Altı ay öncesine kadar normal bir hayat yaşayan Dilek Sakin, 15 Ağustos’ta en yakın arkadaşından evlatlık olduğunu öğrendi. Hürriyet’ten Sibel Arna’nın Sakin’le röportajı şöyle:
“Dilek Sakin altı ay öncesine kadar soyadı gibi sakin bir hayat yaşıyordu. Gerçi evliliğini yürütememişti ama kızına sarılarak hayata tutmuştu. Fakat 15 Ağustos’ta en yakın arkadaşından gelen bir telefonla her şey değişti: Arkadaşı ona aslında evlatlık olduğunu söyledi. O sırada babası yoğun bakımdaydı. Babasının başucunda annesine acı gerçeği doğrulattı. Annesi çocuğu olmayınca, başka bir kadına tutulan kocasını eve döndürmek için "hamileyim" yalanını uydurmuştu. 9 ay geçtikten sonra aranan yeni doğmuş bebek, gazete ilanıyla bulunmuştu. Bir doktorla stajyer hemşirenin gayrimeşru çocuğuydu aslında. Halasıyla, eniştesiyle, o zamana tanık olanlarla konuştukça, ortaya çıkan hikâye film senaryosu gibiydi. Tam 50 yıl yaşadığı hayat koca bir yalandı... Dilek Sakin şimdi kimliğini arıyor. Gerçek anne babasından ya da akrabalarından hiçbir beklentisi yok. Peşinde olduğu tek şey gerçek. Sözü ona bırakıyoruz.
Ben kendimi 10 Şubat 1959, Çengelköy doğumlu Dilek Sakin olarak bilirdim o telefona kadar. Çocukluk arkadaşım, kan kardeşim, yeminler ederek söyledi: "Artık bu yükü taşıyamıyorum, sen o ailenin kızı değilsin. Seni babanın da haberi olmadan başka bir aileden almışlar. Gerçek aileni ara bul."
Bir an zamanın donduğunu sandım. Ben donmuştum çünkü.
Anlattıklarını masal gibi dinliyordum: Annem ve babam evlendikten sonra dört yıl çocukları olmamış. Meyve sebze ticaretiyle ilgilenen, çapkınlığı ile ünlü babam evden uzaklaşmış, teselliyi başka bir hanımda bulmuş. Babam gittikten sonra annem birden adetten kesilmiş, hamile olduğunu düşünmüş, babama da öyle haber göndermiş. İşin gerçeği bu hamilelik dış gebelikle sonuçlanmış. Ancak babam eve döner diye, benim sevgili annem, halam ve eniştem, olayı gerçek hamilelik olarak devam ettirmeye karar vermişler. Babam sevinmiş sevinmesine de, o kadını da sevdiği için eve dönmemiş. Üç ayda bir bavul değiştirmek için uğrar olmuş. Annem her defasında babamı karnına yastık bağlayarak karşılamış. Evden dışarı adımını bile atmamış. Doğum zamanı yaklaşınca emlakçılık yapan eniştem gazeteye "Yeni Doğmuş Bebek Aranıyor" diye bir ilan vermiş. Bu ilan üzerine ben Çengelköy’e gelmişim...
İşte arkadaşım olayı böyle özetledi. Aradan üç saat mi geçti, beş saat mi hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde kızımı aradım. O benim bu hayatta sahip olduğum tek gerçek, her şeyim. Ona her şeyi anlattım. İkinci şoku birlikte yaşadık. Ancak öyle yürekli bir evladım var ki, beni rahatlattı, gevşetti, paniğimi ortadan kaldırdı. O gün hemen yanıma geldi.
Babam öğrendiği gün öldü
O sırada babam hastanede, yoğun bakımda, son günlerini yaşıyor. Her gün iş çıkışı hastaneye gidiyor, onunla ilgileniyorum. Altı gün hiç gidemedim. Onun yüzüne nasıl bakacaktım ki? 21 Ağustos’ta annemle hastanede buluşmak üzere sözleştik. Onu konuşturacak, her şeyi itiraf ettirecektim.
Babam komada yatakta yatıyor, annemle ben başucundaki koltukta yan yana oturuyoruz. Anneme öğrendiklerimi anlattım. Duyduklarına inanamıyordu. Yüzünün rengini, sesinin titreyişini, gözlerini kaçırışını, ilk anda inkâr edişini hiç unutmayacağım. Ama fazla dayanamadı. Ve benim değil babamın yüzüne baka baka itiraf etti her şeyi. Sanki günah çıkardı.
Arkadaşımın tüm anlattıkları doğruydu. Babamın eve gelmeyişi annemin rahatlıkla sahte bir hamilelik geçirmesine katkıda bulunmuştu. Eniştem o dönemde Beyazıt’ta arsa alım-satım işiyle uğraşıyordu. İlan çıktığı gün bir beyefendi arıyor ve elinde yeni doğmuş bir bebek olduğunu söylüyor. Teslimat eniştemin ofisinde yapılıyor. Annem bunun dışında başka bir şey bilmiyor.
Biz konuşurken komada olmasına rağmen babamın bizi duyduğuna inanıyorum. İnanmak istiyorum. Annem şahittir ki, bir anlığına gözünü açıp bana baktı. O gece on buçuğa kadar babamın başındaydım. Eve gittim, uyudum. Rüyamda babam benden bir bardak su istedi. Suyunu verdim ve bir telefon sesiyle uyandım. Hastaneden arıyorlardı, babam ölmüştü.
Biz Sabriye dedik siz değiştirebilirsiniz
Cenaze işleri bittikten sonra daha fazla detay öğrenmek için enişteme gittim. Halamla yıllar önce boşanmışlardı, 86 yaşındaydı, rahatsızdı ve kuzenimde kalıyordu. Bu büyük sırrı öğrenmem eniştemi şoke etti. Sakinleşince bana detayları anlattı:
"O yıllarda biz ve babanlar komşuyduk. Çengelköy’de bitişik yalı dairelerinde oturuyorduk. Babanların yalısının adı Edibe Hanım Yalısı’ydı, bizimkini hatırlamıyorum. Çok yakın olduğumuz için evliliklerinin dağılmasını istemedik ve bu yalanı kurguladık. İlana cevap veren kişi yani gerçek baban, Edirne’de bir doktordu, annen ise hemşirelik okulunda okuyan bir stajyer. 16-17 yaşında ya vardı ya yoktu. Baban başkasıyla evli olduğu için seni verdiler. Sarışınlığın annene, yüz hatların babana benziyor. Seni birlikte getirdiler. Yanlarında bir kadın daha vardı. O kadın "Babasının adı Sabri, biz kıza Sabriye dedik. Siz değiştirebilirsiniz" dedi. Bu sırada annen hüngür hüngür ağlıyordu. Baban seni teslim ettikten iki ay sonra ofisime tekrar geldi. Seni görmek istiyordu. Yanında iki küçük çocuk vardı. Sana ne kadar benzediklerini anlatamam. Onlar senin kardeşlerindi. Görmesine müsaade etmedik. Çünkü bir kere etseydik devamı gelir, o zaman da bizim tarafta bir aile faciası yaşanırdı."
Annemin vajinasına kesik atmışlar
Gırtlak kanseri olan eniştem bu konuşmadan bir ay sonra hayata gözlerini yumdu. Sıra halama gelmişti. Onda da bazı detaylar olduğuna emindim. Halam şunları anlattı: Eve geldiğimde göbek bağım hâlâ üzerimdeymiş. İki ya da üç günlükmüşüm. Annem bana Dilek ismini vermiş. En büyük dileğinin gerçekleşmesine vesile olacağım için... Eniştem doğduğumu babama haber vermiş. Babam eve geldiğinde, annem tam bir lohusa gibi gözüküyormuş. Hatta olur da babam açar bakar diye vajinal bölgesine jiletle kesikler atıp, tentürdiyot sürmüşler. Halam bu detayı "Annen seni o kadar çok istiyordu ki jilet acısına bile katlandı. İyi ki de katlandı. Çünkü şüpheci baban açıp baktı" diyerek anlattı.
Peki bunlar işe yaradı mı? Evet, babam dönmesine eve döndü. Ama yanında o kadını da getirdi. Biz tam 12 yıl o kadınla aynı evde yaşadık. Çocukluğum ondan nefret ederek geçti. Babamı hep kıskandım. 12 yılın sonunda annemin iki çocuğu daha olunca kadın pes etti. Almanya’ya akrabalarının yanına gitti.
İşte öğrenebildiklerim bu kadar. Kafamda binlerce soru işareti ile öylece duruyorum. Gerçek doğum günümü bile bilmiyorum. Nüfus kağıdımda 5 Nisan olarak yazıyor, çocukluğumdan beri 10 Şubat olarak kutlanıyor. Kuzenimi temmuzda doğuran teyzem "Seni de ben emzirdim, eylül-ekim gibi geldin" diyor.
Kim olduğumu öğrenmek istiyorum
Kimliğimi geri istiyorum. Hayattalarsa gerçek anne babamı bulmak istiyorum. Onlardan sevgi dilenmeyeceğim. Maddi bir beklentim hiç yok. Kim olduğumu, nerede doğduğumu, dedelerimi, atalarımı öğrenmeliyim. Hayatta ikinci bir şans daima vardır. Ben bu şansımı kullanmak istiyorum.”