Entellektüel kimliğiyle tanınan Batu, 10 yıl önce taşındığı evinde kedisi ve köpeği ile birlikte yaşıyor. Vatan'ın haberine göre zamanını kitap okuyarak, piyano çalarak, resim yaparak ve ev partileri vererek geçiren Batu, insanların kendisine yapıştırdığı “Beyaz Türk” yaftasından memnun değil. “Sanki prensesim ve para içinde yüzerek büyümüşüm gibi yorumlar yapılıyor. Ama ben kendi kazandığım parayı harcayarak yaşıyorum” diyor.
Neden Üsküdar’da yaşamayı tercih ediyorsunuz?
Eski İstanbullular Anadolu yakasına İstanbul demezlermiş. Anadolu yakası daha çok sayfiye yeri olarak kullanılırmış. Ben de İstanbul’a buradan bakmayı seviyorum. Çünkü İstanbul’un o eşsiz silueti buradan bakınca izlenebiliyor. Avrupa yakası daha kaotik ve keşmekeş, ama burası her yere yakın olmakla birlikte daha kuytuda ve sakin.
Muhitinizin sevdiğiniz ve sevmediğiniz yanları neler?
Oturduğum yer tipik Üsküdar gibi değil. Sokağımın korunun üstünde bir çıkmaz sokak olması, daha sakin ve korunaklı yapıyor oturduğum yeri. Ama semte baktığım zaman sosyal açıdan değerlendirebileceğim bir yer değil. Buluşmak için burada bir yeri tercih etmek yerine, karşı yakaya gitmeyi yeğliyorum. Ya da Kadıköy’de vakit geçiriyorum. Gidip kahve içeceğim, kitap bakabileceğim, sanat merkezlerini dolaşabileceğim bir semt olmaması sadece oturduğum yerle sınırlıyor burayı.
Sabah rutuniniz var mıdır?
Sabah kalktığımda acilen dışarı çıkmamı gerektiren bir iş yoksa eğer elimi yüzümü yıkarım, portakal suyumu sıkıp yatağa geri dönerim. Kitabımı okurum, keyif üzerine keyif yaparım. Ama acelem varsa hemen duşa girer, ayılır, kahvaltı yapmadan çıkarım.
Akşam rutininiz nelerdir?
Akşam eve gelip, koltuğa yığılıyorum. Televizyonu açıp, gün içinde neler olmuş zaplayarak bakıyorum. Sonra işte ev hali...
Seyahate çıkacağınız zamanlar ruh haliniz nasıl olur?
Seyahate çıkmayı fena halde severim. Yani bende ruh hali, mutluluğun doruklarına çıkar. Hiç sıkılmam. 10 dakikada da valizim hazırdır. Seyahate çıkamıyorsam eğer, çıkma hayalleri kurarım. Bir de seyahate çıkarken okuduğum kitaplar farklılaşır. Örneğin Berlin’e gidiyorsam oranın ruh haline uygun kitaplar alırım yanına, o sokaklarda okuduğum kitaplar orayla örtüşür. Bu beni mutlu eder.
Evinizde kendinizi en iyi ifade eden obje hangisi?
Evimde beni en iyi ifade eden yer kitaplığımdır. Küçük obje dersen eğer, annemin 17. yy’dan kalma olduğunu söylediği çılgınca et yiyen bir buda heykelciği var. Ben vejetaryenken, et yemem için annem baş ucuma koyuyordu. Buda heykelinden mi, yoksa artık kolumu kadıramayacak kadar güçsüz olduğumdan mıdır bilmem et yemeye başladım.
Kaç kitabınız var?
İki büyük kitaplık ve ortalama 2 bin kitabım var. Şile’deki evimizde de babamla ortak kullandığımız bir kütüphane... Onunla birlikte 3 bine yakın kitap vardır. Kitaplarımı temalarına göre yerleştiriyorum. Felsefe kitapları, sözlükler, Osmanlı tarihi, Afrika tarihi vs... O zaman aradığımı bulmak daha kolay oluyor.
İlk okuduğunuz kitabı hatırlıyor musunuz?
Beş yaşından bu yana İngilizce eğitim görüyorum. Ortalama 7-8 yaşlarında babamın kitaplığından İngilizce bir kitap aldım ve o ilk bilinçli okuduğum kitap oldu. Trevanian’ın The Summer of Katia adlı kitabı. Hayatımın en kabus zamanlarıydı. Kesinlikle o yaşın kitabı değildi. Anlattığı imge dünyası, bahsettiği eşcinsel ilişkiler beni acayip etkilemişti. Korku dolu gözlerle, gri renkli bir düş gibi hatırlıyorum kitabın bende yarattığı hissi.
Hayatınızda yaptığınız en profesyonel hata nedir?
Düşünüyorum da yaptığım hatalar beni geriye götürmek yerine, ileriye götürmüş. Hata olarak gördüğüm bir şey yok. Bu pek iddialı olabilir belki ama gerçekten çok hata yapmışımdır. Bir projenin içindeyken mutsuz olduğum ya da başarısız saydığım işler yapmışımdır, ama bunlara hata olarak yaklaşmadım.
Hangi parfümü kullanıyorsunuz?
Bazı kadınlar vardır, onlara çok özenirim. Sokakta bir koku duyarım “Ah işte bu onun kokusu” derim. Kişiyle özdeşmiş kokulardır. Ben bunu yapamıyorum. Sabit bir kokum olmadı hiç. Ama o buram buram kokan baharatlı, çiçekli, şekerli parfümleri sevmem. Daha hafif kokular hoşuma gider. Bir de erkek kokuları hoşuma gidiyor. Babamın kokularını sıkarım...
Atmaya kıyamadığınız eşyalarınız var mıdır?
Kolay kolay eşya atmam. Ama bu eli sıkılığım gardırobumda daha fazla kendini gösterir. Örneğin çok sevdiğim şapkalarım vardır. Deformasyona uğramış olsalar bile atamam. “Daha sonra tamir ettiririm”, “Tülünü başka bir şapkamda kullanırım” bahaneleriyle elimde tutarım.
Gardırobunuzda ne tür kıyafetler vardır?
Giyinmekten zevk alırım ve kıyafetleri birbirine karıştırmayı severim. İkinci el dükkanlarını sıklıkla ziyaret eder, farklı kıyafetler alırım. Eskiden kot pantolon giymeyi hiç tercih etmezdim ve sevmezdim, ama şimdi pantolon üzerine dantelli eski bir gömlek giymek hoşuma gidiyor. Eklektik bir giyinme anlayışım var. Bu benim biraz ruh halime bağlı. Viktorya döneminde geçen bir filmden çıktığımda, “Keşke üzerimde kadife olsa” dediğim olmuştur. İnsanların ne düşündüğü değil, giyerken aldığım zevk çok önem taşır. İnsanın yaşadığı kent, giyinip kuşanmasını da etkiliyor.
İstediğiniz gibi giyinememekten şikayet ediyor musunuz?
Üsküdar’da rahat rahat eteğimle gezemiyorum demiştim, ama bunu İstanbul’un geneli üzerinde konuşmak daha mantıklı. Genel olarak kadınların kıyafetleri üzerinden çok politika yapılıyor. Ben yaşadığım kentte rahat rahat giyinemiyorum. Kimse gelip bana “Mini etek giyemezsin” demiyor, ama atılan bakışlar söylemlerden daha kötü geliyor. Ben her yerde dolaşıyorum, yaşadığım şehri yürüyerek keşfeden biriyim. Burası İstanbul da olabilir Roma da... İnsanlar şöyle de söyleyebilir, “Mini etek giymeden dolaşamıyor musun?” Tabii ki dolaşabilirim, ama madem özgür insanlarız neden mini eteğimizle rahat rahat dolaşamıyoruz?
Hayatın bana sunduğu şartlara müteşekkirim
Çocukken ne olmak istiyordunuz?
Çocukluğumda sanat derslerine yatkındım ve becerikliydim, eğilimim de o yöndeydi ama ben fizik öğrenebilmek için çok uğraştım. Matematikle barışık olmaya çalıştım ama olmayınca olmuyor. Türkiye’de matematikten yana hiç şansım olmadı. Amerika’ya okumaya gittiğimde buradaki gibi zorlayıcı bir matematikle karşılaşmayınca kendimi iyi hissettim. Hep aklımda “Fizik okusam mı” diye geçti ama olmadı. O dünyayı olduğum yerden takip etmeyi seviyorum, ama bir “fizikçi” olamadım tabii...
Hakkınızdaki en büyük yanılgı sizce nedir?
Benim hep çok soğuk, kapalı bir kadın olduğumu söylüyorlar. Bir de “Beyaz Türk” yaftasını yapıştırıyorlar. Sanki bir prensesim, rahatlık, bolluk ve para içinde yüzerek büyümüşüm gibi yorumlar yapılıyor. Ben sonuç olarak diplomat çocuğuyum. Türkiye’de insanlar zor şartlarda yaşıyor, bu yüzden hayatın bana sunduğu şartlara müteşekkirim. Ama kendi paramı kendim kazanıp, kazandığım parayı harcayarak yaşıyorum. Malum bizim işimiz de hassas dengeler üzerine kurulu. Kriz her zaman sanat ve eğlenceyi vurur.
İnsanların sizin hakkınızda yaptığı yorumlara karşı nasıl tepkiler veriyorsunuz?
Ben sokakta kulaklık takarak dolaşırım. Çünkü insanlar benim hakkımda konuşurken sağır olduğumu düşünürler. Hayır, ben sağır değilim ama kulaklıkları takıp müzik dinleyerek dış sesleri engelliyorum.
Dışarı çıkmak yerine ev partilerini tercih ediyorum
En son hangi filme bilet aldınız?
Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun filmini izledim.
Evinizin en çok hangi köşesi sizi mutlu eder?
Salondaki koltuğumda televizyon izlerim, kitap okurum, hatta yemek yerim. Yukarıda odamda piyanomun başına geçmeyi severim. Bir de halının üstüne boyalarımı alıp, kağıtları serip resim yapmaktan vazgeçemiyorum.
Evinizin kapısı herkese açık mıdır?
Herkese... Tabii herkese derken, sevdiğim arkadaşlarıma açıktır. Dışarı çıkmaktansa ev partileri düzenlemeyi çok daha fazla seviyorum. Evde yemekler yapıp bir şeyler içmek, film izlemek, müzik dinlemek, dışarının hengamesinden çok daha aydınlatıcı geliyor. Evim boş olmayı sevmez, ben de sevmem.
Buzdolabınızın olmazsa olmaz yiyecekleri neler?
Buzdolabında eksik olmayan tek şey süttür. Kedim, köpeğim ve ben sürekli süt içeriz. Ve konserve ton balığı yerim. Öyle mutfakta vakit geçirmek hoşuma gitmiyor. Hemen yiyeyim, bitsin olayım vardır.