Görsel: Kaitlin Burns
20 Kasım 2024 23:30
Güney Kore'de başlayan 4B Akımı (Evlilik yok, doğum yok, duygusal ilşiki yok, cinsel ilişki yok) Donald Trump'ın ABD başkanı seçilmesiyle, ABD ve Avrupa'da da yaygınlaşmaya başladı. Kadınlar, Trump'ın olası bir "gerici" buldukları adımına karşı 4B'yi uygulamak için şimdiden ABD'de örgütlenmeye başladı.
4B Hareketi, Güney Kore’de kadınlara karşı uygulanan baskıcı uygulamalara karşı tepki olarak doğan radikal feminist bir akım. Bu hareket, baskıcı uygulamalar durdurulana kadar Korecede “bi” ile başlayan 4 kavrama hayır demeyi destekliyor. Bu dört “bi”; bihon (evlilik yok), bichulsan (doğum yok), biyeonae (duygusal ilşki yok) ve bisekseu (cinsel ilişki yok) kavramlarını kapsıyor. Farklı radikal feminist akımlar gibi 4B de ataerkil yapılara direnmenin bir aracı olarak ilişkilerin reddedilmesini temsil ediyor. Kadınlar haklarını geri kazanan kadar bu akımı sürdüreceğini vurguluyor.
Hareket, kadınların açık cinsiyet ücret farkıyla ve devam eden ayrımcılıkla karşı karşıya olduğu bir ülke olan Güney Kore'de ortaya çıktı. Artan çevrimiçi feminist aktivizmin yer aldığı 2016'da Güney Kore’de bulunan Gangnam İstasyonu’nda bir kadının, bir erkek tarafından öldürülmesiyle ülke genelinde feminist eylemler patlak vermişti.
Geçtiğimiz haftalarda ABD başkanlık seçimlerinde Trump’ın açık ara garantilediği başkanlık koltuğu ise bu hareketin Amerika’da etkili olmasına neden oldu. Sosyal medya üzerinden 4B Hareketi için örgütlenmeye başlayan kadınlar, Trump’ın vereceği “kadın düşmanı” kararlar ile akımı ülke çapında etkili hale getirmeyi planlıyor. Trump ise kadınların kürtaj ve doğum kontrol haplarına erişimi konusunda bu tip adımları atmaya ısrarcı görünüyor.
Türkiye’de kadın cinayetleri, şiddet ve cinsel saldırı vakalarının her geçen gün artmasıyla 4B Hareketi, sosyal medya kullanıcıları tarafından tartışılmaya başlandı. Ülkedeki erkek şiddetine karşı örgütlenmeyi planlayan kadınlar, 4B Hareketi’nin benimsenmesini doğru buluyor. Sosyolog Doçent Doktor Aykut Sığın, 4B Hareketi’nin Türkiye’deki olası etkilerini T24’e değerlendirdi.
Akımı Kore toplumu özelinde değerlendiren Sığın, “4B Hareketi, ilk olarak Güney Kore’de ortaya çıkıyor. Bir kadının, bir erkek tarafından katledilmesi sonucunda özellikle sosyal medya vasıtasıyla yaygınlaşıyor. 2010’ların başındaki “#MeToo” (ben de) hareketi ise ana doğuş noktası olarak gösterilebilir. Bu hareket ile ataerkil düzene karşı hareketlerin daha örgütlü ilerlemesi söz konusu oluyor. Kore toplumu da aslında ataerkil bir yapılanmaya sahip” ifadelerini kullandı.
Hareketin ABD ve Avrupa’da da benimsenmeye başlanmasını değerlendiren Sığın, şunları söyledi:
“Batı'da 4B Hareketi’nin Trump ile, bu kadar güçlenmesi ise Trump’ın liberal sol ve woke (uyanık) kültürünün karşısında bir konumda yer almasından kaynaklanıyor. Batı'da Trump’ın yükselişe geçmesi de feminist ve anti-feministlerin arasına set çekiyor.
Burada şunu vurgulamak gerekiyor; tabii ki Trump gibi sağ prensip ve idealleri vurgulayan birtakım figürler yükselişe geçtikçe, sol tandanslı bir hareket olan feminizm de örgütlenmeye ihtiyaç duyuyor. Bu anlamda 4B Hareketi’nin Batı'da yükselişe geçmesi anlaşılabilir bir şey çünkü Trump, feministlerin söylediğinin tam karşısında duruyor. Bu noktada Amerika’da kürtaj hakkının kadınların elinden alınmasına ilişkin tartışmalar da önemli bir rol oynuyor.
Bu hareket radikal feminist bir akım olarak dünyanın genelinden kabul görebilir gibi duruyor. Muhtemelen önümüzdeki günlerde yaygınlaştığını göreceğimizi düşünüyorum. Akım; evlilik, doğum, flört ve duygusal ilişkileri kökünden reddediyor. Bu tip kökten hareketler ne derece geçerliliğini sürdürür? Bunu tartışmak ve üzerine düşünmek gerek. O kadar radikal düzeyde olmasa bile Trump’ın da seçilmesiyle feminizmin ve anti-feminizmin çatışacağı bir sürece girdiğimiz çok açık. Zaten 21. yüzyılın son dönemlerine baktığımızda siyasetin temel tartışma alanlarından birinin toplumsal cinsiyet meseleleri olduğunu görüyoruz ve görmeye de devam edeceğiz.”
Sığın, Türkiye’deki feminist örgütlenmeyi de şu sözlerle değerlendirdi:
“Türkiye özelinden kadın cinayetlerini her dönem maalesef görüyoruz ve medyada gördüğümüzün arkasında çok daha fazlası var. Türkiye’de bir kadın hareketi var ancak Batı'daki gibi tam örgütlü bir mücadeleden söz edemiyoruz. Buna örnek olarak feminist Pazartesi Dergisi’ni gösterebiliriz. 10 yıl devam edebildi ancak. Batıda ise durum böyle değil. 20-30 yıllık bu yönde yayımlanan dergiler bulabiliyoruz.
Feministler, 4. dalga olarak adlandırılan bir süreçten bahsederler. Artık mücadelenin sokakta değil dijital ortamlarda verileceğini anlatır bu süreç. Burada X gibi platformlar gözetilebilir. X’i Elon Musk’ın satın almasından sonra Trump tarafından fonlandığı düşüncesinin artmasıyla artık farklı platformlara da göç yaşanıyor. Bu konuda Bluesky gibi bağımsız yerlere geçmeye başladı feministler veya örgütlü insanlar. Sosyal medya bu konuda çok etkin.”
Sosyal medyanın olumlu etkilerinin yanında olumsuz etkilerinin de bulunduğunu söyleyen Sığın, “Türkiye’de büyük bir örgütlülük göremiyoruz. Sosyolojik araştırmalar da şunu gösteriyor; kadına yönelik şiddet ve kadın cinayeti vakalarının sosyal medyadaki yansımaları biraz gaz alma işlevi görüyor. İnsanlar; iktidara, geleneksel yapılara veya ataerkiye olan öfkelerini sosyal medya üzerinden dile getiriyor. İnsanlar merkez konumda olan unsurlara öfkelerini kustuktan sonra rahatlıyor. Bu sürecin sonunda ise örgütlenme meydana gelmiyor. Bu da dijital platformların sosyolojik araştırmalarda da ortaya çıkan etkisidir. Dijital kimliğinizde ‘başka bir bedene büründüğünüz’ için 80’lerde veya 90’larda dünya genelinde sokakta gösterildiğini gördüğümüz tepkilerin artık sadece yazılarak gösterildiğini görüyoruz. Tam anlamıyla örgütlenme bu yüzden mümkün olmuyor. Bu, dijital çağın getirilerinden ya da götürülerinden biri olarak karşımıza çıkıyor” dedi.
Sığın örgütlenmenin zorlaşmasının gerekçeleri şöyle açıkladı:
“Bu noktada Trump’ın öne çıkması ise Trump’ın geleneksel ataerkil değerleri temsil eden bir figür olarak belirmesiyle yakından alakalı. O nedenle batıda insanlar ataerkilliği ve dolayısıyla ataerkilliği temsil eden bir ismi hedef alıp organize olabiliyor. Türkiye’deki kadınları kadın kimliği özelinde birleştirecek bir temel görünmüyor gibi, çünkü birçok farklı unsur devreye giriyor. Bizde toplumsal cinsiyet tartışıldığı zaman onun bünyesinde barındırdığı bütün değerleri tartışıyoruz, dallanıp budaklanıyor. Örneğin, kadın hakları dendiğinde mesele birden ilişkili olan ancak gündemde olmayan başka toplumsal cinsiyet tartışmalarına kayıyor. Mikro kimlikler genel anlamda kadın kimliğiyle ilgili tartışmaların dağılmasına neden oluyor. Kamuoyu da bunu almaya müsait.
Türkiye’deki kadın hareketinde kadın kimliği üzerinden bir birleşme değil, mikro kimlikler üzerinden ayrışma oluyor. Bu kimlikler üzerinden konumlanma gerçekleşiyor. En temelde meselenin özüne yönelmek yerine ara konulara saçaklanma örgütlenmeyi zorlaştırıyor. Farklı sosyal kimliklerin kadın kimliğiyle beraber tartışıldığı kesişimsellik kavramı önemli bir kavram ancak Batı bu noktaya önce ‘sadece kadın’ı tartıştıktan sonra gelmişti.”
Muhalif cephelerin 4B Akımı’nı benimseme ihtimalinin değerlendiren Sığın, “STK’lar ve farklı muhalif örgütlerin ülkemizde o kadar fazla alt gündemi var ki bu tip akımlara uyum sağlanarak bütünsel bir tepki verileceğini düşünmüyorum. Türkiye’de bir eylem olduğunda bunun ne eylemi olduğunu anlayamıyoruz. Kadına yönelik şiddete karşı sahaya iniliyor ancak farklı örgütlerle saçaklanma nedeniyle amaç kayıyor. Eylem dediğimiz şey amaca yönelik yürütülen aksiyonlar bütünüdür. Farklı gündemlere sahip örgütler bu durumu eylem olmaktan çıkarıyor. Farklı muhalif kanalların bu gibi bir gerekçe nedeniyle organize olması da çok mümkün değil gibi görünüyor. Sosyolog Baudrillard’ın da farklı noktalarda temas ettiği gibi; 'Potansiyeli olan bir örgütlenme içine patlayarak fırsatları değerlendiremiyor ve yola çıkış amacını yerine getiremiyor'” diye konuştu.
Türkiye’deki örgütlü faaliyetleri batıdaki farklı faaliyetler ile karşılaştıran Sığın, “Kadın, ataerkiden zarar görüyor diyerek bu duruma karşı durabilmiş. Ayrıca batıda feministler Trump’ın seçilmesiyle bir uyanış gerçekleştirebilmiş. Türkiye’de örgütlenme konusunda sıkıntı görünüyor çünkü feminist bilinç Türkiye’de genel anlamda daha yavaş ilerliyor. Batıda beş adım atılırken Türkiye’de iki adım atılabiliyor. Bunun da gerekçelerinin başında örgütlenmede mikro kimliklerin çok etkili olması geliyor. Bu nedenle de ana gündem gözden kaçıyor. ‘Türkiye’de feminist bir bilinç yok’ ya da ‘anlamsızlık söz konusu’ demek de çok yanlış olur; yalnızca güdümlü ilerlemiyor” dedi.
'Görünmeyen Cemaat: Mürideler'in yazarı ve ‘Kızıl Goncalar’ dizisinin danışmanı Filiz Gazi, tarikatlarda kadınlara biçilen hayatları anlattı |
© Tüm hakları saklıdır.