Gündem

ABD ile restleşmeden sonra Türkiye'nin seçenekleri neler?

Fehim Taştekin'in analizi...

09 Ocak 2019 16:20

Fehim Taştekin

Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna operasyon baskısını, 'Amerikan güçlerini çekip Türk ordusunu sahaya sürme' planıyla soğutan Amerikan yönetimiyle 'ortak strateji' hayali patinaj yaptı. ABD Başkanı Donald Trump'ın çekilme vaadi 'Türkiye'nin Kürtlere saldırmaması' şartına bağlanınca işin rengi değişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Türkiye, ABD ile koordinasyon olmadan müdahale etmesin... ABD, Türkiye'nin Kürtleri öldüremeyeceği bir anlaşma ile çekilecek" mesajlarıyla Ankara'ya gelen Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'la görüşmemesi basit bir tepkinin ötesinde tarafların uzlaşmaktan uzak olduğunun göstergesiydi.

Ancak Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'la bir araya gelen Bolton'a ambargosunu, "Muhatabı bellidir" diyerek diplomatik denklik meselesine indirgemesi ve "Bunu bir tepki gibi değerlendirmek doğru olmaz" demesi ortak yol haritasına dönük diyaloğun sürmesinden yana olduğunu gösteriyor.

Ki Bolton dönerken heyetindeki ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele koordinatörü James Jeffrey müzakereler için Ankara'da kaldı. Alt düzeyde müzakereler sürerken Erdoğan da düğümü Trump'la çözmeye çalışacak.

YPG ile TSK'nin paralel konuşlanma ihtimali

Peki, bundan sonra süreç nereye varır? Türkiye'nin seçenekleri nelerdir?

Erdoğan, Amerikan heyetiyle görüşmeler sürerken "Terör örgütlerine yönelik de adımlarımızı atmakta kararlıyız. Çok yakında harekete geçeceğiz" mesajı verdi. Bundan, Erdoğan'ın, 14 Aralık'taki telefon görüşmesinde Trump'a "İşimiz bitti, (Suriye) sizindir" dedirttiren baskıyı sürdüreceği sonucu çıkıyor.

31 Mart seçimlerine giderken MHP ile kurulan Cumhur İttifakı'nın selameti açısından da vites küçültmek istemeyeceği aşikâr.

Ancak mevcut koşullarda eli kulağında görüntüsüne rağmen operasyon baskısının fiiliyata geçmesi de beklenmiyor. ABD ile ortak yol haritası çıkmadan ya da Amerikan güçleri çekilmeden Türkiye'nin tek taraflı müdahale etmesi ihtimali zayıf. Reuters haber ajansının aktardığı doğruysa Türk tarafı, Bolton'a Amerikan güçleri Suriye'deyken harekât düzenlenmeyeceğini söyledi.

Bolton'a iki dosya verdiğini söyleyen Kalın'ın üzerinde durduğu bazı noktalar, Afrin senaryosunun Fırat'ın doğusunda tekrar edilmesine onay çıkmasa da ara çözümlere kapının açık tutulabileceğine işaret ediyor.

ABD'nin dağıttığı silahların toplanması, üsler ve lojistik merkezlerin Türkiye'ye bırakılması müzakere edilen konular arasında. Ayrıca Erdoğan'ın 7 Ocak'ta New York Times'a yazdığı yazıda dillendirdiği önerilerin müzakere dosyasına eklendiği anlaşılıyor.

Erdoğan, Suriye'de toplumun her kesimini barındıran bir istikrar gücü kurulmasını ve Türkiye'nin gözetimi altında Halk Koruma Birlikleri (YPG) ya da Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) kontrolünde olan bölgelerin seçimle iş başına gelmiş konseyler tarafından yönetilmesini öneriyor.

Afrin'de talan ve göçle tescillenen sonuç bu önerinin karşılık bulmasını zorlaştırsa da iki taraf, özellikle üslerin devri ya da 'noktasal konuşlanma' gibi ara formülleri, Amerikan-Türk ortaklığının yeniden tesisine yönelik bir başlangıç olarak değerlendirebilir.

Zaten Amerikan tarafında böyle bir yaklaşım göze çarpıyor. Wall Street Journal, Jeffrey'in Türkiye'yi Kürtlerle çatıştırmayan Sykes-Picot Anlaşması'na benzer şekilde bölgeyi kontrol alanlarına bölen bir harita hazırladığını yazmıştı.

Kuzeyde Kürtlerin liderliğindeki özerklik unsurlarını süpüren 'tampon bölge' yerine bölgenin Suriye ordusunun kontrolünü geçmesini önleyecek noktasal konuşlanma ABD'nin tercihi. Esnek bir strateji üzerinde yakınlaşma sağlanırsa Türkiye, ABD'nin öngördüğü türden bir konuşlanma seçeneğine razı gelebilir. Tabii bu, Suriye'de istediğini alıncaya kadar bölgenin müttefik bir güç tarafından tutulmasını tercih eden ABD'nin YPG ve Türk ordusunu aynı amaç için paralel konuşlandırması anlamına gelir.

Ankara'nın hedefiyle taban tabana zıt olmakla birlikte bu seçenek 'masada olmak için sahada olmak gerekir' yaklaşımına ters düşmüyor. İktidar bunu, ileri pozisyonlar için manevra fırsatı olarak da kendi kamuoyuna sunabilir.


Söz sırası Rusya'ya geliyor

Elbette bu tür planları kâğıt üzerinde bırakacak demografik, siyasi ve askeri gerçeklikler gözardı edilemez. Ayrıca Suriye'ye geliştirilecek herhangi bir harekat çift muhataplı bir süreci gerektiriyor. Yani ABD ile uzlaşmak düğümü çözmeye yetmiyor. Dönüp Rusya ile de mutabakat sağlamaları gerekiyor.

Trump'ın hızlıca çekilme sözü önce koordineli yavaş çekilmeye, oradan şartlı çekilmeye evrildiğinde top zaten Rusya'nın ayağına yuvarlanmış oldu.

Rusya, Ankara'daki toplantının sonucunu görünceye dek Türkiye'yi kendinden uzaklaştıracak bir pozisyonda görünmek istemedi. Hatta Erdoğan'ın Rusya lideri Vladimir Putin'le görüşeceğine dair haberler Kremlin tarafından ısrarla geçiştirildi. Türk-Amerikan ortak planı zamana kalınca bu görüşmenin önü açıldı ve şimdi Rusya, Türkiye'ye önerdiği stratejiyi daha görünür hale getirebilir. Bu bağlamda Kremlin Çarşamba günü, Erdoğan'ın çok yakında Rusya'yı ziyaret etmesinin beklendiğini açıkladı.

Ruslar, Türkiye'nin de Astana mutabakatıyla altına imza attığı Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlanması amacına uygun olarak Menbic ve Fırat'ın doğusundaki bölgelere hükümet güçlerinin yerleştirilmesi seçeneği üzerinden gidiyor. Rusya hem Türkiye hem Suriyeli Kürtleri bu çözüme zorluyor. Tam da Ankara'daki görüşmeler anlaşmasız biterken Rusya askeri polislerini Menbic'te devriye görevine çıkardı. Böylece kendi çözüm yolunu hatırlatmış oldu.

Rusya'nın yaklaşımı açısından, İdlib'deki gelişmeler de Türkiye'nin Suriye sahnesindeki harekât alanlarını genişletmesinin iyi bir fikir olmadığını söylüyor.

Terör örgütü olarak görülen Heyet Tahrir el Şam, müttefik milis güçlerinin Menbic için seferber edildiği sırada Türkiye destekli Suriye Ulusal Ordusu ve Suriye Kurtuluş Cephesi'ne bağlı örgütleri onlarca yerden çıkardı. HTŞ bu şekilde Soçi Mutabakatı gereğince açılması gereken M-5 ve M-4 otoyolu üzerindeki kontrolünü de artırdı.

Bu gelişmeler Ankara'nın İdlib'de gerilimi düşürme planıyla üstlendiği taahhütleri yerine getiremediğini bir kez daha gösterdi. Haliyle Ruslar Türkiye'den evvela İdlib'e odaklanmasını isteyip aksi halde üzerine felaket senaryosu yazılan büyük operasyonun kaçınılmaz olduğunu söyleyecektir.

Üçüncü bir ihtimal: Şam'la yeniden

Şimdiye kadar Rusya'yı ABD ile; ABD'yi Rusya ile dengeleme siyaseti güden Ankara muhtemelen yeni süreçte bir taraftan Moskova kanalını zorlarken diğer taraftan Trump ile ekibi arasındaki çatlağa oynayacaktır. Türkiye ile ABD arasındaki gerilimli müzakereler net bir mutabakata dönüşmediği sürece Rusya, Ankara'nın operasyon hamleleri karşısında esnek ya da belirsiz bir politika izleyebilir. Bu içinde tuzaklar barındıran bir strateji.

Rus kırmızı ışığı tam Türk-Amerikan ortaklığı karara bağlandığında devreye girebilir. Eğer Trump yönetimi, Türkiye ile ortak yolu bulamaz ya da başka bir alternatif geliştiremezse ABD açısından da Moskova ve Şam ile müzakere ederek sonuç alma seçeneği kaçınılmaz hale gelebilir. Bugün kimse bundan söz etmiyor. Ancak Arap dünyasındaki Amerikan müttefiklerinin önden yürüttüğü çalışmalar bir işaret fişeği sayılır. İran nüfuzunun kesilmesi, Fırat'ın doğusundaki fiili özerk yapının geleceği ve yeniden inşa süreci gibi birçok konuda çözümün zemini Şam'la diyaloga kayıyor. Bu kanatta Türkiye, Suriye'ye sarktıkça da Şam'ı kazanma eğilimi güçleniyor.