Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki mülteci geri kabul anlaşması bundan iki yıl önce imzalanmıştı. Anlaşma Yunan adalarına çıkan mülteci adaylarının, başvurularının kabul edilmemesi durumunda Türkiye'ye iadelerini öngörüyor. Karşılığında da AB Türkiye'deki mülteciler için mali yardımda bulunmayı ve Suriyeli mültecileri yasal yollardan kabul etmeyi taahhüt ediyor.
Almanya ve AB bu anlaşmanın yardımıyla Avrupa'ya gelen mülteci sayısının önemli oranda azalması umuyordu. Aynı zamanda insan kaçakçılarıyla daha etkili mücadele edilebilecek ve Ege Denizi'nde daha az sığınmacı boğulma tehlikesi geçirecekti. AB Suriyeli mültecilerin barındırma, bakım ve eğitim masraflarının karşılanması için Türkiye'ye 6 milyar euroluk mali yardımda bulunacaktı. Yardımın ilk dilimi kısmen ödendi ve harcanacağı projeler de belirlendi. 3 milyar euro tutarındaki ikinci dilim ise yıl sonuna kadar ödenmiş olacak.
‘Egemenliğin yeniden kazanılması'
Avrupa İstikrar İnisiyatifi adlı düşünce kuruluşunun kurucularından siyasi danışman Gerald Knaus, Deutsche Welle'ye yaptığı açıklamada "daha az mültecinin Avrupa'ya gelmesi ya da denizde boğulmasını önleme hedefinde çarpıcı bir etki yakalandığını" söyledi.
Mülteci geri kabul anlaşması Knaus ve ekibi tarafından hazırlanmış ve ‘Merkel Planı' adıyla metin haline getirilmişti. Gerald Knaus "2016 Şubatında Yunan adalarına her gün 2 bin mülteci çıkarken bir yıl sonra bu sayı 100'e düştü. Almanya'ya gelen mülteci sayısının azalmasında Balkan rotasının kapatılması da etkili oldu” dedi. Kaçmak için yeterli parası olanların önemli bir bölümü de iltica planlarından vazgeçti. Böylece Almanya Başbakanı Angela Merkel mülteci sayısını azaltma başarısını kendi hanesine yazabildi.
Knaus mali yardım sayesinde Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin durumunun da düzeldiğini sözlerine eklerken Göç Konseyi üyesi ve Kiel Meslek Yüksek Okulu öğretim üyesi Profesör Vasilis Tsianos da ‘Avrupa sınırları boyunca egemenliğin yeniden kazanılmış olması bakımından, AB ile Türkiye arasında varılan anlaşmanın olumlu bir proje olarak adlandırılabileceğini' söyledi. Almanya İçişleri bakanlığı da AB-Türkiye anlaşmasının başarılı olduğunu ve uygulamanın, Almanya'nın ‘göç politikasıyla ilgili sorunlarıyla baş edilmesinde önemli rol oynadığını' duyurdu.
Tıka basa dolu kamplar, uzayan işlemler
Ancak her şeyin yolunda olduğu söylenemez. Anlaşma sürekli çeşitli eleştirilere hedef oluyor. İnsan hakları savunucuları AB'nin otokrat Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'a giderek daha bağımlı hale geldiğini, iltica başvurularının karara bağlanmasını bekleyen mültecilerin, tıka basa dolan Yunan adalarındaki kamplarda insan haysiyetine yakışmayan şartlar altında yaşamak zorunda kaldıklarını söylüyorlar. Türkiye'den Yunanistan'a geçen mülteci sayısının azalmış olmasına rağmen Gerald Knaus da adalardaki mülteci kabul merkezlerinin kabul edilemez durumda olduğunu ve anakaraya geçmek isteyen mültecilerin aylarca başvurularının karara bağlanmasını beklemek zorunda kaldıklarını söyledi.
AB Komisyonu şimdiye kadar bin 500 mülteci adayının Türkiye'ye döndüğünü, 42 bin kişinin ise Yunanistan makamlarına iltica başvurusunda bulunduğunu açıkladı. Türkiye'den AB ülkelerine alınan 14 bin Suriyeliden 4 bini Almanya'ya geldi. Gerald Knaus "Anlaşmayla işlemlerin hızla tamamlanması ve AB'ye iltica etme hakkı olmadığına karar verilenlerin geri gönderilmesi öngörülmekteydi ama bu başarılamadı” dedi. Alman uzman ‘iltica başvuruları en kısa zamanda karara bağlanamadığı takdirde, çok azı geri gönderildiği için denizde boğulma tehlikesini aşarsak Avrupa'da kalırız düşüncesinin Yunanistan ve İtalya'ya daha çok mültecinin sığınmasına yol açacağını' dile getirdi.
Gerald Knaus bu nedenle anlaşmanın birtakım düzeltmeler yapmak şartıyla yürürlükte kalmasından yana. Knaus görüşlerini DW'ye aktarırken, "Geçen yıl Almanya'ya gelenlerin sayısı 2015 ve 2016 yılının ilk yarısına kıyasla çok daha düşüktü. Yine de Türkiye üzerinden Avrupa'ya ayda 15 bin mültecinin geldiği de unutulmamalı” dedi.
Stefanie Höppner, DW
© Deutsche Welle Türkçe