçim haritasına baktığımızda Buttigieg’in daha çok bölgede birinci çıktığını görüyoruz. Delegelerin ABD sisteminde var olmasının sebebi bu. Şehir yaşamının yanında kasabalarda ve daha ufak bölgelerde de yaşayan kalabalık nüfusun söz sahibi olması. Haritaya baktığımızda Buttigieg’in bu delege sistemiyle büyük bir çoğunluk sağladığını düşünebiliriz, ancak durum böyle değil. Buttigieg yüzde 0.1 ile Sanders’tan sadece 1 delege fazla kazanabildi. Çünkü Sanders, nüfusun daha yoğun olduğu bölgelerde (Örneğin Des Moines) büyük başarı elde etti, bu yüzden daha az bölge kazanmasına rağmen çok sayıda delege kazandı.


Görsel: Pete Buttigieg, Iowa'daki zaferini seçmenleriyle kutluyor

Eyaletler arası sistemler de ciddi anlamda fark gösterebiliyor. Örneğin ön seçimlerin ikinci ayağı olan News Hampshire seçimlerinde alıştığımız üzere kapalı oylama yapılıyor. Iowa’da ise ‘caucus’ sistemi var. Bu sistemde Demokrat Parti’ye kayıtlı seçmenler ‘fiziksel’ olarak oy veriyor. Bu ‘caucus’ sistemi şöyle işliyor:

  • Bir spor salonunda kampanyalar tarafından atanan bölge kaptanları ellerinde temsil ettikleri aday adaylarının pankartlarıyla kendileri için belirlenen alana geçiyor.
  • Seçmenler oy verme merkezine geliyor, imza atıyor ve tercih kartı alıyor. Bu sayede o salonda kaç seçmenin tercih yapacağı belirleniyor. Sayım sırasında tercih yapan katılımcı sayısının imzalarla tutuşması gerekiyor. Bu sayede kaptanların yanlış sayı vermesi önleniyor.
  • Seçmenler, ilk tercihlerini belirtmek için destekledikleri aday adaylarının kaptanının yanında duruyor. İlk tur sonunda kaptanlar bu sayıyı kaydedip gözetmenlere veriyor. Final raunduna katılabilmek için kampanyaların ‘shuffle’ turundan sonra yüzde 15 barajının üstünde olması gerekiyor. Yüzde 15’in altında kalanlar o bölgeden delege çıkaramıyor.
  • İlk turun ardından farklı aday adaylarının temsilcileri, seçmenleri ikna etmek için onlarla konuşuyor. Temsil ettikleri aday adaylarının politikalarını anlatıyor, sorularını yanıtlıyor. ‘Shuffle’ denen bu raundun ardından seçmenler fikir değiştirip başka bir kaptanın tarafına geçebiliyor. Baraj altı kalan aday adaylarının seçmenleri, diğer isimlere yönelebiliyor. Baraj altı kalan adayların isimleri, baraj üstündeki isimlere destek vermiyorlarsa tek bir isim üzerinde anlaşıp birleşip, o aday adayının barajın üzerine çekebiliyor
  • Bu turun ardından tekrar sayım yapılıyor. Oy verme merkezinin başkanı sonuçları açıklıyor. Delegelerin nasıl dağıtılacağı hesaplanıp merkeze bildiriliyor.

Görsel:  2016'de Iowa'da yapılan 'caucus'lardan bir kare

Ön seçim türleri

Ön seçimlerde kimin oy verebileceğini de farklı eyaletlere göre belirleyen sistemler var, bu türleri basitçe sıralamak için üçe ayırabiliriz: açık(open), kapalı(closed) ve genel (blanket) ön seçimler…

Kapalı ön seçimler: Bu tür ön seçimlerde sadece partiye üye olanlar oy kullanabilir. Örneğin sadece Cumhuriyetçi Partililer, Cumhuriyetçi Parti’ye, Demokratlar da kendi partilerinin aday adaylarına oy verebilir. Bağımsız kayıtlı seçmenlerin oy hakkı yoktur. 13 eyalette en az bir parti ön seçimlerinde bu sistemi kullanıyor. İki partinin de kapalı ön seçim yaptığı  eyaletlere bazı örnekler Oregon, Idaho ve Washington gösterilebilir.

Açık ön seçimler: Bu tür ön seçimlerde seçmen istediği bir parti adına, bağlantısı olsa da olmasa da oy verebilir; ancak tek bir parti seçmek zorundadır. Bu tür ön seçimlerde seçmenin genelde oy verme merkezine geldiğinde hangi partinin ön seçimine katılacağına dair beyan imzalaması gerekir.

Genel ön seçimler: Bu tür ön seçimlerde seçmenler hiçbir partiyle bağlantıları olmadan veya beyanda bulunmadan istediği partinin ön seçimine katılabilir.

Açık ve genel ön seçim sisteminde birçok seçmen genel seçimlerde destekleyeceği parti yerine rakip partinin ön seçimlerine katılıp, zayıf gördüğü aday adayına destek verebiliyor. İngilizce’de bu tekniğe “raiding”, yani baskın yapma deniyor.

Demokrat Parti'de süper delegeler ve aday ilân etme süreci

Eğer herhangi bir aday Temmuz’da Milwaukee’de yapılacak Demokrat Ulusal Kongresi’ne delegelerin salt çoğunluğuyla; yani 3 bin 979 delegenin bin 990’ıyla giderse aday o oluyor. Ancak ön seçimler bittiyse ve hala hiçbir aday adayı yeteri kadar delege alamadıysa süper delegeler devreye giriyor.

Kim bu süper delegeler? Kongre’deki Demokratlardan, eyalet ve yerel parti yetkililerinden, partiden aday olup seçilmiş valilerden ve partinin eski başkan-başkan yardımcılarından oluşan 771 kişi.

Temmuz’a kadar hiçbir aday bin 990 delege kazanmazsa sihirli sayı 2 bin 376’ya yükseliyor. Bu sayı tüm delegelerin yarısından bir fazlaya tekabül ediyor. İlk olarak delegeler oy kullanıyor, eğer bu oylamada kimse 2 bin 376’ya ulaşamazsa bu sefer süper delegeler de oy kullanabiliyor.

Ön seçimlere giden süreçte birçok yayın Iowa ve New Hampshire’ın önemini vurgulayan haberler yapıyordu. Hatta yıllar boyunca ABD’de “Iowa’yı kazanan sonunda ön seçimleri kazanır” inancı hakimdi demek yanlış olmaz. Ancak bu eyaletlerin toplam verdiği delege sayısı 43. Aday adayları California’da 271 delege, Florida’da 143 delege için yarışacak, yani genel resme baktığımızda bu eyaletler çok önemli gözükmeyebilir. Bu iki eyalete önem verilmesinin sebebi ön seçimlerde ABD’lileri “momentum”un çok önemli olduğuna inanması. Bunun bir noktada bu ön seçime uygun olduğunu söyleyebiliriz. Iowa’yı kazanan ve New Hampshire’da ikinci olan Buttigieg anketlerde yükseliş yakaladı. Ön seçim süreci başlamadan önce anketlerde erimeye başlamış olsa da Joe Biden hâlâ favori olarak görülüyordu. İlk iki seçimde büyük başarı yakalayan Sanders ise birçok ankette artık yarışın net favorisi olarak görülüyor.

Demokrat aday adayları

Peki kim yarışıyor? Yarışta öne çıkan isimler ve kısaca kim oldukları şöyle:

Joe Biden: 44. ABD Başkanı Barack Obama’nın başkan yardımcısı. 36 yıl boyunca Kongre’de görev yaptı. Yarıştaki en tanınan isim olarak kabul edilebilir. Beyaz Saray’daki tecrübesi büyük bir artı olarak görülüyor, ancak sıkça yaptığı gaflar eleştirilmesine sebep oluyor. Geçmişte eşit haklar hakkında karşıt görüşlere yakın durduğu iddia ediliyor. Merkeze yakın bir aday adayı olarak nitelendirilebilir. Trump’ın ona taktığı lakap: Uykucu Joe (Sleepy Joe)

Bernie Sanders: Demokrat Parti’den seçilmiş bir isim değil. Senato’da en uzun süre görev yapmış bağımsız senatör. Kendini “demokrat sosyalist” olarak tanımlıyor. Kampanyasını “siyasal bir hareket” olarak nitelendiriyor, milyarderler ve lobilerden bağış kabul etmiyor. Diğer aday adayları tarafından siyasi duruşundan taviz vermemekle ve bazı noktalarda “radikal olmakla” eleştiriliyor. Bernie’nin 78 yaşında olması ve kampanya sürecinde kalp krizi geçirmiş olması da sık sık gündeme geliyor. Sanders 2016 Demokrat ön seçimlerinde Hillary Clinton’a karşı yarışmıştı. Ufak bir eyaletin senatörüyken bir anda dünyaca tanınan bir figür haline geldi ve yarışta Clinton ile çok yakın sonuçlar aldı. Trump’ın ona taktığı lakap: Deli Bernie (Crazy Bernie), Komünist Bernie

Pete Buttigieg: Eski South Bend Belediye Başkanı. Yarıştaki en genç isim, 38 yaşında. Indiana eyaletinin ilk eşcinsel olduğunu açıklayan belediye başkanı olan Buttigieg, aynı zamanda bir Harvard mezunu, 7 farklı dil konuşuyor ve Afganistan’da gazi olmuş eski bir ordu mensubu. Anketlerde ve ilk iki eyaletlerde beklentilerin çok üstünde sonuçlar aldı. Uzmanlar tarafından “ılımlı” (moderate)  bir Demokrat olarak nitelendiriliyor. Trump’ın ona taktığı lakap: Belediye Başkanı Pete

Michael Bloomberg: Eski New York Belediye Başkanı ve Bloomberg medya grubunun sahibi. Aynı zamanda dünyanın en zengin 12. ismi. Siyasi spektrumda merkeze en yakın aday adaylarından biri olarak görülüyor. Belediye başkanlığı döneminden ortaya çıkan bazı ses kayıtlarında ırkçı yorumlar yaptığı duyuldu. Seçmenden bağış almıyor, kampanyasının bütün giderlerini kendisi karşılıyor. Ön seçimleri kazanamazsa bile, kampanya çalışanlarının seçilmiş Demokrat adayın başkanlık kampanyasında görev yapmaları için maaşlarını ödeyeceğini açıkladı. Yarışa geç katıldığı için ilk eyaletlerdeki seçimlere katılamıyor. Trump’ın ona taktığı lakap: 5.4ft’lik ölü enerji bünye, karnaval diye bağıran köpek

Elizabeth Warren: Massachusetts Senatörü. Görüşleri Bernie Sanders’ınkine yakın, ama merkeze biraz daha yakın. Ayrıca Massachusetts’ten seçilen ilk kadın senatör. Trump’ın ona taktığı lakap: Pocahontas


Görsel: Anketlerin tepesindeki Demokrat aday adayları | Soldan sağa: Pete Buttigieg, Elizabeth Warren, Joe Biden ve Bernie Sanders

Yarıştan çekilen/çekilecek aday adaylarının etkisi ve 'endorsement'lar

Yarıştaki isimler sadece bu kadar değil; Tom Steyer, Tulsi Gabbard ve Amy Klobuchar gibi isimler de yarışta. Ancak bu isimlerin yarışta uzun süre dayanması beklenmiyor. Bir seçim kampanyası yürütmek masraflı bir şey. Mitingler düzenleniyor, yüzlerce kişilik ekiplerin barınması ve yemek gibi ihtiyaçları,  ulaşımı sağlanıyor. Dolayısıyla yarışı kazanma ihtimali olmadığını düşünen veya giderlerini karşılayacak kadar bağış toplayamayan başlayan aday adayları kampanyasını bitiriyor. Yarış başladıktan sonra Andrew Yang yarıştan çekilen ilk isim oldu. Ön seçim süreci başlamadan California Senatörü Kamala Harris ve Beto O’Rourke gibi çok güçlü isimler yarıştan çekildi, çünkü anketlerde bekleneni alamadılar. Peki bu, adayların boşuna mı aylarca kampanya yürüttüğü anlamına geliyor? Hayır; bu kampanyalar yarıştaki siyasetçilerin tüm ülkede tanınmasını sağlıyor. Dolayısıyla ileride daha önemli siyasi pozisyonlar üstlenmelerinin yolu açılıyor. Eğer Kasım’da bir Demokrat başkan olursa kabine oluşturacağını unutmamak gerekiyor. Örneğin Obama, kendisine karşı yarışan Hillary Clinton’ı Dışişleri Bakanı, Biden’ı da Başkan Yardımcısı yapmıştı. Kamala Harris gibi güçlü bir hukukçunun kendisini bu kadar tanıttıktan sonra Demokrat bir kabinede Adalet Bakanı olması çok da uzak bir ihtimal değil.

Yarıştan çekilenler yarışta kalan aday adayları için de önemli bir rol oynuyor. Bu isimler aylarca kampanya yaptı ve binlerce seçmen kazandı. Bu seçmenleri kazanmak, anketlerdeki dengeleri değiştirmek için mücadele veren bir aday için çok önemli olabilir. Yarıştan çekilen isim açıkça bir isme destek sunabilir. Buna İngilizcede bir aday adayını “endorse” etmek deniyor. Bu sadece yarıştan çekilen aday adayları için geçerli değil. Kurumlar ve siyasetçiler de bir aday adayına açık destek sunabiliyor. Örneğin ABD siyasetinin en tanınan isimlerinden olan 28 yaşındaki Temsilciler Meclisi üyesi Alexandria Ocasio-Cortez, Sanders’ı ‘endorse’ etti ve bu genç seçmenler üzerinde büyük bir etki yarattı. Ayrıca ABD çok büyük bir ülke, aday adayları aynı anda birkaç yerde olamaz. Bir aday adayını ‘endorse’ eden isimler bu noktada da destek sunabiliyor. Bu yüzden gazeteci Michael Moore ve Ocasio-Cortez’in Sanders adına mitingler yaptığını veya The Strokes’un bağımsız Senatör için konser verdiğini gördük.


Görsel: Ocasio-Cortez, Bernie Sanders mitinginde konuşuyor