Avrupa Komisyonu'nun 2012 Türkiye İlerleme Raporu’nda basın ve ifade özgürlüğü konusunda kaygı verici bir gerileme sürecine girildiğine vurgu yapıldı. Ahmet Şık, Nedim Şener gibi birçok gazetecinin tutuklu veya tutuksuz olarak yargılanmasından duyulan kaygının dile getirildiği raporda Terörle Mücadele Kanunu'nun basın ve ifade özgürlüğü önünde ciddi bir engel oluşturduğu belirtildi. Raporun, müzakere sürecinde yayımlanan 'en sert rapor' olduğu yönünde değerlendirmeler yapıldı.
Piyanist Fazıl Say'ın sosyal paylaşım sitesi Twitter'dan paylaştığı mesajın ardından açılan soruşturma süreci de rapora girdi. Suriye'deki gelişmeler konusunda Ankara'nın Suriye'ye karşı soğukkanlı bir tutum sergilediği ve uluslararası toplulukla birlikte hareket ettiğine dikkat çekildi.
Raporda Türk ekonomisi de mercek altına alındı. Avrupa'daki krize rağmen Türkiye'nin sağlıklı bir şekilde büyümeye devam ettiğine işaret eden Avrupa Komisyonu, Türk ekonomisinin yapısal açıdan sağlam temellere dayalı olduğunu belirtti. Büyüme hızının Avrupa ortalamasının üstünde olduğuna dikkat çekerek, cari açık ve işsizlik dışında makro ekonomik göstergelerin iyi bir seviyede olduğu raporda not edildi.
Avrupa Komisyonu'nun İlerleme Raporu'nda Kürt açılımı da yer aldı. Avrupa Komisyonu, PKK'nın saldırılarını kınarken, Kürt açılımında geçtiğimiz yıla kıyasla herhangi bir gelişmenin kaydedilmediğini belirtti.
Milliyet'in haberine göre, 101 sayfalık taslak belgede öne çıkan vurgular özetle şöyle:
İfade ve basın özgürlüğü
"Yapılan reformlar ifade özgürlüğü alanında belirgin bir ilerleme sağlanması açısından yeterli olmadı. İfade özgürlüğü ihlallerindeki artış ciddi endişe kaynağı olmayı sürdürüyor. Medya özgürlüğü uygulamada daha da kısıtlandı. Hükümet üyeleri, üst düzey devlet yetkilileri ve askerler defalarca basına yüklenerek dava açtılar. Hükümete yönelik açıkça eleştiride bulunan yazılar kaleme alan bazı gazeteciler işlerinden oldu. Otosansür, Türk medyasında yaygın bir fenomen haline geldi. Organize suçlar ve terörle mücadele konusunda yasal çerçeve hala muğlak ve istismar edilmeye açık tanımlar içeriyor. TMK 6. ve 7. maddeleri ile TCK’nın 220. ve 314. maddelerinin kombine edilerek uygulanması istismarlara yol açıyor. Bir yazı yazmak ya da konuşma yapmak terör örgütü üyeliği ve liderliği suçlamasıyla dava açılmasına ve uzun hapis cezaları verilmesine yol açabiliyor. Bazı gazeteciler serbest kaldı. İnternet sitelerine yönelik süre ve kapsam açısından orantısız yasaklar sürdü."
'Davalar kutuplaştı'
"Sanık hakları, uzun tutukluluk süreleri ve aşırı derecede uzun iddianamelerle ilgili endişeler sürdü. Türk demokratik kurumlarının ve hukukun üstünlüğünün iyi işlemesinin güçlendirilmesi açısından bir şans sunan davalar, geniş kapsamları ve yargı alanında yaşanan eksiklerle ilgili ciddi endişelerin gölgesinde kaldı. Davalar aynı zamanda Türk siyasetindeki kutuplaşmaya da katkıda bulundu. Sanık haklarının korunması ve şeffaflığın hakim olması açısından yargı süreci hızlandırılmalı. Yargı, sadece polis tarafından toplanan ya da gizli tanıklar tarafından verilen kanıtları kabul ediyor.
Yargı alanında bazı ilerlemeler kaydedildi. Deniz Feneri savcılarının görevden alınmasına yönelik kararın yürütmenin baskısıyla yapıldığı endişesi var. 3. Yargı Reformu Paketi, Türk ceza adalet sisteminin sorunlu alanlarına eğilmekte yetersiz kalmakla birlikte doğru yönde atılmış bir adım. Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve verimliliği konusunda daha fazla çabaya ihtiyaç var."
'Yasal düzenlemeler gerekli hazırlıklar olmadan yapıldı'
Yeni anayasa çalışmaları konusunda olumlu adımlar atıldı. Demokratik ve katılımcı bir süreç devreye sokuldu. Yeni anayasa demokrasiyi, hukuk devletini, insan haklarını ve azınlık haklarının korunup saygı gösterilmesini garanti altına alan kurumların istikrarı açısından çimento görevi görmeli, başta Kürt sorunu olmak üzere uzun soluklu sorunlara eğilmeli. Yeni anayasanın meşruiyeti için uzlaşı ruhunun korunması ve mümkün olan en geniş danışmanın sağlanması kilit öneme sahip. 2010’da yapılan anayasa değişikliklerinin uygulanması sınırlı kaldı.
Hükümet
"Yargı reformu ve asker sivil ilişkilerinin normalleştirilmesi hükümetin önceliği olmayı sürdürüyor. Kürt sorunu konusundaki retorik, siyasi çözüm amaçlı bir ilerlemeye dönüşmedi. Önemli yasal düzenlemeler yeterli hazırlık ve danışma yapılmaksızın hazırlandı. Medyadan ve sivil toplumdan gelen eleştirilere hükümet üyeleri düşmanca bir yaklaşımla tepki verdiler."
Parlamento
"Siyasi partiler arasındaki sürekli diyalog ve uzlaşı ruhu eksikliği parlamentonun siyasi reformlar üzerinde çalışmasını, ana görevlerini yerine getirmesini ve yürütmeyi denetlemesini engelliyor. Dokunulmazlıkların çapı geniş. Yüzde 10’luk seçim barajı Avrupa Konseyi’nin en yüksek oranı olmayı sürdürüyor. Siyasi partilerin kapatılması ya da finanse edilmeleri konusunda Avrupa standartlarına uyumlu hale gelme alanında ilerleme sağlanmadı."
Gül'e övgü
Raporda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yeni anayasanın gerekliliği ve tutuklanan gazetecilerle ilgili endişelerini dile getirdiği ve arabulucu rol oynamayı sürdürdüğü bilgisi verildi.
Uludere
İlerleme Raporu'nda Uludere de unutulmadı. Hava saldırısında 34 sivilin katledilmesinin ardından şeffaf bir soruşturmanın yürütülmediği ve bunun güveni sarstığı not edildi.
Asker-sivil
"Askerler üzerindeki sivil denetimin konsolidasyonu sürdü. Genelkurmay Başkanı genelde siyasi konularda doğrudan ya da dolaylı baskı uygulamaktan kaçındı. Savunma sektörünün şeffaflığı ve hesap verebilirliği sınırlı kaldı. Sivil-asker ilişkilerinin normalleştirilmesi konusunda çok sayıda sembolik adım atıldı. Askeri yargı sistemi ve jandarma üzerindeki sivil denetim konusunda daha fazla reform gerekiyor."
'Demokrasinin en önemli zorluğu Kürt sorunu'
Raporda Kürt sorununun Türk demokrasisi açısından en önemli zorluklardan biri olmayı sürdürdüğü yazıldı. Raporda Kürt sorununa ilişkin şunlar yer aldı: "2009’daki demokratik açılım sürdürülmedi. Hükümet, devletin PKK’yla gizli görüşmeleri bıraktığını ancak PKK’yla bağlantısı olmayan siyasi taraflarla diyaloğu sürdürme eğiliminde olduğunu duyurdu. Terör eylemleri, askeri operasyonlar arttı. KCK operasyonları basın mensuplarını ve insan hakları savunucularını da kapsayan şekilde genişledi. Kültürel haklarda ilerleme sağlandı.
İşkence ve kötü muamele
Raporda, kötü muamele sayısında düşüş sürdüğü kaydedilirken, aşırı güç kullanımının endişe kaynağı olmayı sürdürdüğü vurgulandı. Türkiye'deki cezaevlerinde reformlara devam edildiği ancak "Mahkûmlarla ilgili kayıt yapılması, hücre hapsine aşırı başvurulması, tutukluların ve ziyaretçilerin aşırı düzeyde aranmasının aralarında bulunduğu kötü muameleler endişe yaratıyor" dendi.
Din ve inanç özgürlüğü
Raporda din ve inanç özgürlüğüne ilişkin olarak şu ifadeler yer aldı: "Din ve inanç özgürlüğüne genelde saygı gösteriliyor. Türk makamlarına göre Fener Rum Patriği’nin ekümenik sıfatını kullanmasına engel yok bununla birlikte bu yönde bir izin gelmediği için patrik yazışmalarında Fener Rum Patrikhanesi ifadesini kullanmayı sürdürüyor. Heybeliada Ruhban Okulu hala kapalı. Alevilere yönelik 2009’daki açılımın devamı gelmedi. Cemevleri hala ibadethane olarak görülmüyor. Vicdani ret konusunda bazı ilerlemeler kaydedildi."
'Balyoz kararı rapora yansıyacaktır'
Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer, 26 Eylül 2012'de yazdığı köşe yazısında, kısa süre öncesine kadar Türkiye-AB ilişkileri açısıdan kritik bir noktada görev yapan emekli bir AB diplomatın görüşlerine yer verdi. Çakırözer, AB diplomatının "Basılmamış kitabın yakılması, gazetecilerin hapiste tutulması Türkiye’nin imajına ne kadar zarar veriyorsa, Balyoz’da yapılan hukuk hataları da aynı derece zarar veriyor. AB raporuna bu bakış yansıyacaktır. AB Komisyonu’ndan çıkacak raporun son hali daha detaylı ve ağır olabilir" dediğini aktardı. Yazıyıyı okumak için TIKLAYIN