Reklamcı İlyas Başsoy kitabı yazdığı “Reklamcı nedir?” adlı kitapla reklamcı olmak isteyen her gencin yaşayacağı zorlukları anlatıyor. Kitabını Cumhuriyet Kitap’a verdiği bir röportajla anlatan yazar, tüketimin baştacı edildiği günümüzde “yalanlar dünyasının gres yağı” olarak tanımladığı reklamcılık sektörü üzerine samimi, acıklı ve komik öyküler anlatıyor.
***
İlyas Başsoy'la "reklam" nedir?
Reklamcı Nedir? İlyas Başsoy’un 1997'de 'metin yazarı'yken kaleme aldığı ve 2007'de 'ajans patronu' gözüyle elden geçirdiği kitabının adı. Kitabın çizimlerini uykusuz dergisinden Emrah Ablak yapmış. Yazara göre; ' Elimizden kaçıp giden değerlerin; netliğin, gün ışığının, masumiyetin methiyesi bu kitap'. Bunlara adanmış. Birileri okur belki ve bu 'yalan dünya'yı, biraz olsun anlamlı kılar diye yazmış. Reklamcı Nedir? beş adet renkli paftadan oluşuyor. Poster olarak da kullanılabilecek birinci hamur kâğıda basılmış . Okuyucu isterse; başucuna asıp, her sabah iş hayatına lanet okuyabilir. Ya da acımasız piyasa koşullarını en ince detayına kadar öğrenip ‘kurt’ bir reklamcı olmanın kapısını aralayabilir. Pazarlama ve tüketimin baştacı olduğu günümüzde Başsoy'la “Reklamcı Nedir?” üzerine söyleştik...
Türkiye' nin böyle bir çalışmaya ihtiyacı vardı diyorsunuz . Neden ?
Yıllardır bu işi yapıyorum ve " Türkiye' nin… " diye başlayan herhalde yüz tane senaryo yazmışımdır . " Türkiye' nin tercihi, Türkiye bu tadı sevdi, Türkiye böyle fırsat görmedi vs . . . " Kim bu Türkiye ? Kim, nereden biliyor bunu ? Bir araştırma mı yapılmış ? Böyle bir sonuç mu çıkmış ? % 100 ' e yalan bir uzlaşma sağlanmış mı ? Bunların hiçbiri sorulmaz . Böyle binlerce lafı her gün reklamlarda duyar , geçer gideriz . . . Bu başlık da, kitaptaki pek çok şey gibi bir ironi aslında . Türkiye ' nin böyle bir çalışmaya ihtiyacı var mı? Hiç sanmıyorum. . . Ama bunu başlık yapınca , reklam oluyor , yalan oluyor .
Gerçek reklam nedir ? Reklam bir yanılsama mıdır? Yaratılan illüzyonla kötü bir şeyi iyiymiş gibi gösterebilir mi reklamcı?
Herkesin eğri olduğu bir yerde, doğru olmak; körler ülkesinde fili tarif etmek... Hayatımız kocaman bir reklam kampanyası. Doğduğumuz anda binlerce reklama tabi tutuluyoruz. Önce bizim için bir "isim çalışması" yapılıyor. Ardından hangi ülkeye, hangi dine " ait " olduğumuz söyleniyor. Bu bilgiyi iyice öğrenmek için adına " eğitim " denilen " öğütüm " makinelerine giriyoruz . Reklam bir yanılsamadır ama her şeyin yanılsama olduğu bir dünyada " gerçekler "i söylemeye bilmem ki, nereden başlamalı?
Tüketim ve reklam
Her şeyi hızlıca tükettiğimiz bu dünyada daha çok tüketime ihtiyacımız var mı sizce?
Milan Kundera Yavaşlık’ta “hızlanma” ve “yavaşlama” adına çok güzel tespitlerde bulunur: Bir şeyi anımsamak istediğimizde adımlarımızı yavaşlatırız; bir başka şeyi unutmak istediğimizde ise koşmaya ve hızlandırmaya başlarız. Her şeyi hızlıca tüketirken aslında başta "kendi"miz olmak üzere yine her şeyi unutmak istiyoruz . Son 30 yılın en büyük ideolojisinin "escapeizm" olduğu söylenir . Kaçıyoruz. Daha çok tüketmemizin nedeni bu. Kendimizi, ilişkilerimizi, çevremizi, doğayı; her şeyi ve herkesi tüketiyoruz. Bu kutsal kitaplardaki mahşer günü tasvirlerine benziyor. Bir an olsun yavaşlasak, "anımsayacağız "... Ama sanırım hiçbirimizin anımsanacak iyi bir şeyi yok.
Bunun için reklama gerçekten ihtiyaç var mı?
Reklam tüm bu yalanlar dünyasının gres yağı... Reklam olmasa çarklar bu kadar güzel dönmez. Ama burada bahsettiğim nispeten masum ticari reklamlar. Siyasi, ideolojik, dinsel reklamlar; o reklamlarla yaratılan imparatorluklar zaten çarkın kendisi.
Reklamcı yalancı mıdır? Yalan söylemeyen reklama, iyi reklamcı olabilir mi?
Sanırım yalancı olmayan insan yoktur. "Reklamcı" da bir insan olduğuna göre, basit mantıkla, "Evet, elbette yalancıdır" diyebilirim. Öte yandan reklamcının işi yalan söylemektir. Her zaman değil elbette. " Süt yararlıdır " diye reklam yaptığımızda yalan söylemiyoruz. Ama , " Bankanız sizi çok seviyor " dediğimizde kocaman bir yalan yaratmış oluyoruz. Bankamız bizi sevmez, bizi borçlandırıp para satmak, bizi öldürmeden sonsuza dek geleceğimizi ipoteklemek ister. Tüm bu gerçekleri söyleyerek de reklam yapılabilir. Zaman zaman bunların örnekleri çıkar. Ama baktığınızda o tip reklamlardaki amacın da " dürüst çocuğu oynamak " olduğunu görürsünüz. Yani amaç " cebren ve hile ile aziz belleği " zaptetmektir .
Siz kendini bilen bir reklamcı mısınız?
Değilim . Her açıdan. . . Öncelikle " reklamcı " değilim. Bazen " reklamcıyım” diyebiliyorsunuz, laf öyle geldiği için. Ama dikkatli konuşmalarda hep kaçınırım bu tanımdan, "Ben reklamcılık işini yapıyorum, bu benim mesleğim... "Böyle derim... Ayrıca "kendimi" gerçekten bilmiyorum. Yıllar oldu kaybettim kendimi. . . Uzun uzun düşünüyorum , " Ben kimim? " diye. . . " Hangi ben, gerçek benim? " Yıllar önce kendimden bir hayli emin olduğum bir dönem yaşamıştım. O zamanlar ne kadar net tespiderde bulunuyordum. Şimdi ise her şey " flu " görünüyor. Benim yaşıtım hemen herkes benim gibi. O nedenle bunları " takmıyoruz " , hayatın hırına gürüne kapılıp, gitgide hızlanarak, habire kaçıyoruz. . . Sanırım yavaşlamak için aşık olmak gerek. Yanakları kızartan, kalbi deli gibi attıran ve belki de cemiyetin sizi lanetlemesini sağlayacak bir aşk . Kitabımla ilgili Ekşi Sözlük'te şöyle bir yorum yazılmış: "Bazı kimseler -ben de onlardan biriyim- mutlu sonlardan nefret ederler. Kazık yemiş gibi oluruz biz. Aslolan, zarara uğramaktır. Felaket geliyorum derse gelmelidir. Aşağıdaki köye ramak kala duran çığ, yalnızca doğaya değil, ahlaka da aykırı davranmıştır." Vladimir Nabokov'dan bir alıntı bu . Herkese ve her şeye rağmen " yürekli " davranabilen kişilere imreniyorum. Bütün dünya onların "kendinden geçtiğini" söylerken, ben, asıl o zaman " kendilerine geldiklerini " çok iyi biliyorum.
İyi bir reklamcı
Kitabınız bir ironiyle reklamcıyı anlatıyor. Aslında iyi bir reklamcı nasıl olunuru anlatırken aynı zamanda bir sistem eleştirisi de yapıyorsunuz. Bu işin bu kadar olumsuz yanı varsa neden yapıyorsunuz ?
Siz neden gazetecilik yapıyorsunuz? Her meslek için farklı okumalar yaratmak zor değil. Ayrıca ben bu kitapta reklamcılığı günah keçisi yapmaktan özenle kaçındım. Bankacılık yapsaydım, "Bankacı Nedir?" diye bir kitap yazabilirdim örneğin. Ve temelde hissettirdiklerim aynı olurdu. Kitabın omurgası, "akıllı" ve "iyi" insanların, iş hayatının karmaşası içinde "aptal" ve "kötü" ye dönüşmesi. Hemen her meslekte, yükselmenin faturası alçalmaktır. Sadece moral olarak bir alçalmadan bahsetmiyorum, zihinsel, fiziksel, sağlıksal komple bir alçalma... Ormanda hayatta kalmaya çalışıyoruz ve bunun için bir sürü savunma mekanizmaları geliştiriyoruz. Kitaba gelen olumlu yorumların büyük bölümü "reklam dünyası" dışındaki insanlardan . Kimi mühendis, kimi doktor, kimi medyacı... Ama hepsi benzer üzüntüleri yaşamış , benzer yollardan geçmiş... Bu kitap dünyayı değiştirir mi? Hiç sanmıyorum. Ama belki birkaç kişiyi yavaşlatabilir. Zaten amaç da buydu.
Reklam seçer misiniz? Reklamını asla yapmayacağım dediğiniz ürünler var mı?
Elbette. Sigara reklamı asla yapmam. İdeolojik olarak inanmadığım bir partinin reklamını yapmam . Altın arayıcısı bir firmanın reklamım yapmam. Kadın ve çocuk istismarı yapan; inançlar üzerinden satış yapan bir firmayı kapımdan içeri sokmam. Hangi sektörde olursa olsun selam vermek istemediğim müşteriye hizmet de vermem. Benimle çalışan reklamverenler, iyilikleri ve akıllarıyla benim tarafımdan seçilmiş müşterilerdir. Benle çalışmak bir tür kalite belgesi almaktır. Yani sadece onlar beni seçmiyor, ben de onları seçiyorum.
“Reklamcı nedir”i anlatırken aynı zamanda “nasıl reklamcı olunur”u da anlatıyorsunuz. Ön görüşme, ekip çalışması, müşteri temsilcisi gibi birçok başlık var. Bunlara amenna ama, aldatma, boşanma, kaçma gibi başlıkların reklamla ne ilgisi var?
Dediğim gibi, bu kitap reklamcı olmak isteyen gençler için hazırlanmış bir ders kitabı değil. Adı "Reklamcı Nedir?" olmasına rağmen, "reklamcılık" kitabın öznesi değil. Okulu bitirip işe başlayan her gencin yaşayacağı zorluklardan bahseden bir kitap bu. Kitabın reklamında, "Komik ve dehşetli bir masumiyeti kaybediş öyküsü" yazıyor. Ben, "Gün ışığının değerini gündüzden bilmek" ve "Gitgide sığlaşan bir suda boğulmak" cümlelerini de açıklayıcı buluyorum. Elimizden kaçıp giden değerlerin; netliğin, gün ışığının, masumiyetin methiyesi bu kitap. Bunlara adandı. Birileri okur belki ve bu "yalan dünya", biraz olsun anlamlı kılar belki diye yazıldı. Dolayısıyla içinde aldatma da var, boşanma da, kaçma da... Hepimizin hayatında yok mu bütün bunlar?