28 Kasım 2024 11:04
6 Şubat 2023'te Kahramanmaraş'ta meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin etkilediği illerde yapılan araştırma, deprem sırasındaki travmatik anın hâlâ çok canlı olduğunu ortaya koydu. Depremden 16 ay sonra katılımcıların yüzde 43,6’sının travma sonrası stres bozukluğu belirtileri gösterdiği görüldü. Depremin yaşamı aniden alt üst etmesiyle yaşamın anlamını sorgulayan kişiler, geleceğe dair umutsuz olduklarını ve yaşamdan keyif almadıklarını söyledi. Konteynerde yaşamanın travmayı derinleştirdiği, aile üyelerinin birbirinden ayrılamaz hale gelmesinin aile sistemini zedelediği vurgulandı.
"6 Şubat Depremlerinin Ruhsal ve Toplumsal Etkileri Araştırması", Travma ve Afet Ruh Sağlığı Çalışmaları Derneği (TARDE) ve UNICEF işbirliğinde Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Adıyaman illerinde yürütüldü. TARDE Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Özlem Karaırmak ve TARDE üyesi Uzman Psikolog Ece Önder araştırma sonuçlarını dün Bahçeşehir Üniversitesi'nde düzenlenen bir toplantıyla duyurdu.
Öne çıkan bulgular
|
Araştırma sonuçları, sağlık alanında ciddi sorunlar yaşandığını ortaya koydu. Yaşanan sağlık sorunları arasında; depreme bağlı sağlık problemlerinin devam etmesi, kronik sağlık problemlerinin artması, solunuma bağlı sağlık sorunlarının artması, asbest nedeniyle kanser olma korkusunun artması, sağlık personeli sayısının yetersiz olması, hastanelerin tam kapasite çalışmaması, yıkılan ya da ciddi zarar gören sağlık kurumlarının çok sayıda olması, sağlık çalışanlarının deprem sonrası göç etmesi yer aldı.
Araştırma sonuçlarına göre, 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri sonrası iş gücü ve sermaye kaybının ticaret faaliyetlerini sekteye uğradığı belirtilirken, büyük ölçekli mal kayıpları ve ekonomik sıkıntıların halen yaşandığı ifade edildi. Gündelik hayat düzeninin yeniden kurulması ve normalleşmenin hızlanması için maddi kayıpların telafi edilmesinin önceliklendirilmesi gerektiği ifade edildi.
Araştırmanın sonuçları, deprem nedeniyle yaşanan derin travmalara bağlı olarak psikolojik yardım arayışının yoğun olarak devam ettiğini ancak psikolojik yardım kaynaklarının kısıtlı olduğunu ortaya koydu.
Öte yandan, bir diğer bulgu, depremi yaşayan bireylerin yakın çevrenin ve toplumun kayıtsızlığı karşısında kırılganlıkları oldu. Deprem ve kayıplar hakkında konuşma ve anlaşılma çok güçlü bir bulgu olarak ortaya çıktı.
Araştırmanın sonuçları konteyner kentlerdeki yaşamın kolay olmadığını göz önüne serdi. Konteynerlerde fiziksel alanın yetersizliği, ses yalıtımının olmaması, dayanıksız malzeme kullanılmış olması gibi konteynerlerin fiziksel koşullarının zorlayıcılığı, yaşam alanın darlığı nedeniyle mahremiyetin kaybolması, altyapı sorunları, elektrik ve su kesintileri, konteynerlerin mevsime bağlı iklim koşullarına uygun olmaması, deprem sonrası ruh sağlığı problemlerini derinleştirdi.
Özellikle konteynerlerin 21 metrekarelik alanının, sağlıklı bir aile yaşamı için uygun olmadığını ortaya koydu. Konteyner kentlerdeki sosyalleşme alanlarının yetersiz olması bir diğer önemli sonuç olarak ortaya çıktı.
Aile içi ilişkilerde bozulma ve şiddet, yakın ilişkilerde sorunlar, aile üyelerinin birbirinden ayrılamaz hale gelmesi, deprem öncesi aile içi sorunların derinleşmesi gibi durumlara bağlı olarak, aile sisteminin zarar gördüğü belirtildi.
Araştırmaya göre; deprem sonrası cami, çarşı gibi şehir hayatının simgesel unsurlarının yok olması ve yıkım sonrası şehirdeki boşlukların giderek artması, depremi yaşamış kişilerin travmadan iyileşme süreçlerini olumsuz etkiledi.
Depremi yaşamış kişiler, yeniden deprem olacak korkusuyla yaşadıklarını ve bu korku nedeniyle binalara girmekte zorlandıklarını dile getirdi. Özellikle, artçı depremler, elektrik kesintisi, yağmur, gök gürültüsü, aşırı rüzgar ve fırtına sonrasında artan korku nedeniyle güvensizlik ve panik atak yaşadıklarını söylediler.
Bulgulara göre; hem yetişkinlerde hem çocuk ve ergenlerde kontrolsüz ve artan öfke belirtileri aile içi ilişkileri zorlaştırdı. Bedende sebepsiz ağrılar, uyku problemleri , unutkanlık ve yeme alışkanlıklarında olumsuz değişimler yaşanmaya başladı.
Depremin yaşamı aniden alt üst etmesiyle yaşamın anlamı sorgulayan kişiler geleceğe dair umutsuz olduklarını ve yaşamdan keyif almakta zorlandıklarını söyledi.
Deprem sonrası yaşanan ruhsal sorunlara ilişkin temalar, şunlar üzerine yoğunlaştı:
Uzmanlar, özellikle travmatik etkinin çok derin olmasının, travmatik stres belirtilerinin yoğun yaşanmasına neden olduğunu belirtti.
Travmatik stres belirtilerinin zorlayıcılığının, ilişki problemlerini beraberinde getirdiği vurgulandı. Yakın ilişkilerin ruh sağlığını koruyan etkisinin azalması sonucu, travmaya bağlı varoluşsal sorgulamaların ve yalnızlaşmanın arttığı gözlemlendi.
Yas tepkileri ve kayıplara bağlı sorunlara ilişkin temalar arasında 'ertelenmiş yas, kayıplar sonrası yas tepkileri, travmanın yası gölgelemesi, çoklu kayıplarla baş etmeye çalışmak, kaybetme korkusu, depresif belirtiler, ağlama krizleri' yer aldı.
Çoklu kayıplar sonrası zihinsel olarak kişilerin "Hangisine üzüleceğim" sorusu ile meşgul olduğu ve bu durumun kafa karışıklığına neden olduğu belirtildi.
Çekirdek ailede yaşanan çoklu kayıpların, ebeveynler için çoklu evlat kayıplarının, çocuklar için ebeveyn kayıplarının, cenazelerin yapılamamasının, yas çalışmalarını zorlaştırdığı belirtildi.
Depremi yaşayan çocuklar ve ergenlerde en sık ortaya çıkan mevcut sorunlar arasında, uygun çalışma ortamlarının ve oyun alanlarının olmaması, dar alanda bir arada yaşamanın getirdiği güçlük öne çıktı.
Ayrıca, kaynaklara erişim zorluğu, benlik değerlerinin zarar görmesi, değişen yaşam koşullarına uyum sağlamak zorunda kalmak, geçmiş yaşama duyulan derin özlem, yetişkinlerin ergenlere öfkeli tutumu ile baş etme ve yetişkinler tarafından anlaşmaya yönelik ihtiyacın yer aldığı görüldü.
Özellikle ergenler için konteyner kent yaşamının kısıtlayıcılığının, ergenlerin iyilik hâllerini olumsuz etkilediği gözlendi.
Derin travmatik etkiler arasında travma anının canlı olması, deprem ve kayıplar hakkında konuşma ve anlaşılma ihtiyacı, donma tepkileri, derin çaresizlik içinde olma, geçmiş travmatik öykünün tetiklenmesi, güven duyma ihtiyacı, sebepsiz ağrılar, hafıza sorunları öne çıktı.
Araştırmacılar tarafından travmatik belirtilerin yanı sıra yaşanan dehşete özellikle vurgu yapıldı ve deprem anındaki travmatik anının hâlâ çok canlı olduğu gözlemlendi.
Travmatik anın çözülmesi için konuşma ve anlaşılma ihtiyacı, depremi yaşayan çocuklar ve yetişkinler tarafından açıkça ifade edildi.
Depremi yaşayan ergenlerin ve yetişkinlerin varoluşa dair sorgulamalarına ilişkin belirtiler arasında 'hayatta kalmanın suçluluğu, ölüm korkusu, bunalma, umutsuzluk, varoluşsal sancı, gelecek kaygısı, yaşamın anlamsızlığı' yer aldı.
Kişiler, deprem sonrası gündelik hayat rutinlerinde keskin bir değişim olduğunu, eski düzenlerinin geri gelmeyecek şekilde bozulduğunu ve yaşamın devamını gösteren uzun vadeli panlamalar yapmaktan vazgeçtiklerini ifade etti.
Depremden 16 ay sonra katılımcıları yüzde 43,6'sı, orta ila şiddetli travma sonrası stres bozukluğu belirtisi gösterdi. Yüzde 64,9'u orta ila şiddetli anksiyete, yüzde 67,8'i ise orta ila şiddetli depresyon yaşadı. Bu durumun, yakınlarını kaybetme ya da buna tanıklık etme gibi travmatik deneyimlerle yakından ilişkili olduğu belirtildi.
Katılımcıların yüzde 60'ından fazlası, sesler, korkular ve depremle ilgili görsel hatırlatıcılar gibi duygusal ipuçlarıyla tetiklenen yüksek uyarılma ve tekrarlayan anılar yaşamaya devam etti. Bu belirtilerin henüz çözülemediği, uzun vadeli travmatik etkiye işaret ettiği ifade edildi.
Başlıca sonuçlar:
|
© Tüm hakları saklıdır.