Dünya
Deutsche Welle

AB çok dillilikte sınıfı geçemiyor

AB ve Almanya, çok dillilikte ABD ve Kanada'nın çok gerisinde. Dil uzmanları, farkın nedenlerini ve Avrupa ülkelerindeki çifte standartları DW' Türkçe'ye değerlendirdi.

04 Mart 2016 00:08


İki dillilik ve çok dillilik kavramları, Avrupa Birliği'nin metinlerinde sıkça karşımıza çıkar. Söz konusu kavramlar, yabancı dillerin ve ülkede yaşayan göçmen dillerinin eğitim-öğretime katılımı ve toplumların kültürel etkileşimiyle yakından ilgilidir. Ancak Birlik ülkelerinin bu konudaki politikaları AB metinlerindeki çok dillilik hedefini karşılar bir nitelik sergilemiyor. Özellikle göçmenlere ait diller genelde ikinci planda kalıyor ve çok az destek görüyor.

Berlin Türk Büyükelçiliği ve Genel Dil Bilimleri Merkezi'nin düzenlediği Türkçe ve Rusça dilleri odaklı ‘Alman Eğitim Sisteminde Çok Dilliliğin Geleceği' adlı sempozyuma katılan Toronto Üniversitesi'nden Prof. Dr.Jim Cummins, DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada AB ülkelerinin İngilizce ve Fransızca gibi dilleri çok dilliliğin bir parçası olarak gördüğünü ancak yaygın konuşulan göçmen dillerini Kanada ya da ABD gibi henüz içselleştiremediğini ifade ediyor. Prof. Cummins bu toplumların yapılarında, oluşum şartlarında ve tarihsel arka planlarında belirgin farklar bulunduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Kanada ve ABD ‘iskân toplumları' olarak nitelendirilirler yani büyük ölçüde göçmenlerin bir araya gelerek oluşturduğu toplumlardır ve her birinin getirdiği kültür harmanlanarak, Kanada ve ABD'yi oluşturmuştur. Bu nedenle göçmenleri içlerine almaya hazırdırlar. Avrupa toplumları ise tarihsel oluşumları gereği daha homojen bir yapıda.”

Avrupa'yı toplumsal farklılıklar korkutuyor

Cummins, Avrupa ülkelerinin göçmenlerin toplumda oluşturabileceği farklılıklardan endişe ettiğini kaydederek, söz konusu yaklaşımın olumsuz sonuçlarını şu sözlerle anlatıyor:

“Bu endişe ne yazık ki bazen yanlış politikalara da malzeme oluyor. Politikacıların söylemleri, medyada yer alan haberler nedeniyle göçmen çocukların anadillerini konuşmamaları gerektiği, okul başarılarının bundan olumsuz etkilendiği ifade edilmekte. Hâlbuki bilimsel araştırmalar bunun tam tersini söylüyor. Çok dilli çocukların zihinleri daha işlektir ve analiz yapmaya daha elverişlidir. Almanya'daki çalışmalar da, anadilini iyi bilen çocukların akademik gelişimlerinin yüksek olduğuna ve Almanca’yı çok daha iyi öğrendiklerine işaret ediyor."

Avrupa çok dilliliğe çifte standartlarla yaklaşıyor

Fransa'da çok dillilik ile ilgili araştırmalar yapan Rouen Üniversitesinden Prof. Dr. Mehmet Akıncı da, Fransa örneğinden hareket ederek, Avrupa tarihinde çok dilliliğin desteklenmediğini, tam tersine bazı ülkelerde yerel dillerin yok edilmesi için çaba sarf edildiğini söylüyor. Akıncı, göçmen dillerinin de bugün benzer bir akıbetle karşı karşıya olduğunu savunuyor. AB'nin hedef olarak gösterdiği çok dilliliğin çifte standart bir yaklaşımla zarar gördüğünü ifade ediyor:

“Dillerin değerleri, maalesef ülkeden ülkeye değişiyor. Mesela İngilizce, Fransızca denince zenginlik olarak algılanıp, o şekilde lanse ediliyor. Ama Arapça-Fransızca, Ermenice- Fransızca ya da Türkçe-Fransızca denilince ortaya kaçınılması gereken diller çıkıyor. Bu diller için yapılacak çalışmalar ve politikalar olumsuz önyargılara kurban ediliyor. Diller arasında ayrım yapmak acınılası bir durumdur. Biz dilbilimciler için her dil kıymetlidir.”

İngilizce, Fransızca hala favori

Genel Dil Bilimleri Merkezi'nden Prof. Dr. Natalia Gagarina ise Rusça ya da Türkçe gibi dillerin AB ülkelerinde İngilizce ya da Fransızca gibi başat dillerin yerini almasının pek mümkün olmadığını savunuyor. Gagarina İngilizce'nin bilim ve iletişim dili, Fransızca'nın elit bir dil olarak kabul gördüğünü, bu nedenle başta ailelerin bu dilleri tercih ettiğini ifade ediyor. Dilbilimci bununla birlikte iyi öğrenilen anadilin ve bu sayede gelen çok dilliliğin de bireyin gelişiminde önemli rol oynadığını ekliyor:

“Bilimsel çalışmalardan da biliyoruz ki, çok dil konuşan kişi, farklı kültürleri daha iyi anlıyor; yeni dilleri daha hızlı bir şekilde öğreniyor. Ayrıca sahip olduğu diller sayesinde dünyayı diğer insanlardan daha iyi takip edip, çok yönlü ve derinlemesine analizler yapabiliyor. Bu da toplumsal hayat, birlikte yaşam için son derece önemli diye düşünüyorum.”

Anadil dezavantaj değil, bir zenginlik

Çok dillilik sempozyumunun düzenlenmesine destek veren Berlin Türkiye Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu, Almanya’daki bilimsel veriler doğrultusunda yeni dil politikalarına ihtiyaç duyulduğunu belirterek, dünyanın çeşitli yerlerinden edinilen tecrübelerin ve araştırmaların da anadilin entegrasyona engel değil, toplumsal hayat için bir zenginlik olduğuna işaret ettiğini söylüyor.

Aynı şekilde Almanya'da Türkçe eğitim ve öğretim çalışmaları yapan Berlin Büyükelçiliği Eğitim Müşaviri Prof. Dr. Cemal Yıldız da Almanya'da yaşayan Türk ve Rus nüfusuna dikkat çekerek, her iki kökenden gelen çocukların özgüvenli bireyler olarak toplumda yer edinebilmeleri için anadilin en iyi şekilde öğrenilmesi gerektiğini şu sözlerle vurguluyor:

“Çok dillilik ve anadil eğitimi, çocukların okul başarısını destekleyen unsurlar. Bu çerçeveden baktığımızda hem Alman toplumunun geleceği, hem buradaki yabancıların Alman toplumuna uyumu açısından anadil eğitiminin çok yönlü politikalarla desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.”

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle