Kürt siyasi hareketinin bileşenleri, 500 günden uzun süredir kendisiyle görüşülemeyen Abdullah Öcalan'la görüşme sağlanana kadar süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi kararı aldı.
HDP, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Özgür Kadın Kongresi (KJA) adına bir açıklama yapan Hatip Dicle, açlık grevi eyleminin 5 Eylül'de 50 kişiyle başlayacağını söyledi.
DTK Başkanı Hatip Dicle’nin okuduğu açıklama şöyle:
“Değerli kamuoyu, çok değerli arkadaşlar, saygıdeğer katılımcılar;
Bizler seçilmiş halk temsilcileri, kanaat önderleri ve sivil toplum temsilcileri olarak bu gün sizlerle ve sizler aracılığıyla Hükümetle, son derece önemli gördüğümüz bir mesajı paylaşmak için toplanmış bulunmaktayız.
18 yıla yakın bir süredir İmralı Cezaevi’nde tek kişilik hücrede ağır tecrit koşullarında tutulan Sayın Öcalan’dan tam 510 gündür en küçük bir haber dahi alabilmiş değiliz. 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden de 46 gün geçmiş olmasına, bu süreçte darbecilerin İmralı Adası’na dönük fiili bir girişiminin olduğunun kesinleşmesine rağmen Sayın Öcalan’ın sağlık ve güvenlik durumuna dair bir tek objektif bilgi edinebilmiş değiliz.
Değerli halklarımız;
Ülkemizin en önemli sorunu hiç şüphesiz ki Kürt sorunudur. Yüzyıl önce Ortadoğu, Mezopotamya, Anadolu ve Kürdistan topraklarını burada yaşayan halkların, toplulukların iradesini hiçe sayarak paylaştıran 1. Dünya Savaşı “galipleri”nin el birliği ile yol açtıkları bölgesel sorunlardan da bir tanesidir Kürt sorunu. Maalesef geçen yüzyıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin barışçıl bir çözüm üretmek yerine yok etme politikaları nedeniyle çok kan dökülmesine, çokça canımızın yitip gitmesine yol açmış ve 21. yüzyıla da aynı şiddetle devredilmiş bir sorundur. Yüzyıl boyunca Kürt halkına haklarına kavuşmak için tek seçenek olarak isyan yolu bırakılmış, devlet de bu isyanları bastırmak adına katliam politikalarını tercih etmiştir. Türkün ve Kürdün kan kaybından, can kaybından başkaca da bir şey kalmamıştır geriye. Bizler bu kan deryası içinde hayatta kalmaya ve mücadele etmeye çabalarken, ulusal, bölgesel ve küresel çıkar peşinde koşan güçler de bu çatışmalardan nemalanmış, rantına rant, gücüne güç katmıştır. Kürt sorunu isyan ve bastırma sarmalından çıkamadığı için hep Türkün ve Kürdün payına birlikte zarar gören tarafta yer almak dışında bir şey düşmemiştir.
Değerli halklarımız;
İşte bu kısır döngüyü kırmak, bu kan tezgahını yıkmak ve erdemli bir barışı sağlamak için, bu toprakların savaş üzerine kurulmuş makus talihini değiştirmek için cesur bir siyaset adamı ve halk lideri Sayın Öcalan 2013 Newrozu’nda güçlü bir inisiyatif aldı.
Evet, Sayın Öcalan “Bu gidişata artık dur demenin zamanı çoktan geldi ve geçiyor” diyerek silahların susması, sözün ve siyasetin devreye girmesi çağrısı yaptı. Devlet ve hükümetin de barışa bir şans vermeye yönelişi ile ortaya büyük bir umut ve heyecan çıktı. Gerçekten de kan durdu, silah sustu. Her gün her birimizi derinden yaralayan ölümler son buldu. Asker, polis, gerilla, korucu, sivil, çocuk ölümleriyle fazlasıyla kanamış olan yüreklere bir anda su serpildi. Yüz yıllık savaş ve ölüm girdabından gerçekten de artık çıkılacağına dair bütün toplumda haklı bir sevinç ve mutluluk hakim oldu. Ne yazık ki, 2014 sonlarında sönmeye yüz tutan barış umudu 2015 yazından beri yerini savaşın kıyıcı ve acımasız hakikatine bıraktı.
Ancak değerli kardeşlerim, işte bu barış ihtimalini güçlü bir diyalog sürecine dönüştüren liderden yani Sayın Öcalan’dan 510 gündür tek bir haber dahi alamıyoruz. Savaş ve çatışma bizlerin arzu ettiği, tercih ettiği bir seçenek değildir elbette. Ancak savaşların ve çatışmaların yaşandığı dönemlerin de bir hukuku, bir ahlakı olmak durumundadır. Türkiye toplumuna tam 3 yıl boyunca barış sürecini yaşatan, daha önceki tarihlerde 8 defa ateşkes ilan edilmesini sağlayan, Ortadoğu siyasetine yön veren, Kürt halkının ve dünyanın dört bir yanındaki dostlarının 10 milyon 328 bin 623 imza toplayarak özgürlüğü için “siyasi irade” beyan ettiği bir halk önderine karşı bu yaklaşımın ne ahlaki ne hukuki bir mesnedi vardır. Kendisinin aynı zamanda hukuk ve yasalardan kaynaklı hakları da açıkça yok sayılmakta, İmralı’da hiçbir yasa ve hukuk kuralı tanınmamaktadır. Sayın Öcalan son 5 yıldır hiçbir avukatıyla da görüşememiştir. Hükümet Sayın Öcalan’a adeta bir rehine muamelesi yapmakta ve ceza içinde ceza, tecrit içinde tecrit uygulamaktadır.
Değerli arkadaşlar;
Elbette toplumumuz Kürdüyle, Türküyle bütün kimlik ve inançlarıyla hep birlikte barış içerisinde bir arada yaşamayı fazlasıyla hak ediyor. Bu haklı beklentiyi gerçekleştirmek siyasetçilerin temel görevidir. Bizler de bu görev bilinci ve sorumluluğuyla sizlere layık olmaya çalışıyor, çabalıyoruz. Bir yandan baskılara ve saldırılara karşı direnerek ayakta kalmaya, diğer yandan en küçük bir barış umudunu değerlendirerek çözüm arayışlarımıza devam ediyoruz. Ancak bir halkın ve mücadelenin Önderinden 510 gün boyunca haber alınmasının engellenmesi ve özellikle darbe girişiminden bu yana kendisiyle görüşülmesi taleplerinin ısrarla reddedilmesi bütün barış ihtimallerini maalesef ortadan kaldırıyor. Sayın Öcalan’ın devre dışı bırakıldığı barış arayışlarının nafile bir çaba olduğu geçmiş deneyimlerden anlaşılmıştır. Şimdi Sayın Öcalan’ın siyaseten devre dışı bırakılması niyetini de aşan çok daha ciddi ve tehlikeli bir tutumla karşı karşıyayız. Sayın Öcalan’a dönük bu hukuk ve ahlak dışı uygulamayı sineye çekmemiz beklenemez. Milyonların umut bağladığı bir siyasi Önderi yok saymamızı, kendisinden haber alınmasının bile engellenmesini normal karşılamamızı kimse bizden beklememelidir. 510 gündür sürdürdüğümüz her türlü siyasi, hukuki, diplomatik, insani çaba Hükümet tarafından boşa çıkarılmıştır. Bu nedenle Sayın Öcalan’la avukatları, aile üyeleri veya siyasi bir heyetimiz yüz yüze görüşüp kendisinden sağlıklı bir haber alıncaya kadar yeni bir süreç başlatma kararı almış bulunmaktayız. Bu çerçevede; aramızdan 50 gönüllü arkadaşımız 5 Eylül tarihi itibariyle süresiz dönüşümsüz açlık grevine başlayacaklardır. Bu açlık grevinin tek talebi vardır; Sayın Öcalan ile hukuk kuralları çerçevesinde görüşme yapılmasıdır.
Bu doğrultuda öncelikle ilk çağrımız hükümetedir; bu talebimizin her açıdan; siyasi, hukuki, ahlaki, insani meşruiyetinin gözetilerek hemen yarın yerine getirilmesini diliyor ve bekliyoruz.
Halkımıza ve demokrasi güçlerine de çağrımız şudur; bu son derece makul çağrımıza karşılık verilmemesi durumunda süresiz dönüşümsüz açlık grevine başlayacak olan arkadaşlarımızın etrafında büyük ve görkemli bir sahiplenmeyi gerçekleştirmek üzere herkes hazırlığını ve planlamasını yapmalıdır. Gün eylem günüdür.
Üstelik kendisinden gelecek bir tek sesin yeni umutlar yaratabileceği, yeni kapıların açılmasına vesile olabileceği şu günlerde, barışa, sivil çözüme, hukuka inanan herkesin öncelikle bu tecride karşı çıkması gerektiğinin altını çizmek istiyoruz.
Çok değerli katılımcılar, saygıdeğer halklarımız;
Son olarak şunu belirtmek istiyoruz; öncüsünü ve önderini layıkıyla sahiplenemeyen hiçbir halk onurunu da özgürlüğünü de koruyamaz. Kürt halkının özgürlük mücadelesine eşlik etmeyen hiçbir halk kendisinin özgür olduğundan da söz edemez. Bu bizim için her şeyden önce bir onur meselesidir. Bütün halklarımızı en güçlü şekilde kendi onuruna ve özgürlük hakkına sahip çıkmaya, bize dayatılan bu onursuzluğu kabul etmediğimizi, etmeyeceğimizi bütün dünyanın duyabileceği şekilde haykırmaya çağırıyoruz.
Sizleri en içten duygularımızla selamlıyor, başarı dileklerimizi sunuyoruz.”