Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğini onaylamasının ardından Brüksel, Avrupa Birliği (AB) - Türkiye ilişkilerini yeniden gündemine aldı.
AB'nin Türkiye'ye yönelik açılımının ilk işaretini, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell hafta sonu Brüksel'de yapılan AB Dışişleri Bakanları Gayriresmi Toplantısı (Gymnich) sonrasında yaptığı açıklamayla verdi.
"Uzun bir aradan sonra Türkiye ile ilişkiler konusunu yeniden gündemimize aldık" diyerek sözlerine başlayan Borrell, "Türkiye ile daha çok angajman içine girmemiz, çıkarlarımızın örtüştüğü alanlara eğilmemiz, tahrik edici tavırlardan da kaçınılması gerektiği sonucuna vardık" diye konuştu.
Borrell'in "Türkiye ile çatışmadan kaçınmak için işbirliğini arttırma" gerekliliğine vurgu yaptığı açıklamasında ihtiyatlı, muğlak ve ucu açık ifadeler kullanması dikkat çekti.
Üçok: Hayal kırıklığı
TÜSİAD'ın Berlin Direktörü Alper Üçok, Borrell'in açıklamalarını "hayal kırıklığı" sözleriyle değerlendiriyor.
DW Türkçe'ye konuşan Üçok, "İsveç'in NATO üyeliğinin Türkiye tarafından onaylanmasından hemen sonra AB'nin daha olumlu adımlar atması gerektiğini, en azından sembolik olarak birtakım jestler ortaya koyacağını düşünürken statükonun devamı şeklinde bir tavır ortaya konmuş olundu. Ben açıkçası hayal kırıklığına uğradım" dedi.
Josep Borrell'in açıklamalarında Türkiye ile olumlu angajman hedefini, Kıbrıs sorununa çözüm beklentisi ile gerekçelendirmesi de dikkat çekti. Borrell, Kıbrıs'ta çözümün AB gündeminin öncelikleri arasında yer aldığını belirterek "Türkiye'ye Kıbrıs meselesini dikkate alarak elimizi uzatmalıyız" ifadelerini kullandı.
Borrell, Türkiye ile nasıl bir formatta ne tür bir angajman öngördükleri ve çıkarların örtüştüğü hangi alanlarda işbirliği hedeflediklerine de açıklık getirmedi. Öngördükleri açılımın vize serbestisini kapsayıp kapsamayacağı sorusuna da Borrell, "Dediğim gibi, çatışmadan kaçınmak ve işbirliğini arttırmak için Türkiye ile daha güçlü bir angajmana girmemiz gerektiği konusunda herkes hemfikir. Ancak bu, gelişmelerin seyrine bağlı olacaktır" yanıtını vermekle yetindi.
AB'nin Kıbrıs vurgusu ne anlama geliyor?
Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanlarından Dr. Sinem Adar "Geldiğimiz noktada Kıbrıs meselesi, AB-Türkiye ilişkilerinin geleceği, dış politika ve güvenlik konularındaki işbirliğinin çapı konularında önemli bir yere sahip" diyor.
DW Türkçe'ye konuşan Adar, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres'in Kıbrıs'ta yeni bir çözüm sürecinin başlatılmasının mümkün olup olmayacağını değerlendirmek üzere atadığı Özel Temsilcisi María Ángela Holguín Cuéllar'ın görevine başladığına dikkat çekti. Özel temsilcinin altı ay için öngörülen bu görevi için Ocak ayında Ada'ya gittiğini kaydeden Adar, bu sürecin izlenmesi gerekeceğini söyledi.
Gümrük Birliği modernizasyonu başka bir bahara mı kaldı?
Avrupa Reform Merkezi'nin (CER) kıdemli uzmanı Luigi Scazzieri ise Borrell'in son açıklamalarının AB'nin 29 Kasım'da kamuoyu ile paylaştığı Türkiye raporu bağlamında değerlendirilmesi gerektiği görüşünde.
Scazzieri, Borrell ve komisyon tarafından hazırlanan raporda Türkiye'nin Yunanistan ile yakınlaşması ve Doğu Akdeniz'deki sondajlarına son vermesiyle AB-Türkiye ilişkilerinin daha iyi bir noktada olduğuna işaret edildiğini vurgulayarak "Rapor AB'nin yapıcı olma çabasını temsil ediyor" dedi.
AB uzmanı Scazzieri'ye göre raporun en can alıcı bölümünü Türkiye'nin ancak Kıbrıs'ta tek devlet esasına dayalı bir çözümü desteklemesi halinde AB'nin de adımlar atacağının belirtildiği ifadeler oluşturuyor.
Scazzieri, "Raporda, Türkiye'nin ancak Kıbrıs'ta tek devlet esasına dayalı çözüme bağlılık göstermesi halinde Türkiye ile sektörel diyaloğun yoğunlaştırabileceği, Avrupa Yatırım Bankası'nın yeniden kredi musluklarını açabileceği ve Gümrük Birliği modernizasyonu görüşmelerinin başlayabileceği belirtiliyor. Ben ise Türkiye'nin Kıbrıs'a yönelik politikasını değiştireceğini düşünmüyorum, dolayısıyla Gümrük Birliği'nin güncellenmesine ilişkin görüşmelerin başlaması da uzak bir ihtimal olarak kalmaya devam edecek" diye konuştu.
Luigi Scazzieri, buna rağmen AB-Türkiye ilişkilerinin daha olumlu bir havanın hakim olacağı yönündeki öngörüsünü "İlişkilerde daha yoğun bir diyalog göreceğiz. Özellikle İsveç'in NATO üyeliğinin onaylanmış olması taraflar arasındaki pek çok sürtüşmeyi ortadan kaldırdı" şeklinde dile getirdi.
Türkiye ekonomisi nasıl etkilenir?
TÜSİAD'ın Berlin Direktörü Alper Üçok ise AB'nin Türkiye ile ilişkileri ilerletmek ve Gümrük Birliği'nin güncellenmesi için Kıbrıs meselesini bir şart olarak öne sürmesini eleştiriyor.
"Bunun ne kadar gerçekçi ve Türkiye'deki mevcut koşullarda ne kadar yapılması mümkün bir beklenti olduğu konusunda ciddi şüphelerimiz var" diyen Üçok, bu nedenle AB'nin son açıklamalarını Türkiye'ye yönelik gerçek bir açılım olarak değerlendirmenin zor olduğu görüşünde.
Peki Gümrük Birliği modernizasyonunu gerçekleşmemesi, Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin yeniden güçlü bir zemine oturtulamaması, zaten zordaki Türk ekonomisini daha da olumsuz yönde etkileyebilir mi?
Alper Üçok bu soruyu şu sözlerle yanıtladı:
"Tabii ki. Sonuçta Arap yatırımcılar dahi, yabancı yatırımcılar için Türkiye, AB'ye aday ülke konumu sayesinde cazipti. Gümrük Birliği'nin içerisinde yer alması, mal ticaretinde Tek Pazar'ın bir parçası olması nedeniyle Türkiye'yi bir yatırım alanı olarak gördüler. Ancak AB ile süreç soğuyunca, anlaşmalarda yapılması gereken güncellemeler yapılmadığında tabii ki Türkiye'nin yatırım çekme potansiyeli zarara uğruyor. Türkiye yatırım çekemiyor. AB ile yeni bir sayfa açılması, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi için bir yol haritasının ortaya çıkartılması, tabii ki Türkiye ekonomisinin önünü açacaktır."
31 Mart seçimleri neden önemli bir sınav?
Bu arada 31 Mart yerel seçim sürecinin hem Brüksel hem Avrupa başkentleri tarafından yakından izlendiğine işaret eden AB'li diplomatik kaynaklar, olası gelişmelerin AB'nin Türkiye ile ilişkilerinin geleceğini de etkileyebileceğini vurguluyor.
CATS uzmanı Sinem Adar, 31 Mart seçimlerinin önemine atıfta bulunarak bunun Türkiye için "sıradan bir yerel seçimden çok daha fazlası" olduğuna, sonuçlarının iktidardaki AKP ve ortakları için olduğu kadar muhalefet için de önemli sonuçlar doğurabileceğine işaret ediyor.
Adar, kaleme aldığı ve CATS tarafından yayımlana son analizinde "Cumhurbaşkanı Erdoğan için İstanbul başta olmak üzere şu anda muhalefet tarafından yönetilen büyük metropollerde kazanılacak zaferler, altı milliyetçi ve İslamcı akımlarla çizilmiş otoriter yönetimini pekiştirmek için hayati önem taşıyor" görüşüne yer verdi.
Erdoğan'ın İstanbul ve Ankara'yı geri alarak "AKP'nin meşruiyetini güçlendirmeyi" hedeflediğine işaret eden Adar, İstanbul'un Türkiye ekonomisinin kalbi konumunda olduğunu, belediye başkanlığını geri almasıyla AKP'nin finansal kaynaklarının güçleneceğini, yerel seçim zaferlerinin aynı zamanda Erdoğan'ın başkanlık sistemini ve gücünü pekiştirmesini de destekleyeceğini kaydetti.
Adar, muhalefetin zemin kaybettiğine, bu partilerin oluşturdukları ittifakın dağıldığına işaret ederek "Erdoğan'ın büyük metropolleri geri kazanmak için bu seçimlerde eli, beş yıl öncesine kıyasla daha güçlü" gözlemini aktardı.
"AB Erdoğan ile nasıl iletişim kuracağını çözdü"
Peki Erdoğan'ın 31 Mart'taki olası seçim zaferleri otoriter yönetimini daha da güçlendirmesi, Türkiye'nin AB ile ilişkilerini nasıl etkiler?
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Adar, Türkiye için Avrupa'nın göz ardı edemeyeceği bir aktör olduğunu, ekonomisi zorda olan Türkiye'nin de AB'ye ihtiyaç duyduğunu vurgu yaparak şunları kaydetti:
"Üyelik müzakerelerinin fiili olarak durması bağlamında, AB'nin Türkiye üzerinde normatif bir kaldıraç gücü kalmadı demek yanlış olmaz. Hem Ankara hem Brüksel, ikisi de kendi çıkarları doğrultusunda birbirileriyle ilişki kurma konusunda istekliler diyebiliriz. Hem Karadeniz hem de Ortadoğu'daki kırılmalar ve çatışmalar göz önünde bulundurulduğunda, AB'nin Türkiye ile ilişkilerinde önceliği dış politika ve güvenlik meseleleri. Bölgesel ve küresel ölçekteki krizlerin çokluğu göz önünde bulundurulduğunda da AB için Türkiye'nin istikrarının, siyasal sisteminin karakteri sorununda daha ön planda olduğunu iddia edebiliriz. Türkiye hem çok büyük hem Avrupa'nın komşusu hem de ekonomik ve toplumsal anlamda Avrupa ülkeleri ile oldukça yakın bir ilişkiye sahip."
AB'nin öncelikleri farklı
Son iki yıldır Rusya tehdidine odaklanan AB'de dikkatler, bu yıl Haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerine çevrilmiş durumda. Avrupa ülkelerinde güçlenen aşırı sağın parlamento seçimlerinde kazanmaları muhtemel destek, AB'nin geleceği ile ilgili pek çok soru işaretini de beraberinde getiriyor.
Siyasi gözlemciler, Avrupa Parlamentosu seçimleriyle birlikte Avrupa Komisyonu'nda da görev değişiklikleri yaşanacağına, örneğin Türkiye ile ilişkilerin geleceğine dair öneriler hazırlayan Josep Borrell'in de bir kaç sonra görevine veda etmek durumunda kalabileceğine işaret ediyor.