Dünyanın dört bir yanında kadınlar 8 Mart kutlamalarına hazırlanırken, 8 ülkeden 8 kadın, kısa cevaplarla 8 Mart’ın kendileri için ne ifade ettiğini Mezopotamya Ajansı’na anlattı.
Hartmann, “Emek mücadelesinde, kapitalizme karşı mücadelede, beden siyasetinde, her alanda kadın mücadelesi esastır. Kadın mücadelesi, devletin bedenlerimizi ve insanları nasıl kontrol ettiğiyle ilgilidir. Bu yüzden inanılmaz bir potansiyele sahiptir. Bu nedenle feminist mücadeleyi tüm mücadelelerin temeli olarak görüyorum. Ve bunun şu anda Almanya’da gerçekleşmekte olduğunu fark ediyorum. Feminist mücadele, özgürlüğün çekirdeği olma konusunda devasa bir potansiyele sahip” dedi.
Filistin Kadın Komiteler Birliği Temsilcisi
Abeer Abu Khadir, Filistin’deki öncelikli mücadelelerinin Filistin devletini kurma, işgalciler elindeki kadın, erkek ve çocuk tutukluların serbest bırakılması olduğunu belirtti. Khadir, “Amacımız her türlü ayrımcılığın sona erdiği bir toplum yaratmak ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti teşvik eden toplumsal mirastan kurtulmaktır” diye belirtti.
Khadir, Filistinli kadınların, ulusal kurtuluş mücadelesine katılımlarıyla halkın tarihinde ve davasında ayrı ve ayırt edici bir iz oluşturduklarını dile getirdi.
“Filistinli feministler ve feminist kurumlar, hükümeti bağlayıcı uluslararası sözleşmeler ve anlaşmalarla kadınları her türlü şiddetten koruyan yasalar için de çalışıyor” diyen Khadir, “8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, ırk ayrımcılığı ve kadının tüm haklarından mahrum bırakılarak aşağılanmasına karşı, siyonist koloniciliğin yaşam hakkı tanımadığı feminist mücadeledeki kadınların mücadelelerinin altını çiziyoruz. 8 Mart, ulusal ve sosyal haklarımızı savunduğumuz militan bir gündür. Bu yıl da, Kovid-19 salgınına rağmen kadınların katılımıyla tüm gün sürecek birden fazla yürüyüş ve etkinlikler organize ediyoruz. Konferanslar, sergiler ve kadın mahkumların, çalışan kadınların, yoksul kadınların sorunlarına ilişkin seminerler düzenliyoruz” dedi.
İspanya
İspanya Colectiva DisPuta kurucularından trans kadın Veronica Arauza, 2000 yılından bu yana trans ve sömürge karşıtı mücadelede aktif yer aldığını aktararak, “Dünyanın farklı yerlerinde farklı sosyal grupların nasıl mücadele ettiğini ve geliştiğini görmek çok kıymetli. Dünyanın bir ucundaki devrimden bir şeyler öğrenmek ve ataerkil sistemi alaşağı edecek bağlantılar ve ilişkiler kurmak da öyle. Şu anda ülkemde gördüğüm sorunlar, siyasi düşüncelerin nasıl sorgulandığıyla ilgili” ifadelerini kullandı.
Tarihte ilk olarak kadın bedeninin sömürge haline getirildiğini kaydeden Arauza, “Jin kelimesinin yaşam anlamına geldiğini de düşünürsek. Kadın bedenini sömürge haline getirmek sömürgeci bir zihniyetin ürünüdür, aynı sömürgeci zihniyet kadın bedeni üzerinden her alanda sömürgeler yaratmaktadır. Ancak biz her şeyi insanın malı olarak gören ataerkil hegemonyayı sorguluyoruz. İkili cinsiyetin içinde tezahür etmek istemeyen her türlü kimliği reddeden hükümetlerle aynı çizgide yer alan bir zihniyetle mücadele ediyoruz” dedi.
Şili
Güney Amerika kıtasında yer alan Şili’den mesaj gönderen Maria Basura, 2016 yılında başlatılan Fuck the Fascism projesinin iki kurucusundan biri. Ülkelerinde karşı karşıya oldukları en önemli sorunun eşitsizlik olduğunu dile getiren Basura, “Çünkü burası bir diktatörlük ve çok şiddetli polis ve devlet baskısıyla karşı karşıyayız. Ve şimdi insanlar sokaklara çıkıyor, mücadele etmek, taşlar atmak için. Ülke çapında milyonlarca kadın ve muhalif örgüt harekete geçmiş durumda. İçinde göçmen kız kardeşlerimiz, trans yoldaşlarımız ve bastırılan tüm azınlıkları içeren kesişimsel feministler olmadan sokaklarda 8 milyon insan olmamız mümkün değil. Hep beraber bir aradayız” dedi.
Yunanistan
Yunanistan’da Öğretmenler Sendikası “Aritsotle” İdari Konsey üyesi ve aynı zamanda Atina Belediye Meclis üyesi olan Dina Reppa, tüm dünyada olduğu gibi Yunanistan’da da kadınların pandemi sürecinden dolayı birçok sorunla karşı karşıya kaldığını anlattı.
Kadınların bu süreçte yaşadıkları sorunları ise Reppa, şöyle aktardı:
“Uzun süreli evden çalışma hali, kadınlar için ev içinde iş yoğunluğunun artması anlamına geldi. Bir yandan evde çalışırken bir yandan çocukları da evde eğitim görmekte olduğu için onlarla ilgilenmek zorunda kaldılar. Bunun da hem kişisel hem de iş açısından bazı sonuçları oldu. Bu süreçte pek çok kadın ev içi şiddet ve istismara maruz kaldı. Son dönemde dünyanın her yerinde artan kadına, çocuğa ve LGBTİ+ bireylere yönelik şiddet buzdağının sadece görünen kısmı. Ev içi şiddette ciddi bir artış oldu ve pek çok kadının da koruma kurumlarına başvurma imkanı olmadı.”
İngiltere
Morning Star Kadın Çalışmaları editörü Bethany Reilley, pandemi ile birlikte İngiltere’de de kadın haklarına yönelik saldırıların arttığını, var olan sorunların ise derinleştiğini söyledi. Örnek olarak ev şiddeti gösteren Reilley, İngiltere ve Galler’de her 3 günde bir bir kadının eski eşi veya arkadaşı tarafından öldürüldüğünü belirtti. Çocukların ve kadınların istismarcılarla evlere kapanmak zorunda kaldığını ifade eden Reilley, bu süreçte aile içi şiddete maruz kalanları desteklemek üzere kurulan ulusal yardım hatlarını arayanların sayısında inanılmaz bir artış olduğunu dile getirdi.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne ilişkin Reilley, şu mesajı verdi:
“Bugün bize uluslararası kız kardeşliğin neler başarabileceğini anımsatsın ama daha ne kadar çok işimiz olduğunu da aklımızdan çıkarmayalım. Ve bu yıl, insan haklarını ve kadın haklarını pandemi bahanesiyle askıya alan dünyanın dört bir yanındaki hükümetlere karşı mücadelemizi yükseltmeye adayalım. Son olarak, Türkiye’deki Kürt kız kardeşlerimi ve tüm dünyadaki ezilen kadınları en içten dayanışma duygularımla selamlıyorum. Uluslararası kadınlar günümüz kutlu olsun.”
Süleymaniye
Tevgera Azadi (Özgürlük Hareketi) Süleymaniye Bürosu Eş Başkanı Şehên Mihemed, 8 Mart hazırlıklarının sürdüğünü belirterek, “Sadece 8 Mart’ta değil, biz kadınlar için her gün mücadele ve direniş günüdür. Özellikle kadının özgürlüğü ve kadın haklarının kazanımı temelinde. Bu çerçevede sivil toplum örgütleri çeşitli eylem ve etkinlikler gerçekleştirecek. 5 Mart’ta yapılacak olan eylemimiz çok önemlidir ve bu eylemde kadının özgürlüğünü savunma zamanı (Kat Katî Parastinî Jinî Azad û Komelgehê Azad e) esas sloganımız olacak” dedi.
İrlanda
İrlanda’da Why Not Her adlı kolektif oluşumun üyesi olan Linda Coogan Byrna, “Why Not Her, İrlanda’da medya endüstrisinde bir araya gelmiş, cinsiyet eşitliği ve çeşitliliği için çalışan kadınlardan oluşan bir kolektiftir. Radyo yayınlarındaki cinsiyet dengesini sağlamak için mücadele ediyoruz” dedi.
Radyolarda daha fazla kadının sesinin duyulması için mücadele ettiklerini anlatan Byrna, “Galce de bir söz var, ‘Ni Saoirse go Saoirse na mBan’, kadın özgürlüğü olmadan özgürlüğün elde edilemeyeceği anlamına gelir. Hepimiz bunun için çalışıyoruz, birlikte çalışıyoruz çünkü ancak birlikte çalışarak başarabiliriz. Uzun bir yol kat ettik ve başaracağımızdan eminiz çünkü bu kadar çok kolektifin güçlerini birleştirdiği ve daha iyisi için çalıştığı bir durum daha önce olmamıştı” diye belirtti.
Bu bülten, SES Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu tarafından derlenmiştir.