Medya

28 Şubat sanığı emekli albay: Neresi darbe, TSK 1997'de "Önlem alın" dedi; dikkate alınsa 15 Temmuz olmazdı!

Psikolojik Harp uzmanı emekli Albay Alican 28 Şubat soruşturmasında tutuklanmıştı

28 Şubat 2017 14:30

28 Şubat sanığı emekli Albay Alican Türk, post modern darbe diye nitelendirilen '28 Şubat süreci' hakkında "15 Temmuz kahpe darbe girişimi gösterdi ve ispat etti ki Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 1997 yılında ortaya koyduğu her husus gerçekmiş ve önlem alınması o günlerde önerilmiş. Darbe bunun neresinde? Genelkurmay'a; MİT ve Emniyet İstihbarat'tan gelen bilgilerdir ki gereği yapılmayınca o gün yürürlükte olan iç hizmet kanununa göre TSK her kesimi irticai faaliyetlere karşı uyarmıştır. Keşke uyarılar 1997'den 2016'ya kadar dikkate alınsaydı da 15 Temmuz yaşanmasaydı" dedi. 

Orhan Uğuroğlu'nun Yeniçağ gazetesinin bugünkü (28 Şubat 2017) nüshasında yayımlanan 'Hedef Gülen idi TSK hedef oldu' başlıklı yazısı şöyle:

28 Şubat kararlarının 20. yılında 28 Şubat sanığı emekli Albay Alican Türk ile söyleşi yaptım.

Türk, Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın 17 Ocak 1997'de Cumhurbaşkanı merhum Demirel'e özel brifing verdiğini açıkladı. Alican Türk, brifingde "Gülen'e ait 448 yurt, 346 dershane, 181 okul ve 3 özel üniversite var. Gülen cemaatinin hedefinin yargıyı, askeriyeyi, polisi ve bürokrasiyi ele geçirme hedef ve planları Cumhurbaşkanına ve Başbakan'a verildi. Tedbirler alınmayınca medya ve kamuoyu ile paylaşıldı" diye konuştu.

28 Şubat kararlarından sonra 17 Mart 1998'de Cumhurbaşkanı Demirel'e verilen, "irtica ne durumdadır?" başlıklı brifingin belgesini Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu raporundan alınarak 28 Şubat davasına verildiğini belirten emekli Albay Alican Türk, Gülen ile ilgili bölümleri şöyle özetledi:

- 45 fen lisesinin de bu kesimin kontrolünde olduğu bu okullarda sözde "altın nesil" yetiştirme adı altında başta Harp Okulları olmak üzere kritik üniversitelere girmeye aday tarikat müritleri yetiştirildiği,

- Gülen'in hedefinin "okullarında beyinlerini yıkadığı gençlikle oluşturacağı toplum vasıtasıyla lâik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olan T.C.'yi sona erdirip yerine şeri yasaların hâkim olduğu İslâm devletini kurmak" olduğu,

- Fethullah Gülen'in eğitim alanındaki bu yatırımlarının toplam değerinin 350 trilyon TL olduğu,

- Diyanet İşleri Başkanı'nın Papa ile görüşme talebinin 3 yıldan beri bekletilmesine rağmen, Gülen'in resmi bir sıfatı olmamasına rağmen Roma'da Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi tarafından devlet protokolü ile karşılanarak Papa ile görüştürüldüğü,

- "Devlet içinde Devlet" faaliyetleri icra eden Fethullahçıların tarikat okullarının Milli Eğitim'e alternatif bir anlayışla yönetildikleri,

- "Bürokrasiye hakim olan Devlete hakim olur" prensibini uygulayan Fethullah Gülen'in siyasi destek ile yargıda, bürokraside, askeriyede ve poliste önemli noktalara tarikat mensuplarını yerleştirdikleri,

- Samanyolu ve Kanal-7 gibi televizyonların irticaya destek verdikleri, ayrıca Türkiye genelinde mevcut 7.650 gazete ve derginin %70'inin irticai nitelik taşıyan yayın organlarına sahip oldukları,

- 7 büyük holding, 4000 civarında şirket, 11 büyük özel finans kurumunun olduğu, özel finans kurumlarının topladığı fonları kendi iştirakleri dahil, dilediği kuruluşlara, öz kaynaklarının belli bir oranı ile sınırlı olmaksızın kredi olarak dağıtabildikleri, bu kuruluşların 1990 yılında 1,7 trilyon olan aktiflerinin, 1997 yılında 337 trilyona ulaştığı,

- İrticanın Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmak için birinci dönemde imam hatip lisesi mezunlarının harp okullarına alınmasını sağlama girişimleri yapıldığı,

- Tarikatlar aracılığıyla askeri okul ve birliklere sızma girişimleri yapıldığı,

- İkinci dönemde irticai faaliyetleri sebebiyle YAŞ kararıyla ordudan atılan personel konusunun istismar edilerek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin din düşmanı bir kurum olarak ilan edildiği,

- Üçüncü dönemde Türk Silahlı kuvvetlerine karşı uyguladıkları stratejide sertleşme gözlendiği,

- Türk Silahlı Kuvvetleri personelini Müslüman-Ateist, Alevi-Sünni şeklinde bölmeye ve karşılıklı güvensizlik ortamı yaratarak emir komuta sistemini parçalamaya yönelik propaganda yapmaya başladıkları,

- Özellikle Fethullah Gülen Nurcu tarikatının da Türk Silahlı Kuvvetlerine sızma girişimlerinde bulunduğu, Gülen tarikatına ait yurt dışındaki okulların açılış törenlerine özellikle emekli generallerin davet edilerek Türk Silahlı Kuvvetlerine yakınlaşma gayretleri sarf edildiği,

- Fethullah Gülen'in, siyasilerin çok partili hayata geçişten itibaren İslâmî oluşumların temsilcileri ile yakın ilişki kurma arzusunun son halkası olarak ortaya çıktığı,

- Zamanında müdahale edilmediği takdirde, irticanın kanser gibi Anayasal organları içeriden çürüteceği ve süratle yayılarak devletin sonunu hazırlayacağı kaçınılmaz bir gerçektir.

- Gelinen bu noktada; sorun artık Cumhuriyet rejiminin bekası sorunudur. Oy kaygısı ile bu gerçeğin göz ardı edilmesi ülkeyi kaosa götürecektir.

28 Şubat kararları ile Fethullah Gülen Cemaatinin ve benzer tarikatların hedef alınması sonrası yaşananları değerlendiren Türk'e, "Bu durumda Türk Silahlı Kuvvetleri Post Modern Darbe yapmadı mı?" diye sordum.

Türk, "15 Temmuz kahpe darbe girişimi gösterdi ve ispat etti ki Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 1997 yılında ortaya koyduğu her husus gerçekmiş ve önlem alınması o günlerde önerilmiş. Darbe bunun neresinde? Genelkurmay'a; MİT ve Emniyet İstihbarat'tan gelen bilgilerdir ki gereği yapılmayınca o gün yürürlükte olan iç hizmet kanununa göre TSK her kesimi irticai faaliyetlere karşı uyarmıştır. Keşke uyarılar 1997'den 2016'ya kadar dikkate alınsaydı da 15 Temmuz yaşanmasaydı" dedi.