02 Temmuz 2021 10:00
Sivas Katliamı davası, Türkiye'nin cezasızlık politikasının tarihi gibidir.
Yaklaşık 15 bin kişinin katıldığı, bir otelin sloganlarla yakılarak, içindekilerin ölmelerinin alkışlarla izlendiği 2 Temmuz 1993'ten bu yana 28 yıl geçti. Madımak'ın ateşe verildiği o gün, otelin çevresini saran, ölümleri alkışlayan, içeridekilerin dışarıya çıkmasına engel olanlardan sadece 124'ü hakkında dava açıldı. Türkiye, tam 28 yıldır, bu 124 kişi hakkındaki davanın skandallarla dolu tarihini izliyor. 15 bin kişiden sadece 190'ı için gözaltı işlemi yapılmasından, bunlardan da sadece 124'ü hakkında dava açılmasından bu yana, iktidarlar, sürekli gerçek faillerden, provokatörlerden, masumların boşu boşuna cezalandırıldığından söz ediyor ancak ne yargılanabilenlerle ilgili skandallar bitiyor ne de gerçek fail diye işaret edilen isimler yakalanıyor. Bugüne kadar "insanlık suçu" kabul edilmemesinden dolayı, yargılaması ve aranması devam eden isimlerle ilgili zamanaşımı riski sürüyor. Bazı firari isimler açısından ise artık cezalandırılma riski ortadan kalkmış durumda. Henüz sayısını davanın avukatlarının bile, bir türlü bilgi verilmediği için, bilemediği sayıda firari sanık, kendileri açısından zamanaşımı süresi dolduğu için, mahkemelerden haklarındaki davanın düştüğüne yönelik karar aldırabildi. Devam eden iki ayrı yargı süreci var. Anayasa Mahkemesi'ne yaşam hakkı ihlali nedeniyle açılan dava ve üç firari sanıkla ilgili devam eden, zamanaşımı riski bulunan ceza davası. Kırmızı bültenle yıllardır aranan 12 isim ise neredeyse adresleri bile bilinmesine rağmen bir türlü yakalanamıyor.
Erdal Ayrancı, barikatın başında bekliyordu.
Sivas'ta 2 Temmuz'dan günler önce dağıtılmaya başlanan bildirinin o günü işaret ettiğini bilmiyordu.
Bir kentte, belediyenin açtığı çukurun kapatılmasına gücü yetemeyen yerel gazetelerin haberleri kimilerine göre nasıl olduysa Sivas genelinde yankı bulup "saf halkı" tahrik etmişti. Nedense 300-500 satan gazetelerin haberleriyle halk hemen tahrik olmuş kalabalık, tahrik olanların öldürmeye hakkı olduğuna da inanmıştı. Zaten, "başlarındakiler" arkalarında kimlerin olduğunu da başlarına bir şey gelmeyeceğini de biliyorlardı.
Önce Kültür Merkezi'ne saldırdılar, hemen sonra Madımak'a.
Belediyenin ne hikmetse kaldırım çalışması yapmak üzere otelin yanına istiflediği taşların atılmaya başladığı anda, gencecik yaşında 12 Eylül zindanlarında şiddetin her türünü yaşamış Erdal Ayrancı, plan yapıyordu. Barikat kurmaya başladı. Barikat dedikleri üst kattan indirilen masa, yanına konulan pirinç sigara küllükleri… Kimsenin aklına "yanmak" gelmiyordu. Merdiven başlarına aralıklarla gençler yerleşiyordu. En önde Erdal Ayrancı duruyordu. Plan basitti, biri yıkılırsa diğeri, merdivenlerden çıkılmasını engelleyecekti. O sırada valilikte, üzerlerine en ufak olayda en küçük kalabalığın üzerine sürülen panzerlerden birkaçı sürülse dağılacak kalabalığa karşı ne yapılacağı planlanıyordu.
Odada vali, tugay komutanı, emniyet müdürü, belediye başkanı… Vali, rahattı.
"Tamamen güvenliğimizi aldık, Tokat'tan Kayseri'den güçler geliyor."
Oteldekiler, dışarıda olmadıkları için başta şanslı hissediyordu. Dışarıda bu kalabalığa yakalanmak ölüm demekti. Satranç oynanıyor, mızıkalar çalınıyor, karikatürler çiziliyor, sohbetler ediliyordu. Dışarıdan "Yardıma gelelim mi?" diye arayanlara, "Sakın gelmeyin" diye tembih ediliyordu. Dışarıdakiler için endişe vardı, içeridekiler, bir otelde ve korunaklıydı. Öyle sanıyorlardı. Taşlar atılmaya başladığında, telefonlar da çalıyordu ardı ardına. Kimisi arayan gazetelere demeç veriyor, kimisi hükümetten bir bakanla konuşuyor, kimi tanıdığı etkili bir isme ulaşıyordu. Herkesin ulaşabildiği, el uzatsa içeridekileri çekebileceği bir karanlıktı Madımak. Dumanlar otelin içini kapladığında, kaçabilenlerin büyük bölümü dört katlı otelin, üst katlarındaki merdiven boşluğundan karşı binaya geçerek kurtulabildi. Herkesin nerede duracağını bile planlayan Erdal Ayrancı, dumanın içinde yaşamını kaybetti. Muhlis Akarsu, Nesimi Çimen, Behçet Aysan, Metin Altıok, Hasret Gültekin, Asım Bezirci... Daha 12 yaşındaki Koray, 16 yaşındaki ablası Menekşe Kaya ve diğerleri. 3 solcudan dev örgüt çıkartan devlet, Sivas'tan çıkartamadı bir örgütlü hareket. Devlete göre yaşananların bütün sebebi tahrikti.
Madımak, kebapçı yapıldı. Uzun yıllar sonra bir zahmet içine konulan anıta, katliamda yananlarla birlikte yakmak isterken kurşunla öldürülen iki kişinin de adı yazıldı. Cezaevindeki sözde mağdurlardan birinin yazdığı kompozisyona "insan hakları" ödülü verilip, ortaya çıkınca geri alındı. Yıllarca kırmızı bültenle arananlar, Sivas'ta yaşamını tamamladı. Kimi devlete başvurup düğün yaptı, kimi ehliyet sınavını kazandı. 26 yıl önce bugün yaşanan katliamla ilgili geçen sürede yaşananlar, yaşananların hiçbirinin "beklenmedik" olmadığını da kanıtladı.
2 Temmuz 1993'te Pir Sultan Abdal Kültür Şenlikleri'ne katılmak için Sivas'a giden onlarca kişi, arkadaşlarının, kardeşlerinin, anne ve babalarının Madımak Oteli'nde ölümlerine tanıklık ettiler. Salman Ruşdi'nin büyük tartışma yaratan ve Türkiye'de basılması yasaklanan "Şeytan Ayetleri" kitabını Aziz Nesin, 26 Mayıs 1993 günü Aydınlık Gazetesi'nde yayımlamaya başladı. 1 Temmuz'da Sivas'ta başlayacak 4. Pir Sultan Abdal Kültür Şenlikleri öncesinde kentte Nesin'i hedef alan bildiriler dağıtılmaya başlandı. Nesin, şenliklerin baş konuğuydu. 1 Temmuz'da şenliğin başladığı gün yerel gazeteler de kışkırtıcı haberlerle çıktı. Aynı gün kentte "Bugün hesap günüdür" başlıklı bildiriler dağıtıldı. 2 Temmuz'da, Cuma namazının ardından etkinliklerin yapıldığı kültür merkezinin önüne yürüyüş başladı. "Sivas laiklere mezar olacak" diye yürüyen kalabalık merkezin önündeki "Halk Ozanları" heykelini yıktı, boynuna ip asarak yerde sürükledi. Kalabalık giderek artıyor ancak dağıtılmıyordu. Kalabalık daha sonra Sivas'a gelenlerin kaldığı Madımak Oteli'nin önüne yöneldi. 20 bin kişiyi bulan kalabalık 17.00'de geldiği otelin önünden de dağıtılmadı. Araçlar ve sürüklenen heykel ateşe verildi, belediyenin kaldırım yapma gerekçesiyle getirdiği taşlarla otelin camları kırıldı. Ankara sürekli bilgilendirildi ama "hallediyoruz" dışında yanıt gelmedi. Valiliğin civar illerden istediği takviye birlikler de 8 saat süren olaylar bittikten sonra kente gelebildi. Saat 19.00 civarı otel ateşe verildi. İçeridekilerden bir bölümü en üst kattan, geçişleri engellenmek istenmesine rağmen, farklı binalara geçti, Aziz Nesil dahil bir bölümü itfaiye merdiveni ile indirilip darp edildi. 12'si ağır yaralı 62 kişi otelden kendi imkanlarıyla kurtuldu. En yaşlısı 66 yaşındaki Asım Bezirci, en küçücüğü 12 yaşındaki Koray Kaya olmak üzere şenlik için gelen, aralarında Metin Altıok, Behçet Aysan, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Hasret Gültekin'in de olduğu 33 insan Madımak'ta yaşamını yitirdi. İki otel çalışanı da yaşamını kaybetti. Göstericilerden iki kişinin de otel dışında kurşunlanarak öldüğü anlaşıldı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, olaylardan sonra şu açıklamayı yaptı:
"Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir."
Saldırganların sadece bir bölümü yakalanarak gözaltına alınabildi. 15 bin kişinin katıldığı olaylarda gözaltına alınan sayısı 128 olarak kayda geçti. İtfaiye merdiveniyle kurtarılan Aziz Nesin'e saldıran RP'li Belediye Meclis Üyesi Cafer Erçakmak gibi çok sayıda "saldırgan" yakalanamadı. Uzun tartışmalardan sonra dosya Ankara DGM Başsavcılığı'na devredildi. Ankara 1 No'lu DGM, hakkında dava açılan sanıkların anayasal bir suç işledikleri iddiasını kabul etmedi. Dönemin DGM Başsavcısı Nusret Demiral, henüz soruşturma aşamasında, "Olayda örgüt yok, tahrik var" açıklaması yaptı. İddianamede de "Aziz Nesin'in İslam dinine karşı tutum ve davranışları ve açıklamaları, kapalı bir salonda düzenlenen toplantıda terör örgütü militanları için saygı duruşunda bulunulması, eylemin hazırlayıcı nedenleri arasında sayılabilir" gibi kalabalığın tahrik edildiğine yönelik ifadeler yer aldı.
124 sanıklı davayı 1994'te bitiren mahkeme, 37 sanığın beraatine karar verirken, 87 sanığı 2 ila 15 yıl arasında değişen hapis cezalarına mahkûm etti.
Ankara 1 Nolu DGM, ilk kararında, 26 sanığı adiyen adam öldürme suçunu işledikleri savı ile TCK'nın 450/6. maddesi gereğince cezalandırdı. Bu cezaları, TCK'nın 65/3 ve 51/1. maddeleri ile indirerek 15 yıla düşürdü. 37 Sanık hakkında beraat kararı verdi.. 60 sanık ise Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na aykırı davrandıkları savı ile cezalandırıldılar. Mahkeme, olayın siyasi yanını görmek istemiyordu.
Cezalar Nesin'in Şeytan Ayetleri kitabını yayımlamasına dikkat çekilerek, haksız tahrik indirimi yapılarak belirlendi. Gerekçeli kararda yine mağdurlar suçlandı ve "Sivas olaylarının devlete ve laik düzene yönelik olmadığı, Aziz Nesin'in Şeytan Ayetleri kitabını yayınlamasına duyulan öfke, kin ve nefretin oluşturduğu tahrik sonucu ve Aziz Nesin'e yönelik bir eylem olduğu, kast edilen Aziz Nesin olmasına rağmen hedefte sapma sonucu 37 masum insanın ölümü ile olaylar sonuçlandı" ifadeleri kullanıldı.
Ancak Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 99 sanık hakkındaki kararı bozdu.
Evet. İkinci yargılama 1997'de tamamlandı. Bu kez saldırının anayasal düzene karşı yapıldığını kabul eden mahkeme, 38 sanığın idamına hükmetti. 29 sanık hakkında TCK anayasal düzeni bozmaya yardım başlıklı 146/3. maddesinden 7 yıl 6 ay hapis cezası verildi., 14 sanığın beraati kararlaştırıldı. Bu kararı da Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 50 sanık yönünden bozdu. Bozmaya, sanıkların doğum kayıtlarında Nüfus Müdürlüğü mührünün okunaksız olduğu, nüfus kayıtlarındaki cilt numarasının karara yanlış geçirildiği gerekçe gösterildi.
2000'de biten üçüncü yargılamada mahkeme, 38 idam kararını tekrar etti. Diğer sanıkların cezaları değişti. 3 sanık 20, 1 sanık 15, 13 sanık 7 yıl hapse mahkum oldu. İdam cezaları ise bu cezanın kaldırılması nedeniyle müebbete dönüştürüldü.
Yargıtay 2001'de bu kararı onadı ve hükümler kesinleşti. Ancak yargılamalar bitmedi. Hem firari sanıkların ayrılan dosyaları sürüyordu hem de Pişmanlık Yasası'nın çıkmasının ardından çok sayıda hükümlü Sivas'ta örgütlü hareket edildiğine yönelik itiraflarda bulunmak için mahkemeye başvurmuşlardı.
Ankara 1 No'lu DGM'ye başvuran sanıklar Ali Kurt ve Mevlüt Atalay, Pişmanlık Yasası'ndan faydalanmak için örgüt bağlantılarını anlattı. Olaylara karışan Hizbullah, İslami Hareket Teşkilatı, Kaplancılar gibi örgütlerin mensuplarının isimlerini vermelerine rağmen başvuruları reddedildi.
Pişmanlık Yasası olarak anılan Topluma Kazandırma Yasası'nın yürürlüğe girmesinin ardından örgüt bağlantılarını reddeden 54 kişi daha mahkemeye başvurdu. Başvuru reddedilirken örgüt bağlantısı yine kabul görmedi. Yargı, kalabalığın "örgütler koalisyonundan" oluştuğunu kabul etmedi.
Yakalandıktan sonra bırakılan bazı isimler kayıplara karıştı. Bazı isimler ise hiç yakalanmadan kaçtı. 1997'de tahliye edilen iki isim bir daha bulunamadı. Davanın asli faillerinden 7 kişinin Almanya'ya, 2 failin de Suudi Arabistan'a iltica ettikleri ortaya çıktı.
Onarılan otelle ilgili tartışmalar uzun süre devam etti. Müzeye dönüştürülmesi istenen otel önce kebapçı oldu ve uzun yıllar kebapçı olarak kaldı. Katliamdan 18 yıl sonra, otelin müze değil Bilim ve Kültür Merkezi'ne çevrilmesi kararlaştırıldı. Otelin girişine anı köşesi konuldu. Ancak anı köşesinde saldırgan grupta yer alan ve olaylarda ölen 2 göstericinin ismi de yazıldı.
2002'de İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı, müebbete mahkûm edilen bir isme ırkçılık konusundaki kompozisyonu nedeniyle, sonradan iptal etse de İnsan Hakları Ödülü verdi. Firari sanıklarla ilgili davada yıllardır bulunamayan bir sanığın arandığı adres duruşmada okundu. Sanığın arandığı adresin, katliam davasına yıllarını veren, mağdurların avukatlığını yapan, CHP Milletvekili Şenal Sarıhan'ın avukatlık ofisi olduğu ortaya çıktı. Firarilerle ilgili davadan avukatların haberdar edilmediği 2008'de ortaya çıktı. Asıl mağdurun Sivaslılar olduğu açıklamaları hâlâ devam ediyor. Hiçbir kamu görevlisi hakkında bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadı.
Asli faillerden olan ve 2002'de hakkında arama kararı çıkartılan İhsan Çakmak jandarma istihbarat ekipleri tarafından 4 Mayıs 2007 tarihinde yakalandı. Çakmak, firariler arasında yakalanan tek isim oldu. Çakmak'ın, 3 yıl İstanbul Belediyesi Ulaşım A.Ş'de memur olarak çalıştığı ortaya çıktı. Sivas Madımak Oteli katliamı zanlılarından İhsan Çakmak'ın 1996'da tutuklandığı ancak daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildiği anlaşıldı. O tarihten itibaren de kamuda çalıştığı saptandı. Geçen sürede Çakmak, Amasya'da askerlik yapmıştı ve 1999'da Sivas'ta evlenmişti. 2000'de ehliyet almıştı ve sonrasında gişe memuru olmuştu. Çakmak'la birlikte 5 kişi daha yakalandı ve haklarındaki davalar görülmeye başlandı. Bu davaya, yakalanmamış olmasına rağmen davanın bir numaralı sanığı Cafer Erçakmak da eklendi.
Talebe rağmen haklarında tutuklama kararı verilmeyen ve dosyaları 2000 yılında 3. karar verilirken ayrılan Muhammet Nuh Kılıç ile Mustafa Dürer ise bulunamayan firarilerdendi. DGM dosyayı önce 1999/5 sonra da 2000/148 esasına kaydetti. Mahkeme, DGM'lerin kapatılmasının ardından da dosyayı 2004/28 esasına kaydetti. İki sanıkla ilgili dava 10 yıl boyunca devam etti. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 2 sanıkla ilgili kararını 24 Ağustos 2010'da verdi. Mahkeme, iki sanığa isnat edilen ‘anayasal düzeni bozmaya kalkışmaya iştirak etmek' suçunun 15 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davayı ortadan kaldırdı. Bu süreçte, Nuh Kılıç'ın Almanya'da olduğu, kırmızı bültenle aranmadığı ve Almanya vatandaşlığına geçtiği ortaya çıktı. Bu dosyada da avukatların haberdar edilmediği anlaşıldı.
Erçakmak, davanın bir numaralı sanığı olarak anılıyordu. Olayları önceden kışkırttığı ve katliam günü Nesin'i tartaklayanlar arasında olduğu anlaşıldı. 18 yıl boyunca firari olarak arandı. Hakkında kırmızı bülten çıkartıldı. Almanya ya da Fransa'da olduğu iddia edildi. Bu süreyi nerede geçirdiği anlaşılamadı. Ancak Sivas'ta 2011'de öldüğü ortaya çıktı. Erçakmak, emniyete 500 metre mesafedeki çocuğunun evinde kalp krizi sonucu öldü. Cesedine gömüldükten sonra mezarı açılarak otopsi yapıldı. Çocukları ise bu süreçte nerede olduğunu bilmediklerini, ölmeden hemen önce eve geldiğini iddia etti.
Öldüğü ortaya çıkan Cafer Erçakmak'ın da aralarında bulunduğu, firariyken yakalanan 7 sanığın yargılamasının Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde sürdüğü, avukatlara tebligat bile yapılmadığı ortaya çıktı. Avukatlar, davadan 5 Kasım 2008'de haberdar olabilmişti. Yargılama sürerken 2011'de Erçakmak'ın öldüğü anlaşıldı. Yılmaz Bağ'ın da öldüğü ortaya çıktı. Bağ da arandığı dönemde Sivas Kangal'da düğün yapmıştı ve Sivas'ta yaşamıştı. Sanıklar Şevket Erdoğan, Köksal Koçak, İhsan Çakmak, Hakan Karaca ve Necmi Karaömeroğlu'nun dosyaları ise 15 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle ortadan kaldırıldı.
2005'te yürürlüğe giren TCK'ya göre insanlığa karşı işlenen suçlar zamanaşımına girmiyor. Ancak Sivas Katliamı davası bu kapsama alınmadı. Zamanaşımı kararlarını veren Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararında, Sivas'ta meydana gelen olayların siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle, toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmediği belirtilerek, "Dolayısıyla olayın insanlık suçu kapsamında değil terör suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır" ifadelerini kullandı. Kararda, Yargıtay ve Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin eski kararlarındaki, topluluğun dini amaçlarla anayasal düzeni yıkmak istedikleri tespiti de dikkate alınmadı. Mahkeme, zamanaşımına girmese de delil yokluğundan dolayı sanıkların cezalandırılamayacağını da karar altına aldı. Bu yorumu yaparken, video ve fotoğrafları inceleyen polislerin tanıklıkları yok sayıldı. Bu tanıklıklar ‘tahmin' olarak yorumlandı. Mahkemeye göre, zamanaşımı süresi zaten davanın görülmeye başlandığı 2008'de dolmuştu. Kararda, eylemin ‘sistemli' olmadığı ve örgüte rastlanmadığı belirtildi ancak eylem ‘terör suçu' sayıldı.
Bu süreçte, yaşamını yitirenlerin yakınlarının da yer aldığı Toplumsal Bellek Platformu, 17 kez TBMM'deki partilerden bu ve benzeri olayların insanlık suçu sayılarak, zamanaşımının bu suçlarda geçerli olmamasını istedi. Verilen önergeler AK Parti tarafından reddedildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan olduğu dönemde çıkan karar için, "Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Zaten onlar da söylüyorlar... yıllar yılı içerde olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı. bilemiyorum tabii onlar da var" dedi. Sonrasında ise Sivas'ta sadece 5 kişi için "zamanaşımı" kararı verildiğini belirterek, "Olaya ideolojik yaklaşılıyor" yorumu yaptı.
Yeni TCK'nın yürürlüğe girdiği 2005'ten sonra 13 sanık için "cezalarının karşılığı olmadığı" gerekçesiyle tahliye kararı verilmişti. Tahliye kararları sonradan geri alındı ama bu kişiler yakalanmadı. Bu isimler dışında haklarında idam hükmü bulunan Harun Kavak, Mehmet Yılmaz, Metin Ceylan ve Sedat Yıldırım ile 7.5 yıl hapis cezasına mahkûm olan Adem Ağbektaş ve Serdar Özgentürk 'ün Almanya'da olduğu biliniyor. Ancak bugüne değin bu hükümlülerin yakalanarak Türkiye'ye iadesi konusunda sonuç alıcı bir girişimde bulunulmadı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, sanıklar hakkındaki kararları onarken, suç tarihinde 18 yaşını bitirmiş olmasına rağmen sanıklardan Vahit Kaynar hakkında yaş sebebiyle cezasında indirim uyguladı ve tahliye kararı verdi. Yargılama sonucu müebbet hapse mahkum olan Kaynar, en son Polonya'da yakalandı ancak Türkiye'ye iade edilemeden tahliye olduğu Polonya'dan kaçtı. 12 hükümlü hakkında kırmızı bülten bulunduğu biliniyor. Firarilerin toplamının 20'yi aştığı belirtiliyor.
Dosyaları henüz zamanaşımına girmeyen ancak Yargıtay bozmasından sonra müebbet hapisle yargılanan 3 firari sanık hakkındaki dava hâlâ sürüyor. DGM'nin 1997'de tahliyelerine hükmettiği, sonrasında kayıplara karışan bu sanıkların davaları 2023'te zamanaşımına girecek. Firari sanıklar Murat Sonkur, Marut Karataş ve Eren Ceylan hakkındaki yargılamada mahkeme, son olarak sanıkların gazetelere verilecek ‘ilanla' ve kapılarına asılacak tebligatla aranmasına hükmetti. Karara göre, gelmemeleri halinde sanıkların mallarına el konulacaktı.
Hayır. Avukat Şenal Sarıhan, sanıklar hakkındaki delillerin toplandığını ve mahkemenin karar verebileceğini belirtti ve zamanaşımı riski nedeniyle bu talepte bulundu. Ancak mahkeme sanıkları dinlemeden karar veremeyeceğini belirtti. Buna göre, 2023'e kadar sanıklar yakalanıp ifadeleri alınmazsa, davaları zamanaşımına girecek.
Davanın kimi sanıkları anayasal düzeni bozmaya teşebbüs, kimi iştirak, kimi yardım gibi suçlardan yargılandıklarından zamanaşımı süreleri değişiyor. Bugüne kadar avukatlara haber bile verilmeden çeşitli dosyaların karara bağlandığı ortaya çıktı. 2010'da bu şekilde iki sanık için zamanaşımı kararı verildi. Başka sanıkların da farklı illerdeki mahkemeler kanalıyla, zamanaşımı tespiti yaptırarak, karar aldırdığı ve ceza riskinden kurtuldukları ifade ediliyor. Bu konuda avukatlara net bir bilgi verilmedi.
Kılıç, katliamın aslı faillerinden olduğu gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adli Tıp Kurumu raporunu gerekçe göstererek, Kılıç'ın affedilmesine karar verdi. Kılıç, geçen sene 31 Ocak'ta tahliye edildi. "Ahmet dede, haksız yere hapis yattı" haberleriyle tahliyesi duyurulan Kılıç için, katliamın ardından ifade veren emniyet yetkililerinden Mehmet Yıldız, kendisini Madımak önünde "Vali istifa", "Sivas Aziz'e mezar olacak", "Şeytan Aziz", "Laik düzen yıkılacak", "Yaşasın Şeriat" sloganları atarken gördüğünü, otele gitmek isterken polisin kendisini püskürttüğünü, bu sırada Kılıç'ın "bizim sizinle işimiz yok diyerek" yeniden barikatı aşmaya çalıştığını gördüğünü söyledi. Emniyet görevlisi Sami Ece ise, Ahmet Turan Kılıç'ın "arkadaşlar bu cihattır, yürüyelim" diye bağırdığını, halkı otele doğru sevk ederek tahrik ettiğini gördüğünü söyledi. Emniyet görevlisi Mustafa Kılıç, "Hadisenin başından sonuna kadar ve hadisenin içinde devamlı olarak Kılıç'ı gördüğünü, "Şeriat gelecek zülüm bitecek" dediğini, Madımak önünde "ne duruyorsunuz, taş atın" dediğini, PTT önündeki taşları da oradakilere gösterdiğini, hadise günü Kılıç'ı bu eylemleri yaparken çok net gördüğünü söyledi.
Cumhurbaşkanı'nın Kılıç'ın cezasının kaldırılmasına ilişkin çok tartışılan kararının iptali istemiyle Danıştay'a geçen yıl dava açıldı. Dilekçede, Kılıç'ın tahliyesinin haksız olduğu, önceki Adli Tıp raporlarında yapılan tespitlerin dikkate alınmadığı kaydedildi. Kılıç'a Alzheimer tanısının konulduğu son raporda ise 3 uzman hekimin tanıya karşı çıktığı, 5 üyenin oyuyla kararın alındığı ifade edildi. İtiraz eden 3 uzman hekimin birinin nörolog, diğerinin psikiyatrist olduğu, hastalıkla ilgili asıl uzmanlığı bulunan doktorların itirazına rağmen kararın alındığı vurgulandı.
2014'te, Avukat Sarıhan, katliamda ölenlerin yakınlarının imzasıyla, Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Sanıklardan bir bölümünün cezasının zamanaşımına girdiğine dikkati çekerek, bu durumun yaşam hakkı ve uzun yargılamadan dolayı hak ihlali oluşturduğunu vurguladı. Anayasa Mahkemesi'ndeki başvuru karar aşamasında. Anayasa Mahkemesi'nin üyelerinden birisi ise daha önce Sivas davasında 4 sanığın avukatlığını yapan Mümtaz Akıncı.
© Tüm hakları saklıdır.