08 Haziran 2015 15:42
7 Haziran seçimlerinde AKP yüzde 40,86 oy oranıyla 2002 yılından bu yana elinde tuttuğu tek başına iktidarı kaybederken, HDP yüzde 13,12 ile barajı geçmeyi başardı. CHP 2011 seçimlerine göre yaklaşık yüzde 1 oranında oy kaybederken, 2011'de yüzde 12,9 oranında oy alan MHP oylarını yükselterek yüzde 16,29 oranında oy aldı.
Türkiye'nin seçimi Türkiye basınının da bir numaralı gündem maddesi oldu. 21 gazeteden 132 yazar, tek parti iktidarı dönemini sona erdiren 7 Haziran seçimlerini yazdı.
Hürriyet’ten Taha Akyol, Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan, Mehmet Y. Yılmaz, Oral Çalışlar, Fatih Çekirge, Vahap Munyar, İsmet Berkan, Erdal Sağlam, Şükrü Küçükşahin, Uğur Gürses, Selahattin Duman, Nilgün Tekfidan Gümüş; Milliyet’ten Belma Akçura, Güneri Cıvaoğlu, Güngör Uras, Tunca Bengin, Serpil Çevikcan, Ali Eyüboğlu, Tolga Şardan, Mehmet Tezkan; Sabah’tan Mehmet Barlas, Haşmet Babaoğlu, Melih Altınok, Şeref Oğuz, Fahrettin Altun, Hasan Bülent Kahraman, Rasim Ozan Kütahyalı, Yavuz Donat, Zaman’dan Ekrem Dumanlı, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan, Selçuk Gültaşlı, Mehmet Kamış, Selim Işıklar, Bülent Korucu, Mustafa Ünal; Cumhuriyet’ten Aydın Engin, Tayfun Atay, Çiğdem Toker, Hikmet Çetinkaya, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Nuray Mert, Engin Yıldızoğlu, Erol Manisalı, Serdar Kızık, Yakup Kepenek, Işık Kansu, Bağış Erten; Habertürk’ten Umur Talu, Fehmi Koru, Taha Kıvanç, Nihal Bengisu Karaca, Ruşen Çakır, Muharrem Sarıkaya, Yavuz Semerci, Özcan Tikit; Sözcü’den Necati Doğru; Yeni Şafak’tan İbrahim Karagül, Salih Tuna, Abdülkadir Selvi, Markar Esayan, Fatma Barbarosoğlu, Yusuf Ziya Cömert, Süleyman Seyfi Öğün, Bercan Tutar, Yasin Aktay, Erdal Taras Karagöl, Hikmet Genç, Bülent Orakoğlu; Vatan’dan Güngör Mengi, Ali Ağaoğlu, Okay Gönensin, Murat Çelik, İbrahim Kiras; Star’dan Ahmet Kekeç, Cem Küçük, Nasuhi Güngör, Medaim Yanık, Ardan Zentürk; Akşam’dan Etyen Mahçupyan, Osman Can, Ufuk Ulutaş, Kurtuluş Tayiz, Emin Pazarcı, Hümeyra Şahin, Kayahan Uygur, Vedat Bilgin; Bugün’den Erhan Başyurt, Yavuz Baydar, Gültekin Avcı, Orhan Kemal Cengiz, Ali Atıf Bir, Adem Yavuz Arslan, İbrahim Öztürk, Perihan Çakıroğlu; Radikal’den Altan Öymen, Ezgi Başaran, Murat Yetkin, Serkan Demirtaş, Tarhan Erdem; BirGün’den Erk Acarer, Melih Pekdemir, Mustafa Sönmez, Nazım Alpman, Selçuk Candansayar, Millet’ten Ergun Babahan, Murat Aksoy, Değer Özergün, Bengüç Özerdem, Ufuk Şanlı; Evrensel’den İhsan Çaralan, Mustafa Yalçıner; Meydan’dan Yılmaz Odabaşı, Cafer Solgun, Turgay Oğur, Atilla Taş, Ömer Şahin; Akit’ten Abdurrahman Dilipak, Ali Karahasanoğlu, Ersoy Dede, Faruk Köse, Hasan Karakaya, Kenan Alpay, Süleyman Karagülle; Aydınlık’tan Mehmet Ali Güler, Mustafa Mutlu, Sabahattin Önkibar, Mehmet Ali Güller; Yeniçağ’dan Hasan Demir; Milli Gazete’den Mehmed Şevket Eygi, Adnan Öksüz seçim sonuçlarını değerlendirdi.
Taha Akyol - Hürriyet
Milli irade
Adalet ve Kalkınma Partisi'ni üç dönemdir iktidar yapan da milli irade idi, şimdi ona beklemediği bir seçim yenilgisini tattıran da milli iradedir.
Beklemediği diyorum, çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisi için 400 milletvekili istiyordu!... İktidar partisi 276'yı bulamadı.
Bu seçimlerin iki galibi var; oylarını artıran MHP ve HDP...
Bu seçimin bir mağlubu var, yine açık ara birinci parti olmakla beraber büyük oy düşüşü yaşayan AKP...
CHP kazançlı olmadığı gibi kayıpta da sayılmaz. Bu tabloda açıkça bellidir ki, AKP'nin kaybettiği oylar MHP'ye ve HDP'ye gitti.
AKP neden geriledi
AKP'nin bu kadar gerilemesinin sebeplerini otoriterleşme başlığı altında toplamak mümkün. Saraylarla, köşklerle özdeşleşen, muhalefet partilerini "Çete, Bizans kalıntıları, dış güçlerin maşaları" olarak niteleyen... Basına baskı yapan, tarafsız Cumhurbaşkanlığı forsuyla parti propagandası yapan...
Üstelik bir de başkanlık sistemiyle otoriterleşme endişesini büsbütün körükleyen bir iktidarın çoğulculaşmış bir Türkiye'de oy kaybetmemesi mümkün değildi.
Dinin siyaset meydanında kullanılması, samimi dindarların da tepkisini çekti.
AKP normale ve Anayasa'daki kuvvetler ayrılığı sınırlarına çekilmeden ve kuruluşundaki ılımlı ruhuna dönmeden kolay kolay toparlanamaz.
HDP'nin Oyları
Cumhurbaşkanı Erdoğan, uzun süre muhafazakâr Kürtlerin sevdiği, bağlandığı bir lider oldu. Bu, Türkiye'de milli birliğin sosyolojik esasları bakımından Türkiye için çok önemli bir kazançtı.
Fakat şimdi kesin olmayan sonuçlara göre şu oylara bir bakın:
-Doğu Anadolu: 2011 ve 2015 seçimleri arasında AKP'nin oyları yüzde 51'den yüzde 36'ya düştü. HDP'nin oyları yüzde 26'dan yüzde 40'a çıktı. (2011'de bağımsızlar aday olmuştu.)
-Güneydoğu Anadolu: AKP'nin oyları yüzde 51'den yine yüzde 36'ya düştü. HDP'nin oyları yüzde 28'den yüzde 43'e yükseldi.
HDP'nin barajı aşması için toplumda bir enerji ortaya çıkmıştı. Bu enerjiyi yaratan, bizzat AKP'nin kendi kırıcı tavırları ve "başkanlık sistemi" sloganıyla netleşen otoriterleşme eğilimidir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Ertuğrul Özkök - Hürriyet
Güzel bir yaz olacak
Günlerdir böyle yazıyorum.
Diyorum ki...
"Güzel bir yaz olacak..."
Arkadaş, güzel bir yaz olacak.
Hissediyorum...
* * *
İki askeri darbe, 3 ara rejim...
Siyasi mazimin 5 acı hatırası bu...
Ne öğretmişti bize bu acı hatıralar...
Sandıkla gelen sandıkla gitsin...
Meğer ne güzel bir sözmüş... Ne harika bir temenniymiş...
Ne huzur verici, ne mutluluk dolu bir sözmüş...
Bütün İslam dünyasına bu harika sözün ne olduğunu gösterdik.
* * *
Her seçimin kazananı ve kaybedenleri vardır...
Peki kim kazandı, kim kaybetti...
Türkiye kazandı... İslam dünyasında da demokrasi işler diyenler kazandı...
Peki seçim yarışına giren partiler...
* * *
-AKP'ye oy veren kardeşim...
AKP'nin makul yöneticileri, milletvekilleri, parti teşkilatı...
Size şunu bütün kalbimle söylüyorum.
Eğer bir parti, dördüncü seçiminde hâlâ yüzde 42 oy alıyorsa...
Yine birinci parti çıkıyorsa...
Emin olun kaybetmemiştir...
Hatalarını ve eksikliklerini giderme fırsatı bulmuştur...
Siyasette kazanmamak, ille de kaybetmek anlamına gelmez...
Önemli olan hatayı görmek, teşhisi koymaktır.
* * *
-CHP'li kardeşim...
Aldığın oya bakıp sakın partini suçlama...
Bak ben 8 Nisan günü 68 yaşıma girdim.
Tekrar ediyorum... İki darbe, üç ara rejim yaşadım...
Bugünkü kadar kaliteli, seviyeli bir CHP kampanyası az gördüm...
Türkiye Kılıçdaroğlu ile yepyeni, medeni, hoşgörülü, sakin bir siyaset tarzının ne olduğunu gördü...
Benim tanıdığım birçok CHP'li, sırf bu seçim sisteminin adaletsizliğini protesto etmek için, HDP'ye oy verdi...
Kemal Kılıçdaroğlu bu tercihi hiçbir zaman engellemeye uğraşmayarak büyük bir demokratik olgunluk gösterdi.
Kılıçdaroğlu, hepimize, farklı ve medeni bir siyasetin de mümkün olduğunu gösterdi.
* * *
-MHP'ye oy vermedim ama müteşekkirim...
Çok seviyeli bir kampanya sürdürdü...
Batılı ülkelerin milliyetçi partileri yabancı düşmanlığını, etnik düşmanlığı sorumsuzca sürdürdüğü halde, MHP kampanyanın hiçbir anında Kürt düşmanlığı yapmadı.
Türkiye İslam dünyasına demokrasi dersi verirken, MHP de Batı ülkelerine insanlık dersi verdi.
Irçılık ve düşmanlık yapmadan milliyetçi olunabileceğini de ispatladı.
Bu tavrın oy olarak geri döneceğini ispatlayarak, Türk halkının tavrını da gösterdi.
Yazının tamamı için tıklayın.
Mehmet Y. Yılmaz - Hürriyet
Erdoğan'ın yüzünü görmek isterdim
Doğrusunu isterseniz dün akşam seçim sonuçları açıklanmaya başladıktan sonra olmak istediğim tek yer Cumhurbaşkanı'nın sonuçları izlediği yerdi.
Orada olmak isterdim çünkü Recep Tayyip Erdoğan'ın yüz ifadesini görmek isterdim.
Bu seçimin en önemli kaybedeni Recep Tayyip Erdoğan'dan başkası değil.
Ve siyasi hayatı boyunca ilk kez bir seçim kaybediyor.
Tarafsızlık yemini edip ama bu yeminini hiç hatırlamayıp, AKP için oy istemeye meydanlara çıkan kendisi.
Bütün ülkeyi iki kampa bölüp kendi kafasındaki ajandayı uygulamak için Anayasa'yı fütursuzca çiğneyen de ondan başkası değil.
Ve dün itibariyle başkanlık sistemi rüyası da böylece sona ermiş oluyor.
Türkiye'de seçmenin otoriter gidişten hiç hoşlanmadığını anlayarak kendisine yeni bir yol çizer mi?
Hiç zannetmiyorum.
Çünkü maruz kaldığı güç zehirlenmesi, ülkenin gerçeklerini, seçmenin mesajını algılamasının önünde bir engel.
Onu bu rüyasından uyandıracak ve Cumhurbaşkanlığı makamını yeniden anayasal sınırları içine çekebilecek güç AKP'den başkası da değil.
AKP'nin bunu başarabilip başaramaması, bu partinin siyaset hayatımızdaki geleceğini de yakından ilgilendirecek.
Siyaset mühendisliği bu ülkede olmuyor
TARİHİ geri almak elbette mümkün değil ama bir an için Cumhurbaşkanı seçimi gecesine gitmek ve düşünmek, AKP'liler için yararlı olabilir.
Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçildiği gece, Anayasa'yı çiğnemeyip istifa etseydi, kendi istediği adamı seçtirmek için partiyi bizzat kongreye götürmeseydi ne olurdu?
Büyük olasılıkla partinin başına Abdullah Gül geçerdi.
AKP'lilerin şimdi bunu düşünmesi gerekiyor: Parti, Davutoğlu yerine Gül ile seçime gitseydi, sonuç böyle mi olurdu?
Yazının tamamı için tıklayın.
Ahmet Hakan - Hürriyet
Seçimin 10 sonucu
1-Kibir yenildi:
Üst perdeden konuşma, yasaları zorlama, böbürlenme, "siyaset dehasıyım ben" edaları, rakibi küçümseme, seçmeni aptal yerine koyma, seçmenin zekâsını yok sayma... Hepsi ama hepsi yenildi.
*
2-Bir yıldız doğdu:
Cumhurbaşkanlığı seçiminde başlayan Selahattin Demirtaş rüzgârı, bu seçimde fırtına oldu, esti. Soğukkanlılığıyla, esprisiyle, kucaklayıcılığıyla, özgürlükçülüğüyle, hitabetiyle, sahiciliğiyle Türkiye siyasetinin vazgeçilmezi oldu.
*
3-Abanma ters tepti:
Bütün pankartları kapladılar, bütün alanları zapt ettiler, valileri, kaymakamları sahaya sürdüler, Cumhurbaşkanı'yla, Başbakan'ıyla sekiz koldan yürüdüler ve çıkan sonuç yüzde 40 oldu. Abanma ters tepti yani.
*
4-Yandaş medya çöktü:
Okunmayan gazetelerle, izlenmeyen televizyonlarla... Propagandist tutumla... İktidarı övmeye, muhalefeti eleştirmeye ayarlı çizgiyle... İftiracı ve çirkin yayınlarla... Milletimiz üzerinde hiçbir etkisi olmadığını gösterdi.
*
5-Davutoğlu bitti:
Başbakan Ahmet Davutoğlu "Partim tek başına iktidara gelemezse istifa ederim" demişti. Bu açıdan bakıldığında... Davutoğlu'nun Türkiye siyasetindeki geleceği karardı.
Yazını tamamı için tıklayın.
Oral Çalışlar - Hürriyet
Kazanan uzlaşma, kazanan barış, kazanan HDP...
Halkın ortalama sağduyusu her zaman hükmünü yürütür ve makul olanı bulur. 7 Haziran seçimlerinde de kazanan, çözümü makulde arayan seçmen kitlesi oldu.
HDP'nin barajı aşması ve Türkiye'nin batısında da önemli bir destek bulması, bir toplumsal irade beyanıdır. Bu irade beyanı, çözüm ve barış süreci için bir toplumsal destek ilanıdır. Türkiye'nin doğusuyla batısı arasındaki duygusal mesafenin kapanması için önemli bir tercih ifadesidir.
Aşırı milliyetçi ve kutuplaştırıcı dil
AK Parti'nin, özellikle seçimin son haftalarına girildiğinde kullandığı dil, çok kutuplaştırıcı, ötekileştirici ve aşırı milliyetçiliğe kapı açıyordu. "Eşcinsellik, Ermeni lobisi" gibi ötekilere yönelik dışlayıcı tutum bir geriye dönüş tercihini ifade ediyordu ve bu tablo seçmen tarafından benimsenmedi.
Evet şunu kabul etmek gerekir, 13 yıllık iktidara rağmen hala yüzde 40'ın üzerinde oy alabilmek bir başarıdır. Hala AK Parti iktidarın en büyük adayıdır. Halkın uyarısı bence şöyle okunmalıdır: "Evet yaptıklarını görüyorum, bunu değerlendiriyorum ancak, son yıllarda herşeyi ben bilirim, ben yapabilirim şeklindeki kendini beğenmiş halini benimsemiyorum. Gücünü halktan alıyorsun, halka güvenecek ve halka dayanacaksın. Kibire kapılmayacaksın" şeklinde anlaşılmalıdır.
AK Parti'nin oy kaybetmesinin temel nedenlerinden birisi de "Başkanlık sistemi" dayatmasıdır. Parti tabanı, seçmen kitlesinin önemli bir çoğunluğu, bu konuyu da benimsememiştir.
Koalisyon dönemi
Halkın bu seçimlerle verdiği net mesaj, "kutuplaşmaya son, uzlaşma yolları arayın" şeklindedir. "Türkiye'nin şu koşullarında hiç bir partiyi tek başına iktidar olmaya aday göstermiyorum." Bu tablodan çıkan sonuç, bir koalisyon arayışına girilmesidir.
Bu koalisyon AK Parti-MHP de olabilir, AK Parti-CHP de olabilir. Bunlar olmayacakmış gibi görünse de, bu seçim sonuçlarından çıkabilecek muhtemel tablo koalisyondur.
Yazının tamamı için tıklayın.
Fatih Çekirge - Hürriyet
Kemal'in oyu ne olacak
Dünyanın en güzel seçimini yapsak...
Demokrasinin en güzelini..
Herkesi mutlu eden muhteşem bir sonuç gelse...
Ben sandığın başka bir yerindeyim...
Çünkü bu fotoğraflara bakınca küçülüyoruz... Daralıyoruz... Tıkanıyoruz...
Her sene yazıyorum.
Demokrasiyi "engellemeyin" diyorum...
Son üç seçimdir uyardım:
- Arkadaş, yaşlılara, engelli vatandaşlarımıza zulüm etmeyin.
Bu artık benim için köklü bir demokrasi meselesi oldu.
Ve bu seçimde ben daha ajanstan gelen fotoğraflara bakmadan Yazıişleri Müdürümüz Doğaner Gönen uyardı:
- Fatih yine Türkiye'nin dört tarafından acılı görüntüler geldi.
Baktık ki vahim...
Buyurun, siz de görün...
İşte Kastamonu...
Geçirdiği kaza sonrası tekerlekli sandalyeye mahkûm olan Kemal Elbastı...
Sevgili Kemal uğraştı... Ama oy kullanacağı Abdülhak Hamit İlkokulu'ndan geri döndü.
Bakın fotoğraflara...
Yazının tamamı için tıklayın.
Vahap Munyar - Hürriyet
Türkiye, koalisyonla da gayet iyi yönetilebilir
Seçimden bir gün önce Yapı Kredi Bankası'nın davetiyle Barcelona'nın Juventus'ü 3-1 yenip kupayı kaldırdığı Şampiyonlar Ligi finali için Berlin'deyiz...
Yapı Kredi'de Koç Grubu'nun ortağı İtalyan UniCredit, ana sponsorları arasında yer aldığı Şampiyonlar Ligi'nde kendisine ayrılan 1000'i aşkın biletle Türkiye dahil bazı ülkelerdeki müşterilerini ağırlama yolunu seçti. Ana sponsorlardan MasterCard, Nissan gibi kuruluşlar da bazı bankacıları, otomotiv sektörü temsilcilerini ağırladı.
Stadyumda karşılaştığımız her işadamı, bankacı, profesyonel yönetici birbirine aynı soruyu sordu:
- Sandıktan hangi sonuç çıkar?
Verilen yanıtlar hemen hemen aynı oldu:
- AK Parti yüzde 40 dolayında oy alır. HDP, barajı kesinlikle geçer.
Arkasından tek başına iktidar konusu tartışıldı:
- HDP barajı aşınca AK Parti'nin tek başına iktidar şansı azalıyor.
Bir işadamı, koalisyon tedirginliğini ortaya koydu:
- Türkiye'nin koalisyon dönemlerinde kayba uğradığı geçmiş deneyimlerle ortada.
Deneyimli bir bankacı, bu yoruma itiraz etti:
- Türkiye artık koalisyonla da iyi yönetilebilecek olgunluğa ulaştı. MHP'de Durmuş Yılmaz gibi ekonomi yönetimine olumlu yönde damgasını vuracak isimler var. CHP'nin da ekonomi kadrosu oldukça güçlü.
Yapı Kredi'de UniCredit'i temsil eden Genel Müdür Vekili Niccola Ubertalli, sohbete şu olumlu mesajla noktayı koydu:
- Bugüne kadar ABD dahil, 12 ülkede bankacılık yaptım. Bu yılın ilk aylarından itibaren UniCredit adına Yapı Kredi'deyim. UniCredit, Türkiye'de banka hissedarı olmaktan, Koç Grubu'yla ortaklıktan çok memnun. Türk bankacılık sektörü çok rekabetçi. Ancak, bir o kadar da potansiyel ve fırsat var.
Dünyanın önde gelen bankacılık devlerinden HSBC, Türkiye'ye veda etmeye hazırlanırken, UniCredit gibi bir başka dev, "Biz ülkenizde olmaktan çok memnunuz" diyor.
TBMM'ye giren 4 partinin sandıktan çıkan mesajı iyi okuyup, Türkiye'nin koalisyonla da istikrarlı yönetilebileceğini ortaya koyması gerekiyor...
Bu konuda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a da büyük görev düşüyor...
Yazının tamamı için tıklayın.
İsmet Berkan - Hürriyet
Gelsin koalisyon hesapları...
Aslında sürpriz yok. Adalet ve Kalkınma Partisi'nde geçen yıl 30 Mart yerel seçiminde başlayan büyük oy kanaması devam etti; bu parti 30 Mart'tan da az oy alarak oransal olarak da yüzde 41'e indi; daha da önemlisi 2002 Kasım ayından beri süren tek başına iktidarını kaybetti.
Bu seçimin mutlak anlamda en başarılı partisi Halkların Demokratik Partisi HDP oldu; son olarak Cumhurbaşkanlığı seçiminde 3 milyon 900 bin oy alan Selahattin Demirtaş, bu kez 5.5 milyon oyun üzerine çıkarak yüzde 10'luk seçim barajını hiç sıkıntı çekmeden aştı.
Hem AK Parti'nin büyük oy kaybı hem de HDP'nin barajı geçmesi Meclis aritmetiğini derinden etkiledi ve Türkiye bir kez daha koalisyonlar dönemine girdi.
Daha dün akşamdan başladık kim kiminle koalisyon kurar hesaplarına.
AK Parti Genel Merkezi henüz adamakıllı bir toplantı yapıp tavrını belirlememişti ama bu satırların yazıldığı saatlerde partide hâkim eğilim, herhangi bir koalisyonun parçası olmamak şeklindeydi.
Bu satırların yazıldığı saatlerde AK Parti'nin 258, CHP'nin 132, MHP'nin 82 ve HDP'nin 78 milletvekili çıkaracağı hesaplanıyordu. Bu denklemden 258 kişilik blokuyla AK Parti'yi çıkardığınızda karşınıza kaçınılmaz olarak CHP, MHP ve HDP'nin bir araya geleceği bir senaryo çıkıyor.
Eğer AK Parti'de az önce söylediğim hâkim eğilim değişmez ve bu parti sahiden koalisyon denklemlerinden kendini çıkartıp kenara çekilirse, geriye kalan üç partili senaryolardan ancak iki ihtimal çıkıyor.
Bunlardan birincisi, kuşkusuz üç partinin ortak hükümet kurması. Ama eğer 'MHP ile HDP nasıl yan yana gelir' diyenlerdenseniz, o zaman bu iki partiden birinin kurulacak koalisyon hükümetini dışarıdan desteklemesi, yani azınlık hükümeti modeli gündeme gelebilecek.
Böyle baktığınızda, Meclis'in en büyük grubu olarak AK Parti'nin geleceğe dönük bir strateji geliştirdiğini görüyoruz. Ülkenin kendisi olmadan yönetilemeyeceğini gösterip bir sonraki seçime yatırım yapmak yani.
Ama bu çeşit stratejiler veya ilke kararları almak için çok erken olabilir; çünkü bu seçim sonuçlarının AK Parti içinde nasıl yankılanacağını ve ne gibi iç tartışmaları başlatacağını bilmiyoruz. Bir başka bilinmeyen, AK Parti'nin iktidardan uzaklaşmayı kolayca içine sindirip sindiremeyeceği.
Yani sözünü ettiğim stratejiyi AK Parti uygulamaya koyamayabilir; çünkü iktidardan uzaklaşmak istemeyebilir. Hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Yazının tamamı için tıklayın.
Erdal Sağlam - Hürriyet
Piyasalarda bir süre dalga kaçınılmaz
Seçim sonuçları siyasi gündemde olduğu gibi, ekonomi gündeminde de ciddi dalgalanmalara neden olacak. Seçimle birlikte gelen dalganın en azından 1 ay sürmesi, bunun çok daha uzun sürebileceği kesin.
Bugün açılacak piyasaların, olumlu senaryo olan "çok güçlü olmayan ama tek başına iktidar" ihtimalini ortadan kaldırması nedeniyle, bugün haftaya olumsuz başlaması kaçınılmaz olacak. Yapılacak hükümet tartışmalarıyla birlikte bir süre daha dalgalı seyir izlenmesi de kaçınılmaz.
Seçim sonuçlarıyla birlikte tek parti iktidarının olmayacağı anlaşılınca hemen ardından azınlık hükümeti ile erken seçime gitme, ya da değişik koalisyon tartışmaları hemen gündeme gelmeye başladı. Bu tartışmaların önümüzdeki dönem devam etmesi kaçınılmaz. Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çıkan tablo karşısında takınacağı tutumun bundan sonra çok önemli olacağı da açık.
Piyasaların tavrına gelince; aslında piyasalar son iki hafta içinde böyle bir sonuç beklemeye başlamışlardı ve seçim haftasına gayet temkinli girdiler diyebiliriz. O nedenle bugün bozulacak olan piyasalar için bir ön hazırlık yapıldığını söyleyebiliriz. Bu nedenle bozulmanın yaşanması kaçınılmaz ama çok ağır bir bozulma da yaşanmayabilir.
Ancak piyasalar ilk aşamada çok aşırı tepki vermese de, siyasi gelişmeleri çok yakından takip etmeleri de kaçınılmaz. Zaten küresel finans kesiminde dalgalı bir seyir yaşanırken ve önümüzde bu açıdan belirsiz bir dönem varken, siyasi gündem nedeniyle dalgaların boyutlarının büyümesi kaçınılmaz olacak.
Piyasalar önce verilecek görevin ardından AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun tavrını, bir koalisyon yapmaya çalışıp çalışmayacağını, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu süreçte ne kadar müdahil olacağını ve örneğin MHP ile AKP'nin bir koalisyon ihtimali doğup doğmayacağını yakından izleyecek. Piyasalar başkanlığı beraberinde getirecek ağırlıklı AKP iktidarından korkuyordu ama bundan sonra korktuğu da seçimden dün çıkan sonuçtu diyebiliriz.
Yazının tamamı için tıklayın.
Şükrü Küçükşahin - Hürriyet
'Milletin adamı' değil vicdanı konuştu
EN baştan şunu söylemeli ki, çok partili yaşama geçildiğinden bu yana, en adaletsiz denebilecek, devletin tüm kurumları ile AKP lehinde ağırlık koyduğu bir seçim sürecini ilk kez yaşadık.
Tarafsızlığı Anayasa hükmü olmasına karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan, itiraf da ettiği gibi 'devletin parasıyla' meydanlara inip muhalefeti topa tuttu, AKP için oy istedi, "400 milletvekili verin" dedi.
Çok partili yaşama geçildikten sonra bu da bir ilkti.
Bununla da yetinilmedi, devletin tüm kurumları kendisi için seferber edildi, kamu çalışanlarının mitinglerine katılımı zorunlu kılındı.
Bu mitingler öncesi yerel medyada günlerce 'milletin adamı geliyor' sloganı ile reklamlar yapıldı, paraları da valilikler tarafından ödendi.
Saray görevlilerinin her türlü konaklama ve giderleri de böyle.
ADİL OLMAYAN SEÇİM
Başta bankalar olmak üzere, kamu kurumları seçime günler kala devasa reklam kampanyası başlattı; hem iktidara yakın medyaya kaynak sağladılar hem de 'ülkede her şey tozpembe' yönünde algı oluşturmaya çalıştılar.
AKP ile muhalefetin kitlelere ulaşması konusunda da büyük bir adaletsizlik yaşandı; Başbakan ve Cumhurbaşkanı yüzlerce saat canlı yayın hakkı edinirken, muhalefetin tümü bu rakamın yüzde 10'una dahi ulaşamadı.
En vahimi YSK, Cumhurbaşkanı'nın yolunu açarak muhalefete büyük haksızlık yapılmasına olanak sağladı; yetmedi, meydanları dahi partilerin elinden alıp, seçimde aday olmayan bir kişiye, yani Cumhurbaşkanı'na tahsis etti.
Oysa esas olan partilerin meydanları kullanmasına öncülük etmesiydi.
Anayasa ve yasaların emri gereği, seçimin 'Adalet ve eşitlik' prensipleri içinde gerçekleşmesini sağlamakla yükümlü olan YSK'nın bu tutum ve kararları büyük kuşku kaynağı oldu.
Kısacası YSK, bu seçim sürecinde seçmene pek güven vermedi dense yeridir.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen seçim gerçekleşti ve millet kararını verdi.
EN KAYBEDENİ ERDOĞAN
Bütün bu adaletsizliklere rağmen, rahatlıkla söylemeli ki muhalefet bu seçimin galibidir, AKP ise kaybedeni.
Yazının tamamı için tıklayın.
Uğur Gürses – Hürriyet
Merkez Bankası'nın eli rahatladı
'Seçim sonrasında mali piyasa nasıl olur?' sorusuna yanıtım var. Ancak en önemlisi piyasaların 'hamisi' Merkez Bankası'nın ne yapacağı çok daha önemli; onun da seçim sonrasında eli rahatladı. Daha etkili hale geldi.
Bu seçim sonucunun en önemli verisi; Merkez Bankası'nın mali piyasa istikrarı ve ekonominin gerektirdiği adımları atması, 'yapması gerekeni' herhangi bir politik zirveye tepeye bakmadan daha teknik biçimde ve kararlılıkla yapabilme ortamının ortaya çıkmış olmasıdır. Örneğin kur artışını, buna bağlı potansiyel enflasyon baskısını bertaraf edebilmek için gereken parasal sıkılaşmanın dozunu ayarlama konusunda bile müdahale edebilecek politik otoritenin 'süngüsü' düşmüştür.
Bu açından bakınca, 'politik baskı' bahanesi ile hoş görülen, buna sığınarak bu baskıyı kucaklayan Merkez Bankası'nın üzerinden bu heyula kalkmıştır. Bu, istemese de Merkez Bankası'nı doğruyu yapma rayına sokacaktır. Merkez Bankası'nın sinyal etkisi, geçmişten daha güçlü biçimde algılanacak, hesaba katılacak; bankanın 'sözlü müdahaleleri' daha güçlü biçimde etki yapacaktır.
'Yeni hikâyenin' önü açıldı
Dünkü seçim sonuçlarıyla ilgili peşinen şunu not etmek gerekiyor; mali piyasaların kısa vadede hesaba katmadıkları bir durum geçici olumsuzluklar getirebilir. Ancak orta vadede Türkiye'nin büyüme patikası için önemli bir handikapı seçmen iradesiyle ortadan kaldırıldığı ve 'yeni bir hikâyenin' önünün açıldığı açık.
Yazının tamamı için tıklayın.
Selahattin Duman – Hürriyet
Benim oyum ile onunki bir mi?
Çok partili seçimlerin ilkini ve hakikisini 1950'de yaptık. O tarihte 8 milyon 953 bin vatandaş oy kullandı.
Topu topu iki partinin (CHP ile Demokrat Parti) katıldığı o seçimde ahalinin kafası nasıl karıştıysa artık, 900 bin oy geçersiz sayıldı.
Her on kişiden biri (Evet) yazılı mührü yanlış yere vurmuştu.
Mührü kimi zarfın üzerine, kimi eline, kimi her iki oy pusulasına birden, kimi de tengirdekli kasketine basmıştı.
* * *
Vatandaşın iki oy pusulasını birbirine karıştırdığı o ilk seçimden beri ben sistemden kuşkuluyum.
Bir sandıktan çıkan sonuca bakarım, bir ahalinin hallerine. İşin aslını çözmeye çalışırım.
Her seferinde de aklım, okumuş tayfasının sıkça kullandığı "Benim oyum ile onun oyu bir mi?" sorusuna takılır.
ON MİLYON YENİ SEÇMEN
Bu seçimde oy kullanacakların sayısı 53 milyon 751 bin olarak açıklandı. İki yıl önceki seçimde 43 milyon seçmenimiz vardı. Ne ara on milyon yeni seçmen türettik, kimse hesabın içinden çıkamadı.
Meydanlarda tarafsızca gezinip, muhalif partilere laf yetiştiren Ak Saraylı Büyük Usta'nın ara sıra kamu spotu niyetine "Üç çocuk yapın" dediği oluyordu.
Daha sonra "dolardaki artışı" dikkate alıp çıtayı "beş Çocuk" seviyesine çıkarmıştı.
Geometrik anlamda beş çocuk daha iyiydi. Hele o beş çocuğun beşi de kendi anasına-babasına benzerse, bu durum Ak Saraylı Büyük Usta'yı daha da mutlu ederdi.
Yine de iki sene içinde böyle bir bereketi, yani on milyonluk seçmen artışını, kimse beklemiyordu.
Bu artış sadece kafa karıştırmıyor "Benim oyum..." diye çemkirenlere hak verdiren örnekleri de çoğaltıyordu.
* * *
Dükkânının vitrinine, sattığı mal için "Ömür Boyu (7 yıl) Garantili" yazılı tabelayı asan esnafın oyu.
Yazının tamamı için tıklayın.
Nilgün Tekfidan Gümüş - Hürriyet
Dış politikada ince ayar vakti
GÜNEYDOĞU'DAKİ OY KAYBI
ŞİMDİ dün ortaya çıkan sandık sonuçlarında muhtemeldir ki, AKP hükümetinin dış politikadaki yanlış hesapları, kontrolsüz bir şekilde ülkeye alınan Suriyeli mültecilerin de etkisi olmuştur.
Sığınmacıların yoğun olduğu Şanlıurfa ve Gaziantep'te bu bağlamda AKP'nin ciddi oy kaybı manidardır.
Geçen yaz yaşanan Kobani krizinin AK Parti'nin güneydoğudaki oylarının erozyona uğramasında etkisinin olduğu da söylenebilir.
Öte yandan MHP oyları yükselse de bu tablodan barış sürecine destek çıktığını söylemek de mümkündür.
Son tahlilde halkın iradesi AKP'yi kontrol edecek bir siyasi ortaklığa işaret etmiştir.
Olası hükümet ortaklarına girmeyeceğim, ancak yeni yönetimi zorlu bir dış politikanın beklediğini söyleyebilirim.
İran ile P5+1 arasındaki nükleer programın sınırlandırılmasına yönelik müzakereler için verilen süre 30 Haziran'da sona erecek. Gidişat nihai bir anlaşmanın çıkabileceği yönünde.
Sünni eksen tarafından desteklenen El Kaide bağlantılı El Nusra'nın da bulunduğu El Fetih Ordusu'nun Şam rejimi üzerindeki baskısı İran'ı rahatsız etmiş durumda.
Esad rejimi Şam'da giderek kendini daha fazla sıkışmış hissediyor. Bu nedenle geçtiğimiz günlerde 7 bin İranlı milisin Suriye'ye kaydırıldığı yolunda haberler çıktı.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin Esad'ın sonuna kadar destekleneceği yönündeki açıklamasını, önümüzdeki günlerde Suriye'deki savaşın daha da şiddetlenebileceği yolunda yorumlayabiliriz.
Yazının tamamı için tıklayın.
Belma Akçura – Milliyet
Terör ‘seçimi’ vurmak isterse...
HDP’nin seçim öncesi son mitingi olan Diyarbakır’da meydana gelen iki patlamada iki kişi hayatını kaybetti, 100’ü aşkın kişi yaralandı...
Sadece Türkiye’de değil, dünya medyasında da her terör olayının ardından haber editörleri öncelikle şu sorunun yanıtı arar:
Terör haberinin verilmesi, teröristlerin amacına hizmet eden bir şey midir?
Son terör saldırılarına kadar benimsediğimiz uygulama terör olaylarının abartılmaması, hatta can kaybına yol açmadıysa haberin hiç verilmemesi şeklindeydi.
Milliyet haberi birinci sayfadan verirken tam da bu nedenle “Sağduyuya davet” başlığını attı ve haberin içeriğini iki kelimeyle özetledi: Provokasyona gelmeyin!
İsmini vermeyen bir okurumuz haberi niçin ‘gerektiği şekilde’ görmediğimizi sorguladı...
HDP ve bazı internet siteleri de Diyarbakır’da seçime iki gün kala gerçekleşen terör olayını birinci sayfadan görmeyen medyayı hükümet yanlısı olmakla suçladı...
Tarafsız yayıncılığın gereği
Daha önce de yazmıştım yine belirtmek istiyorum: Hiçbir gazeteci, meslek etiği ilkelerini, kendi siyasi duruşuna göre yorumlayamaz. Nerden geldiğini, hangi amaca hizmet ettiğini bilmediğiniz halde bir terör olayına ‘taraf’ olmak gazetecilik değildir. Ama haberi hiç görmemekte gazetecilik değildir. Hangi ayrıntının nasıl, ne ölçüde kamuoyuyla paylaşılması ise editöryal bir tercihtir.
Çünkü artık biliyoruz ki terör, basını da sınava zorlamakta. Haberle ‘şok etkisi’ yaratarak ülkeyi kaosa mı sürüklemek istiyorsunuz yoksa kamuoyuna provokasyona gelmemesi yönünde telkinde mi bulunuyorsunuz? Milliyet terör haberini vermekle kalmamış, kamuoyunu terörün provokasyonuna gelmemesi yönünde de uyarmıştır. Sonuçta sağduyu mesajlarının öne çıktığı Twitter’da #BarışKazanacak etiketinin
en çok konuşulan konular arasına girmesi Milliyet’in birinci sayfada haberi en
doğru biçiminde kullandığının da bir göstergesidir.
ELEKTRİK KESİNTİSİNE OLAĞANÜSTÜ ÖNLEM!
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, seçimden önce bir grup gazeteciyle birlikte bir araya geldiği Kayseri turunda, ‘kedi’ tartışmalarıyla gündeme gelen seçimde elektrik kesintileriyle ilgili görüş bildirince Milliyet haberi “seçim günü yağışlı, kesinti tehlikesi yok” başlığıyla verdi. Haberin spotunda ise şu ifadelere yer veriliyor: “Elektrik kesintisinin damga vurduğu son seçimler sonrası Enerji Bakanlığı bu kez olağanüstü önlem aldı.
Yazının tamamı için tıklayın.
Güneri Cıvaoğlu - Milliyet
Demokrasi
Birinci durumdaki “AK Parti tek başına hükümet kuracak sayıda milletvekili çıkaramıyor.”
Önümüzdeki -öncelikli- soru: “Peki, ne olacak?”
Olasılıklar şöyle:
........................
1- Gelenek gereği Cumhurbaşkanı hükümet kurma görevini AK Parti’ye verir.
AK Parti diğer partilerle görüşür ve onlardan biriyle ortak hükümet kurmak şansına oynar.
MHP ile ortak hükümet diğer seçeneklere göre biraz daha fazla konuşuluyor.
2- “Büyük koalisyon...”
Yani “AK Parti - CHP ortak hükümeti” kurulur.
Başkanlık sistemini dışlayan ve HDP oylarının da işaret ettiği Türkiye gerçeklerini kapsayan çoğunlukçu, özgürlükçü, demokrasinin kurum ve kurallarıyla tam işlemesini hedef alan sivil bir anayasa yapılır.
Böyle bir hükümet hassas ekonomi aktörlerine güven veren -nispeten- güçlü ve istikrarlı yönetim psikolojisini yaratır.
Sınırlarımıza kadar dayanan dış politika depremlerine karşı da geniş tabanlı büyük koalisyon “caydırıcı” olur.
27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra, devrilen ve lideri idam edilen DP’nin devamı olan AP ile İsmet Paşa’nın CHP’si “büyük koalisyon” kurmuşlardı.
Krizli dönemin aşılması böyle mümkün olmuştu.
Almanya da bir “büyük koalisyonla yönetim” örneği.
Gene de “büyük koalisyon uzun soluklu olur” denilemez.
Ama 1-2 yıllık duyarlı dönemi aşmak için üzerinde durulması gereken bir seçenektir.
Bu artılara rağmen “büyük koalisyon” ihtimalinin “ağırlıklı” olduğu söylenemez.
3- “MHP ya da HDP’nin dışarıdan destekleyeceği CHP’nin bu iki partiden biriyle ortaklık kuracağı hükümet”, diğer seçenektir.
Halkın yüzde 60’ının tepki gösterdiği AK Parti’yi dışlayan bu formülün -oy matematiğiyle örtüşse bile- hayata geçmesi hayli zor.
4- AK Parti, dışarıdan MHP veya HDP’nin desteğiyle bir “azınlık hükümeti” kurar.
Olmayacak şey değil.
Ancak...
AK Parti’nin sırtındaki yumurta küfelerini HDP ya da MHP tarafından yüklenilmesi olur bu, ki tabanları onaylar mı?
Öte yandan... Bir süredir AK Parti’ye yakın çevrelerde dolaşan fısıltıyı -ki daha önce yazmıştım- hatırlayalım.
“İmralı, Demirtaş’ı -daha önce Zana ve Baydemir’e yaptığı gibi- kenara çeker ve AK Parti’ye destek verecek bir yeni yönetimi HDP’nin başına getirebilir...”
İmralı’nın ağırlığı belli ama HDP oylarını yüzde 13 dolaylarına taşıdıktan sonra Demirtaş’ın “pasifize” edilmesi kolay görünmüyor.
Gene de “HDP ipoteği altında hükümet etmek AK Parti’ye kazandırır mı, kaybettirir mi?”
5- Hükümet kurulamaz...
Anayasa gereği 45 gün içinde yeniden seçime gidilir.
Bu seçimde AK Parti “Gördünüz işte, parlamenter hükümet sistemiyle olmuyor. Hükümet bile kurulamıyor. Başkanlık sistemi krizden çıkış yoludur” kampanyasına yüklenerek oy isteyebilir.
Fakat...
Sonuçların fazla değişeceği beklenemez.
Çünkü AK Parti oylarında ciddi düşüş var.
“Başkanlık sistemi” gibi “soyut ve seçmene heyecan vermeyen” bir odaklanma patinaj yaptırabilir.
Ancak...
Bir şekilde “baraj yüzde 5’e düşürülürse” HDP’nin yüzde 13 görünen oyu yeniden alması çok zor.
Kesin seçim sonuçları açıklanmadan Sırrı Süreyya Önder’in de “Emanet oyları biliyoruz, aklımızdan hiç çıkarmayacağız” sözleriyle açıkladığı gibi “HDP’ye emanet oylar sırf bu parti barajı aşsın, AK Parti başkanlık sistemine geçecek çoğunluğu sağlayamasın” diye verilmiştir.
“Baraj yüzde 5’e düşerse” o emanet oylar AK Parti’ye değil çoğunluğu CHP’ye olmak üzere MHP’ye de dönecektir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Güngör Uras - Milliyet
Ekonomi batmaz kriz çıkmaz!
Bu seçim genelde “Sn. Erdoğan yandaşları ile karşıtları arasında bir oylama” havasında gerçekleşti.
Sn. Erdoğan’a oy verenler seçim öncesi düzenden yana olanlar, oy vermeyenler ise seçimden önceki düzene karşı olanlardı.
Ne var ki Sn. Erdoğan yandaşlarının ve karşıtlarının oyundaki değişim Sn. Erdoğan’ın pozisyonunu değiştirmiyor. Acaba politikalarını değiştirir mi?
İşte bu nedenle seçim sonuçlarını sadece, seçilenler ne yapar diyerek değil, bundan sonra Sn. Erdoğan ne yapar diye de değerlendirmek gerekir.
Bu seçim sonuçları Sn. Erdoğan’ın “tek adam” olarak yasama, icra ve yargı üzerindeki, bürokrasideki, iş alemindeki uygulamalarını değiştirecek yeni bir politik yapıya imkan verecek mi? Vermeyecek mi? Önemli olan budur.
Genelde halkın bekleyişi ne?
Halkımız, genelde seçim sonunda işlerin daha iyi olacağını ümit ediyor.
Halkın genelinin bekleyişi iştir, aştır. Huzurdur. Gelir artışına dayalı olarak refahın artmasıdır. Ülkenin büyümesidir.
Seçim konuşmalarında parti liderleri ve partililer halkın genel bekleyişlerini artıracak vaatlerde bulundular.
Seçim konuşmalarındaki vaatler halkın bekleyişlerini artırdı. Halkımız seçim sonunda, önce toplumdaki huzursuzluğun sona ermesini, işlerin açılmasını, gelirlerin göreceli olarak artmasını bekliyor. Seçim yapıldı. Sonuçlar belli oldu... Ama bekleyişlerin gerçekleşmesi o kadar kolay değil. Ekonomide canlılık, talep artışına bağlıdır.
Halkın gelirini artırmadan talepte önemli canlanma olamayacak. Üretim artışından kaynaklanacak bir gelir artışı olamayacağına göre kısa sürede (2015 yılı içinde) gelir artışı ancak bütçe açığı artırılarak, ekonomiye para pompalamakla gerçekleşebilir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Tunca Bengin – Milliyet
HDP İstanbul’da 3. parti
Ak Parti’deki kan kaybı
2007 genel seçimlerinde İstanbul’da oyların yüzde 45.26’sını alan Ak Parti 2011 genel seçimlerinde aldığı oy oranını yüzde 49’lara yükseltmişti. CHP de 2007 aldığı yüzde 26.96’lık oy oranını yüzde 31’e çıkarmıştı. Yine bağımsızların aldığı oy oranında az da olsa artış görülmüştü. Bu iki seçim kıyaslandığında oy oranı düşen (yüzde 10.44’de 9.39’a)tek parti ise MHP olmuştu.
HDP’nin parti olarak katıldığı son 2 seçimde de (2014 yerel ve Cumhurbaşkanlığı) HDP’nin varlığını artırarak hissettirmesinin dışında dengeler pek değişmemişti...
O nedenle dün sandıktan çıkan sonuca bakıldığında İstanbul’un geneli için ilk göz çarpan Ak Parti’deki ciddi kan kaybı ya da aldığı ağır yara ve HDP’nin mutlak başarısı... Bunda HDP’de toplanan kürt oyları kadar, CHP’den kayan seçmenin de katkısı var. Şöyle ki;
İstanbul’da hem babam hem annem Kürt diyen seçmenlerin oranı yüzde 17,5. Buna annem kürt diyenleri eklediğinizde 20’yi geçiyor. Yani birinci derecede akrabalık bağı bulunan kürt seçmen sayısı yüzde 22’yi buluyor. Bu da 2 milyon Kürt seçmen demek...
Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar bu kitle Kürt siyaseti partisine biraz daha mesafeli duruyor, oylar yüzde 4-5’i geçmiyordu... Bu nedenle de Kürt oyları ağırlıklı olarak Ak Parti’ye gidiyordu. Yüzde 8-10 civarındaki bir oy da CHP’den yana oluyordu. Ama Cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş’ın adaylığından sonra bu ivme tersine döndü ve HDP’nin oyu katlanarak 9’a çıktı. Şimdi ise dengeler tamamen altüst oldu... Çünkü HDP’nin seçime parti olarak girmesi Kürt milliyetçiliğini tetikledi, buna HDP’ye karşı kullanılan sert dile tepki gösterenlerle “Otoriterleşmenin önünü kesmek için HDP’nin barajı geçmesi şart” diye düşünenler de eklendi.
Diyarbakır’da patlayan bombalar ve sonrasındaki Selahattin Demirtaş’ın “Her şeye rağmen barış” çağrıları da CHP ile HDP arasında kararsız kalan seçmeni HDP’ye yöneltti. Yani HDP Ak Parti’ye kısmen zarar verdi ama asıl kayma CHP’den oldu. Bu sonuçlar da doğal olarak Ankara hayali kuran Ak Parti ve CHP adaylarının kimyasını bozdu ve hesaplar alt üst oldu. Ve ünlü birçok isim hüsrana uğrarken, İstanbul’un temsilcisi olmaya hak kazanan 88 ismin çoğu yenilendi... Üstelik de kadın milletvekili sayısını artırarak...
Yazının tamamı için tıklayın.
Serpil Çevikcan - Milliyet
8 Haziran manzarası
Seçmen, “demokrasi jargonuyla” iradesini sandığa yansıttı.
Türkiye, 2002’den bu yana her şeye rağmen değişmeyen tabloyu ilk kez değiştiren bir sonuçla karşı karşıya.
Bunun parlamento aritmetiği üzerindeki çok ciddi etkileri önümüzdeki süreçte muhtemel yeni bir seçimi de işaret ediyor.
Ak Parti ve CHP açısından şapkanın öne konulmasını gerektirecek bir manzarayla karşı karşıyayız.
HDP’nin zaferden, MHP’nin ise galibiyetten alacağı dersler olacak.
2002’den bu yana 4 partiye konsolide olan siyasi tablonun değişmediğini; Ak Parti, CHP, MHP ve HDP’nin yanına 5. bir parti eklemenin yakın gelecekte mümkün olmadığını da teyit eden dünkü sonuçlara genel hatlarıyla baktığımızda söylenecekler belli.
AK Parti açısından
2002’den itibaren seçmen nezdindeki kabulü sürekli artan, her seçimde oyunu yükselten, partinin kurucu liderini halkın oylarıyla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı yapan Ak Parti, dün itibarıyla artık “Her iki seçmenden birinin oyu bizim” diyemeyecek bir noktada.
Seçim kampanyasının başından itibaren 400 milletvekilinden tek başına iktidar noktasına gelen Ak Parti açısından, Meclis’te konforlu bir çoğunlukla iktidarını sürdürme hedefi dahi yakalanamamış oldu.
Alınan sonuç, Ak Parti’nin oyunda ciddi oranda bir kayıp yaşandığını, son 2 yıldaki gelişmelerin sanılandan fazla iz bıraktığını ortaya koydu.
Çift koldan yürütülen, başta ekonomik olmak üzere istikrarsızlık ve koalisyon öcüsüne dayandırılan kampanyanın Ak Partili seçmenlerin hatırı sayılır bir bölümünde “başka tereddütlerin” önüne geçemediği ortaya çıktı.
Tek başına iktidarı kaybeden Ak Parti’de, seçmenin sadece “muhafazakârlık ve karşıtlık” yapıştırıcısıyla bir arada tutulamayacağı görülmüş oldu.
Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesiyle işleyen yönetim dizaynının da seçmene sunulduğu kadar sancısız olmadığı da ortaya çıktı.
CHP açısından
Sağdaki Ak Parti oylarından önemli bir bölümünün MHP’ye, soldaki CHP oylarından önemli bir bölümünün de HDP’ye geçtiği bir sonuçla karşı karşıyayız.
Sağ ve soldaki bu geAk Parti kadar CHP açısından da dramatik sonuçları söz konusu.
İlk kez, ideoloji hattı dışında, pozitif ekonomiye dayalı somut vaatlerde seçmen karşısına çıkan CHP’nin Ak Parti ve Erdoğan karşıtlığına yenildiğini gördük.
Hedeflediği oy oranının altında kalan, iktidar adayı olamadığı bir kez daha görülen, etkili kampanyasının nemasını alamayan CHP’nin HDP’ye kaptırdığı oyların sonuçlarını nasıl yaşayacağını göreceğiz.
Alınan sonuç, epeydir sahile sıkışan ana muhalefet partisini, sahilin Ege kıyısına kadar tamamen ittiğini de gösterdi.
CHP’nin zaten tek başına iktidar olamayacağı düşüncesinin HDP’ye barajı aşırtma stratejisiyle birleşeceği yolundaki öngörüler doğrulanmış oldu.
Buna karşın, koalisyon söz konusu olacaksa CHP’nin iktidar ortaklığına soğuk olmadığının genel merkezde seslendirildiğine işaret etmek de gerekiyor.
Yazının tamamı için tıklayın.
Ali Eyüboğlu - Milliyet
Süreç Karadenizlileri Ak Parti’ye küstürdü
Ak Parti’nin önemli projesi “Çözüm Süreci”nin ülkeyi böleceğine dair duyulan kuşku Karadeniz Bölgesi’nde gün yüzüne çıktı. Seçimin tek yükselen partisi MHP oldu. Barajı aşarak meclise giren HDP’nin ise esamesi okunmadı.
08.06.2015 - 02:30 Milliyet.com.tr » Magazin Ana Sayfa » Magazin Yazarları » Ali Eyüboğlu
« Yazarın Önceki YazısıYazarın Sonraki Yazısı »
Süreç Karadenizlileri Ak Parti’ye küstürdü
Ak Parti’nin önemli projesi “Çözüm Süreci”nin ülkeyi böleceğine dair duyulan kuşku Karadeniz Bölgesi’nde gün yüzüne çıktı. Seçimin tek yükselen partisi MHP oldu. Barajı aşarak meclise giren HDP’nin ise esamesi okunmadı
Düzce, Bolu, Zonguldak, Bartın, Karabük, Kastamonu, Çorum, Sinop, Amasya, Samsun, Tokat, Ordu, Giresun, Trabzon, Gümüşhane, Bayburt, Rize ve Artvin’den oluşan Karadeniz bölgesinde yaşayan seçmenlerin 7 Haziran seçimlerinde ortaya koyduğu tablo şudur:
Ak Parti, Karadeniz’in her ilinde az ya da çok oy kaybına uğradı.
Karadeniz bölgesinin yükselen tek partisi MHP oldu.
Karadeniz bölgesindeki 19 ilden 8’inde oyunu artıran CHP 11 şehirde oy kaybetti.
Seçim barajı olan yüzde 10’u aşıp aşmayacağı merak edilen HDP, Türkiye genelinde seçim barajını aştı. Ancak HDP, Karadeniz’in hiçbir ilinde baraja yaklaşamadı.
HDP’nin, Karadeniz’in 19 ilinden yüzde 2.67 ile en yüksek oy aldığı şehir Artvin oldu.
7 Haziran seçim sonuçlarına bakarak Karadeniz genelinde Ak Parti’den kayan oylardan bir kısmının MHP’ye, bir kısmının da Büyük Birlik Partisi’yle ittifak yapan Saadet Partisi’ne gittiğini söylemek mümkün.
Karadeniz’deki MHP oylarındaki bu yükselişin en büyük sebeplerinden biri hiç şüphe yok ki Ak Parti’nin önemli projesi olan “Çözüm Süreci”nin ülkeyi böleceğine dair duyulan kuşku.
Türkiye’de seçim barajını aşarak dengeleri değiştiren HDP’nin Karadeniz’de esamesinin okunmaması da bunun göstergesi...
Havaalanı oy getirmedi
Ordu ve Giresun’un en büyük gelir kaynağı fındık, en büyük sorunu da havaalanıydı.
Fındığın iyi para etmesi, hükümetin Ordu ve Giresun arasında denizi doldurup Or-Gi Havaalanı açması Ak Parti’ye oy olarak yansımadı.
Ak Parti, 2011 seçimlerine oranla Ordu’da yüzde 8, Giresun’da yüzde 5.5 puan oy kaybı yaşadı.
Buna karşın Ordu’da CHP, Giresun’da ise MHP’nin oyu arttı.
Seçimden önce seçmenin nabzını tutmak için Karadeniz’de gittiğim iki şehir vardı.
Üç gün kaldığım Trabzon’dan kaleme aldığım yazımın giriş cümlesi şöyleydi:
“7 Haziran’da Trabzon’da ne olacağını öğrenmek için buraya gelmene gerek yoktu. Bir telefon açsaydın sana söylerdim Trabzon’da 4, 1, 1 olacağını.”
Nitekim öyle oldu.
“Trabzon’da birinci belli, ikinci kim ikinci?” başlıklı yazımı şu tespitle noktalamıştım:
Trabzon’da Ak Parti yine birinci çıkar, ikinci partinin hangisi olacağını belirleyecek etken de şu olur:
Yazının tamamı için tıklayın.
Tolga Şardan – Milliyet
7 Haziran denklemi
İlk seçim sonuçlarının kamuoyuna yansımasıyla TBMM’nin yeni bir döneme geçtiği anlaşılmaya başlandı.
Haber merkezlerine geçmiş yıllarda düşen ilk sandık sonuçları Ak Parti’nin yüzde 65-70 oy oranlarında başlıyordu.
Dün ise başlangıc noktası yüzde 51’di.
Haber merkezlerine gelen bu ilk bilgi, farklı bir seçim yaşandığını gösterdi.
Gecenin ilerleyen saatlerinde de Ak Parti’nin oranı yüzde 41’in altına kadar geriledi.
Kurulduğu günden bu yana tüm seçimlerden galibiyetle ayrılmayı başaran Ak Parti, belki yine birinci parti oldu ama anayasa değişikliği, seçim barajı, başkanlık sistemi gibi tartışmaların gölgesinde girdiği seçimde, 2002’den bu yana ilk kez bu oranda oy kaybetti.
2011 seçimlerinde yüzde 49,9 oy oranı ile 327 sandalye kazanan Ak Parti, dünkü seçimde tek başına iktidar olmak için gerekli 276’nın oldukça altında kaldıb
Bu sonuçlar ışığında; dört parti açısından seçim sonuçlarını şöyle irdelemek mümkün:
- 2015’in yükselen yıldızı iktidar partisine kafa tutan HDP ile Ak Parti’yi doğrudan hedef alan seçim kampanyasıyla MHP oldu.
- Seçime katılımın yüzde 82’lerde kalması ve HDP’in bu katılım oranında barajı geçmesi, Ak Parti ve CHP’nin işini zorlaştırdı.
- Yeni bir genel başkan ve üç dönem kuralı nedeniyle vitrini büyük oranda yenilenen adaylarla seçim yarışına giren Ak Parti, beklenen patlamayı yapamadığı gibi önemli bir güç kaybetti.
- Ak Parti’nin yenilenen örgütlerde yeterli heyecanı yaratamadı. Adayların, örgütlerle bütünleşmelerinde yaşanan eksiklik, iktidar partisinin aleyhine oldu.
- Ak Parti ve CHP’ye oy vermek istemeyen ve kaçan kitlelerin adresi MHP ve HDP oldu. Ak Parti’den MHP’ye 3 puan, CHP’den HDP’ye ise en az 3-4 puanlık oy geçişinin yaşandığı ifade ediliyor. Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa ve Van’da HDP’nin oylarında adeta patlama yaşandı.
- Özellikle büyük kentler ile doğudaki bazı kentlerdeki Alevi seçmenin adresinin HDP olması, CHP’nin yüzde 30 hedefine ulaşmasını engelledi.
- Seçmenlerin CHP’yi yüzde 30’a taşımak yerine, HDP’yi barajı geçirterek, Ak Parti’nin önünü kesmeyi hedeflediği net biçimde görüldü.
Yazının tamamı için tıklayın.
Mehmet Tezkan – Milliyet
Sandıktan koalisyon değil ‘seçim’ çıktı
Seçimin net, tartışma götürmez sonucu şu: Ak Parti iktidardan düştü.. Türkiye’de artık ‘iktidar partisi’ denilen bir parti yok..
O defter kapandı.. Peki, ne olacak?
Ufukta koalisyon mu var?
Sandıktan çıkan sonuç koalisyonu işaret ediyor ama koalisyon zor.. Hem de çok zor..
Ak Parti’nin katılmadığı bir koalisyonun kurulması imkânsız..
CHP-MHP-HDP koalisyonu olmaz.. MHP ile HDP’nin aynı hükümette yan yana gelmesi hayal ötesi..
Geriye ne kalıyor?.. Ak Parti’nin koalisyon için bir partiyle evlilik yapması..
Bu da kolay değil.. Çünkü olasılıkta da devreye Beştepe faktörü giriyor.. Cumhurbaşkanı’nın tavrı belirleyici olacak..
Çünkü, Ak Parti’nin Erdoğan’dan bağımsız hareket etmesi söz konusu değil..
O zaman soru şu..
Ak Parti koalisyona girer mi?
Veya muhalefet partilerinden biri Ak Parti ile koalisyon kurar mı?
Koalisyon demek; Cumhurbaşkanı’nın devre dışı kalması demek..
Koalisyon demek; Cumhurbaşkanı’nın Beştepe’de Bakanlar Kurulu’nu toplayamaması demek.. Koalisyon demek; Cumhurbaşkanı’nın hemen her konuya karışamaması demek..
Bu sebeple Ak Parti koalisyona yanaşmayacaktır..
Kısaca; Türkiye’yi dört yıl yönetecek koalisyonun kurulması zor ötesi.. İmkânsız..
*
O zaman ne olacak?
Seçim.. Sonbaharda da olabilir, bir yıl sonra da.. Ama bütün hesaplar seçime çıkıyor..
Ak Parti azınlık hükümeti kurabilir mi?
Kurabilir.. Ama bu belli koşullarda olur, seçim şartlı olur..
CHP-MHP azınlık hükümeti kurulur mu?
HDP dışarıdan destek verirse kurulur ama o da mesela yolsuzluk dosyalarını açma şartıyla bir, bilemedin bir buçuk yıl içinde seçime gitme şartıyla olur..
Çünkü bir de çözüm süreci meselesi var.. MHP tamamen karşı!..
Şunu göz ardı etmeyelim..
Ne HDP MHP’yi iktidar yapar..
Ne de MHP HDP’yi iktidara taşır..
Yazının tamamı için tıklayın.
Mehmet Barlas – Sabah
Halkın sesi hakkın sesidir
Seçmen kararını verdiğine ve bu kararı ilgili ilgisiz herkes öğrendiğine göre, 7 Haziran genel seçimleri de, seçim kampanyası döneminde söylenenler de artık düne aittir... Şimdi yeni şeyler söylemenin ve yarına dönük yaşamanın zamanıdır.
Hep başardık
Şimdi çoğulcu ve özgürlükçü demokratik siyasetin, farklı olanların ve hatta birbirlerine çok zıt olan karşıt görüş sahiplerinin bir arada yaşamalarını mümkün kılan bir meslek olduğunu yeniden hatırlamanın zamanıdır. Bunu geçmişte defalarca başardı siyasetçilerimiz... Başaramadığımız zamanlarda da, ne tür ekonomik ve siyasal krizlere sürüklendiğimizi yine defalarca görmedik mi?
Belirli odaklar
7 Haziran öncesinde Türkiye'nin geleceğinin, gelişmesinin ve istikrarının sadece bizim meselelerimiz olmadığını gördük... Türkiye'yi Suriye'nin, Irak'ın, Mısır'ın, Libya'nın kader çizgilerine çekmek isteyen iç siyasetin kayıt dışı odakları yanında, dışarıdaki bazı merkezlerin de var olduklarını artık görmüş ve bilmiş olmamız gerekiyor. Bu çerçevede birlikte olmaları mümkün görünmeyen eğilimlerin kirli ittifaklar yaptıklarını da hayret ve ibretle izlemedik mi?
Yazının tamamı için tıklayın.
Haşmet Babaoğlu – Sabah
Seçimden sonra konuşmaya sıra gelecek şeyler
Ülke kalkınınca insanı da kalkınır, diyorlar. Umarım öyledir ama ya insanlığı?
Şehir gelişince neden sakinleri de gelişmiyor? Hem binalar yükseldikçe ruhumuz alçalıyor mu ne! Yoksa bunu hiç hesaba katmamış mıydık?
Hadi bunları da geçelim...
Lafın direksiyonunu daha "ince" ve acıtıcı yerlere çevirelim...
Şu "satın almak" deyimi mesela, nasıl oldu da böyle yaygınlaştı?
Barışı, umudu, hayalleri bile satın almak tuhafınıza gitmiyor mu?
Neden siyasetçisi, medyacısı ve hatta sokaktaki insanı finansçılara özgü bu pek gıcık deyimi sevdi?
Yoksa "madde"nin hükmünün geçmediği alanların yaygınlığına inancımızı kayıp mı ettik?
Bir dostumun "artık dostluklar bile bir yatırım" lafı gerçekliği mi anlatıyor?
***
Günümüzde işsizlik, zaten "ölüm" gibi bir şey. Fakat artık çalışanların da bir "hayat" sahibi olduğunu söylemek zor!
İşletmeler yaşıyor. Artık kimse bir işe yaradığı hissini taşımıyor; çünkü ne iş yaptığını tam bilemiyor. Herkesin değeri şirkete ne kadar yaradığıyla ölçülüyor.
Üstelik aileler, eğitim kurumları, siyasi partiler ve daha birçok şey, hatta memleket bile kendini bir "işletme" gibi kurgulamaya başladı.
Yazının tamamı için tıklayın.
Melih Altınok – Sabah
İktidar ve muhalefet, mesajınız var
Seçimler muazzam bir katılım oranıyla gerçekleşti. Tüm partiler, toplumdaki karşılıklarının ne olduğunu net olarak görmüş oldular. Bu ilgi, seçmen iradesinin önümüzdeki dönemde layıkıyla temsili açısından sevindirici.
Türkiye'de sandık iradesi dışında hiçbir gücün siyasete müdahale edemediği herkesçe görüldü. Bu şu an için tek başına iktidar kuramayan Ak Parti'nin kurucusu Tayyip Erdoğan'ın paradigmasının Türkiye'ye armağanıdır.
Şu an için kabaca oy oranları şöyle: Ak Parti yüzde 41, CHP 25, MHP 16, HDP 13.
Peki bu tablo bize neyi gösteriyor? Birincisi, 13 yıllık bir iktidarın her şeye rağmen sandıktan birinci parti olarak çıkması önemli. İktidar yorgunluğunun bedeli olan yüzde 7-8 de dramatik bir rakam değil. Ama Ak Parti tek başına hükümeti kuramıyor. Barajı aşan HDP'nin başarısı da ortada.
MHP'deki 2011 seçimlerine göre yüzde 2-3 artış çok anlamlı değil. CHP ise ana muhalefet konumunun avantajını yine kullanamadı. Bir önceki seçimlere göre 1 puanlık kaybı 5-6 civarında değerlendirmek mümkün.
Seçimden önceki "Göğsünüzü gere gere sandığa gidin" başlıklı yazımı şu sözlerle sonlandırmıştım: "Sandıktan çıkan sonuç ne olursa olsun kimse enseyi karartmasın. Zira halk ne diyorsa haklıdır ve verdiği karnede herkes için dersler vardır."
Aynı sözleri tekrarlıyorum. Ak Parti de, CHP ve MHP gibi "klasik" muhalefet de, bu seçimle karşı milliyetçiliği büyüten HDP de kendisine dersler çıkartmalı.
İktidar partisi, "Yeni Türkiye" paradigmasına daha reformist bir perspektifle eğilmeli. Kandil'in ve HDP'nin tavrına rağmen Çözüm Süreci'ni bir sivil toplumsal barış projesi olarak kararlılıkla sahiplenmeli. Derdini iyi anlatmalı. Bölgedeki oy kaybının, mesela Diyarbakır'daki yüzde 50 erimenin nedenini sorgulamalı. Orta sınıfın genişlemesine yönelik sosyal ve ekonomik politikalardan vazgeçilmemeli. Değişim ve dönüşüm isteyen doğal tabanını konsolide etmek için elzem olan yeni anayasa ve tabii ki başkanlık hedeflerini üstünkörü vurgulamanın hesabını da yapmalı. Gençlere neden hitap edemediğini düşünmeli. Gelenekten geleceğe, daha modern bir söyleme yönelmeli.
2011 seçimlerine göre oyunu yükselten HDP'yi okuması gereken diğer bir aktör de CHP. Zira bu artış seçmenin asıl muhalefete mesajıdır.
Yazının tamamı için tıklayın.
Şeref Oğuz – Sabah
Gerçekçi olmayan vaadler sandığa gömüldü
Bu seçim, muhalefet için farklı olacak sanmıştık. Öyle ya partiler ilk defa projeden, kaynaktan söz eder olmuştu. Seçmenin cebinden bahisle, asgari ücretinden emeklisine dek her alanda ekonomik kazanımlar dile gelmişti.
Ak Parti ise 100 maddelik Yeni Türkiye Sözleşmesi adıyla seçim beyannamesini sunmuş, ülkeyi üst gelir grubuna çıkaracak yapısal reformları ilan etmişti. Ancak bu sözleşme, popülist vaatlerin tartışıldığı meydanlarda yeterince tanıtılamadı.
Asgari ücreti açık artırmaya çıkaran muhalefetin bu alanda inandırıcı olmadığını anlıyoruz. Bin 500 liradan 5000 liraya kadar çıkarılacağı söylenen asgari ücret söylemi, işvereni tedirgin etmekten başka işe yaramadı.
Bu süreçte işveren STK'ları ve sendikalarının "böyle şey olmaz" itirazı da gelmedi. Oysa asgari ücret pazarlığında, kamu katılımıyla işçi sendikaları ile kapışılır, aşırı artışın getireceği "felaketlerden" abartılarak söz edilirdi.
Emekliler bu seçimde muhalefetin ilgi odağındaydı. Notere gidilerek 2 ikramiye için inandırıcılık devşirilmek istendi. Vaatlerin havada uçuştuğu ortamda bu söylemin sahadaki karşılığı olup olmadığını araştırdığımızda söylenen şuydu: "Kaynak yoksa enflasyon ile cebimizden verilenden fazlasını almasınlar da..."
Çiftçiye yönelik muhalefet vaatlerinde göze çarpan konu, mazot idi. Tarımdaki tek sorun mazot imiş gibi bir algı oluşturuldu, rafineri çıkışı 1.85 TL olan ürünü, 1.5 liraya dağıtma sözü de inandırıcı gelmedi.
Ana muhalefet partisi CHP'nin bu denli bol keseden vaadine rağmen seçimden kayıpla çıkıyor olması, bir sonraki seçimde vaatlerin daha sağlam kaynaklara dayandırılması gerektiğini de anlatıyor bize.
Yazının tamamı için tıklayın.
Fahrettin Altun – Sabah
Seçim sonuçları neyi gösterdi?
Bir seçimi daha geride bıraktık. AK Parti kurulduğu günden bu yana ilk kez bir genel seçimden tek başına iktidar olabilecek çoğunluğu alamadan çıkmış oldu. Türkiye siyaseti yeni bir gerçeklikle karşı karşıya kaldı. Her ne kadar AK Parti tek başına iktidar olabilecek çoğunluğu elde edemese de, seçimden birinci parti olarak çıkmayı başardı. AK Parti, diğer partilerle karşılaştırıldığında Türkiye'nin bütün bölgelerine ve farklı sosyokültürel kesimlerine seslenebilme özelliğini her şeye rağmen korumuş oldu.
AK Parti'nin tek başına iktidar olabilecek çoğunluğu elde edememesi nedeniyle bir muhasebe yapması gerektiği açık. Hiç kuşkusuz AK Parti yönetiminden beklenen çevresel faktörler yanında bünyevi problemler üzerinde de dikkatle durmasıdır. Ne var ki söz konusu muhasebe sürecinin sağlıklı ve olgun bir tarzda sürdürülmesi, pozisyon temelli değil, siyaset odaklı yapılması şarttır.
AK Parti, ülkenin 2000 sonrasındaki kazanımlarını kurumsallaştırmak ve hükümet sistemi değişikliği başta olmak üzere gerekli yapısal değişimlere öncülük etme imkânını bu kez yitirmiş oldu. Ne var ki, bütün bunlar Türkiye toplumunun ve siyasetinin ihtiyaçları olarak karşımızda duruyor.
Şunu unutmayalım. Türkiye egemenlik bunalımı içindeki bir devleti geride bıraktı. Bastırılmış kimlikler tarih oldu. Karşımızda özgüven yoksunu bir toplum yok artık. Öngörülemeyen, kriz içindeki bir ekonomiden bahsetmiyoruz. Korkular üzerinden yürüyen bir siyasal gerçeklikle karşı karşıya değiliz. Bugün kimse askeri ve sivil bürokrasinin vesayetinden bahsetmiyor. Kendisini, iktidar kurup iktidar yıkabilecek güçte gören bir medya, toplumun gözünde gayrimeşru.
Bütün bunlar Türkiye'nin 2000 sonrasındaki kazanımları ve bu kazanımların kalıcı hale getirilmesi bu ülke için bir ihtiyaç. Türkiye'nin etkin biçimde yönetilmesi, istikrarlı bir sosyo- ekonomik yapının devamı toplumun en somut beklentisi. Mevcut siyasi tablo içinde bu ihtiyacı karşılayabilecek bir yönetim yapısı kurulabilir mi? Açıkçası ben buna ihtimal vermiyorum.
Yazının tamamı için tıklayın.
Hasan Bülent Kahraman – Sabah
Yeni Dönem…
Bu satırları yazdığım sırada sonuçlar kesinleşmemişti. Ama sandıkların % 93'ü açılmıştı. Bilirkişiler fazla bir şeyin değişmeyeceği konusunda ısrarlıydı. O değişmeyeceği söylenen sonuç çok önemli iki noktaya işaret ediyordu. Birincisi, HDP barajı geçmişti. İkincisi, Ak Parti artık tek başına iktidar değildi.
***
HDP'nin barajı geçmesini bekliyordum. Kürt kesiminin parlamentoya girmesinin olumlu olacağını da yazmıştım. Öyle oldu. Kardeşi dağda bulunan bir kişinin Cumhurbaşkanı adayı olması, Ak Parti'nin en önemli mirasıdır, Türkiye'deki demokrasinin gelişim çizgisini gösteren çok önemli bir işarettir. O kişinin eşbaşkanı olduğu partinin Meclis'e girmesi ise çok daha önemli ve işlevseldir. Çok önemsediğim çözüm sürecinin bu gelişmeden olumlu sonuçlar, verimler üreteceği kanısındayım.
Ama ikinci husus hayati derecede ciddidir. Ak Parti artık tek başına iktidar değil. Bu öyle yazıldığı kadar kolay bir durum da değil. Türkiye'nin bu kararın ortaya çıktığı günün sabahı, bugün, neyle karşılaşacağını kestirmek zor. Bugün bir hükümet boşluğu var demektir. Hemen itiraf edeyim, daha önce de yazdığım için, rahatlıkla belirtebilirim ki, ben, Ak Parti iktidarının HDP'li bir parlamentoda devamından yanaydım. O durumun oluşturacağı istikrara Türkiye'nin ihtiyacı olduğunu düşünüyordum. Şimdi o istikrarsızlıkla karşı karşıyayız. Bu durumu yaratan sosyolojik oluşumları daha çok irdeleyeceğimiz için şimdilik bir yana bırakıyorum. Yeni parlamentonun bir koalisyon arayışına gireceği besbelli. Bu koalisyon için belli kesimler Ak Parti-CHP hükümetini öneriyor. Olabilir. Ama büyük parti koalisyonları kolay değildir diye de yazmıştım. Hâlâ görüşümü koruyorum. İtirazım yok. Fakat bence büyük partiyle küçük parti koalisyonları daha verimli ve üretkendir. Onu belirteyim.
Yazının tamamı için tıklayın.
Rasim Ozan Kütahyalı – Sabah
Köpek balıkları ve farelerle mücadele vakti
Dünkü yazımda esas mücadele 8 Haziran'da başlayacak demiştim. 7 Haziran yazımın başlığı bugünkü tabloya işaret ediyordu. Bugün artık gerçek mücadele günüdür. Konforlu mücadele dönemi bitmiştir. AK Parti tek başına hükümet pozisyonunu kaybetmiştir. Bu ülkeyi gerçekten seven tüm insanların görevi Türkiye Cumhuriyeti Gemisi'ne daha sıkı sıkı sarılmaktır. Daha güçlü ve kararlı mücadele etmektir. Dün de yazdığım gibi Türkiye Cumhuriyeti Gemisi köpek balıklarının saldırısı altındadır. Bu Gemi'nin kaptanı olan Recep Tayyip Erdoğan'a düşmanlık bugün artık Türkiye Cumhuriyeti Gemisi'ni batırmaya yönelik bir hainliğe dönüşmüştür. Bu hain çetenin başını paralel örgüt çekmektedir.
***
Herkes şu sözü aklına yazsın. Gemiyi ilk fareler terk eder. Asla Gemi'yi terk etmeyeceğiz ve köpek balıklarıyla olduğu kadar farelerle de savaşacağız. Bu gemi iktidar kaybına uğradığı için kaçacak olanlar korkaklar ve alçaklardır. Şu an Türkiye Gemisi'ne ve gemi kaptanı Erdoğan'a daha çok sahip çıkmanın vaktidir. Bu gemiyi batırmak ve gemi kaptanı Erdoğan'ı Lahey'de yargılatıp zindana tıkma planı yapan çetelerin suratına aparkatları daha sert yapıştırmanın vaktidir.
***
Şu an Türkiye Cumhuriyeti Gemisi aleni bir saldırı altındadır. Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman bu derece organize bir saldırı ile de karşılaşmadı bu gemi. İçinde yaşadığımız Gemi'yi batırmak ve hepimizi filikalara mahkûm etmek için bir savaş yürütülmektedir. Kısır iç siyasi çekişmeleri bir yana bırakın. Şu an yaşanmakta olan büyük resim budur. Bu Gemi'nin içinde olan birileri de sırf Gemi Kaptanı'na duydukları kin ve nefretten ötürü bu Gemi'nin batmasını istemektedir. Bu hain ve şerefsiz güruhun başında Fethullah Gülen Çetesi yer almaktadır. Eğer Türkiye Gemisi batmazsa biz de Gemi Kaptanı Recep Tayyip Erdoğan'dan kurtulamayacağız diye düşünen kahpe ve hain çete Türkiye'ye saldırmaktadır. Bu ülkenin onurlu yurttaşları olarak ülkemizi savunmak zorundayız.
Yazının tamamı için tıklayın.
Yavuz Donat – Sabah
Yorgun Türkiye’nin olgun seçimi
Arka arkaya üç seçim... 30 Mart 2014'te yerel seçim... 10 Ağustos 2014'te Cumhurbaşkanlığı seçimi... Ve 7 Haziran 2015'te milletvekili seçimi.
1.5 yılda yapılan 3 seçim siyaseti de çok yordu, Türkiye'yi de.
Ama sonunda... Güzel bir seçim oldu... Bayram gibi... Tam bir demokrasi şöleni.
Dile kolay... 20 parti... 10 bin aday...
53 milyondan fazla seçmen...
Ve oldukça yüksek bir katılım...
Seçmen hür iradesiyle oyunu verdi... Son sözü söyledi.
Ülkemiz için, hepimiz için "Hayırlı olsun" diyelim.
Yazının tamamı için tıklayın.
Ekrem Dumanlı – Zaman
Gözünüzü hırs bürümüş bile olsa
Bu yazı seçim sonuçları beklenmeden yazıldı; tıpkı önceki seçimlerde olduğu gibi. Gece geç saatlere kadar bekleyerek bir seçim yazısı yazmanın mahzuru mu var? Hayır. Rakamların netleşmesi, muhtemel siyasi tablonun ortaya çıkması tabii ki yazarlar için büyük avantaj sağlıyor. Ne var ki Türkiye’de sırf seçim sonuçları üzerinde siyasi geleceği okumak, çoğu kez sosyal oluşumları ve gelişimleri ıskalamaya da sebep oluyor. Büyük fotoğraf kayboluyor çünkü. Tarihî akışı içinde yapılması gereken hesaplaşma, sadece sandık sonuçlarına indirgendiğinde kimi zaman nereden gelindiği ve nereye gidildiği anlaşılamıyor.
7 Haziran seçimlerinin öncesi ve sonrasını tastamam görebilmek için hem 13 yıllık siyasî dalgalanmaları görmek gerekiyor hem de 8 Haziran sonrası ortaya çıkacak tablonun ülke gerçekleriyle örtüşmesini hesaplamak. Ve bütün bu seyr ü seferin global oluşumlarla irtibatını işaretlemek gerekiyor ki sağlıklı analizler yapılabilsin…
2002’den beri hükümet kuran AK Parti, 2010 referandumundan bu yana büyük bir savrulma ve dönüşüm yaşıyor. Kurulmasından birkaç ay sonra iktidara yürüyen AK Parti, herkesi kucaklayan, temel hak ve özgürlükleri garanti altına alacağına dair söz veren, AB yolunda demokratik adımlar atan cevval bir siyasî oluşumdu. Referandumdan bu yana U dönüşü yaptığı gözleniyor. Devlete karşı bireyi koruyan zihniyet gitti; devletin kutsandığı ve halkı ezdiği bir Leviathan karşımıza çıktı. Askerî vesayetin sona erdirilmesi uğruna verilen mücadele ve kat edilen mesafe donduruldu; yakın zamana kadar faili meçhul hadiselerin sorumlusu olarak görülen derin yapının kanatları altına sığınıldı. Örnekleri çoğaltmaya gerek var mı? 2002’deki AK Parti bitti; onun mirasını alçıpanla tutturmaya çalışan AKP ortaya çıktı. Durum bu…
Toplumun tamamı bîzar. Sağcısı-solcusu, Alevi’si-Sünni’si, Kürt’ü-Türk’ü, iş dünyası-işçisi… Herkes, karşısına çıkan kibir dolu müheykel devlet baskısından endişe duyuyor. “Makul şüphe” herkesin kapısını çalıyor, “müsadere” gibi hukuk dışı uygulamalar mal güvenliğini tehlikeye atıyor. Can güvenliğinin hangi noktaya geldiğini anlamak için son bir yılda öldürülen ama faili bulunamayan hadiselere bakmak yeter de artar bile.
Yazının tamamı için tıklayın.
Ali Bulaç – Zaman
Top AK Parti’de!
7 Haziran seçimlerinde ilk belirginleşen tabloya baktığımızda şu hususların altını çizebiliyoruz:
HDP anahtar parti rolünü başarıyla oynadı. HDP’nin aldığı oyların ağırlıklı bölümü kuşkusuz Kürt kökenli yurttaşlardan geldi. Hiçbir seçimde Kürt seçmen temelde Kürt milliyetçisi olan bir partiye böylesine yüklenmemişti. AK Parti genelde Kürt seçmenin 2/3’ünü alıyordu, bu seçimde dindar Kürt seçmen AK Parti’yi bıraktı. Bundan sonraki seçimlerde söz konusu dönüşü AK Parti’nin pozitif, HDP’nin negatif performansı belirleyecektir.
Ancak HDP’ye sadece Kürt seçmenden değil, AK Parti, CHP ve SP’den oy gitti. MHP’den de gittiğini söylemek pek abartı olmaz. Belki de bu seçimin en mağdur partisi SP-BBP ittifakı oldu ama insanlar mücbir sebeplerle istemedikleri halde HDP’ye oy verdiler. Bunun da sebebi tabii ki AK Parti’nin uzun zamandan beri içine düştüğü vahim hatalardır. Şöyle sıralayabilirim:
1) AK Parti, Türkiye’yi kutuplaştırmak ve kutuplar arasında çatışma potansiyelini tahrik etmek suretiyle son derece riskli bir mecraya soktu. Yakın komşular Irak ve Suriye’ye bakanlar “Ne oluyoruz?” diye sormaya başladılar;
2) Seçmen hiçbir şekilde Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir parti lideri gibi meydanlara inmesini, şuna buna çatmasını ve asıl parti başkanı Davutoğlu’nu gölgede bırakıp kampanyayı “Başkanlık sisteminin referandumu”na çevirmesini tasvip etmedi;
3) AK Parti, kötüye giden ekonomiyi iyileştirme konularında umut vermedi; gelir adaletsizliğini düzeltmedi; şehirleri belli bir zümreyi zenginleştirmek üzere rant alanına çevirdi;
4) Bir Müslüman’ı utandıracak derecede kibir, umursamazlık, şımarıklık aldı başını gidiyor. AK Partililer herkese tepeden bakmaya başladı, insanların kıskançlık duygularını tahrik ediyor;
Yazının tamamı için tıklayın.
Ahmet Turan Alkan – Zaman
‘Türk’ katkısı!
Bu seçimlerin âkıbetini büyük oranda MHP belirledi.
Saadet ve BBP’nin teklif ettiği ittifak teklifini, hâlâ anlayamadığım bir jestle reddetmesiyle MHP, ittifak oylarını marjinalleştirdi ve ittifakın her iki partinin matematik toplamından daha az destek bulmasına yol açtı; partilerinin barajı aşamayacağını gören ittifak seçmenleri, bu mânâda serbest kaldı ve başka partilere yöneldiler. Bu hesap açık; ittifak teklifinin reddedildiği gün itibariyle bu tablo açık tarzda netleşmişti.
Bana göre MHP’nin “Red” kararı, HDP’nin barajı geçmesinde önemli derecede etkili oldu ve HDP’nin ihtiyaç duyduğu ‘bıçak sırtında gidip gelen’ kararsız kitlenin HDP’yi gönül rahatlığıyla desteklemesine yol açtı. Kâğıt üstünde birbirinden hiç hazzetmez görünen iki partinin, böyle dolambaçlı bir etki-tepki silsilesi neticesi vermesi bu seçimlerin en mühim hadisesidir.
İttifak kabul görseydi, HDP’nin Meclis dışında kalması büyük ihtimâldi. Bu mânâda MHP dolaylı yoldan HDP’ye -pek arzu etmese de- iyilikte bulunarak, AKP’nin baraj altında kalan HDP oylarını kendi hanesine yazmasını engellemiş oldu. Aksi olsaydı, yani HDP baraja takılsaydı şimdi AKP’nin tek başına hükümet kuracak çoğunluğa erişmesinde MHP’nin sorumluluğu konuşulacaktı.
Konuşacak daha sevindirici bir olgu var neyse ki; HDP’nin kendi grubuyla Meclis’e girmesi her mânâda olumlu tesirler yaptı.
İlk olarak şu tesbitle başlayalım: HDP’nin oylarında artık, varlığı inkâr edilemeyecek miktarda ‘Türk’ katkısı var. Türk kelimesini etnik değil anayasal ve kültürel çerçevede kullanıyorum. Başka türlüsü zaten mümkün değildi. Demirtaş, bu ihtiyacı açıkça görerek bütün Türkiye’ye hitab etti ve çok başarılı oldu. Demirtaş’ın demokrat tutumuyla kazandığı ‘Türk’ desteği, HDP’nin genetiğine sirâyet edecektir inancındayım ve öyle temenni ediyorum. Kürt meselesinin çözümü böylece AKP’nin tekelinden çıktı ve MHP dahil bütün muhalif partilerin sorumluluğu altına girdi. ‘Çözüm’ü artık dönülmez noktaya getirip son anda U dönüşü yapsa da AKP’ye bu memleketin selâmeti ve huzuru nâmına şükran borçluyuz. Çözüm artık HDP’li, MHP’li, CHP’li Meclis’in inisiyatifindedir ve öyle olması lâzımdı zaten.
Yazının tamamı için tıklayın.
Selçuk Gültaşlı – Zaman
‘Artık olimpiyat molimpiyat yok’, buyurdu Erdoğan
AKP’nin ‘iyi polisi’, ‘o kadar da değil bak aralarında böyle adamlar da var’ teyidine ihtiyaç duyulduğunda sahne alan ‘ütmeci vicdan’ Bülent Arınç, Bursa’da coşmuştu.
Kendisini çok iyi tanıdıklarını ilan ettiği cemaat ve cemaatlere ‘‘o cemaatler beni çok bilir, ben onları çok iyi biliyorum. Bursa’dan bu cümleme dikkat etsinler : Biz varsak siz de varsınız; biz yoksak siz de yoksunuz’’ diye tarihe ‘Bursa muhtırası’ olarak geçen tarihi uyarısını yapmıştı. ‘Dindar’ bir siyasetçiye yakışmayacak laflardı bunlar, Cenab-ı Hakk’ın rikkatini rencide potansiyeli taşıyan hezeyanımsı sözlerdi. Gerçi artık kendisinin ‘dindar’dan ziyade ‘siyasetçi’ sıfatını ciddiye alıyoruz ama o zaman bu sözleri duyduğumuzda irkilmiştik.
Sözlerin gerisi de geldi. Erdoğan Hatay mitinginde yine artık tarihe mal olan ‘bundan sonra bizden bunlara su yok su….. su yok’ nutkunu irad ederken, meseleyi dil olimpiyatlarına getirmiş, şöyle buyurmuştu: ‘artık olimpiyat molimpiyat, hepsi hak getire’.
Her zaman olduğu gibi Erdoğan da Arınç da ‘büyük’ konuşuyorlar, hadlerini hukuklarını aşıyorlardı. Erdoğan sözünü tuttu, o zamanki adıyla Türkçe Olimpiyatları’na Türkiye’yi kapattı. O Türkiye’yi kapattı; küre-i arz kapılarını ardına kadar açtı. Eskiden sadece Türkiye’nin istifade ettiği bu sihirli iklim artık Avustralya’dan Etiyopya’ya, Avrupa Birliği’nin merkezi Brüksel’den Uluslararası Adalet Divanı’nın merkezi Lahey’e kadar dünyayı sarıp sarmalıyor.
Erdoğan olmasaydı, olimpiyatlar Türkiye’ye sıkışıp kalacak, ne Avrupa Parlamentosu, ne Lahey Adalet Divanı ne Avustralya Meclisi bu faaliyetlerden nasiplenecekti. Erdoğan olmasaydı çocukları kabul edenler sadece Türk siyasiler olacakken şimdi Avrupa’nın siyasi liderleri bu çocuklarla ilgileniyor. Erdoğan olmasaydı bu programın banisi ve hamisi sadece Erdoğan görünecekti. Şimdi dünyanın en büyük uluslararası meclisinin lideri, Avrupa Parlamentosu’nun Başkanı Martin Schulz, Belçika Dışişleri Bakanı Didier Rynders gibi şahsiyetler bu programları himaye ediyor.
Yazının tamamı için tıklayın.
Mehmet Kamış – Zaman
Erdoğan’ın meşruiyeti artık tartışmalıdır
Cumhurbaşkanı, Başbakan, İl Milli Eğitim müdürlükleri, TRT, Anadolu Ajansı, yargı teşkilatı ve devletin bütün kurumlarıyla seçimlere abanan AKP, son girdiği genel seçimlerden yüzde 10 daha az oy alarak ciddi bir yenilgi yaşadı. Devlet gücünü kullanarak dağıttıkları yardımları, rüşvetleri ve daha önce üzerine çökerek kendilerine benzettikleri medya organlarının yalan üzerine kurulmuş yayınlarını da saymıyorum.
Tarafsız kalacağına dair namusu ve şerefi üzerine yemin eden bir cumhurbaşkanının bütün perdeleri yırtarak devletin kesesinden her gün, günde üç miting yaparak açık açık oy istemesine rağmen AKP seçimlerde yenildi. Recep T. Erdoğan’ın her seçimde cankurtaran gibi imdadına yetişen kutuplaştırma politikası, bu sefer bütün milletin uyanmasına, son derece bilinçli davranmasına sebep oldu.
Öyle bir bilinç ki, herkes oyuna kocaman bir elmasa sahip çıkar gibi sahip çıktı. Daha önce yapıldığıyla ilgili iddiaların ayyuka çıktığı oy hırsızlığına karşı bütün toplumda ve partilerde büyük bir duyarlılık oluştu. On binlerce insan gönüllü olarak özel eğitimler aldı, bu konuda platformlar oluşturdu. Hırsızlığa karşı toplum öyle bir bilinçlendi ki, neredeyse farklı bir yaprak kıpırdasa onlarca kişi o bölgeye toplanıp muhtemel bir hırsızlığa müsaade etmedi. Bütün bunlarla birlikte yine de sandıkta hırsızlık yapmamışlardır diyemiyor. O da ayrı bir mesele.
Yazının tamamı için tıklayın.
Selim Işıklar – Zaman
Piyasalar, koalisyon ihtimalini satın almıştı
Dün yapılan genel seçimlerde halk Türkiye’nin son dört yılda ekonomi ve demokraside geriye gitmesinin faturasını iktidar partisine kesti.
HDP’nin barajı geçmesi neticesinde tek başına iktidar dönemi sona ermiş oldu. Piyasalar seçim öncesinde bir koalisyon ihtimalini gündemine almış, bunu da fiyatlamaya başlamıştı. İktidar tarafından uzun zamandır baskı altında kalan şirket hisseleri, özellikle cuma günü yüzde 20’lere varan yükselişler yaşamıştı. Bundan önceki seçimlerde yabancı yatırımcılar seçimler öncesi alım yaparlarken, bu seçimler öncesinde bir koalisyon ihtimali sebebiyle sakin kalmaları, pozisyonlarını buna göre ayarladıklarını gösteriyor.
Bu aşamadan sonra piyasalar muhtemel bir koalisyon ya da erken bir genel seçime götürecek ihtimalleri masaya yatıracaktır. Türkiye, 2011 yılındaki genel seçimlerden bu yana ciddi bir ekonomik patinaj yaşamış, orta gelir tuzağına düşmüştü. Borçlar, büyüme, enflasyon, işsizlik konusunda ekonomide başarısız olunmuş ve sorunlar görmezden gelinmişti. Merkez Bankası başta olmak üzere bağımsız kurullar adeta kum torbasına dönüştürülmüş ve gelmekte olan ekonomik fırtınalara karşı önlem alınmamıştı. Piyasalarda bu konuda ciddi sıkıntılar yaşanmıştı. Açıkçası genel seçimlerden çıkan sonuçlar, başta dolar olmak üzere döviz fiyatlarını bir süreden beri baskı altında kaldığı için yukarı çevirebilir. Çeşitli analizlerimde de belirttiğim gibi, hangi sonuç çıkarsa çıksın beklentilerin sona ermesi her seçimde olduğu gibi piyasalar üzerinde olumsuz baskı oluşturabilir. 2011 genel seçimlerinde mevcut iktidar partisi yüksek bir oy alarak tek başına iktidar olduğunda dolar yükselmiş, Borsa ise düşmüştü. Bu seçimlerden çıkan sonuç ya bir koalisyon ya da erken seçime götürecek bir azınlık hükümeti olsa da piyasalar olumsuz bir hareketin ardından bir süre sonra denge bulmaya çalışacaktır. Yeni Meclis’teki partilerin öncelikli hedefi zaten gelmekte olan bir dalgaya karşı Türkiye ekonomisini ve demokrasisini yeniden rayına oturtmak olmalıdır. İster yabancı ister yerli yatırımcı olsun, Türkiye’nin gelecek dönemde yeniden parlayan yıldız olacağını biliyorlar. Yeter ki ekonomi ve demokraside yeniden ileri adımlar atılsın.
Yazının tamamı için tıklayın.
Bülent Korucu – Zaman
Parlamento kazandı
7 Haziran seçimlerinin iki kaybedeni var: Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan ve onun kötü bir taklidi olan Başbakan Ahmet Davutoğlu. Erdoğan, kendini yarışın bir parçası haline getirerek bir yıl önce aldığı yüzde 52’lik oranı 41’in altına düşürdü. 400 vekil talebiyle yaptığı onlarca mitingin karşılığında 260 sandalye bile alamadı.
Ahmet Davutoğlu ise doğru teşhisler yapmasına rağmen cesareti ve kişilikli duruşu gösteremedi. İnşaat lobisine karşı sanayiyi öne çıkarmak istedi, işittiği azarla geri adım attı. Şeffaflık ve yolsuzlukla mücadeleye teşebbüs etti. “Seçim öncesi il başkanı yapacak adam bulamazsınız.” fırçasıyla kabuğuna çekildi. Yolsuzlukların halkta karşılık bulmaya başladığını fark etti, ‘Yüce Divan’ diyecek oldu; Erdoğan tarafından pişman edildi. Çift başlılığı kabullendi, atanmış başbakan suçlamasını yuttu.
Muhalefet partileri seçimin tartışmasız galibi. MHP, hem yüzde hem de sandalye hesabıyla açık bir zafer kazandı. HDP, kendi ifadeleriyle ‘emanet oy’ almayı başararak Türkiye partisi olma yolunda önemli bir kredi elde etti. Bütün provokasyonlara rağmen sükûneti elden bırakmadı. CHP, oy oranını istediği gibi yükseltemedi ama AK Parti’nin gerilemesinde önemli payı var. Kemal Kılıçdaroğlu, ideoloji üzerinden siyaset yapan partiyi, sorunları konuşan ve çözümler öneren çizgiye taşıdı. Aldığı inisiyatifle diğer muhalefet partilerinin de asgari ücret, tarım sektörünün sorunları, emekli maaşı gibi reel zeminde siyaset yapmasının öncülüğünü üstlendi.
Yazının tamamı için tıklayın.
Mustafa Ünal – Zaman
Bir devrin sonu
AKP siyasi hayatının en ağır yenilgisini aldı. Bu tespiti oy oranı bakımından değil milletvekili açısından yapıyorum.
AKP için birinci parti olmak başarı değil. Birincilik savunması züğürt tesellisidir sadece. Hedef 400 milletvekili, anayasa değişikliği ve başkanlık sistemiydi. Alt sınır 330’a da razıydı. Rakam başkanlık sisteminin çok uzağında kaldı. Başkanlık siyasetin gündeminden çıktı. AKP bırakın başkanlığı tek başına hükümet kurma çoğunluğunu da yitirdi. 276’nın altında kaldı. Bir önceki seçimlere göre yüzde 10 oranında düşüş söz konusu. Yüzde 50 bandındaydı, 40’ı zor yakaladı. Bütün devlet imkanlarını kullanmasına rağmen kaybetti. Cumhurbaşkanı, istisnasız devletin bütün kurumları, başta Diyanet, TRT ve medya desteği yetmedi.
Bu propaganda üstünlüğünün normalde yüzde 70, 80 civarında oy getirmesi gerekir. Bu topraklar BAAS benzeri tek adamlı rejimlere geçit vermedi bugüne kadar. 7 Haziran Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı için referandumdu. Hükümet ve Saray güvenoyu alamadı. Halk kırmızı kart gösterdi. Erdoğan AKP lehine mitingler yaptı. Açılış adı altında şehir şehir dolaştı. Muhalefet partilerine laf yetiştirdi. Kendisini ortaya koydu. Başkanlığa ulaşmak istiyordu. Gelin görün ki bu oy oranıyla Cumhurbaşkanlığı’nı da tartışmalı hale getirdi. Normal demokrasilerde bu sonuç istifayı zorunlu kılar.
Milletin mesajı çok açık: Seçmen hem Erdoğan’a hem Davutoğlu’na vize vermedi. Başkanlığı ‘aklına bile getirme’ dedi. Tek parti hükümetine ‘hayır’ dedi. Kibri, şımarıklığı elinin tersiyle itti. Tek adamlığa karşı çıktı. Hukuksuzluğu reddetti. Otoriterleşmeye itiraz etti.
Yazının tamamı için tıklayın.
Aydın Engin – Cumhuriyet
Yeterince sebep var: Sevinin!..
Kısa bir Tırmık yazıp sevinmeye gideceğim.
Siz de öyle yapın. Sevinin.
Sevinin, çünkü yeterince sebep var.
Seçmen, sığ, hatta sığ bile değil “çukur” bir siyasal ve demokrasi kültürüyle donanmış bir zihniyetin otoriter bir Türkiye yaratmasının önüne geçti; kendisine muhalif olanları düşman gören bir kafaya geçit vermedi.
Öyleyse sevinin...
Askeri vesayet sistemine karşı AKP’yi iktidara taşıyan halk, İslami sosa bulanmış vesayete de geçit vermedi.
Öyleyse sevinin...
Irzına geçilmiş bir hukuk sistemi kuran, çoğunluğu çoğulculuk sanan, çoğunluğu kazanınca milli idareyi temsil ettiğine inanan bir zihniyetin, adına başkanlık sistemi denen ve her türlü demokratik ve hukuksal denetimden arındırılmış bir sisteme yürüyüşü engellendi..
Öyleyse sevinin...
Kürt siyasal hareketini Meclis dışına itecek ve ona şiddet dışında bir mücadele yöntemi bırakmayacak utanç verici bir seçim barajı gümbür gümbür yıkıldı.
Öyleyse sevinin...
Önüne Türkiye’nin partisi olma hedefini koyan HDP, Türklü, Kürtlü, Ermenili, Ezidili, Süryanili; Sünnili, Alevili, Hıristiyanlı 70’i aşkın, 80’e yakın milletvekili ile Meclis’te. Demokrasiye yönelen saldırıları göğüsleyebilecek bir parlamento ağırlığına kavuşuldu.
Öyleyse sevinin...
Hırsızlardan, yolsuzlardan, rüşvetçilerden hesap sorulamayan bir Türkiye’de hesap sorulabilme fırsatları uç verdi.
Öyleyse sevinin...
Kalkınmayı ülkeyi betonla sıvamak, derelere beton kelepçeler vurmak olarak kavrayan ve bundan ötesini kavrayamayan bir zihniyetin tek başına iktidar olup bildiğini pervasızca okumasının önü tıkandı.
Öyleyse sevinin...
Yazının tamamı için tıklayın.
Tayfun Atay – Cumhuriyet
Diktatörlük kâbusundan Kürt-çe uyandık!
Türkiye Gezi’den beri kendisini içinde bulduğu girdaptan 30 yıl sürmüş kanlı bir iç savaşın yaralarını sarma yolunda da çok önemli bir kazanım elde ederek çıktı.
“Gezi”yi kan gölüne çeviren şer güçlerin belki de hiç öngöremeyecekleri bir gelişme olarak değerlendirmek mümkün bunu. Gerçekten, her şerde bir hayır varmış!..
Gezi’den bu yana siyaset Türkiye’de bir kimlikler (kültürler) savaşına dönüştü. Bunun vebali, “Erdoğan AKP’si”nin boynunadır.
Türkiye’ye yeni bir yaşam kisvesi biçtiler. Biçtikleri kisve, Türkiye’nin “en azından” yarıya yakın insanı için kefen demekti.
Türkiye’de askeri bürokratik vesayetin ileriye (demokrasiye) doğru sorgulama ve eleştirilerini kullanıp o vesayeti “geriye (diktatörlüğe/totaliteryanizme) doğru tasfiye etmeye giriştiler.
Yazının tamamı için tıklayın.
Çiğdem Toker – Cumhuriyet
Yeni Türkiye
Bir siyasi parti, oyların yüzde 40’ını alsın ve bu sonuç o parti için hezimet olsun.
Bir siyasi parti, girdiği dördüncü seçimi de birinci parti olarak göğüslesin.
Ama o partiyi kuran Cumhurbaşkanı yenilmiş sayılsın.
Bir siyasi parti en yüksek oyu alsın...
Ama doymak bilmeyen para-mal hırsı, kibir, aşağılama, tehdit, şantaj, kutuplaştırma, din istismarı, deyince akla ilk gelenin yasallığı değil ama meşruiyeti sorgulanır hale gelsin.
Evet burası Yeni Türkiye...
Herkesi, her zaman, her koşulda korkutacaklarını sandıkları “istikrar” öcüsünü Yeni Türkiye diye sunan anlayış, itiraf edemese de artık biliyor:
Yeni Türkiye’nin anlamı artık çok başka:
Kimliğinden dolayı ezilen, doğası talan edilen, ırmakları kurutulan, canım ağaçları, havası suyu rantla takas edilen, sırf o azgın ranta dayalı düzenleri sürsün diye kibri, baskıyı, yoksulluğu, adaletsizliği zalimce dayatanlara itiraz ettiği için evlatlarını madenlerin yedi kat dibinde, polis şiddetinde, mitinglerde patlatılan bombalarla kaybeden, partilerine saldırılar düzenlenen, demokratik her eleştirisi darbecilikle mahkûm edilen insanlardan yükselen itirazın adıdır Yeni Türkiye.
***
Yeni Türkiye’de, hayat öyle çabucak kolaylaşmayacak belki.
Yoksulluk hemen bitmeyecek.
Kesilen ağaçlar bir günde yeşermeyecek.
Yazının tamamı için tıklayın.
Hikmet Çetinkaya – Cumhuriyet
Kazanan demokrasi oldu!...
Masamın başına dün gece saat 21.00’de oturdum...
Yazıya şöyle başlayabilirim:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık özlemi suya düşmüştür...
Erdoğan bu sabah “başkanlık sistemi”nden vazgeçtiğini açıklamalı, çağdaş, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa çıkarmak için çaba harcamalıdır.
Durum ortadadır, HDP antidemokratik, darbeci bir dönemin barajını yıkmış, Partiler ve Seçim Yasası iflas etmiştir.
Seçimin galibi HDP ve Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tır...
Sakın ola ki HDP üst yönetimi ve Demirtaş, partisine verilen ödünç oyları unutmasın!
Türkiye insanı barış, kardeşlik, birliktelik istiyor, ayrımcılık değil. Toplumsal bir uzlaşma, ötekileştirme değil...
Sözüm tüm derin Türk ve Kürt milliyetçilerine!
CHP’nin oyunu artırmaması karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’nu devirip yerine geçmek isteyebilirler.
Sakın ola ki bunu bahane etmesinler...
Bu bir demokrasi mücadelesidir ve bu mücadelede CHP’li seçmenin bir bölümü elbet HDP’ye oy vermiştir.
Bu güzel bir şeydir!
Yazının tamamı için tıklayın.
Orhan Bursalı – Cumhuriyet
Yeni Bir Gün: Günaydın Türkiye!
Böyle bir seçim yaşamış mıydık? Türkiye’yi adım adım tek adam rejimine dönüştüren RTE ve iktidarına bir “darbe” vurmak amacına kilitlenen bir seçim. CHP’li seçmen, kendi partisinin oy kaybetmesini umursamadı, ve en az yüzde 2 oranında bir oy HDP’ye aktı. Onu 4. parti olarak Meclis’e sokarak, 4 partili Meclis’i oluşturdu.. Öyle ki, AKP’nin tek başına iktidar olma olanağını bile ortadan kaldırdı..
Bu tablo, CHP’li seçmenin eseridir!
Bunu Kılıçdaroğlu’nun başarısızlığı olarak görmek mi gerekir? Sonuçta yüzde 30’lara tırmanma olasılığı gerçekleşmediği, oylarını HDP’ye kaptırdığı için, seçim aritmetiği bakımından, evet bu parti yönetimi için bir başarısızlıktır demek zorundayız. Daha aylar önce CHP’li seçmen tabanında kayma olduğu görülüyordu, parti merkezi tabana tam hâkim olamadı, demek zorundayız.
Ama CHP’li seçmenin başarı ölçeği, partisinin yüzde 30’lara tırmanması veya aşması olmadı, RTE’nin hükümet kuramaması oldu.
HDP’yi baraj üzerine sıçratan oyların salt CHP’li seçmenden geldiğini söylemek yanlış olur. HDP’nin önemli ölçüde AKP’deki Kürt oylarını da kendine çekmeyi başardığını görüyoruz.
AKP içinde yeni bir irade çıkar mı?
AKP, birinci parti olma özelliğini korudu ama sonuçta kaybetti.. RTE’nin ne “Yeni Türkiye”si kaldı ne yeni anayasası, belki de artık bundan sonra ne de “parti liderliği..” kalacak...
Kısa süre önceki yazılarımı anımsayın: “AKP’nin tek koalisyon seçeneği var: MHP. Ama böyle bir koalisyon da Cumhurbaşkanı’nı, anayasal yetkileri ile sınırlı tutar..”
Yazının tamamı için tıklayın.
Mustafa Balbay – Cumhuriyet
Parlamenter sistem kazandı
7 Haziran seçimlerinin bir numaralı kaybedeni AKP’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Erdoğan, parlamenter sistem tıkanmıştır, dedi.
Halk, hayır tıkanmamıştır, Türkiye sorunlarını bu sistem içinde çözecektir, karşılığını verdi.
Erdoğan, ben artık ustalaştım, başkan olmak istiyorum, dedi.
Halk, hayır sana başkanlık vermiyoruz, otur oturduğun yerde, karşılığını verdi.
Erdoğan, gönlünde bir aslan yattığını söyledi, bana 400 milletvekili verin, dedi.
Halk, sana 400 değil 300 bile çok, karşılığını verdi.
Erdoğan, bu seçimlerde Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı unvanını yitirmiştir. Artık sadece parlamenter sistem içinde salt çoğunluğa dahi ulaşamayan bir partinin genel başkan üstü yöneticisidir.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir cumhurbaşkanı siyasete böylesine hukuk dışı yöntemlerle ve her gücü zorlayarak müdahale etti. Hiç kimseye verilmeyen kent meydanları ona verildi. Devletin bütün olanakları ona sunuldu. Bütün valileri özel kalem müdürü gibi kullandı. Her şey bir yana, medyayı kendisine ait bir devlet organına dönüştürdü. Ekrana bütün partilerin toplamından daha çok çıktı.
Bütün bunların sonunda girişte vurguladığımız gibi umduklarını bulamadı.
***
7 Haziran seçimlerine giden süreçte, zaman zaman provokasyon yöntemine başvuruldu ama başarılı olunamadı. Bunda CHP, MHP ve HDP’nin her olaya, öncelikle nedenlerini sorgulayarak ve seçim güvenliğini bozmama ilkesini dikkate alarak hareket etmesinin büyük payı var. MHP, gençlerini sokağa dökmemeyi her şeyin önünde tuttu. HDP ise Türkiye partisi olma hedefiyle samimi olduğunu kanıtlama çabasındaydı.
Yazının tamamı için tıklayın.
Nuray Mert - Cumhuriyet
Biz kazandık!
Son yazımda bu seçim, demokrasiden yana olanlar ile, karşı olanlar arasında geçecek diye yazmıştım. Biz , demokrasiden yana olanlar kazandık! Hangi partiye oy vermiş olursa olsun, otoriter tek parti rejimine ‘hayır’ diyenler kazandı, kutlu olsun!
Bundan sonrası da zor, biliyorum, ama Türkiye otoriter rejim özlemlerine geçit vermedi, bundan sonra demokrasi mücadelesi kuşkusuz hız kaybetmeden devam edecek ama şimdi kutlama zamanı.
Cumhurbaşkanı’nın iktidar lideri olarak kampanya yürütmesine, iktidar partisinin devlet imkânlarını sonuna kadar kullanmasına, topluma korku salma çabalarına karşın, Türkiye otoriter gidişe dur dedi. Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi kendilerine muhalefet eden herkesi ‘millet düşmanı’ ilan etmişti, ne gaflet! Milletin çoğu bu düşmanlaştırıcı, ayrıştırıcı, suçlayan, tehdit eden dile, tavra karşı çıktı.
HDP’nin seçim barajını geçmesi, başlı başına bir demokrasi zaferi oldu. Barajı geçmesi için HDP’ye destek verenler, aynı zamanda 12 Eylül rejiminin sonunu ilan etti. HDP’nin barajı geçmesi, barışın zaferi oldu, iktidar partisi artık barış sürecini rehin alamayacak. Demirtaş’ın hakkı Demirtaş’a, etkin, demokratik, samimi dili bu sonuçta büyük rol oynadı.
Yazının tamamı için tıklayın.
Engin Yıldızoğlu – Cumhuriyet
Yeni bir dönemin başında
Bu yazıyı yazarken seçim sonuçları belli değildi ama, şu bence kesin: Bugün, ne kadar süreceği belli olmayan, yeni, çok tehlikeli bir dönemin ilk günü...
İki olasılık, bir uçurum
Şimdi ya; HDP Meclis’e giriyor. AKP’nin, anayasayı, Erdoğan’ın istediği başkanlık sistemini kuracak yönde değiştirme şansı çok azaldı. Kamu oyu yoklamaları, ülkedeki genel hava, uluslararası aktörlerin arzuları, AKP liderliğinin panik düzeyine ulaşan korkuları hep böyle bir beklentiye işaret ediyordu. Dolayısıyla bu sürpriz bir sonuç olmayacak. Bu durumda, önümüzdeki günleri çeşitli koalisyon formüllerini, Erdoğan’ın başkanlık sistemi varmış gibi davranma çabalarını tartışarak geçireceğiz. “HDP bazı tavizler karşılığı AKP ile uzlaşır”, “Ya da AKP-MHP koalisyonu kurulur” korkularına ilişkin belirsizlik, şöyle ya da böyle ortadan kalkmaya başlayacak.
Ya da HDP Meclis’e giremiyor, AKP arzuladığı Meclis çoğunluğunu elde ederek yeni hükümeti kuracak. AKP hemen ana yasayı değiştirmeye, bir daha bu seçimlerdeki duruma düşmemek, iktidardan uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalmamak için tüm muhalif sesleri susturmaya başlayacak.
Seçim öncesi beklentiler birinci olasılıktan yana giderek daha fazla yoğunlaşmakta olduğundan, ikinci olasılık büyük düş kırıklığı yaratacak, seçimlere hile karışıp karışmadığını, Kürt hareketinin vereceği olası tepkileri, CHP’nin geleceğini, AKP yanlısı olmayanların güvenliğini tartışmaya başlayacağız. Yoğun toplumsal protesto eylemleri olasılığı de cabası...
Yazının devamı için tıklayın.
Erol Manisalı – Cumhuriyet
Seçim sonucu ne olursa olsun...
En zor köşe yazısı seçimi izleyen gün, yani bugün yayımlanacak olanıdır. Çünkü yazıyı kaleme alırken seçim sonuçlarını bilmezsiniz, oylar henüz atılıyordur.
Olsa olsa tahminlerinizi ya da nasıl bir seçim yaşanarak bu sonuca gelindiğini değerlendirebilirsiniz. Evet nasıl bir seçim yaşadık?
- Seçimler adil ve demokratik değildi. İktidar partisi ve muhalefet partileri eşit koşulların çok uzağında kaldılar.
Sadece Türk halkı değil uluslararası kuruluşlar da bu gerçeği gördüler. Raporlar yayımladılar, açıklamalar yaptılar, gözlemciler gönderdiler.
- Seçim sonuçları sadece “Türkiye’nin iç dengeleri ve iktidar değişimleri bakımından değil, küresel güçlerin bölgesel hesapları ve BOP bakımından da çok önemlidir.”
Bu nedenle herkes, “bu seçim başka seçim, aman herkes çok dikkatli olsun” demek gereksinimini duydu.
- Seçim gününe kadar herkes “seçim güvenliği konusundaki kuşkularını dile getirdi.” Çünkü bütün taraflar için bu bir “olmak ya da olmamak” sorunuydu.
Olasılıklar mı?
Neleri tartışarak bugüne geldik?
- AKP tek başına iktidarda kalabilecek mi?
- Yeterli oyu alamaz ise “koalisyon ya da azınlık hükümetleri olasılıkları nasıl oluşur?”
- AKP bölünür mü?
- Amerika ve ona yakın çevreler seçim sonrasında nasıl bir tutum alacaklar?
- Halkın sağ duyusu seçim sandıklarına, Türkiye’de demokrasiyi düzeltecek ve geliştirecek oranda yansıyacak mı?
Yazının devamı için tıklayın.
Serdar Kızık – Cumhuriyet
Baraj sarayı yıktı
Artık “yeni bir Türkiye” tablosu var.
Bu, AKP’nin “yeni Türkiye”si değil.
Yeniden umutlanmamızı sağlayacak bir sürecin kapısı açıldı.
Adaletsiz, eşitsiz koşullarda bir seçim süreci yaşandı.
En başta Anayasa gereği yansız olması gereken Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm gücüyle AKP lehine sahaya çıktı.
İktidar partisi, devlet olanaklarını sonuna kadar kullandı. Devlet bürokrasisi, özellikle vali ve kaymakamlar seçim sürecinde AKP’ye çalıştı.
YSK’nin tarafsızlığına, oy hırsızlığına yönelik kaygıların en üst düzeyde dile getirildiği bir süreçte, oy verme günü de bazı sandıklarda seçimin güvenliğini sarsan gelişmeler yaşandı...
Bunlara karşın iktidar yıkılmıştır. AKP dönemi, RTE devri kapanmıştır.
Başkanlık sistemi başlamadan bitmiştir.
AKP’nin birinci parti olması, olsa olsa Pirus Zaferi’dir, gerçekte onca devlet gücüne karşın iktidarı yitirmiştir.
Ülkenin üstündeki kara bulutlar delinmiş, gökyüzünde bir mavi delik açılmıştır artık.
Ülkeyi bölen, ayrıştıran, görülmedik yolsuzluk savlarıyla bunalan AKP, iktidar değil artık, bundan sonra olsa olsa koalisyon ortağıdır.
Yazının tamamı için tıklayın.
Yakup Kepenek – Cumhuriyet
Hangi aydın?
Siz bu satırları okuduğunuzda seçimlerin sayısal sonuçları alınmış olacak. Oysa seçimlerin niteliksel sonucu da çok önemlidir. Niteliksel sonuç, AKP’dir. Bu sonucun aydın sorumluluğu boyutunu sorgulamak gerekiyor.
***
Yakın geçmişe bakalım. AKP’yi iktidara taşıyan destekler nereden geldi?
AKP’nin iktidara geldiği 2002’de, başlangıcını Sovyetler’in dağılmasından alırsak küreselleşmenin ikinci on yılına giriliyordu.
ABD’nin Ortadoğu’daki çok boyutlu çıkarlarının korunmasında Türkiye, kilit ülkeydi. Çok ağır bir ekonomik ve siyasal bunalım içinde olan ülke, IMFABD destekli bir istikrar programının kaskatı uygulanmasıyla ayakta duruyordu.
Türkiye siyaseti 12 Eylül 1980’den sonra 20 yıl geçmiş olmasına karşın toparlanamamıştı; sağ kanadı da, sol kanadı da darmadağınıktı. Basın-yayın, sendikalar, meslek oda ve birlikleri, üniversiteler ve diğer toplumsal örgütler 12 Eylül paletlerinin dişlilerinin derin izlerinden bir türlü kurtulamıyordu.
12 Eylül ortamı yalnızca siyasal İslamın yükselmesini kolaylaştırmıştı.
Kısaca, 2000’lere girilirken ılımlı olması koşuluyla bir siyasal İslamcı iktidara yeşil ışık yakmayı, iç ve dış sermaye çevreleri de ABD de uygun buldu.
Yazının tamamı için tıklayın.
Işık Kansu – Cumhuriyet
TSK’ye yeşil kuşak eleştirisi
Kılıçdaroğlu, CHP’lilere şükretsin
Seçim öncesi, CHP’nin birçok konuda iddialı Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun Diyarbakır’dan değil İstanbul’dan; kendisini “Dersimli Kemal” diye tanımlayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun da Tunceli’den değil İzmir’den aday olduğunu yazdığımızda, okurumuz Mehmet Dağ şöyle bir ileti göndermişti:
“Dersim’de CHP’nin ölüsü vekil çıkarır. İzmir CHP’nin kalesi değil. Kale arıyorsanız, Dersim’e bakın. Sadece yüzde 6 farkın olduğu yer mi kaledir, yüzde 40 farkın olduğu yer mi kaledir?”
Dün, birçok ilde oy yitirdiği gibi, o kaleden de CHP milletvekili çıkaramadı. Dersim’den CHP’nin ölüsü çıktı...
Seçim kazanamamayı artık olağanlaştıran Kemal Kılıçdaroğlu yatsın kalksın, geleneksel CHP’li seçmene şükretsin.
Alıp alabildiği yüzde 25 dolaylarındaki oy, yalnızca onlarındır çünkü.
Kemal Dervişçi neoliberalizm, CHP’li olmayanları CHP’den aday yapmak ya da “İmam hatipleri biz kurduk”, “Sert laiklikten uzaklaşmalıyız” gibi söylemler, İç Anadolu’da bozkurtçu, Güneydoğu’da özerklikçi, İstanbul’da liberal, İzmir’de Atatürkçü olmak gibi tutarsızlıklar ve partinin genleri ile uyuşmayan tutumlar artı oy ge-tir-mi-yor!
Tam tersine CHP’li seçmeni, gericilik karşısında güvensiz ve çaresiz bırakıyor.
CHP, acilen özüne dönmek, her türlü dönekliğe karşın CHP’den vazgeçmeyen seçmenine layık olmak zorunda.
Yazının tamamı için tıklayın.
Bağış Erten – Cumhuriyet
Berlin’de İtalyan barajı aşıldı
Iniesta Demirtaş’ı andırıyor
İlk yarı bittiğinde hâlâ karanlık çökmemiş. Biraz serinlik çıkıyor. Temposuz geçen ilk yarıya merhem diye. Oluyor da. İkinci devre hızlı başlıyor. İki gol geliyor karşılıklı. Hız arttıkça artıyor. Benim kafa da tam orada dağılıyor. Iniesta, Demirtaş’ı andırıyor sanki. Başbakan gerçekten Pirlo olsaydı keşke. Barcelona barajı geçmekle kalmıyor, alıp yürüyor. Juventus sandıktan oy çaldırmamak için direniyor, Morata’yla başarıyor da. Ama rakibin eli ayağı çok hızlı. Bir oy, pardon bir gol her şeyi değiştirebilir. Blatter seni başkan yaptırmayacağız. Yanımda Hugo Sanchez oturuyor. Müşahitlik yapacak herhalde. Bir röveşataya bakar bu yazı. Ne demişti Socrates. Diktaya karşı ayın 15’inde oy kullanın. Messi’nin frikiği barajı bir aşsın, ondan sonrası kolay. Yüzde 13’le bitti maç; pardon 1-3. Berlin’de güneş çarpınca tam çarpıyormuş. Şampiyonlar Ligi Finali’nden selam olsun.
Yazının tamamı için tıklayın.
Umur Talu – Habertürk
Elin ellisine laf ederken, evdeki elliden olmak!
Bir ülkede “milliyetçi” parti ile “öteki ve bölgesel” bir parti aynı anda oylarını artırdığında, bu iki parti etrafında bir kutuplaşmadan söz edilir.
Oysa Türkiye’de iktidar partisi öyle bir kutuplaşma yarattı ki, “Haçlı ittifakı” filan da diyerek, her ikisinin artışı da ancak ona karşı oldu!
Şöyle diyelim:
Türkiye’nin (hala) tek merkez partisi olan AKP, “iki uç”a da oy kaybederek siyaset tarihinde yeni bir sayfa açtı.
Ve bizatihi Cumhurbaşkanı’nın “elin ellisi-evin ellisi”ni sağlamlaştırma politikası sonucu Türkiye’de biri iktidar, biri çok partili olsa da, külliyen muhalefet olmak üzere “iki merkez” var.
Başbakan belki üzülüyordur ama bu esasen Cumhurbaşkanı’nın “başarısı!”
***
Önceki “ellili” seçimler, referandum ve Cumhurbaşkanlığı oylamalarında AKP “barışın partisi, en büyük güvencesi” olarak büyük destek görüyordu.
Şimdi birdenbire “savaşın partisi” olması, bizatihi Cumhurbaşkanı’nın “çözüm süreci”ni suçlaması, ister istemez stokları eritti!
***
AKP’nin bu seçimdeki “en büyük başarısı”, HDP’yi adeta “Türkiye partisi” yapması!
HDP, bölgede ve bazı büyük kentlerde daha önce AKP’ye oy vermiş muhafazakâr Kürtlerin (“barış”a sahip çıkışı yüzünden) oylarını alırken; sırf AKP’ye karşı, sırf barajı geçsin diye HDP’ye verilmiş “CHP oyları” veya yeni oyları, kendi çabaları kadar, AKP’nin nafile çabalarıyla da toplamış oldu.
Yazının tamamı için tıklayın.
Fehmi Koru – Habertürk
Seçmen -genellikle- yanılmaz
Nasıl, seçim beklediğiniz üzere, gönlünüze göre bir sonuç verdi mi?
Yıllardır seçimleri -hem de bayağı yakından- izlerim; dün yapılan kadar kafaların karışık olduğu, insanların bir bölümünün sandık başına gitmekte tereddüt ettiği bir seçim görmedim.
Sözgelimi 1965 seçimi... Veya 1973 seçimi... Ya da 1983 seçimi... Bunların hepsi askerlerin ülke üzerine giydirmeye çabaladığı “deli gömleği”ni yırtıp atma amaçlı bir kararlılığın sergilendiği seçimlerdi. Sonuncusunda, cunta lideri, seçmenlere oylarını hangi partiye vermeleri gerektiğini de açıkça söylemişti...
Her birinde seçmenler, tercihlerini demokrasiden yana kullandılar.
Tek parti döneminden de, 1950 seçiminde, seçmenin iradesiyle kurtulabilmişti ülkemiz.
Ülkemiz seçmeninin demokratik hakkını kullanmasında sağduyu hep rehberi oldu; hatta bazen büyük yanlışlıkları önlemek için seçmenin küçük çapta yanlışa düşmesi gerektiğinde bile... İlk bakışta “Çok yanlış bir sonuç” teşhisi konulan seçmen tercihleri, iktidara gelenleri farklı davranmaya yönlendirerek, doğru tercihten daha fazla iş gördü.
Zaman içerisinde seçmene ve sağduyusuna güvenmeyi öğrendik.
Bu seçime giderken etrafta fark edilen kafa karışıklığı bile seçmenin sağduyusunun güvenilmeye değer olduğunun işaretiydi.
Ne çok “ilkler” yaşandı bu seçim öncesinde.
Geleneksel kimliğini bir tarafa bırakmış köklü bir partinin (CHP) seçim öncesinde kendisini dönüştürmesine tanık olduk.
Yazının tamamı için tıklayın.
Taha Kıvanç – Habertürk
Kimse kimseye feda olmasın, aman...
Benim bu seçimle ilgili anlayamadığım bir şey de, AK Parti’nin sadece sandığı düşündüğünü fark etmem.
Seçimden yeniden “iktidar” çıkmasına neredeyse bütün çevrelerin “banko” oynadığı, kendi yöneticilerinin ısrarla “7 Haziran’da yeniden iktidarız” iddiasını seslendirdiği bir parti AK Parti; dolayısıyla 8 Haziran’ı da düşünmesi gerek.
Oysa iktidarını zorlaştıracak gelişmeler, kampanyayla birlikte yaşanmaya başlandı. Avrupa Birliği ve ABD, bu yüzden, “Keşke AKP seçilmese” anlamı taşıyan bir yaklaşımı apaçık benimsedi...
Kampanyada edilen medya karşıtı sözler ve girişimler yüzünden...
“Paralel medya” adı verilen gazetelere el konulması siyasi söylemi ve eşzamanlı başlatılan savcılık soruşturması...
Son günlerde Doğan Grubu’na yönelik sözler de yine savcıların takibine takıldı; Hürriyet’in yayın yönetmeni hukuki topun ağzında...
Ardından AB ve ABD’de siyasi sözcüler ile dünya medyasında AK Parti karşıtı kampanya başlayıverdi.
Yazının tamamı için tıklayın.
Nihal Bengisu Karaca – Habertürk
Büyük gün
SON bir ay içinde tek bir hafta yok ki Batı semalarında Erdoğan’a yönelik herhangi bir histerik analiz çınlamamış olsun. Önce New York Times’ın başyazısı geldi, ABD ve Türkiye’nin diğer NATO müttefiklerinin; Erdoğan’ı “bu yıkıcı yoldan” geri döndürmeye çalışması gerektiğini yazdılar. Onlara göre Erdoğan “yoldan çıkmış” bir figür ve bunu Türk milletinin gözünün içine baka baka söyleme noktasında çekingenliğe gerek duymuyorlar.
Guardian’da yer alan ve Simon Tisdall imzalı yazı daha da ileri gitti. Erdoğan diktatoryal güçler peşindeydi, gergindi, muhalefete savaş açmıştı, seçimde usulsüzlük yapılabilirdi! CHP İstanbul İl Başkanlığı dahi “Fuat Avni’nin yayınladığı listeler doğru değil, itibar etmeyin” diyordu ama Guardian bu iddialar için Fuat Avni’yi kaynak gösterebiliyordu. Türkiye devletinin en tepesindeki isme teşhis koyan yazar “mermer gibi” bir mesajı kafamıza indirmekten geri durmuyordu: “Eğer Erdoğan pazar günü istediğini alırsa, durdurulamaz olacak. Engellenirse, gazabı tehlikeli bir şekilde kontrol edilemeyecek hale gelebilir.”
“AK Parti’ye oy vermeyin, ama sizi bu bile kurtarmayabilir” diyor. Nasıl tehdit?
Geçmişten bugüne önce Sultan Abdülhamid’e, sonra Menderes’e, Turgut Özal’a ve şimdi de Erdoğan’a uluslararası kamuoyu baskısı sağlamak için elinden geleni ardına koymayan New York Times, Erdoğan’ın “paçavra” ithamından sonra da durmadı nitekim. Shreeya Sinha imzalı yazı Can Dündar’ın yayınladığı “MİT TIR’ları görüntüleri”nin sadece haber değil, devlet sırrını ifşa etmesi bağlamında aynı zamanda suç da içerdiğini görmezden geliyor, hadiseyi “muhalefetin bastırılması” olarak görmeyi seçiyordu. Normaldi.
Yazının tamamı için tıklayın.
Ruşen Çakır – Habertürk
Kürtlerin sistemin merkezine yolculuğu
1) Seçimin esas galibi HDP ve Demirtaş, esas mağlubu AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu.
2) Erdoğan, AKP’deki gerilemeyi durdurmak için kampanyaya müdahil oldu ama çözüm sürecini askıya alması ve HDP’ye savaş ilan etmesi durumu daha da kötüleştirdi.
3) Erdoğan’ın bu tutumunun MHP’nin güçlenmesini durdurmaya da yaramadığı anlaşılıyor.
4) HDP’nin yükselişinin motor gücü Kürtler oldu. Daha önceki seçimlerde AKP’yi tercih etmiş olan Kürtlerden HDP’ye büyük bir yöneliş oldu ve iktidar partisi bunu durdurmaya çalışırken daha da hızlandırdı.
5) HDP’nin Kürt oylarındaki artışı sadece Güneydoğu’da değil İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde de etkili oldu.
6) Erdoğan ve AKP antipatisi nedeniyle HDP’ye oy verenlerin nicelik değil ama nitelik açısından önemli olduğunu söyleyebiliriz. Eğer HDP bu kesimleri hayal kırıklığına uğratmazsa “Türkiye partisi” olma iddiasını sahiden gerçekleştirebilir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Muharrem Sarıkaya – Habertürk
MHP’nin kararı
Seçmen her seçim olduğu gibi ince hesap yaptı, bu coğrafyaya demokrasiye olan bağlılığını gösterdi ve herkese de mesajını verdi.
Hâkim parti iken son dönem politikaları dolayısıyla toplumsal tabanıyla arasındaki makas açılan AK Parti’nin tek başına iktidarını bitirdi.
HDP’yi zafere götürdü, Türkiye partisi olmasının önünü açtı; Adana, Mersin, İzmir, İstanbul ve Ankara Çankaya’dan milletvekili verdi.
Bunun yanı sıra MHP’yi de ihmal etmedi; seçimin ikinci yükselen partisi yaparak onurlandırdı.
Bileşik kaplar gibi HDP’yi yükselttiği yerde, MHP’yi de aynı oranda yükseğe çekti.
Hatta, MHP’ye uzun yıllar sonra Güneydoğu ve Doğu’dan da milletvekili verdi.
CHP’yi ise olduğu yerde bıraktı.
‘OLMAMIZ ZOR, AMA...’
Bu tablodan nasıl bir sonuç çıkacağına gelince...
MHP Lideri Devlet Bahçeli, hafta başında Erzurum’daki sohbetimizde, “AK Parti ile bir koalisyonun içinde kesinlikle olmayacağını” açıklamıştı.
Bu duruşunu dün gece yarısı yaptığı açıklamada da ortaya koydu; “gerekirse erken genel seçim” restini de çekti.
Yazının tamamı için tıklayın.
Yavuz Semerci – Habertürk
Gerçekten yeni bir Türkiye
Yaklaşık 2 hafta önce yatırımcılara bir tavsiyede bulunmuştum: HDP’li bir sonucu satın alın... Bir de demiştim ki anomali ile iktidar olan AK Parti, bir anomali ile iktidarı kaybedebilir. 2002 yılında yüzde 34 oy ile 365 milletvekili kazanan AK Parti, yüzde 40 oy almasına rağmen şu saat itibarıyla 258 milletvekili kazanarak mutlak iktidarını kaybetti. Seçim sonucu ortada. Bu seçimlerin kazananı Türk demokrasisi... Bunu unutmamak lazım. Başkanlık veya daha da otoriter hale gelebilecek bir sisteme vatandaşın “Dur” demiş olması siyasi belirsizliklerden hoşlanmayan piyasaları dengeleyici bir durum yaratacak. Üstelik yabancı yatırımcılara net bir mesaj verilmiş oldu: Türk halkı aşırılıklardan hoşlanmıyor!
Kısa vadeli finans piyasalarında oluşacak iniş-çıkışlar parti liderlerinin yaklaşımıyla kalıcı trendler yaratacak. Hiç şüphesiz yeni bir seçim gündeme geldi. Ancak seçim barajını aşağıya indirmiş, siyasi parti yasasında değişiklik yapmış, yargı alanında reform yapan ve bütçe dengesini sıkı tutan bir seçim hükümeti veya azınlık hükümetinin kurulması ekonomi dünyası tarafından olumsuz algılanmayabilir. Tabii bu noktada partilerin tavrı belirleyici olacak. Uzlaşma kültürünün ortaya çıkması olası ekonomi sorunlarını da masadan uzaklaştırabilir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Özcan Tikit – Habertürk
İki parti yarıştı, yeni Türkiye kazandı
Öncesinde neredeyse tüm tartışmaların iki parti ekseninde şekillendiği bir seçimi geride bıraktık. Aralıksız bir AK Parti- HDP tartışması izledik. Türkiye aritmetik olarak değil ama psikolojik ve pratik manasıyla tam bir iki partili seçim dönemini yaşadı.
AK Parti seçim kampanyasını 400 vekil ve başkanlık sistemi hesabı üzerine kurdu. Başka hiçbir partinin desteğine ihtiyaç duymadan Anayasa’yı değiştirip başkanlık sistemini getirmek, iktidar partisinin seçim öncesindeki başlıca hedefi olarak seçildi.
Parti bu iddialı hedefini tutturmak için yapması gereken şeyi yapmaya çalıştı. Kampanyası boyunca olanca gücüyle rakiplerine yüklendi. En fazla yüklendiği parti ise hiç şüphesiz Kürt seçmenin oyları için yarıştığı HDP oldu. Tabii HDP’nin de bu söylem karşısında üzüldüğünü söyleyemeyiz. Selahattin Demirtaş’ın liderliğinde Türkiye’ye açılma hamlesi başlatan HDP, AK Parti’nin kendisine sunduğu bu fırsatı gayet iyi kullandı. HDP, kendisinden çok daha büyük bir partiyle didişirken “Seni başkan yaptırmayacağız” türünden gayet iddialı söylemlerle adım adım büyüdü. Neticede de başta inanılmaz gibi görünen şeyi başardı. HDP yüzde 10 barajını yıkıp bir demokrasi ayıbına son verdi. Yani en azından bu yazının yazıldığı saatlerde gelen sonuçlar bu yöndeydi.
Yazının tamamı için tıklayın.
Necati Doğru –Sözcü
Halk sarayına kitledi!
Sandıklar açıldı. İçinden halkın yazdığı son mektup çıktı.
Sandıklar açıldı. İçinden halkın yazdığı son mektup çıktı. Mektup, “AKP gemisi yalpaladı” diye başlıyor ve geminin kaptanına hitaben şöyle devam ediyordu: “Biz, bize benzediğin için geçen seçimlerde hep seni seçtik. Sen bize “bir olalım, diri olalım” diyordun. Fakat sen biz olmaktan, bize benzemekten çıktın. Kendine Saray yaptırdın. Kibir küpüne battın. Adaleti hançerledin. Zalim oldun. Zengin partisi oldun. Seni Sarayı’na kilitlemeye karar verdik”
* * *
Katılım yüksek oldu. Halk sandığa sahip çıktı. Sandığa ne girdiye o çıktı. Ben bu yazıyı yazdığım saatlerde belli olan sonuçlara göre Sandıktan “Sarayına kilitlenmiş bir cumhurbaşkanı ile 4 partili bir Meclis yapısı” çıktı.
13 yılın hesabı soruldu.
Tayyip Erdoğan’ın ve Ahmet Davutoğlu’nun partisi AKP, Meclis’te tek başına çoğunluğu bıçak sırtına getirdi. Kesin sonuçlar açıklandığında tek başına İktidar olamayabilir.
Yazının tamamı için tıklayın.
İbrahim Karagül – Yeni Şafak
AK Parti yine birinci oldu, siz niye seviniyorsunuz?
Üzülmeyin, hüzünlenmeyin, umutsuzluğa kapılmayın, bu sonuçları bir hezimet olarak görmeyin. On üç yıldır iktidarda olan bir parti, dünkü seçimlerde yine Türkiye'nin birinci partisi oldu. Yüzde kırkın üzerinde oy aldı, diğer siyasi partilerden açık ara öne geçti.
Türkiye'de 11. kez üst üste birinci parti olmuş bir siyasi yapı var. Kendisinden sonra gelen ilk partiye yüzde 16 fark atmış bir parti var. Kazanan partiyi cezalandıran seçim sisteminin azizliğine uğrasa da, bu bir zaferdir.
Yüzde on üç oy alan partinin zafer konuşması yapması, oy kaybeden CHP liderinin birinci parti olmuşçasına nutuklar atması yaptığı bir seçim sonucu konuşuyoruz. Onlar hiçbir zaman AK Parti'yi geçemeyecek, sadece bir kaç puan oyu düştü diye seviniyorlar. Siyasetteki tek lüksleri bu. Zafer anlayışları bu. AK Parti'nin olmadığı hiç bir siyasi arayış mümkün değildir. Türkiye'de ezici bir çoğunluk Ak Parti'yi terci etmiş, ona yine iktidar misyonu vermiştir.
Tek başına iktidar olamasa da, oy kaybetse de Türkiye'nin birinci partisi, en güçlü partisi olma özelliğini koruyor AK Parti. Böyle kalmaya, Türk siyasetinin ana akım gücü olmaya devam edecek. Kendini sorgulayacak, nerede hata yaptığını tespit etmeye çalışacak, buna göre kendini yenileyecek elbette. Belki şimdikinden daha güçlü bir parti olarak kendini yeniden kuracak. AK Parti'de bu siyasi akıl, yetenek, tecrübe fazlasıyla var.
Yazının tamamı için tıklayın.
Salih Tuna – Yeni Şafak
Erken genel seçimin eli kulağında
Ak Parti bu sonuçlarla tek başına iktidar olamadığına göre Türkiye yeniden koalisyon dönemine girecek demektir.
Seçimden önce “koalisyon geliyor” deseydim, birçoğunuz “aman ağzından yel alsın” derdiniz değil mi?
Oysa hiç de sürpriz bir sonuç değildir bu!
Gerek meydanların dili, gerek anket sonuçları hep bunu gösteriyordu.
Yani, milletin bu sefer AK Parti'ye tek başına iktidar yetkisi vermeyeceğini hemen herkes tahmin ediyordu.
Peki millet ne demek istedi?
Ne yani, yeter bu kadar kalkındığımız biraz da sürünelim mi demek istedi?
Elbette hayır!
Peki o halde millet neden istikrara, başka bir ifadeyle tek başına iktidara geçit vermedi? Koalisyonun ne menem bir şey olduğunu bilmiyor mu?
Nasıl bilmez, bal gibi de biliyor.
Zaten şimdiye değin (siyasi görüşü ne olursa olsun) aklı başında hiç kimsenin koalisyon iyidir dediğine rastlamadım.
Yazının tamamı için tıklayın.
Abdülkadir Selvi – Yeni Şafak
Sandıktan çıkan mesaj
Seçim sandığı açıldı. İçinden Türk halkının kararını yansıtan bir fotoğraf çıktı. Bu fotoğraf 3 Kasım 2002 seçimleri ile başlayan AK Parti'nin tek başına iktidar olduğu güçlü hükümetler dönemini yansıtmıyor. Daha çok eski Türkiye'den içinde kareler barındırıyor. Ama milli iradeye saygısı olan herkesin bu fotoğrafı doğru okuyup halkın seçim sandığında verdiği mesajları doğru yorumlaması gerekiyor. Türk siyasetinde artık yeni bir sayfa açıldı. Yeni bir dönem başlıyor. Seçimlerden halkımız her partiye bir mesaj verdi.
AK Parti'ye verilen mesaj: AK Parti'yi birinci parti yaparak “Umudum yine sensin ama yanlışlarınla yüzleş ve yeni Türkiye için önce Yeni AK Parti'yi inşa et” dedi.
CHP'ye verilen mesaj: “Topluma iktidar olabilmek için bir türlü umut olamıyorsun. Ana muhalefette başarısızsın” dedi.
HDP'ye verilen mesaj: “Türkiyelileşme konusunda uzattığın eli cumhurbaşkanlığı seçiminde de karşılıksız bırakmamıştım şimdi de karşılıksız bırakmıyorum. Sen silahla değil siyasetle mücadeleni verebilirsen sonuç alabilirsin. Silahla Türkiye'yi böleceğine siyasetle Türkiye'ye talip ol” dedi.
MHP'ye verilen mesaj: Aynen 18 Nisan 1999 seçimlerinde olduğu gibi anahtar parti konumuna getirdi. HDP'nin yükselmesine paralel olarak parlamentoda bir denge unsuru olarak tutmaya devam etti. Eğer partiler sandıktan çıkan mesajı doğru okur ve gereğini yerin getirirlerse Türkiye'nin geleceğinde var olmaya devam edecekler. Ama 90'lı yıllarda olduğu gibi halkın verdiği mesajı doğru okumazlarsa halkımız ilk seçimde bunun hesabını görür.
Yazının tamamı için tıklayın.
Markar Esayan – Yeni Şafak
Bir seçim de böyle geçti...
Bu yazı yazıldığında oy verme işlemi yeni başlamıştı. Sonuçları bilmeden yazdığım bu yazıda propaganda sürecinin bir değerlendirmesini yapmak uygun olacak.
AK Parti İstanbul 2. Bölge milletvekili adayı olarak seçim sürecini öncekilerden çok daha farklı yaşadım. Bir gönüllüler ordusu olan AK Parti teşkilatından çok etkilendim. Kanser tedavisine ara verip çalışmalara katılanları, çocuklarını komşuya bırakanları, yoğun bakımdaki hastalarını akrabalarına emanet edenleri gördüm.
Böyle bir sevgi ve idealizmle çalışan bu teşkilat dünyanın örgütlü en büyük sivil toplum kuruluşu özelliğini taşıyor. Siyasete güvenin bu kadar artması, kan gölüne dönen Ortadoğu'nun ve Afrika'nın hemen yanıbaşındaki Müslüman bir ülke için büyük bir başarı. Bu başarı hem Doğu, hem de Batı için farklı ama çok değerli imkanlar ihtiva ediyor.
AK Parti seçmenleri, ki ülkenin yarısından fazlasını oluşturuyorlar, politik anlamda çok bilinçli bir topluluk ve siyasete inanıyorlar. Siyasetin AK Parti sayesinde onların sorunlarını çözebilmiş olması, hayat kalitelerinin artması sivil ve barışçı bir hak arama yolu olan siyasete inancı daha da güçlendirmiş. Erdoğan'a tapmıyor, onu ailelerinden birisi olarak çok seviyor ve saygı duyuyorlar. Kibirli analizlerin aksine, lider ve seçmen arasında olabilecek en demokratik ilişki kurulmuş.
Yazının tamamı için tıklayın.
Fatma Barbarosoğlu – Yeni Şafak
Seçim, seçen, seçilen...
Sadece küresel ısınmadan dolayı değil bir kaç yıldır seçim ikliminden dolayı ne bahara ne yaza girebiliyoruz.
Yalandan pozlar, kendi kifayetsizliğini partizan tutumlar eşliğinde aşmaya çalışanlar, bu vesile ile sağa sola seçim propagandası altında fotoğrafını yerleştirenler, sosyal medya aracılığı ile BBG evi şeffaflığında iç dünyalarında gezinmeye bizi mecbur eden vekil adayları/bu sabah itibari ile çoğu vekil ve bizim onlardan biri için oy veriyor oluşumuz gerçeği altında içimizin güneşi kış güneşi hükmünde...
Niçin aday olduğunu anlayamadığım kişiler çöpsüz üzüm olarak seçildi. İlk defa gerçekleşen bir şey mi? Hayır.
Fark şu: Eskiden uzak oldukları için liyakat ehli olup olmadığını bilmediğimiz kişilerin sosyal medya aracılığı ile bırakınız vekil seçmeyi markete ekmek almaya bile gönderemeyeceğimiz kişiler olduğunu ARTIK biliyoruz.
Yazının tamamı için tıklayın.
Yusuf Ziya Cömert – Yeni Şafak
Dayanışma zamanı…
Seçim sonuçlarını il bazında gösteren Türkiye haritasına bakıyorum. Harita, AK Parti açısından, eski seçimlerdeki haritalardan daha iyi. Karadeniz sahili neredeyse tamamen AK Parti'nin. Orta Anadolu, tümüyle turuncu. Akdeniz, AK Parti-CHP karışımı. Ege'de ve Trakya'da CHP önde. Marmara'nın geri kalanında AK Parti kazanmış.
Oy oranı da, yüzde 40'ın üstünde.
Hatırlayalım, AK Parti, ilk katıldığı seçimde, yüzde 34 küsur oyla, çok güçlü bir şekilde iktidar olmuştu. Bir daha hiç ulaşamadığı milletvekili sayısını elde etmişti.
Şimdi, daha yüksek oyla, tek başına iktidar imkanını kaybetti.
Bu, kaybetmenin bir çeşididir. Kabul etmek ve anlamak lazım.
Doğrudur, çok şiddetli bir operasyonla karşı karşıyaydı AK Parti. İçeride ve dışarıda, paraleli, ecnebisi, ulusalcısı liberali, var güçleriyle birbirlerine tek bir kem söz söylemeden, AK Parti iktidarını hedef aldılar.
Yazının tamamı için tıklayın.
Süleyman Seyfi Öğün – Yeni Şafak
Siyasal çoğulculuk ne kadar çoğulcudur?
Dünyâdaki artığın büyük bir kısmını çeken merkez dünyâda yapılan seçimlerin yoğunluklu olarak seçilenlerden daha fazlasını seçmek anlamına gelmediğini görebiliriz. Meselâ Almanya'da Hristiyan Demokrat Partinin iktidâra gelmesiyle, Sosyal Demokratların iktidâra gelmesi arasında dramatik bir farklılık olduğunu düşünmüyorum. Benzer olarak, İngiltere'de Muhafazakâr Parti'nin kurduğu bir hükûmet ile İşçi Partisi'nin kurduğu bir hükûmetin uyguladıkları siyâsetler arasında derin farklılıklar bulmak hiç de kolay değildir. Meselâ Amerika'da Cumhuriyetçi Baba-Oğul Bush'ların kanlı bir şekilde hayâta geçirdiği Irak siyasetlerine, İngiltere'den neredeyse kayıtsız destek veren hükûmet, Cumhuriyetçilerin muâdili gibi görülebilecek Muhafazakâr Parti hükûmeti değil; Tony Blair liderliğindeki İşçi Partisi hükûmetiydi.
Haydi bu dış siyâset diyelim ve iç siyâsete odaklanalım. Muhafazakâr (sağcı) Margaret Thatcher'ın ekonomik siyâsetleri ile, bizdeki “Ortanın Solu”na benzettiğim ve içini boş gördüğüm “Üçüncü Yol” hamasetine kapılmadan bakabilirsek, Tony Blair'in ekonomi siyâsetleri arasındaki farklılıklar kolaylıkla ihmâl edilebilir düzeydedir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Bercan Tutar – Yeni Şafak
7 Haziran'ın rövanşı misliyle alınacaktır...
Ülkesini işgal eden darbeci Sisi ile halkını katleden Esad gibi diktatörlerin ayaklarına kırmızı halı seren "vahşi batı", sandıktan defalarca zaferle çıkan Erdoğan'ı ve ona oy veren bu milleti ise “despot ve onun batılılaşmamış yoksul halkı" diye hayâsızca aşağılıyor. Meşrutiyet dönemi yazarlarından Yusuf Samih, bu hastalıklı zihniyetin iç yüzünü 1922'de yayımlanan “Sicilya Hatırası"nda şöyle özetler: “Allah bir, din bir olduğu gibi gün dahi birdir. Bugün düne benzemiyor zannetmeyiniz. Ehl-i salibin Ümmet-i Muhammed'i çala kılıç doğramaları Kurun-ı Vustaya (Ortaçağ) mahsus bir taassuptu demeyiniz. Zuhur-ı İslam'dan itibaren ehl-i hilalin başı üzerinde çekili duran yalın kılınç hâlâ kınına konmamıştır. Enaniyet-i mezhebiyeleri durdukça da duracaktır." Sicilya ziyareti sırasında Palermo'yu 878'de fethedip burada 500 yıl hüküm sürmüş Müslümanlardan geriye kalan bütün izlerin yok edildiğini gören Samih, derin bir ıstırap ve yakarışla “Ölülerimizin kemiklerini dahi ateşlere yakarak küllerini havaya savurmuşlar. Rabbim! Biz Müslüman kullarının kanlarını artık heder ettirme. Vahdaniyetini tasdik eyleyenleri müşrikler elinde yok eyleme! Amin!" diyerek dua eder.
Yazının tamamı için tıklayın.
Yasin Aktay - Yeni Şafak
Hayırlı olsun
Bir genel seçimi daha geride bıraktık. Yazının yazıldığı saatlerde oy verme işlemi henüz devam ediyor olduğu için sonuçlar üzerine bir değerlendirme yapamıyorum, ama sonuçlar her ne olursa olsun ülkemize, milletimize, İslam alemine ve bütün insanlığa hayırlı olsun.
Vaka şu ki, Türkiye'nin seçimleri artık sadece Türkiye halkını ilgilendiren seçimler değil. Belki küreselleşen dünyada bütün ülkelerin seçimleri kendilerinden fazla halkları, ülkeleri ilgilendiriyordur. Ama bu genel geçer değerlendirme, Türkiye sözkonusu olduğunda çok daha özel bir önem arz ediyor. Bu seçimlerin sonuçlarıyla, başka ülkelerde, ortalama Türkiye halkından çok daha fazla ilgilenen insanlar var.
İslam dünyasının mazlum halkları, özellikle Suriye, Mısır, Yemen, Myanmar, Filistin ve Balkan halkları bu seçimlerin sonuçlarına kulaklarını kabartmış pür dikkat kesilmiş durumda. Çıkacak neticenin kendilerini fazlasıyla ilgilendirdiğini biliyorlar zira Müslüman halkların yüz yıllık makus talihinin Türkiye'nin AK Parti iktidarı döneminde nasıl bir kırılma yaşadığına tanıklık etmiş bulunuyorlar.
Yazının tamamı için tıklayın.
Erdal Taras Karagöl – Yeni Şafak
Siyasi istikrarı kaybetmenin ekonomik bedeli ağır olur
Türkiye ekonomisinde önemli tarihler var. Bunlardan birisi 1950-1960 yıllarını kapsayan Menderes dönemi, ikincisi 1983-1989 yıllarına damgasını vurmuş Özal dönemi. Üçüncü dönem ise, Türkiye'nin ekonomide yükselme sürecinin son halkası olan ve 2002 yılında başlayan AK Parti iktidarı oldu. Bu dönemlerin ortak özelliği, ülkede siyasi istikrarla beraber ekonomik istikrarı sağlamış olmalarıdır.
Hatırlarsak, Menderes döneminde başlayan Türkiye ekonomisindeki değişim süreci, Özal'lı yıllarda ekonominin dünya ile birleşmesini sağladı. Bugün hala daha Menderes ve Özal dönemlerini bolluk ve bereket dönemleri olarak hatırlıyorsak, sebebi siyasi istikrarın ekonomide pozitif bir güç oluşturması.
AK Parti döneminde ise güçlü siyasi istikrarın ekonomide ne anlama geldiğini birçok kez tecrübe ettik. Çünkü AK Parti iktidarında ekonomi ve sosyal alanda ortadan kaldırılan siyasi ve ekonomik vesayetler ile ekonominin yönü tamamen değişti.
Bu yüzden, AK Parti döneminde sağlanan istikrar sayesinde 13 yılda ekonomide gerçekleşenler, Türkiye ekonomi tarihinde elbette yerini alacaktır.
Peki AK Parti dönemi Türkiye ekonomisinde neler oldu?
GSYH'da meydana gelen artış ile kişi başı gelir 3.490 dolardan 10.000 dolara yükselerek, 3 katı kadar arttı. Küresel ekonomik kriz birçok ülkeyi 2008 yılından beri etkisi altına almışken Türkiye ekonomisi kısmen etkilendi, 2009 yılının son çeyreğinden itibaren büyümesini sürdüren nadir ülkelerden birisi oldu.
Yazının tamamı için tıklayın.
Hikmet Genç – Yeni Şafak
Hadi hükümeti kurun bakalım!...
Demiştik ki,
“Dün, KCK soruşturmalarında binlerce kişiyi içeri atan, 'dershaneler kapanırsa terör örgütü Güneydoğu'yu kan gölüne çevirir' diyen Pensilvanya çetesi, bugün HDP'li Belediye Başkanı'na nezaket ziyaretinde bulunuyor arka kapıdan!...
'Şu Kürtlerin de ne işi var burada canım?!..' diyen Beyaz Türk Burjuvazisi Café'de 'espresso'sunu yudumlarken, Nişantaşı'nda açılan HDP'nin bayrağını, flamasını ayakta alkışlıyor bugün…
CHP, 'bizden oy kaysa da olur, yeter ki HDP barajı aşsın' modunda…
Doğan Medyası'nın ise badem gözlüsü oldu Demirtaş…
Sabah akşam Kürtlere söven kökten laik, ultra ulusalcı ve de pek cumhuriyetçi basın HDP'nin faziletlerinden söz ediyor bugün…
İslam karşıtları ve çapulcu tayfası da HDP'yi destekliyor doğal olarak..
Ulusalcı Kemalist hassasiyete saygı duyan HDP İzmir mitinginde Öcalan posteri açtırmıyor!...
MHP; 'HDP Meclis'e girerse, en çok AK Parti'ye zarar verir, hadi girsinler gari …' modunda…”
Yazının tamamı için tıklayın.
Bülent Orakoğlu – Yeni Şafak
Cambaza bak
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu raporunda, 28 Şubat Darbesi'nin ülkeye verdiği ekonomik zarara dikkat çekilerek, 2001 krizine de uzanan sürecin finansal maliyetinin ülkeye 381 milyar dolara mal olduğu açıklanmıştı. Uzmanlarca, bu rakam 2011'deki vergi gelirlerinin 2 katından fazla özelleştirmelerden elde edilen gelirin 7-8 katı, o dönemde kişi başına düşen kayıp ise yaklaşık 5 bin dolar olarak ifade edilmişti.
Bu süreçte Türkiye'nin, ''cambaza bak stratejisiyle'' küresel bir finans operasyonu (faiz lobisi) ile ekonomisi dize çöktürülürken, diğer taraftan ülke ''irticai kalkışma'' senaryoları ile içe kapatılıp başta bankalar olmak üzere, cumhuriyet tarihinin en büyük soygunları gerçekleştirilmişti. 28 Şubat sürecine destek veren medya, sendika, iş dünyası ve bazı üst düzey bürokrat ve askerler hortumlanan bankalar, ballı ihaleler ve kamu bankalarının içinin boşaltılmasıyla suretiyle nemalandırılmak suretiyle ödüllendirilmişlerdi.
Yazının tamamı için tıklayın.
Güngör Mengi – Vatan
Milli iradeye saygı
Sandıktan çıkan sonuç Türkiye’de yeni bir iktidar anlayışının başlangıcı olacak.
Özellikle son yıllarda “kötü olduğu” empoze edilen koalisyonların belki de o kadar kötü olmadığını göreceğiz. Yazımı yazarken AKP yüzde 40.80, CHP 25.02, MHP 16.35, HDP ise yüzde 13.04 görünüyordu.
İktidar partisinin oylarının 2011 seçimlerindeki “yüzde 49.84” oyundan yüzde 9’a yakın daha düşük çıkmasına Başbakan Davutoğlu’nun ilk tepkisi “Hiçbir güç karşısında eğilmemiz söz konusu olmaz” şeklindeydi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “üzgünüm” demekle yetinirken Burhan Kuzu “Sonuçların Ak Parti için kötü olduğunu” söyledi.
Kuzu aynı konuşmada “Türkiye’nin uzun süre koalisyonlarla çalkalanacağı bir kaosa gireceğini, bu tablodan hükümet çıkmayacağını” öne sürdü. Sonuçların “parlamenter sistemin zaaflarını gösterdiğini, bu sistemin dünyanın başına bela olduğunu” vurguladı.
Oysa partisini iktidara getiren ve orada 13 yıl kalmasını sağlayan da parlamenter sistemdir. Çıkan sonuç “milli iradenin tercihi”ni göstermektedir.
Demokrasi budur!
Siyasi partiler seçim sonuçları istedikleri gibi çıktığında “milli irade böyle istedi, biz milli iradeyi temsil ediyoruz” diyorlarsa, sonuç istedikleri gibi çıkmadığında da milli iradeye saygılı olmak zorundadırlar.
“Demokrasi” işte tam da budur!
Yazının tamamı için tıklayın.
Ali Ağaoğlu – Vatan
Piyasa nasıl tepki verecek?
Seçim sonuçları fiyatlanan bir senaryo değildi. Piyasalar belirsizlikten hoşnut kalmayacak. Dolar/TL, Asya piyasalarında gece 2.79’u gördü bile. Endişeler artarsa 3.00-3.10 ihtimali ortaya çıkabilir. Borsa İstanbul’un işi daha da zor olacak
Seçime giderken birçok seçmenin aklında aynı soru vardı: Seçim sonuçları gerçeği yansıtacak mı, seçim hileleri halkın iradesinin sonuçlarına yansımasının önüne geçecek mi? Her ne kadar bu konuda emin olunamazsa bile yine de resmi sonuçlar; seçimlerin “sağlıklı” sonuçlar getirdiği umudunu güçlendirdi. Bu konuda çaba gösteren “Oy ve Ötesi” grubu ve diğer sivil organizasyonlara teşekkür etmek gerek.
Seçim sonuçları; AK Parti’nin tek başına hükümet kuracak milletvekili sayısına ulaşamadığını, HDP’nin Türkiye’yi kapsayacak bir mesajla barajı aştığını gösteriyor. Seçimlerde ilk çıkan sonuç; halkın ‘tek adam’ veya bir ‘başkanlık sistemine’ taraftar olmadığı, kuvvetler ayrılığının korunduğu bir parlamenter sisteme taraftar olduğu yönünde. Diğer yandan görünen tablo bir “erken seçimin” önünü açıyor. Her ne kadar bir ‘koalisyon’ olasılıklar arasında olsa da; bu koalisyonun taraflarından birinin AK Parti olacaksa, diğer tarafının kim olacağının belirsizliği bir süre için kamuoyunu meşgul edeceğe benziyor.
Yazının tamamı için tıklayın.
Okay Gönensin – Vatan
Strateji başarısız, sonuç sürpriz
AK Parti’nin seçim stratejisi, ana hedefin HDP olması üzerine kuruluydu. Amaç iki kesimden oy getirmekti. Başarısız oldu.
Kürt kökenli seçmenin iki tercihinden biri olan AK Parti, HDP’ye vurarak hem Kürt seçmenin diğer kesiminden hem de MHP seçmeninden oy almayı amaçladı.
Strateji başarısız oldu çünkü, Kürt seçmenin Ak Parti’ye oy veren kesiminin çok önemli bölümü HDP’ye oy verdi, bir miktar Ak Parti seçmeni de MHP’ye gitti.
2011’de Ak Parti’ye oy vermiş olan, ama yerel seçim ve cumhurbaşkanı seçiminde sandığa gitmeyen seçmen, 7 Haziran’da da Ak Parti için sandığa gitmedi.
Bu seçmenin de başkanlık sistemine sıcak bakmadığına ilişkin varsayımlar yapılabilir.
Ak Parti’nin seçim stratejisi başarısız olunca, 7 Haziran’ın sandık sonuçlarından üç sürpriz çıkmıştır.
Yazının tamamı için tıklayın.
Murat Çelik – Vatan
Şimdi her kafadan bir ses çıkacaktır ama...
Saat gece yarısına yaklaşıyor...
7 Haziran 2015 seçiminin sonuçları - neredeyse - kesin olarak ortaya çıktı. Resmi değil ama kesin...
Bu sonuçlar üzerinden sıcağı sıcağına ahkâm kesenler olacaktır elbette. Ama dikkat edin, kimse kendini yüzde 100 bağlayıcı bir üslup ile konuşmayacaktır, konuşmaz.
Siyaset budur, kabul. Ama bir de ‘gerçek’ler var.
Şöyle ki...
***
Dün; üzerinde bir yere ‘Evet’ ya da ‘Tercih’ mührünü bastığınız oy pusulasında yer alan siyasi partilerin listesinden;
Bir önceki genel seçimde aldığı oyun altında kalan siyasi partilerin başındaki isimlerin, koltuklarına ‘veda’ etmesidir gereken.
Bu bir.
Yazının tamamı için tıklayın.
İbrahim Kiras – Vatan
Şimdi ne olacak?
18 Şubat’ta bu sütunda çıkan “İki Partinin Seçimi” başlıklı yazıda şunları söylemişim: “Haziran’a topu topu dört ay gibi bir süre kalmışken ülkedeki siyasi atmosfere şöyle bir baktığınızda seçime sadece iki parti girecekmiş gibi bir hisse kapılabilirsiniz. Dışarıdan biri gelip seçimle ilgili yazılanları okusa veya bugünlerde sağda solda konuşulanlara kulak verse bu seçime sadece AK Parti ile HDP’nin katılacağını düşünebilir. Çünkü herkesin dilinde bu iki partiyle ilgili senaryo taslakları var. Bütün bir siyasetin gündemi varsa yoksa bu iki partinin performansına ve gelecek hesaplarına bağlı olarak şekilleniyor.”
Geçen dört ay boyunca değişen bir şey olmadı. Seçim nihayet dün yapıldı ama gündemde yine iki partinin aldığı oylar var. HDP’nin barajı aşacak miktarda oy almış olması. Buna karşılık AK Parti’nin tek başına iktidar imkanı ortadan kalktı.
Davutoğlu’nun zor seçimi
Başbakan Ahmet Davutoğlu, partisinin son dönemde kendi doğal tabanıyla ilişkilerine yansıyan problemlerin üstesinden gelmeye güç yetiremediği için, genel başkan olarak ilk defa girdiği bir seçimde arzu ettiği oy başarısını sağlayamadı.
Yazının tamamı için tıklayın.
Ahmet Kekeç – Star
İstediğiniz böyle bir Türkiye miydi?
Kemal Kılıçdaroğlu “Yüzde 35’i hedefliyoruz” demişti ama ilk sonuçlar, potansiyel CHP oylarının “baraj”la boğuşan HDP’ye aktığını gösteriyor. (Herhalde istifayı düşünür!) CHP’nin arka bahçesinde eğleşen sanatçı-akademisyen-gazeteci efradıyla, memleketimizin “marjinal renkliliği” de takım halinde HDP saflarında... (Şahin Alpay’ları, Murat Belge’leri, “darbe duasına” oturmuş Ömer Laçiner’leri, Hasan Cemal’leri, Nazlı Ilıcak’ları, Altan biraderleri, t24 müdavimlerini görüyoruz ve hiç şaşırmıyoruz. Mirgün Cabaş ve Ahmet Hakan Coşkun stüdyoda sevinç çığlıkları atıyor. “Kazandırdıklarını” zannediyorlar ama ülkeye kaybettirdiklerinin farkında bile değiller. Belki de farkındalar...)
Bu seçimin ikinci ve en önemli mağlubu, bütün müktesebatıyla HDP’nin başarılı olması için “didinen” ve misli görülmemiş bir efor sarf eden “paralel örgüt...”
Yazının tamamı için tıklayın.
Cem Küçük – Star
Milli iradenin sonucu!
AK Parti ve onun temsil ettiği anlayış milli irade kavramını hep savundu. Her türlü gerici ifşaatta sandığın her şey olduğunu söyledi. 7 Haziran seçimlerinden çıkan sonucu da böyle okumak gerekir.
Bu yazıyı yazdığım saatlerde AK Parti’nin oy oranları yüzde 41.5’tu. CHP 25, MHP 16.5, HDP ise 12.3’tü. Ne olursa olsun çıkan sonuca saygı duymak gerekir. Sandıktan çıkan sonucu yok sayarak bir yere varılmaz. Bu seçimin galibinin HDP olduğu da su götürmez bir gerçek. Başta İstanbul ve Güneydoğu illeri olmak üzere HDP çok ciddi bir sıçrama yaptı.
Seçimin mağluplarından biri CHP. Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi ciddi bir özeleştiri verecektir. Çünkü aradan geçen 5 yılda CHP bir türlü istenileni veremedi. Seçmenlerinin ciddi biçimde HDP’ye kaydığı görülüyor.
Kazananlardan biri MHP. Aslında MHP’nin durumunu HDP ile birlikte incelemek gerekiyor. Çünkü çözüm sürecinin iki zıt kutbunda yer alan partilerin bu durumu çok girift. MHP belli ki çözüm sürecinin etkisini hissetmiş. Süreçten rahatsız olan milliyetçi oyların bir kısmı MHP’ye gitmiş.
HDP de Güneydoğu ve İstanbul’da çok ciddi bir artış kaydetti. Hatta bazı Batı illerinde bile oyunu artırdı. HDP emanet oy aldı demek, çok doğru mu bilmiyorum. Bu oylar geçici mi kalıcı mı bunları sonraki seçimlerde daha iyi görürüz. Ama 5 milyonun üzerinde oy almak ciddi bir başarıdır.
Gelelim AK Parti’ye...
Yazının tamamı için tıklayın.
Nasuhi Güngör – Star
Yeni dönem ve yeni sorular
Henüz sandıkların tamamı açılmadan, özellikle de yurtdışı oyların çok azının sayıldığı anlarda bu yazıyı kaleme alıyorum. Ancak şu saatten sonra görünen ilk tablo, yeni parlamentonun dört siyasi partiden oluştuğu. Başka bir ifadeyle HDP, en azından benim açımdan sürpriz bir sonuçla seçim barajını aşarak, hatırı sayılır bir milletvekili çıkarmış bulunuyor.
Kesinleşmemiş sonuçlar üzerinden konuşmak elbette büyük risk. Ama bu tabloda da yapılabilecek tespitler var. Bunları alt alta sıralayalım.
Öncelikle seçimlerin tartışmasız en önemli sonucunu alan partinin HDP olduğunu söylemek gerekiyor. Aldığı oylar ödünçtür veya doğrudan kendi seçmenine aittir tartışmasını bir kenara bırakarak bu başarının altını çizmek gerekiyor. HDP’ye bu sonucu getiren birkaç dinamik var. Bir medya grubunun, elbette özellikle CHP seçmenini merkeze alarak yaptığı operasyon, bu partiden HDP’ye önemli bir oy akışı sağlamış görünüyor. Ancak tablonun bundan ibaret olmadığını da tespit etmeliyiz.
Şu ana kadar Türkiye’de ağırlıklı olarak AK Parti’ye destek veren muhafazakar ve dindar Kürtlerden HDP’ye ciddi oy kayması gözleniyor. Buna bir de HDP’nin barajı aştığı gerçeği eklenince, AK Parti şu ana kadar özellikle güneydoğu bölgesinde yakaladığı milletvekili sayısının çok gerisine düşmüş görünüyor. Erken bir değerlendirme olabilir. Ancak Kürtler arasında etnik kimlik siyasetinin giderek daha fazla karşılık bulduğu gerçeği ortada. Özellikle AK Parti’nin bu konuyu önüne alıp ciddi biçimde değerlendirmesi gerekiyor. Tüm bunlara iktidar partisinin Güneydoğu bölgesinde yaptığı kötü listeyi de eklerseniz sonuçlar daha anlaşılabilir hale gelir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Medaim Yanık – Star
Türkiye yönetilmesi zor ülke haline geldi
Demokrasinin kuralları içinde halkın dediği oluyor. Halkın dediğini herkes kabullenmeli. Bu seçimde, halkın iradesi siyasal hayatımızda dramatik sonuçlar üretti. Seçimin ilk sonucu AK Parti tek başına iktidar olamadı. İkinci önemli sonuç, HDP barajı geçerek meclise girdi. Üçüncü önemli sonuç da, MHP oylarını önemli oranda yükseltti. Dördüncü sonuçta, bu seçimin oy bazında en bariz kaybedeni CHP oldu.
AK Parti açısından secim sonuçları
Ak Parti seçimde beklediğini bulamadı. 2011 genel seçimlerine göre önemli oranda oy kaybetti. Ak Parti hem HDP’ye, hem de MHP’ye oy kaybetmiş görünüyor. Bu aşamada Davutoğlu ve AK Parti yönetiminin kritik kararlar alması gerekecek. MHP veya HDP’ye koalisyon önerisinde bulunup bulunmayacaklarına karar verecekler. Koalisyon önermek ve yapmak Ak Parti için önemli riskler içeriyor. Önermemek ve hükümet dışı kalmak ise, iç sorunlar, kadrolarında zayıflama, siyasal hınca uğrama gibi ayrı siyasal sonuçlar riski oluşacak. Galiba Ak Parti için en iyi çıkış şansı erken seçim. Kanaatimce Ak Parti koalisyon içinde olmak istemeyecektir.
AK Parti’nin gerilemesinin muhtemel sebepleri
AK Parti açısından beklenen oyu neden alamadığı üzerine çokça tartışma yapılacak. Bu türden sonuçlar çoklu faktörle ilişkilidir. Muhtemel sebepler; ekonomideki durgunluk, halen yüksek sayılacak işsizlik oranları, ekonomik büyümenin tabana yeterince yansımaması, lider değişim süreci şeklinde olabilir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Ardan Zentürk – Star
Küresel müdahale
Söylememe gerek var mı, bu yazıyı, seçim sonuçları netleşmeden, hatta, bizim meslekte “ilk sonuçlar” diye adlandırılan bilgi akışını da görmeden yazıyorum...
Moralim yüksek, çünkü, her zaman sağduyusuna güvendiğim millet, bir bayram yerine gider gibi sandık başına gitti, katılımın yüzde 80’lerin üzerinde olacağını tahmin ediyorum. Her seçimde sandığına sahip çıkan bir millet, çıkan sonuç ne olursa olsun, tamamdır, ne demokrasisi, ne de ülkesi yıkılmaz...
Kabul edelim, yaşadığımız seçim süreci, “küresel güçlerin” pervasız “ayar verme çabalarına” sahne oldu...
İş, seçmene, hangi partiye oy vermesi gerektiği yorumlarına kadar uzandı. Bu, normal değildir.
Tabii ki, Türkiye ile yakından ilgilenen yayın organları bir genel seçime ilişkin yorumlar yayınlayacaklardır, bizler de burada, örneğin Yunanistan seçimine ilişkin yorumlar yapıyoruz. Ama bir gün bile, buradan Yunan seçmenine, ne bileyim, “Çipras’a oy ver” demiyoruz, bize ne?..
Milletler oylarını kullanır, ortaya çıkan sonucun o ülke veya içinde bulunduğu bölge için hayır mı şer mi olduğunu yorumlamak olağandandır.
Yazının tamamı için tıklayın.
Etyen Mahçupyan – Akşam
Toplumun cevabı
Büyük fotoğrafa baktığımızda seçim sonuçları Türkiye’nin tahmin edilenin ötesinde normalleştiğini söylüyor. Oluşacak Meclis siyasi tarihimizde gerçek anlamda en yüksek temsil yeteneğini ortaya koyacak. Belki ilk kez Meclis’in ülkenin siyasi geleceğinin sorumluluğunun farkında olacağı bir evreye geçilecek. Burada tabii ki HDP’nin yakaladığı sıçrama büyük bir başarıdır. Her ne kadar emanet oylar üzerinden yaşanmış olsa da, sonuçta Kürtler nihayet siyaseten eşit konumda ve belirleyici bir güçle parlamentoda yer alacaklar. Bu noktadan sonra Kürtleri dışarıda bırakacak bir siyaset ne düşünülebilir ne de buna teşebbüs edilebilir. Söz konusu normalleşmeyi hazmedemeyenlerin bu toplumu birlik içinde tutabilme imkânı da artık yok…
Diğer taraftan MHP oyundaki artış milliyetçi muhafazakâr kitle içinde pragmatizmin bir sınırının olduğunu gösterdiği ölçüde epeyce güçlü bir mesaj taşıyor. Yerel seçimde MHP’yi destekleyen ama genel seçimde AKP’ye kayan bir kesimin bu kez ‘evinde’ kaldığını gördük. Bunun nedenini Kürt meselesine bağlayanlar yanılır… AKP’nin taşıyıcılığında ortaya çıkan sorunların ve şeffaflaşan bazı yönetimsel zaaf ve aksaklıkların çok daha kritik olduğunu görmekte yarar var. Bu da ayrı bir normalleşme… İnsanların çok katmanlı ölçütlerle hayata baktığını, her birine kabul sınırları içinde yaklaşılması gerektiğini, topluma dokunmanın hassas bir iş olduğunu hatırlatıyor.
Yazının tamamı için tıklayın.
Osman Can – Akşam
Sistemin arızaları derinleşecek
Türkiye tarihinin en ilginç seçimiydi denebilir.
Askeri vesayetin veya bürokratik vesayetin esamisinin pek okunmadığı bir seçim oldu.
Türkiye siyasetinde siyasi partiler muhtemelen ilk defa Türkiye’nin temel sorunlarına dair pozisyon almak durumunda kaldılar.
İlk defa Türkiye’de gerçek anlamda bir iktidar mücadelesi oldu.
Toplumsal, kültürel, ekonomik ve küresel sorunlar artık bürokratik kurumların mahfuz alanından çıkıp siyasi partilerin konuşabilecekleri ve müdahil olabilecekleri alanlar haline geldi.
Diğer yandan iktidar olmakla muktedir olma arasındaki fark ortadan kalktı. İktidar olacak parti, gerçekten de devletin tüm kurumlarını parlamenter demokratik sistemin gereği olarak denetleyebilecek ve kontrol edebilecek duruma geldi. Bu demokrasi adına sevindirici bir durum.
Türkiye, 1950-60 arasındaki istisna dışında hiç böyle bir durum ile karşılaşmadığı için, bazı kesimler bu sonuçtan ürküyor. Milletin asli iradesinin tecelli ettiği Meclis’in, varlık nedeni millete hizmet olan kurumları denetleyebiliyor olmasını, büyük bir tehlike olarak görebiliyor. Bir bakıma demokrasi korkusu yaşıyor.
Diğer yandan korkunun tamamıyla yersiz olduğu da söylenemez.
Zira Meclis’in devleti kontrol edebilmesi demokrasinin bir gereği olsa da, bunun yönteminin de aynı şekilde demokratik olması gerekir. Bu da demokratik denge ve denetim mekanizmaları sayesinde olur.
Mevcut anayasal düzen bu eksiği nedeniyle toplumun bazı kesimlerini kaygılandırıyor. İşin doğrusu tüm kesimleri kaygılandırmalı da.
Ufuk Ulutaş - Akşam
Bir seçim iki dünya
Güne telefonuma gelen mesajın sesiyle başladım. Sabah namazından sonra ellerini açıp “seçimlerin Türkiye’ye, halkına ve liderlerine başarı ve zafer getirmesi” için dua ettiğini söylüyordu Suriyeli bir arkadaşım. Daha sonra Mısır’da darbecilerin hapishanesinde sadece ve sadece gazeteci olduğu için müebbetle yargılanan arkadaşımla konuştum. Diyordu ki: “Tutsak halimde yapabileceğim tek şeyi yapıyor ve seçimler de Türkiye’nin selameti için dua ediyorum.” Gün içerisinde bir telefon da Gazze’de son İsrail saldırısında evi yerle bir olan bir diğer arkadaşımdan geldi. Diyordu ki “Kalbim Türkiye’de. Türkiye’nin desteği şu abluka altındaki şehirde en büyük motivasyonlarımızdan.” Akşama doğru özel bir telefon da El-Şebab’ın intihar saldırısında Mogadişu’da ağır yaralanan bir başka arkadaşımdan geldi. Afrika Burnu’ndan selamlar, dualar gönderiyordu.
Seçim süreci boyunca yurtdışından Türkiye’deki seçimlere ilişkin yapılan haber, yorum ve yönlendirmeleri konuşup durduk. Zira yabancı basın organları üstlerine vazifeymiş gibi Türkiye insanına muhalefet partilerine, özellikle de HDP’ye, oy verme çağrısında bulunup durdular. Yurtdışında bir yerlerde Türkiye’deki seçimlere ilişkin operasyonun hayata geçirildiği ayan beyandı. Fakat yurtdışındaki Türkiye’ye dair tek gündem, AK Parti’yi alaşağı etme gündemi değildi.
Yazının tamamı için tıklayın.
Kurtuluş Tayiz – Akşam
Statüko güç kazandı
New York Times, The Guardian, The Economist ve BBC gibi uluslararası medya kuruluşlarının da yoğun destek verdiği HDP, CHP ve MHP'li statüko ittifakı, 7 Haziran seçimlerinden güç kazanarak çıktı. HDP, yüzde 13 gibi ciddi bir oy sıçraması yaptı. MHP, 2011'deki seçimlere göre oylarını üç puan daha artırdı. CHP ise oy kaybetmesine rağmen, bu iki partiyle ittifak içinde olması hasebiyle kendisini galip ilan etti. Ayrıca CHP, değişik koalisyon modelleri için akla gelen ilk parti durumuna geldi.
AK Parti ise en yakın rakibine 15 puan fark atmasına ve yüzde 40 oy almasına rağmen bu seçimlerden güç kaybederek çıktı. 13 yıllık kesintisiz AK Parti iktidarı darbe yedi.
Bu seçim sonuçlarıyla Türkiye, koalisyonlar dönemine kapı araladı.
Türkiye'nin koalisyon seçeneğiyle karşı karşıya kalması zaten yeterince kötü bir sonuç. Siyasi belirsizlik durumu ekonomiye olumsuz yansımasını hızla gösterecektir. Partilerin bu durumu kısa sürede toparlaması zor görünüyor.
Muhalefet partilerinin kazandığı "zaferin" ülkenin ekonomik ve siyasi felaketine doğru atılmış bir adım olmaması beklenirdi. Ama maalesef HDP, CHP ve MHP zafer kutlamaları yaparken, gözler dolardaki ve borsadaki hareketliliğe çevrildi. Statükonun güç kazanması, Türkiye'yi adım adım büyük bir siyasi belirsizliğin ve ekonomik krizin içine sürükleyebilir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Emin Pazarcı – Akşam
Sandıktan belirsizlik çıktı
Bu satırların yazıldığında oyların yüzde 80’den fazlası sayılmıştı. Sonuç da pek değişecek gibi görünmüyordu. O tabloya bakarak, sandıktan belirsizlik çıktı diyebiliriz.
Belli olan bir şey var; o da hükümeti kurma görevinin yine sandıktan birinci çıkan AK Parti’ye verileceği. Ama ilk sonuçlara göre, AK Parti tek başına hükümet kuracak sayıya ulaşacak gibi görünmüyor.
O durumda;
1) Ya bir koalisyon kurulacak.
2) AK Parti Hükümet’i kuramaz ve daha sonraki hükümet arayışları da başarılı olamazsa Türkiye’ye bir azınlık hükümeti yönetecek.
3) Ya da ufukta yeniden bir seçim görünecek.
Kısacası, istikrar dönemi bitti. Türkiye’nin önünde yeni bir pencere açıldı.
* * *
Sonuçları partiler açısından değerlendirirsek…
Bu seçimin iki kazanını var. Birincisi AK Parti, ikincisi de seçime parti olarak giren ve barajı aşan HDP.
CHP, 2014 yerel seçimine göre bir miktar geriledi. MHP ise bir miktar oyunu artırdı. Ama her iki parti de seçimin etkisiz elemanları oldu. CHP’deki gerileme de HDP’nin barajı geçmesinde etkili oldu. Bu sonuçlarla CHP’de ciddi tartışmaların yaşanması kaçınılmaz.
Yazının tamamı için tıklayın.
Hümeyra Şahin – Akşam
Sandıktan çıkan fotoğraf
7 Haziran seçimleri yapıldı. Sandıktan bir fotoğraf çıktı. Bu yazının yazıldığı saatlerde fotoğrafın bazı kısımları net, bazı kısımları ise flu idi. En net olan kısım, milletin sandığa gösterdiği ilgi. Seçime katılım oranı %85’lerde. Bu, milletin iradesini etkin şekilde kullandığının en belirgin göstergesi. The Guardian’ın ‘Tam Batılılaşmamış, yoksul Müslümanların kendi ülkelerini yönetmelerine izin verilemez’ cümlesine karşılık verircesine. Millet sandığa gitti ve iradesini yansıttı. Şimdi bu iradenin gereği yapılacak. Türkiye yeni bir parlamento ve yeni bir hükümete sahip olacak.
Yeni parlamento demek, yeni bir üslup, yeni bir siyaset demek. Yepyeni gündemler demek. Siyasetin yeni yüzlerinin meclise taşıyacağı yepyeni tartışmalar demek. AK Parti’nin üç dönem kuralı ile gençleşen bir yüzle karşılaşacağız. Öte yandan gecenin ilerleyen saatlerine doğru tüm oylar açıklandığında tablo değişmezse, HDP’nin Meclis’e giriyor olması, yeni bir meclis aritmetiği yanında yeni bir Meclis sosyolojisi ortaya çıkaracak.
AK Parti’nin 13 yıldır açtığı yolda, Türkiye demokrasininin geldiği noktanın ve mimarlığını yine AK Parti’nin yaptığı çözüm sürecinin bir ürünü olarak HDP’nin parlamentoya giriyor olması, Türkiye siyasetinde yeni bir tablo ortaya çıkaracak. Bu tablonun en ilginç tarafı HDP milletvekili profili. Türkiye’de normal şartlarda belki de ancak %6’lık bir iradeyi temsil edebilecek bir profilken, bugün AK Parti karşıtlığının getirdiği bir avantajla Meclis’e giriyor bu profiller. Bu profil, uzun vadede seçmenini memnun etmeyecek. Zira HDP’yi meclise sokan irade çok parçalı, birbiriyle hiç uyuşmayan sentetik bir ittifakı temsil ediyor. Türkiye’yi yeni tartışmalara açık hale getirecek olmakla beraber, bugün bu sonuç, Türkiye siyasetinde dengeleri değiştirecek bir ağırlığa sahip. Bu bir gerçek.
Yazının tamamı için tıklayın.
Kayahan Uygur – Akşam
Milyarlarca dolar toplum mühendislerine yetmedi
İslam dünyası ve bütün insanlık için adalet isteyen ve ‘dünya 5’ten büyüktür’ diyen Türkiye’de halk iradesini ortaya koydu. Küresel kapitalizmin yayın organı Guardian’ın sözcükleriyle ‘yoksul, Müslüman ve tam Batılılaşmamış insanların Türkiye’yi yönetmemesi’ için düzenlenmiş dev kampanyalara rağmen ülkenin geleceğini belirleyen güç yine AK Parti. Ortaya dökülen milyarlarca dolar bir derece etkili olup tek parti iktidarını engellediyse de Türkiye’nin direnişini yıkamadı. Sonuçta bu demokrasinin bir zaferidir ve 7 milyar insan için bir umuttur. Dünyanın başka ülkelerinde de demokrasi olsaydı, halk iradesi sandıkta kendini gösterebilseydi katliamlar, yoksulluk ve çevre tahribatı olmazdı. Örneğin ABD’de az da olsa demokratik sistem işleseydi, Amerikan halkının istemleri dikkate alınır ve ABD ordusu savaşlardan çekilirdi.
Türkiye’de doğrudan ve tek dereceli, gizli oy ve açık sayım esasına dayanan demokratik bir seçim sistemi vardır. Seçime katılma oranları çok yüksektir. ABD’de ise dolaylı ve iki dereceli seçim yapılır ve oyların sayımı son derece karmaşık ve hileye açıktır. ABD’de seçime katılma oranları asla yüzde 50’lerden öteye gitmez. ABD’de yoksullar oy kullanamaz. Amerikan yoksullarının kimlik kartı alacak parası yoktur. ABD asla demokratik bir ülke olamaz. Çünkü liberalizmde para konuşur, halk iradesi susar. Küresel kapitalizmle demokrasi bağdaşmaz. ABD asla özgür bir ülke olamaz. Çünkü Batı ideolojisi gerçeklerden kopmuş, gerçeği Hollywood senaryolarıyla ve medya kampanyalarıyla algılayan bir kitle ruhu oluşmuştur. Demokrat olmak için Batılı olmamak şarttır.
Yazının tamamı için tıklayın.
Vedat Bilgin – Akşam
AK Parti neden kaybetmiyor, neden yenilemiyor?
AK Parti karşısında adeta düşmanca duygularla ittifak etmiş, muhtelif biçimlerde bir araya gelmiş olanların korkusu hiç bitmiyor. Birtakım masa başı, ısmarlama anketler bile onların öfkesini dindirmek yerine iyice büyüttü. Bu durumun çeşitli sebepleri, üzerinde durulması gereken, analitik bir biçimde araştırılması gereken yönleri bulunmaktadır. Meseleye Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı oluşturulan kindarlık duygusu üzerinden anlamak ise mümkün değildir. Bu bakımdan yeminli Erdoğan düşmanlığının meselenin anlaşılmasının önünde temel engel olduğunu söylemek gerekir.
Toplumsala dayanmak
Şehirlerde yaşayan insanların son yirmi yıl içinde yaklaşık otuz milyon artmış olması, önemli meselelerin çözümünü gerekli kılmaktadır. Bunlardan birincisi, bu insanların yeni bir hayat tarzını kurmasıyla ilgilidir; ikincisi, toplumsal iş bölümünde kendilerini konumlandırması; üçüncüsü, yeni toplumsal ilişkiler içinde, onları entegre edecek toplumsal kurumların kapsayıcılığını; dördüncüsü, toplumsal beklentilerini karşılayacak, toplumsal geçiş kanallarının, yeniden tabakalaşma süreçlerinde yükselme imkanlarının açıklığı ve işlevselliğinin mevcudiyetinin hissedilmesini; ve nihayet beşincisi, şehrin toplumsal ilişkilerde belirleyici konuma yükselmesi, yani şehrin üretim yapısıyla, eğitim imkanlarıyla dahası kültürel çeşitliliğiyle ve kültürel zenginliğiyle toplumsallaştırıcı imkanlarının mevcudiyetiyle ilgilidir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Erhan Başyurt – Bugün
Seçmenin siyaset mühendisliği
Sandığa giden 47 milyonu aşkın seçmen, bir kez daha adeta “siyaset mühendisliği” yaptı. İşte seçimden çıkarılacak dersler…
Birincisi, halk 13 yıllık “tek parti” iktidarına “dur” dedi. Sonuçlar AK Parti’ye ciddi bir uyarı niteliğinde. AK Parti son seçimden bu yana yüzde 9 civarında oy kaybetti. Reformist kimliğine geri dönmesi, hukuksuzluklar, israf ve yolsuzluktan vazgeçmesi gerektiği mesajı verildi…
Başarının devamı HDP’nin diline bağlı
İkincisi, halk AK Parti’nin tek parti iktidarını devirebilmenin tek yolu olan HDP’ye barajı yıkacak oranda destek verdi. HDP’nin çözüm sürecinde daha samimi tavrı ve barış için gösterdiği sağduyu da desteğin artmasını kolaylaştırdı. HDP oylarını yüzde 100’e varan bir oranda artırdı. Şayet HDP, Türkiye partisi olmayı başarırsa, “emanet oyların” önemli kısmını kalıcı hale getirebilir. “Kürt sorunu”nun silahsız çözümü artık daha güç kazanmış durumda. Demirtaş’ın liderliği Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra ikinci kez onay aldı. Başarı hikâyesinin devamı HDP’nin performansına, diline ve kuşatıcılığına bağlı olacak…
Yazının tamamı için tıklayın.
Yavuz Baydar – Bugün
Türkiye budur işte: Seçmenin eli ağır olur
Ne demiştik son yazılarda?
Seçmenin zekasıyla, aklıyla, vicdanıyla, ahlakıyla, sabrıyla bu kadar oynarsanız ters teper demiştik.
Seviyenin bu kadar düştüğü; yalan dolanın, binbir türlü hakaretin meydanlarda uçuştuğu, Kur'an-ı Kerim'in en ucuz palavralarla siyasete alet edildiği, insanlara koyun sürüsü muamelesi yapıldığı, il il muhalefete şiddetin normalleştirildiği, ülkeye hiç yakışmayan bir holiganlığın tepe noktalardan salgın gibi yayıldığı bir ortamda seçmenin cevabı da bu olur işte.
Tabii bunun bir de son dört yıla yayılan bir çürüme boyutu var. Bir iktidar zehirlenmesi boyutu da var.
Siz eğer adaleti ayaklar altına alırsanız, hesap vermek yerine hesap sormak için var olan yargı ve kurumları tarumar etmeye girişirseniz; cumhuriyet tarihinde eşi görülmemiş bir kurum içi tasfiyelere keyfe keder kalkışır insanların haklarını yerseniz, bununla da yetinmeyip hiçbir uzlaşma aramadan, olağanüstü bir cüretle ülkeyi sert bir rejim istikametine sürükleme projesini uygulamaya koyarsanız, seçmenin cevabı da bu olur işte.
AKP’ye bakınca yalan kutusu görüyorlar
En az altı milyon seçmen partinizi acaba neden terk etti diye şimdi oturun, kara kara düşünün. Ben sadece şunu söyleyeyim, belki yardımcı olur: O dindar, ahlakına düşkün, akıl ve onur sahibi insanlar AKP'ye baktıkları vakit artık o partiyi göremiyorlar artık.
Yazının tamamı için tıklayın.
Gültekin Avcı – Bugün
90’lı yılların izleri
Diyarbakır HDP mitinginde yapılan bombalı saldırı, ölenler ve yaralananlar…
Başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Rutin veya şaibesiz bir eylem değil bu.
Eylemin seçim ayarlı zamanlaması bile bu teşhis için kâfi.
PKK’nın siyasal ve stratejik menfaatleri gereği seçim öncesi bölgede yaprak kımıldamasın talimatı biliniyor.
Şiddet yanlısı kontrolsüz PKK ve YDG-H terör gruplarının varlığı da biliniyor.
Lakin özellikle seçim sürecinde bölgede bizzat PKK unsurları tarafından yoğun “asayiş-istihbarat” ağının aktivasyonu, derin PKK unsurlarına saha bırakmamaktadır.
Siyaset yerine şiddet yanlısı PKK gruplarının örgütün bölgedeki sıkı ablukasına rağmen eylemselliği ancak devlet istihbarat unsurlarının iltisak ve desteğiyle mümkün olabilir.
Bu minvalde Silivri’de kanunsuzca tutuklu TEM müdürlerinden Yurt Atayün’ün MİT-KCK arasındaki karanlık ilişkilere yönelik anlatımlarını yazmıştım, hatırlamak gerekiyor.
MİT’in geniş KCK ağı içinde aktivasyona ve eyleme hazır unsurları biliniyor.
Yazının tamamı için tıklayın.
Orhan Kemal Cengiz – Bugün
Mutlak iktidara dur dendi
Benim bu yazıyı yazdığım 8 küsur suları itibariyle, seçimin ne anlama geldiğini anlatan en iyi tablolardan bir tanesi de AKP genel merkezi önündeki manzara idi.
O alışık olduğumuz coşkulu, heyecanlı kalabalıktan eser yoktu.
Partilerinin tek başına iktidar olamayacağını anlayan AKP’li seçmenler, birinci olmasını çok da önemsememişlerdi...
* * *
Sayın Cumhurbaşkanı bu sonuçları nasıl yorumlayacak, suçu kimin üzerine atacak bilmiyoruz. Ama seçimin ilk mesajı Sayın Erdoğan’adır.
Onun başkanlık hayalleri de parti üzerinde kurduğu vesayet de geri tepmiştir.
Öyle tahmin ediyorum ki, sürekli seçim zaferleriyle ertelenen tartışmalar, parti içi çekişmeler AKP’de su yüzüne çıkacaktır. AKP Cumhurbaşkanı tarafından yönetilmekle, kendisine yeni bir lider seçmek konusunda bir tercih yapmaya zorlanacak. Yapacakları o tercih de AKP’nin kaderini belirleyecek.
Yazının tamamı için tıklayın.
Ali Atıf Bir – Bugün
Beyaz Türkler HDP’yi sırtladı
Bu seçimle ilgili yazacak çok şey var. O kadar propaganda, o kadar manipülasyon, o kadar eşitsiz medya kullanımı, o kadar reklam, nasıl etkili olamadı, nasıl AK parti uçağının burnunu yukarı kaldıramadı, bu konuda yazsam kesin doktora tezi olur. Tek tek her konuyu ilerleyen günlerde yazacağım.
Diğer partilere ders olsun diye...
Ama bugün tek bir konuda yazmak istiyorum. O da şu:
Seçimin tek kaybedeni var: AK Parti. Diğer partilerin hepsi kazandı ama en büyük başarı HDP’nin.
Tabii ki Selahattin Demirtaş’ın karizmasının, izlenen barışçı kampanyanın, kadınlara yönelik aday seçiminin HDP’nin başarısında payı büyük.
Ama HDP barajı geçtiyse bunun nedeni ona oy veren CHP’li Beyaz Türkler’dir. CHP’nin aldığı düşük oy oranı ve HDP’nin İstanbul’daki oy oranı söylediğimin kanıtı.
Bu Beyaz Türkler’e normal şartlarda “HDP’ye oy verin” deyin. Deneyimlerine, resmi propagandaya, algılarına göre “30 bin şehidimiz mezarında ters döner” der asla vermezlerdi.
Yazının tamamı için tıklayın.
Adem Yavuz Arslan – Bugün
Başbakan’a açık çağrı
Yazıyı Türkiye ile Amerika arasındaki saat farkı nedeniyle oy kullanma işlemi devam ederken yazdım.
Dolayısıyla sandıktan ne çıktığını bilmiyorum.
Zaten dikkat çekmek istediğim konu 8 Haziran sabahı ve sonrasına ilişkin. Çünkü kim olursa olsun başbakanı çok zor bir görev bekliyor.
Hem ülke içinde hem yurtdışında bir acil eylem planına ihtiyaç var.
AKP iktidarının ‘ustalık dönemi’ maalesef tam yıkım oldu. Erdoğan’ın şahsi hırsları, kini ve agresiflikte sınır tanımayan üslubu nedeniyle ülke aşırı gerildi.
Türkiye’yi güçlü kılan, bir arada tutan tüm toplumsal fay hatları kırıldı.
Mesela AKP en başta ‘din’e zarar verdi. Bir dönem daha fazla iktidarda kalabilmek için tüm kutsal değerler istismar edildi. Kur’an ile dalga geçen bakanlar baş tacı edilirken Kur’an miting meydanlarında malzeme yapıldı.
Yazının tamamı için tıklayın.
İbrahim Öztürk – Bugün
Seçimden sonrasının gündemi
Türkiye’de seçim sonrasında kurulacak iyi bir hükümetin bütün odak noktasını ‘toplumsal restorasyon, iktisadi reformlar ve eğitimde hamle’ oluşturmalıdır. Bu meyanda Ekonomik Sosyal Konsey, Hukuk Konseyi ve Eğitim Şurası acilen toplanmalı.
Gelirken ‘özgürlük, kalkınma, adalet’, giderken ‘ihanet’: Siz bu yazıyı okuduğunuzda seçimler arkada kalmış olacak. Sebepler dairesinde çözüm getirmeyecek bir seçimden geçtik. Seçimde, seçim sonrasının bütün ‘yıkıcı zehri’ kusuldu. Hükümetler ilk başta geldiklerinde ‘reform, atılım, özgürlük’ gibi sloganlar öne çıkıyor. Topluma umut aşılıyorlar. Giderken ise ‘hainler, ülke güvenliği, kurtuluş savaşı, haçlı sürüleri’ gibi ayrıştırıcı ve kin kusan söylemler öne çıkıyor.
Kalkınma için Toplumsal sermaye
Bir toplumun kalkınma yolunda en büyük varlığı maddi kaynaklar değil, toplumsal sermayesidir. Burada insanlar ve bu insanların bir arada yaşamasını temin eden değerler öne çıkıyor. Gelenek, kültür, ortak bağlar, güven, inanç, değerler, normlar, ahlaki tutum ve davranışlar şeklinde birbirinin içine geçmiş unsurlar bu gruptandır.
Yazının tamamı için tıklayın.
Perihan Çakıroğlu – Bugün
Yandaş patronlara şirket avcılığı
Ve seçimler yapıldı, sonuçlar hepimize hayırlı olsun.
Yepyeni bir döneme başlıyoruz bugünden itibaren. Kurulacak hükümetin “ev ödevi” çok yoğun olacak. Hem içeride hem de dışarıda yapılması gereken bir yığın iş var.
Yeni bir hikâyeye başlarken eski düzeni de güncelleştirmek, hak, hukuk ve adaleti en başa çekmek gerekiyor. Bunu yaparken de eski kötü alışkanlıklarımızdan kurtulmalıyız.
Ekonomide önemli bir konu var; o da kalkınmanın lokomotifi özel sektörün rekabet gücünün hem ülkede hem de küresel anlamda güçlendirilmesi. Öncelikle de iş dünyasında kutuplaşmalara son verilmesi lazım. Artık çok sakıncalı hale gelen “yandaş patron-muhalif patron” ayrımına son verilmeli. Sermayelerin el değiştirmesi yönündeki çabalar piyasanın dinamiklerine bırakılmalı.
Yazının tamamı için tıklayın.
Altan Öymen – Radikal
İlk hedefler hükümeti
Bugüne kadarki muhalefet partilerimiz 'kuvvetler ayrılığı', 'toplantı özgürlüğü' gibi demokratik ilkeleri yeniden gerçekleştirmek, yüzde 10 barajını kaldırıp 'temsilde adalet'i yeniden sağlamak için bir program üzerinde anlaşmalıdırlar. Yeni hükümeti kurmak için gerçekçi bir görüşme sürecini başlatmalıdırlar.
Bu seçimler üzerine söylenecek, yazılacak çok şey var. Önümüzdeki zaman içinde bunların hepsi gündeme gelir. Ama hepsinden önemli olan şey, seçimi kazanan muhalefet partilerinin yeni bir hükümet projesi üzerinde görüş alışverişine başlamaları gereğidir.
CHP, MHP, HDP... Bu üç siyasi parti, seçimi kaybeden iktidar partisi sözcülerinin ‘üçlü çete’, altılı çete’, ‘vatan hainleri’ diye sabah akşam hakaret etmeyi marifet saydığı tüzel kişilerdir. Halkımızın yarısını temsil ediyorlardı. Artık yüzde 60’ına yakınını temsil ediyorlar.
Hükümet görevini üstlenme sorumluluğu artık onların üzerindedir. Aralarında bazı konularda görüş ayrılıkları bulunduğu malûmdur. Ama en azından belirli konularda aynı şeyleri düşündükleri, bu seçim kampanyası sırasında bir kere daha anlaşılmıştır.
Aynı şekilde değerlendirdikleri belirli konuların ortak paydası demokratik ilkelerdir. Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, hükümetlerin siyasi ve hukuki denetime tabi olması, temsilde adalet, toplantı özgürlüğü, gösteri özgürlüğü, basın özgürlüğü...
Yazının tamamı için tıklayın.
Ezgi Başaran – Radikal
Sen haklısın, hakkını teslim ediyorum
Bizleri ilginç günler bekliyor. Sağduyuna güveniyoruz Türkiye. Haklısın. Haklı kal.
Mehmet Barlas’ın…
Yüzde 40 civarında oy almış AKP’nin tek başına iktidar olamamasının hiç de adil olmayan bir seçim sistemine işaret ettiğini söylediği için. Hakkını teslim edelim.
Sahiden adil değildir bu sistem. Yüzde 10 barajının adil olmaması gibi. Devletin imkanlarının dört koldan kullanılarak seçim propagandası yapmanın adil olmaması gibi.
Burhan Kuzu’nun…
“Bu tabloyu hak etmedik” dediği için. Bu ülkede maalesef ‘haksızlıklar’ diz boyu. Doğru söylüyor. Hakkını teslim edelim.
“Koalisyon hükümetleri iyi değildir” diyenlerin…
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde koalisyon hükümetleri biraz da liderlerinin tıynetinden yönetimi kilitlemiştir. Doğru söylüyorlar. Haklarını teslim edelim.
“Cemaatin hiçbir siyasi gücü yok, o yüzden kendilerini istihbarat işlerine adadılar” diyenlerin…
Cemaatin bağımsız vekilleri olarak seçime giren Hakan Şükür 45 binlerde, Ali Fuat Yılmazer 55 binlerde, Yakup Saygılı 30 binlerde kaldığı, meclise temsilci sokamadığı için.
Yazının tamamı için tıklayın.
Murat Yetkin – Radikal
Erdoğan'ın yükselişinin sonu
AK Parti adaletsiz yüzde 10 barajında Erdoğan'ın başkanlığı uğruna ısrar edince yüzde 34 ile aldığı Meclis çoğunluğunu yüzde 40 ile bırakmak zorunda kaldı. İşte Erdoğan'ı sarsan 10 dakikanın öyküsü.
Yazının başlığına Haziran dersleri de diyebilirdik.
AK Parti, ismindeki adalet kelimesini bir yana bırakıp “istikrar” adı altında askeri rejimden kalma adaletsiz yüzde 10 barajının arkasına Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başkanlığı uğruna sığınınca faturayı ağır ödedi.
2002 seçiminde bu adaletsiz hesap yöntemiyle yüzde 34 ile sahip olduğu tek parti hükümeti çoğunluğuna, 2015 seçiminde daha fazla oyla, yüzde 40 ile kaybetti.
***
Fazla zor oyunu bozuyor.
2011 seçiminde yüzde 50 ile nadir bir zafer kazanan AK Parti, dün yüzde 20 kayıpla yüzde 40’a indi.
Hâlâ birinci parti olması ayrı bir konudur, ama hükümete güvenoyu almak için gerekli 276 milletvekili sınırının (dün gece yarısı itibarıyla) 258 ile hayli altına inmiştir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Serkan Demirtaş – Radikal
Bundan sonra ne olur?
Türk siyasi tarihinin en önemli seçimlerinden biri olarak kabul edilen 7 Haziran seçimi, birbirinden önemli ve tarihi sonuçları da beraberinde getirdi. Meclis'e girmeye hak kazanan 4 siyasi parti liderini zorlu bir karar alma süreci bekliyor. Ama onlardan daha da önemlisi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ne yapacağı: Atacağı adımlar krize de yol açabilir, normalleşmeye de...
7 Haziran seçimleri, Türkiye’de yeni bir dönemi başlatacak önemde sonuçlar doğurdu. HDP’ye Türkiye partisi olma yolunda önemli bir başarı sunan 7 Haziran seçimleri, 2002’den bu yana tek parti hükümeti olarak ülkeyi yöneten AKP’ye koalisyon şartıyla bu şansı verdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 400 vekil çağrılarına –kesin olmayan sonuçlara göre- 258 ile yanıt veren ve böylece başkanlık sistemine kapılarını kapatan Türk seçmeni, Cumhurbaşkanı’nın ve AKP yöneticilerinin yoğun kampanyalarına rağmen “yeni Türkiye” konseptini içselleştirmediğini de göstermiş oldu.
8 Haziran günü itibariyle ise seçmenin verdiği bu mesajlar doğrultusunda nasıl bir siyasi iklimin oluşacağını ve bu iklimin nasıl bir hükümet kuracağını görmeye başlayacağız. Ancak burada en temel nokta, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu seçim sonuçlarını nasıl değerlendireceği ve nasıl hareket edeceği. Anayasaya göre hükümetin kurulması, kurulamaması durumunda erken seçimlere gitme gibi konularda önemli yetkisi bulunan Erdoğan’ın önünde iki temel seçenek bulunuyor:
Kriz ve istikrarsızlık: Bu seçenek, Erdoğan’ın seçim sonuçlarını kabullenmemesi durumunda kendini gösterebilecek bir duruma işaret ediyor. AKP’nin tek başına hükümet kuramaması durumunda kendisinin de siyasi karar alma sürecindeki ağırlığının zayıflayabileceğini öngören Erdoğan, ülkeyi yeni bir seçime götürebilecek bir sürece yönelebilir. Bu süreci yönetirken AKP içinden gelebilecek karşı görüşleri engellemek için parti içindeki nüfuzunu da kullanmaktan çekinmeyebilir. Hükümet kurma görevini verme yetkisi olan Erdoğan, AKP lideri Davutoğlu’nun koalisyon ortağı bulamaması durumunda bu görevi muhalefet liderine vermek yerine Meclis’i feshetme yetkisini kullanması bile söz konusu olabilir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Tarhan Erdem – Radikal
Cumhurbaşkanı, partiler ve sorunlarımız...
ayın Erdoğan, hemen yarın Anayasa'ya uygun bir cumhurbaşkanı olup olamayacağına karar vermelidir.
Ak Parti yüzde 41’in altına indi ve HDP barajı geçti. Önce sayım sonucu alındıktan sonra partilerin söylediklerini hatırlattıktan sonra partilerin nasıl davranması gerektiğini yazmaya çalışacağım.
Dün akşam önce HDP Genel Başkanı Demirtaş basın mensuplarının karşısına geçti. Listesindeki kişi ve kurumlara uzun uzun teşekkür etti. Sonra siyasetin çözmesi gereken meseleleri saydı, çözüme katılacaklarını anlattı; koalisyona karşı soğuktu.
Sonra Kemal Kılıçdaroğlu göründü; Parti sözcüsü sayın Koç, pişkin bir eda ile iktidara talip olduklarını bildirdi. 134 milletvekili alan bir partiydi konuşan! Dört yıllık muhalefetten sonra halktan iktidar talep edilmiş ve halk bu talebi reddetmişti. Hükümet başkanı olacak liderin tabii ki istifasından bahsedilemezdi! Parti önündeki kalabalık güle oynaya eğlenmeye başladı, bu yoruluncaya kadar sürecek ve yarın gerçeğe uyanacaklardı.
Hemen sonra Davutoğlu balkon konuşmasına çıktı. Seçim makamından bir nutuk attı. Seçimden birinci çıkmıştı, tabii ki “Yola devam” diyordu.
En son Bahçeli çıktı ve Ak Parti’nin ‘çözüm süreci’ndeki ortağı HDP ile koalisyon yapmasını, buna CHP’nin de katılmasını önerdi. Ak Parti’ye ‘çözüm süreci’ni bırakırsa kendilerine gelebileceğini ima etti. ‘Çözüm süreci’ne karşı çıkması sonucunda oy oranını iki puan arttırdığı inancıyla sayın Bahçeli, ‘Haydi buyrun seçime’ dedi.
Yazının tamamı için tıklayın.
Erk Acarer – BirGün
Son söz!
Suriçi’nde Diyarbakır… Burada kaçak çay içilip, 90’lı yıllardaki devlet teröründen konuşulur.
‘Biz okula, panzerlerinin arasından gitmeye alışmıştık!’
Yukarıdan Mezopotamya, Fırat ve Dicle nehirlerini aynı anda izlerken, aklımda iki seçenekten akan tek bir soru: Acaba Cuma Pazar’ında, Bağlar’da, Mavi Köşe’de lastik mi yakılacak yoksa Ofis’te halay mı çekilecek*** Herkes bir derbi heyecanıyla sonuçları beklerken sosyal paylaşım siteleri üzerinden bin bir fikir akıyor. Bu seçim ne kadar önemli? Ben düşünüyorum, biri twitter üzerinden yanıtını veriyor: ‘Lan biz şu ortamlarda post yapısal anarşistlikten Sarıyer’de sandık müşahitliğine savrulmuşuz. Herkes haddini bilecek!!!’
• • •
Kadim bir coğrafyada, ara ara notlar alıyor ara ara insanlara soruyorum… Küçük bir pastanenin içinde yazıyorum. ‘Birader rahatsız etmiyorum değil mi?’
‘Yok abi, başımın üstüne de, dükkan küçük hanım çocuklarla dışarıda bekliyor’ İnsan yüzüne bakıyorum. Utanıp, söyleyememenin asaletine… Utanmadan ayakkabı kutularına dolarlar sığdırmaya çalışanlara…
• • •
Diyarbakır’a gelmeden önceki bir fotoğraf aklımda, Kadıköy’de, CHP kalabalığını içinen HDP aracı geçiyor. Kornalar, alkışlar gırla gidiyor. Kadıköy, ‘Geçmiş olsun Diyarbakır’ diye inliyor. Kardeşin türküsü kardeşin yüzünü güldürüyor. Bu fotoğrafı, bir de tek bir oy için halkın milletin gözünü çıkaranları düşünüyorum…
Yazının tamamı için tıklayın.
Melih Pekdemir – BirGün
Haziran 7, AKP ayvayı yedi!
“Sanırım bir badire atlattık” diyeceğim ama öyle şartlandırdılar ki, gazete matbaaya gitmeden saat 9 civarında yazıya noktayı koyarken hâlâ kesin konuşamıyorum. Seçim öncesi gibi seçim günü de bin türlü rezaletin yaşanmasıyla geçti. Sonuçlar gazetemizin manşetindedir. Tekrarlamayayım.
Peki sıcağı sıcağına sorarsak, ne olacak? Kara senaryo, koyu gri senaryo ve gri senaryo seçeneklerinden gri senaryoyla karşı karşıya gibiyiz.
Çünkü Haziran 7, AKP (ve patronu) ayvayı yedi!
Ama kısa dönemde kesinlikle pembe bir tablo yok. AKP dışında işbaşına her kim gelirse toplumsal kaosu ve ekonomik krizi yönetmek için seçilmiş sayılacak. Seçim sonuçlarının Ortadoğu ve artık Kürdistan sorunu haline gelen Kürt sorunu üzerindeki etkileri de önemli. Muhtemel bir AKP azınlık hükümetinin yapacağı ise şimdiden belli: Diktatör huyundan vazgeçmeyecek.
Seçim sonuçlarından önce de anketlere bakıp en çok sözü edilen erken seçim senaryoları değil miydi? AKP (1-2 puan çok şey değiştirebileceğinden, sabaha doğru hilekarlıkta zirveye ulaşmazsa) 275 altında kaldı ve patronu muhtemelen önce azınlık hükümetini dayatacak. Koalisyon mu? Kiminle? MHP’yi bilemeyiz, HDP’yi ise hakikaten merak ederiz, bakalım neler olacak?
Yazının tamamı için tıklayın.
Mustafa Sönmez – BirGün
Mağluptur bu yolda diktatör…
Bu yazıyı seçim sandıklarının henüz oy vermeye açıldığı bir saatte, 7 Haziran saat 10 sularında yazıyorum. Oy verme işleminin sona ereceği saat 17’yi beklemeye teknik imkânlar pek elvermiyor. Çok gerek de yok. Nasıl bir seçime gittiğimiz ortada. Cumhuriyet tarihinin en kirli, en şaibeli, en çirkef seçimidir bu. Aslında kazananı, kaybedeni de bellidir. Çoktan belli olmuştur. Diyarbakır halkının onlarcasının katlini, Türkiye’yi kana bulayacak bir kaosu göze alacak kadar iktidar hırsıyla yanıp tutuşanlar, bagajlarında dosyalarca suç iddiasını saraylarına taşıyanlar, çoktaaaaan kaybettiler aslında. Er ya da geç, ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanacaklar. Hiç kaçarı yok. Anayasa ihlalleri o kadar sabit ki... Bütün mesele yürekli tarafsız bir yargıya ve arkasında duracak bir siyasi iradeye kalmış. O da er ya da geç oluşacak.
ÇOKTAN KAYBETTİLER...
Sandığın sonucu çoktan alınmış, gerçek kaybeden belli zaten. Ama uzun zamandır, özellikle de 17/25 Aralık’tan bu yana kaçıyor, teslim olmuyor, zaman kazanıyor, elindeki avucundaki mermiyi namluya sürüp gün kazanmaya çalışıyor. Aynı şeyleri bugün sandık başında, oy sayımında yine yapmak isteyecekler. Başkanlık sıtması dinmedi, muratlarına ermek için bugün de Diyarbakır çılgınlığı benzeri şeyler yaptılarsa, şaşırmayacağız, tıpkı Amed katliam girişimine şaşırmadığımız ve büyük bir olgunlukla boşa çıkardığımız gibi.
Ne var ellerinde oyun planı olarak, ne kaldı? RTE’yi Başkanlığa, AKP’yi tek başına iktidara taşıyacak bir seçim sonucu mu? Zor…Bunu kendileri de biliyorlar ki, Amed cinnetini göze aldılar, ama ellerinde patladı bombaları...
Yazının tamamı için tıklayın.
Nazım Alpman – BirGün
Ertesi gün, yani bugün
Türkiye Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimleri olarak kabul edilen 7 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimlerini “hayırlısıyla” geride bıraktık. Böylelikle bir seçim daha bitti. Geçen yıl da seçimler yapıldı. 30 Mart 2014’te Yerel Seçimler, 10 Ağustos’ta de Cumhurbaşkanlığı seçimleri için vatandaşlar sandığa gittiler.
Bu kadar çok seçim yapıldığına göre şöyle denilebilir:
-Çok seçim yapıldığına göre, demek ki bu ülkede demokrasi var!
Acaba öyle mi?
Demokrasiyi sandığa oy atmaya indirgeyen çoğunluk partisinin liderinin akıl fikir ötesi bir ölçüsü var:
-Ben en çok oyu alıyorum!
-Eeee?
-Eee’si şu; hepinizin ağzına edebilirim!
Eğer “demokrasinin zararlı yanları” başlıkla bir tez hazırlayacak seçkinci bir akademisyen olsaydı, Tayyip Erdoğan’ın siyasi gelişimi onun için bereketli kaynak oluştururdu.
Üstadın geçmişte söyledikleriyle, iş başına geldikten sonra yaptıkları arasında bütün açılar 180 dereceye tekabül ediyor.
Tarafsız olması gereken makama seçilmesi bile onu dizginleyemedi. Bütün kuralları, anayasal ve yasal düzenlemeleri hiçe sayabiliyor. Kendisini tamamen günlük akışın içinde kaybedip gidebiliyor.
Mesela Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın yayınladığı MİT TIR’ları fotoğrafları için öylesine kızdı ki, kafasının içini bir anda boşaltıverdi:
-Elimden kurtulamayacak! dedi.
Yazının devamı için tıklayın.
Selçuk Candansayar – BirGün
Solun zamanı başlarken
Sonunda Türkiye’ de de solun zamanı başlıyor...
Giden sadece AKP değil, ağababası 12 Eylül Darbesi ile birlikte yanında çakma diktatörünü de alıp, pılısını pırtısını topluyor.
Bir yandan inanamıyoruz böylesi açık hırsızlara, kanunsuzlara, yağmacılara hâlâ bu kadar oy çıkabilmesini. Ama anlaşılır da bir yandan. 12 Eylül Darbesi sonrası silah zoruyla, kanla, vahşetle kurulan bir ekonomik düzenin üretip üreteceği yağmacı çetelerden başka bir şey değildi, öyle de oldu zaten. AKP, 12 Eylül’ün kurmak istediği düzenin asli evladı olarak büyüyüp, iktidarı ele geçirmişti. Bütün o dinci, mezhepçi, faşist söyleminin ardında en vahşi ekonomik düzeni topluma benimsetti bunca yıl. Ürettiği sadaka ekonomisiyle kitleleri uyuşturup, yabancılaştırdı, kimsesiz, çaresiz hissetmelerini sağladı. Bu etkiler bir çırpıda silinmiyor.
Ama asıl inanılmaz olan HDP’ nin aldığı oy. Neden inanılmaz? 35 yıldır PKK ile ilgili ülkede oluşan, oluşturulan yargılar sırtındaydı. Yetmezmiş gibi Ermenilikten Aleviliğe, gayrimüslimlikten Zerdüştlüğe, eşcinsellere velhasıl bu ülkede ‘öcü’ olarak görülen/ gösterilen her grubun, kimliğin sözcüsü olmaktan da zerre tereddüt etmedi bu süreçte.
Diktatörün tersine amasız, fakatsız bir barış dilini içtenlikle savundu, söze ve eyleme döktü. Diyarbakır’ daki katliam girişiminden sonra bile barış dedi, sadece barış.
HDP’ nin barajı geçmesiyle Türkiye bir iç savaşın kıyısından döndü. Geçemeseydi iç savaşı onlar değil, iktidardakiler çıkaracaklardı. HDP’ siz ve AKP’ nin ağır çoğunluğuyla kurulsaydı Meclis, Türkiye vasat Ortadoğu diktatörlüklerinden birine doğru yönelecekti.
Yazının tamamı için tıklayın.
Ergun Babahan – Millet
İşte yeni Türkiye Saray’da tek başına
Bu seçimin ilk sonucu, yeminini açıkça çiğneyip meydan meydan AKP’ye oy isteyen Tayyip Erdoğan’ın ağır bir yenilgi aldığı ve başkanlık sistemine ulaşmak bir yana tek başına iktidar şansını elden kaçırdığı gerçeğidir.
Evet, AKP yolsuzluk ve hukuksuzluklara rağmen yüzde 40’ın üzerinde oy almıştır ama bu oyun içinde devletin tüm imkanlarının seferber edilmesi ve çeşitli seçim hileleri de vardır. Adil bir seçim düzeninde AKP’nin bu oya ulaşması mümkün olmayacaktır.
Seçimin ikinci sonucu HDP’nin Türkiye partisi olduğudur. HDP bölgede AKP’yi silip süpürmekle kalmadı, İstanbul, İzmir, Gaziantep gibi kentlerde oyunu ciddi biçimde artırdı. Her türlü provokasyon, saldırı ve sansürün hedefi oldu HDP… Devlet tüm gücünü bu partinin barajı aşmasını engellemek üzere kullandı. HDP oyuna gelmedi, inadına barış dedi ve müthiş bir sonuca imza attı.
HDP’nin bu başarıya ulaşmaktaki en büyük kozu, Demirtaş’ın basit bir sloganıydı: Seni başkan yaptırmayacağız. Bu slogan HDP’nin AKP ile işbirliği yapabileceği kuşkusu taşıyan kentli kesimi ikna etti ve bu destekle HDP barajın üstüne çıktı.
CHP’nin umduğunu bulamamasında yüksek baraj nedeniyle HDP’ye akan oyların payı oldu. Bir kısım kentli seçmen Erdoğan ve AKP’nin önünü kesmek için HDP’ye yöneldi.
Bu sonuç,Türkiye için yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Bürokrasiden, yargıya yayılan hukuksuzluk, usulsüzlük dönemi sona eriyor ve Türkiye karanlık bir sürecin ardından aydınlığa adımını atıyor.
Yazının tamamı için tıklayın.
Murat Aksoy – Millet
Tek adamlık hayali bitti
Seçim sonuçları büyük ölçüde belli oldu. İktidar olarak AKP'nin, Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan'ın seçimi kazanmaktan çok HDP'nin barajı aşmaması için harcadığı çaba sonuç vermedi.
Seçim sonuçları, AKP ve devletin topluma karşı yenilgisi anlamına geliyor.
Bu saat itibariyle HDP yüzde 10 seçim barajını aştı. Sonuçlarda olağanüstü değişiklikler olmazsa, Türkiye'de yeni bir dönem başlamış olacak.
BİR DÖNEM BİTTİ
Başlayan bu dönemin en önemli özelliği tek parti, tek adam döneminin bitişidir.
13 yıldır tek başına iktidar olan AKP'nin son dönemi Türkiye için tam anlamıyla kabus olmuştur.
Savruldukları mezhepçi, dinci söylem, ortaya çıkan yolsuzluk iddiaları, hukukun, temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırdığı bu dönem, Türkiye tarihinin kara sayfalarında yerini alacaktır. Yine tarih, bu dönemin aktörlerini de o sayfalara kaydedip yargılayacaktır.
TEK ADAMIN HAYALİ
AKP meşruiyetini ve gücünü kaybettiği her an daha otoriter olmaya başladı. Muhalifleri bastırmak için devletin tüm denetim araçlarını kullandı. Mecliste, plebisiter çoğunluğu ile çoğunluk diktasına yöneldi. Yaptıklarının propagandasını ise, devletin ekonomik imkanlarını kullanarak yarattığı medya organları ile yaptı, yapmaya devam ediyor. AKP ve Erdoğan iktidarda kalmak için din dahil olmak üzere tüm kutsalları istismar etti. Toplumu zihinsel olarak böldü, farklı toplumsal kesimleri birbirine düşman etti. Bu dönemin sonuna geldik.
Yazının tamamı için tıklayın.
Değer Özergün – Millet
Saray’a ve HDP’ye seçmenden mesaj
Aylardır süren bekleyiş sona erdi.
Çıkan sonuç en çok bir kişiyi başarısız ilan etti.
Bir siyasi lider gibi il il dolaşıp “gönlündeki parti”ye oy isteyen “tarafsız” Cumhurbaşkanı’nın, 400 vekil arzusu hayâl oldu.
Seçim belki de en çok Saray’a mesaj verdi. HDP’yi yok sayma çabası, CHP’yi alaycı bir üslupla eleştirmesi, MHP’yi tabanına karşı kışkırtması… Hepsi sonuçsuz kaldı. Milli irade Erdoğan’ın tabiriyle kendisine ‘ONE MINUTE’ dedi.
Bundan sonra her şey çok farklı olacak. Hem de herkes için…
Hiç kuşkusuz bu seçimin kazananı HDP oldu. Özellikle doğuda katlanan oylarının yanı sıra, batıda da iktidara karşı aldığı tepki oylarıyla…
EMANET OYLAR SONUCU ETKİLEDİ
Ama burada HDP’nin göz ardı etmemesi gereken çok ama çok önemli bir nokta var!
“Türkiye partisi” olma yolunda attıkları adımlarıyla ilk başarıya ulaştılar.
Bu mesajı iyi okumaları lazım. Elde edilen başarının bir de “ama”sı bulunuyor çünkü… Kendilerine verilen emanet oyları; barış söylemleri ve sağduyu çağrıları ile aldıklarını akıllarından çıkarmamaları gerekir… Silahla veya şiddetle hak aranamayacağını, bunun toplumda karşılığının bulunmadığını HDP’liler de gördü.
Yazının tamamı için tıklayın.
Bengüç Özerdem – Millet
Sözlerle seçime gittik
Sözlerle duyar, sözlerle düşünürüz… Sözlerle konuşuruz… Sözlerle algılarız…
Sözlerle severiz, sözlerle nefret ederiz…
Sözlerle barışır, sözlerle savaşırız…
Ümit ile ümitsizlik arasına sıkıştığımızda, bir medet eli olur sözler…
Bazen çıkmaza düştüğümüzde ümit olur verilen sözler…
Öyle sözler vardır ki, bir kulaktan girer, diğerinden çıkar.
Öyle sözler vardır ki, bazen söyleyeni ölümsüzleştirir.
Bu yüzden atalarımız “Söz ağızdan çıkmalı” demiştir…
Sözlerle seçime gittik.
Liderler meydanlarda sözler verdiler, sözler sarf ettiler.
Sözlerle meydanları ısıtıp sözlerle meydanları coşturdular.
Kürsülerde, kuralsız, sığ, nezaketsiz, seviyesiz ve terbiyesiz sözler de sarf edildi.
Yazının tamamı için tıklayın.
Ufuk Şanlı – Millet
Koalisyon ekonomiyi nasıl etkiler?
Yabancı yatırımcılar dün akşam çıkan sandıktan çıkan seçim sonuçlarıyla sarsıldı. Cuma günü 2.67 liradan satılan dolar gün gece bankalar arası piyasada 10 kuruş birden değer kazandı. Dolar önce seviye olan 2.74 lirayı geçti. Hemen ardından 2.78 lirayı geçerek tüm zamanların rekorun kırdı. Dolardaki yüzde 4’lük şok artış bizim gibi piyasa analistlerini şoke etti. Ancak sonrasında gelen satışlarla doların ateşi söndü ve 2.74 seviyesine geriledi.
Benzer bir tablo euro’da yaşandı. Cuma günü 2.96 liradan işlem gören Avrupa para birimi bir anda 3.05 seviyesine yükseldi. Sonrasında yeniden 3.02 düzeyine geriledi.
Peki, ama dolar ve euro’da neden böyle bir dalgalanma yaşadı?
Yazının tamamı için tıklayın.
İhsan Çaralan - Evrensel
Erdoğan ve AKP kaybetti halklar kazandı!
Türkiye’nin, çok partili sisteme geçilmesinden bu yana, en önemli seçimi dün yapıldı.
Yıllardır sermaye partilerinin gölgesinde keyif çattığı baraj yıkıldı!
Kesin olmayan seçim sonuçlarına bakıldığında sadece “baraj”ın aşılmadığı aynı zamanda AKP’nin tek başına hükümet kurmasının da olanaksız olduğu anlaşılmaktadır. Ki; bu da AKP için 400 milletvekili isteyen, “Ya devlet başa ya kuzgun leşe!” diyerek kendisini ortaya atan Erdoğan ve AKP için sonuçların tam bir hüsran olduğu anlamına gelmektedir.
Kısacası AKP’ye 13 yıldır kolay “seçim zaferleri kazandıran” dünyanın en adaletsiz seçim sistemi, “yüzde 10 barajlı sistem”, bu sefer AKP’nin, onun doğal ve fiili lideri Erdoğan’ın üstüne yıkıldı. Baraj sularının önüne kattığı AKP’nin nereye kadar sürükleneceğini, sürüklenirken nasıl ve kaç parçaya ayrılacağını hemen önümüzdeki günlerden itibaren görmeye başlayacağız.
“Barajın yıkılması”nın siyasi sonuçlarını, bu sonuçların ülke siyasetinin yeniden biçimlenmesi için nasıl etkiler yaratacağını, bu parlamentodan nasıl bir hükümet çıkacağını (çıkmayacağını) önümüzdeki günlerde tartışacağız elbette.
Ama şimdiden şunları söyleyebiliriz:
1) Bugüne kadar HDP’ye oy vermemiş, diğer partilerden azımsanmayacak sayıda yurttaşın HDP’ye oy verdiği anlaşılmaktadır. Halkın önemli bir kesimi bugün AKP’yi durdurmanın tek yolunun HDP’ye destek vermekten geçtiğini bilerek oy vermiştir. Bu da halkın politika bilincinin, kendisine “solcu”, “Gezici”, “komünist”… gibi sıfatlar takan kimi parti ve çevrelerden daha ileri olduğunu göstermiştir. Bu elbette “babadan dededen kalma partilerle siyasete devam” takıntısının geride kaldığını, halkın ülke çıkarları doğrultusunda diğer partilerden kişilerle, kendi partilerinin yönetimlerine karşın birleşmekten geri durmayacağını göstermiştir. Bu, ülkede siyasetin yeniden yapılanması imkanını göstermesi bakımından çok önemlidir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Mustafa Yalçıner – Evrensel
Tayyip istifa!..
“Tayyip İstifa” Gezi’nin sloganıydı. Türkiye’nin en büyük muhalif kitlesel siyasal eylemi olan Gezi ve belki bir-iki il bir tarafa tüm Türkiye’den oluşan “dolaylarında”, başta gençler olmak üzere halk hançeresini yırtarcasına haykırmıştı: “Tayyip İstifa”! Daha başka şeyler de söylemişler, kendilerine yöneltilmiş hakaret ve küfürleri edenin yanına kâr bırakmamışlardı.. Ancak “Hükümet İstifa” ile birlikte bu slogan Gezi’ye damgasını vurmuştu.
Siyasallığı kuşku götürmezdi, ama üzerinden geçen bunca sürenin ardından biliyoruz ki, kendiliğindenliğin siyaseti hükmünü yürütmüştü. Hem düzen karşıtı tüm özlem ve eylemine rağmen bunun gerektirdiği bilinç ve siyaseti eksikti Gezi’nin hem de örgütü. Ama konu bunlar değil; zorladığı düzenin çerçevesini aşamasa ve hükümetle başını değiştirme talebiyle sınırlansa bile, bu açıdan tutumu netti: “Tayyip İstifa”!
Ancak gördük ki, bu belli başlı talebini gerçekleştirmeye gücü yetmedi Gezi’nin. “Yapabiliriz” dedirtip net bir özgüven kazandırmasına rağmen, en başta bilinç ve örgüt eksiği nedeniyle başaramamıştı Geziciler. İstifasını istedikleri Tayyip Fas’tan koşarak dönmüş..Karşı saldırının düğmesine basmış.. Gericiliğin zincirinden boşanmasının fitilini ateşlemişti.
Ölü, yaralı ve sakatlar… “Emri ben verdim” demiş, polisleri mükafatlandırmıştı.
Gerginlik ve gerilim stratejisini doruğuna çıkarıp “bari tabanımı koruyayım” kaygısıyla tam bir bölünmeyi tahrik etmiş, mütedeyyin kitle Tayyip dışında kimseyi dinlemeden onun muhaliflerine neredeyse tamamıyla düşmanlaşmıştı.
17-25 Aralık’tan böyle geçildi; “darbe” dendi, soruşturmalar kapatılıp “sanıklar” aklanamasa bile sahiplenilerek “Yüce Divan”a gönderilmedi. Herkesin yanına kâr kaldı (mı göreceğiz).
TIR dolusu silah cephane ve doğrudan top ve füze atışlarıyla katıldıkları Suriye Savaşı ve IŞİD destekçiliğiyle buna bağlı düşme ihtimali sevinç gösterileriyle karşılanan Kobanê ve 6-7 Ekim Protestoları böyle geçildi.
Yazının tamamı için tıklayın.
Yılmaz Odabaşı – Meydan
Seçim aritmetiğinin söyledikleri
AKP SULTASINDA SARSINTI
AKP’nin giderek boyutlanan büyük pervasızlığı, biraz da karşısında güçlü bir muhalefet olmadığı içindi.
Kirli çamaşırları büyük oranıyla hem Türkiye’ye hem tüm Ortadoğu’ya saçılmış AKP’nin, bu seçimlerde oy kaybetse bile, yine de yüzde kırk küsur oy alabilmesini kendi adıma yine de ilginç ve şaşırtıcı buluyorum.
Bu da öncelikle adalet duygusu gelişmemiş, öngörüsü olmayan ve güce zaaf gösteren bir toplum olmamızla açıklanabilir.
Yine de bu seçim sonuçlarıyla parlamentodan güvenoyu alamayacak AKP ve liderinin, başkanlık sistemine giden yolunun kesildiğini, bu tobloyla AKP’nin hem siyasal ve bürokratik hiyerarşisinin kırılarak büyük bir diktatörlüğe giden yaptırımlarının ciddi biçimde hız keseceğini görüyoruz.
Bu sonuç da bize öncelikle muhtemel bir AKP-MHP koalisyonu ile Türkiye’nin önümüzdeki dört yılının çok da düze çıkmış bir Türkiye olmayacağını gösteriyor.
AKP, MHP’nin oylarına göz dikerek seçim sürecinde milliyetçi bir söylem geliştirmesine rağmen, asıl MHP’nin AKP’nin oylarını alabildiğini görmek de şaşırtıcı olmamış, bir kısım AKP seçmeni bu tutumuyla ehven-i şer diyerek MHP’ye yönelmiştir.
Çözüm süreci, zaten AKP’nin oyalama süreci olmaktan öteye gitmedi. Dün Sırrı Süreya Önder’in, “Gerekirse çözümü MHP ile de konuşuruz” biçimindeki açıklaması, MHP’ye yamanmak değil, olası bir koalisyonla çözüm sürecinin her şeye rağmen sürdürülebilmesinden yana barışçı bir tutumun ortaya konulması biçiminde algılanabilir.
HDP’NİN BAŞARISI
Devletin bütün kurumlarını ele geçiren AKP’nin inşa ettiği sultanın sarsılması ve HDP’nin barajı aşması, kanımca bu seçimin en büyük kazanımıdır.
Türkiye’nin siyasal tarihinde bu ülkenin köklü ve sırf abartılı miliyetçi söylemlerle her zaman kitle tabanı bulabilen partisi MHP’nin bile baraj altında kalabildiği seçimleri hatırlıyoruz.
Yazının tamamı için tıklayın.
Cafer Solgun – Meydan
HDP barajı yıktı, AKP ikilemiyle baş başa
Türkiye uzun zamandır ilk defa böylesine Cumhurbaşkanı Erdoğan nezdinde devletin bütün ağırlığını ortaya koyduğu bir seçim kampanyasına tanık oldu. Dolayısıyla adil, eşit, serbest seçimler olması itibariyle da tartışması uzun süre devam edecek bir seçim oldu. Devletin televizyonu, emniyet ve istihbarat güçleri, valilikler, kaymakamlıklar, medyanın önemli bir kesimi aynı hedefe odaklanmış olarak hareket etti: HDP barajı aşmamalıydı…
Kuşkusuz burada altı çizilmesi gereken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yürüttüğü kampanyadır. Erdoğan kimisi neyin açılışı olduğunu dahi anlayamadığımız ‘açılış töreni’ adı altında, kimisi geçen seneki cumhurbaşkanlığı seçimleri için ‘teşekkür’ mitingi adı altında memleketin doğusunda batısında, kuzeyinde güneyinde çok sayıda miting yaptı. Yandaş medya kanallarında ‘özel’ programlara çıktı. Bu miting ve programlarda genel olarak muhalefete yüklendi özel olarak ise HDP’ye. Erdoğan’ın söylemleri için “HDP’ye yüklendi” demek tabii ki çok hafif kalır. Çünkü kullanmadığı ne din, iman, Kuran kaldı ne de ‘terör örgütünün uzantısı, işbirlikçisi’ ithamları.
Bunun çok açık ve anlaşılır bir nedeni vardı: HDP anti-demokratik yüzde 10 barajının altında kalırsa AKP aslında kazanmadığı 60-65 milletvekilini ‘bedavadan’ kazanmış olacaktı. Dolayısıyla da AKP anayasayı değiştirecek bir çoğunluk elde edemese bile tek başına hükümet kuracak bir çoğunluğa ulaşabilecek ve Erdoğan’ı ‘başkan’ yapmaya yönelik hesaplar içerisine girebilecekti.
Bunu, seçmen de anladı.
HDP, seçim kampanyasını çok zor şartlarda yürüttü.
Yazının tamamı için tıklayın.
Turgay Oğur – Meydan
Halkımız diyor ki!
Halkımız parlamentoya “Kavga etmeyin. Aranızda konuşun, anlaşın. İktidarı paylaşın. Kardeş kardeş ülkeyi yönetin” demiştir.
Halkımız Cumhurbaşkanı’na “Cumhurbaşkanlığını bil” demiştir. (Sanırım bu yazının en bayat analizi bu. Çünkü daha beş ay daha herkes on iki posta bu analizi yapacak.)
Halkımız; Genel Başkanından ilçe başkanına trolünden gazetecisine, kibri Kaf Dağı’nı aşmış, güç sarhoşluğundan başı dönmüş Ak Parti’nin burnunu sürtmüştür. Bu, anlayan için çok kıymetli bir kulak çekmedir. Eğer seçmenin nasihatini kulaklarına küpe etmezlerse bir sonraki düşüş bir daha doğrulamayacakları bir oy oranına olur. (Doğrusu bence olması gereken de budur. Çünkü 2015 model Ak Parti, merkez sağ arazisine inşa edilmiş bir kaçak bina olduğunu göstermiştir. Bu söylemiyle, bu vizyonuyla, bu açık-kapalı hedefleriyle, siyasal yelpazede olması gereken yer kesinlikle merkez değildir. Böyle bir partinin Türkiye’de alması gereken oy da %10’dan fazla değildir. Seçmeninin %80’i rehindir. Diğer partiler ne yaparsa yapsın umut verici bir merkez sağ parti kurulmadığı sürece bu marjinal İslamcı söylem hak etmediği oyları almaya ve hak etmediği vekilleri çıkarmaya devam eder.)
Halkımız; siyasette kadın görmek istediğini çok ciddi belli etmiştir. MHP şimdiye kadar kadınları ıskalamış bir partiydi. Bu seçimdeki başarısı partinin yönetimindeki üç kadının mükemmel performansıdır. MHP seçimin sürprizidir.
Halkımız CHP’ye “tavanın %25’tir” demiştir. CHP iyi bir kampanya yürüttü. Aldığı sonuç da başarıdır. Parti bu oy potansiyelini kabullenmeli, iç tartışmalarla vakit kaybetmemeli, koalisyon hükümetleri ile iktidarı kovalamalı ya da nitelikli ana muhalefet olmayı hedeflemelidir.
Halkımız cemaate “Siyaseti hafife alma, bağımsız vekil seçtirmek senin neyine” demiştir.
Sıra geldi halkımızın en önemli mesajına. Kürt sorunu denildiğinde çok sık tekrar edilen bir kalıp vardır: “Bu ülkede Kürtler başbakan da oluyor, vali de oluyor” diye gider. Ben bu cümleyi uzatmak istiyorum. Bu ülkede Kürtler kahraman da oluyor, ülkeyi de kurtarıyor.
Halkımız Selahattin Demirtaş’ı ve barışı sevmiştir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Atilla Taş – Meydan
Nasıl bir Türkiye olacak?
Seçimden bir gün sonrasına yazı yazmak hele de bunu bir gün önceden yapmak gerçekten zormuş. Ne yazsan da gündemi yakalayamayacaksın çünkü. Belki de bu sabah çok farklı bir Türkiye’ye uyanacağız! Belki başımızda sallanıp duran AKP’nin baskı kılıcının, bugün üzerinde yeller esecek! Belki de koalisyon dahi olsa daha özgür daha güvenli daha umutlu bir Türkiye’ye uyanacağız. Kim bilir belki yepyeni bir diktatörlük olacak kısmetimiz. Bugünden daha karanlık, daha kötü, daha baskıcı bir rejimle tanışacağız. Artık ne olacaksa olsun, bu ülkenin daha fazla acıya, yalana, talana, gösterecek sabrı ya da hali kalmadı. Sonuç neyi getirirse getirsin, bu ana kadar taşıdığım değerlerim ve mücadele azmim asla değişmeyecektir! Asla satılıp alınanlardan olmayıp, haksızlığa, yolsuzluğa, yalana, baskıya karşı verdiğim mücadelem aynen devam edecektir. Bu ülke ve bu ülke üzerinde yaşayan herkes, her şeyin en iyisine ve en güzeline layıktır. Dilerim her şeyin hayırlısı olur.
HDP’YE YAPILANLAR
Beni bilen bilir, Atatürk’ü ve ülkemi çok seven, ülkemin değerlerine de sevgi besleyen sosyal demokrat görüşlü biriyim. Hiçbir partiye ne destek verdim ne de davasını güttüm. İnsanı dini, ırkı, mezhebiyle ayırıp yargılamam. Kavgayı ve kavga dilini pek sevmem ama çok iyi kavga ederim. Haktan, ezilenden ve haklıdan yana olmaya çalışırım, elimden geldiğince tabii. Bu seçim süreci kadar bir topluma karşı tahriklerle saldırılarla adeta nefret kusulan başka bir süreç görmedim!
Yazının tamamı için tıklayın.
Ömer Şahin – Meydan
Koalisyon olmazsa erken seçim
Seçimler bitti. Sonuçlar aslında sürpriz değil. Şahsen ben böyle bir sonuç tahmin ediyordum. AK Parti’nin önde gelen isimleri de bunun böyle olacağını biliyordu.
AK Parti’deki oy kaybı ve tek başına iktidarın kaybının birçok sebebi var ve bunların hiç de azımsanamayacak kısmı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a dayandırılıyor.
Sonuçta fatura Başbakan Ahmet Davutoğlu’na çıkabilir ama “neden böyle oldu?” sorusunun cevabı daha çok ‘Saray’da aranacak.
AK Parti’de yapılan ilk değerlendirmeyi söyleyeyim…
Merkez Bankası kavgası, dolardaki yükseliş , büyümenin düşmesi ilk kez halkın cebine bu kadar dokundu.
Saray’ın varlığı, israf ve şatafat tartışmasını gündeme getirdi. Diyanet, Mercedes işin tuzu biberi oldu. Bir de buna ‘çerez’ denmesi yoksul halkı incitti.
Erdoğan’ın başkanlık ısrarını halk benimsemedi. Erdoğan’a yapılan ‘salavatlı’ övgüler, ‘bakara-makara’ ve benzeri rencide edici sözleri hatırlattı.
Toplum kavgadan bunaldı. Erdoğan’ın toplum kesimleri ve dış dünya ile sürekli gerilim yaşaması ılımlı ve istikrardan yana olan seçmeni ürküttü.
Belki AK Parti daha az oy alabilirdi ama toplumun koalisyonlara soğuk yaklaşımı, istikrarı önde tutması kaybın büyümesini önledi.
Hepsinden önemlisi Erdoğan’ın meydanlara çıkması, mesajları doğal seçmenin saflarını sıklaştırırken önemli bir kesimi de huzursuz ve tedirgin etti, “bu kadar da fazla” dedirtti.
HDP barajı aştı ise bunu büyük ölçüde Erdoğan’a borçlu. Selahattin Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” sözü HDP ve AK Parti karşıtı kitleyi motive etti. Muhalif kesim iktidarı cezalandırmanın en pratik yolu olarak gördüğü HDP’ye yöneldi.
Bundan sonra neler olur?
Bu yazıyı kaleme aldığım da saatler 20.45’i gösteriyordu ve henüz sandığın yüzde 100’ü açılmamıştı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu henüz balkona çıkmamıştı yani…
Yazının tamamı için tıklayın.
Abdurrahman Dilipak - Akit
Söz sandığın
Seçim sonuçları belli olmaya başladı. Katılım yüksek gibi. AK Parti tek başına iktidar sınırında.. AK Parti’nin oy oranı %45’in altında. CHP oy kaybetti. MHP gibi. HDP barajı aşıyor. SP ve BBP umduğunu bulamadı. Hatta bu iki partinin toplamı eksi verdi. Sonucu yurtdışı oylar belirleyecek gibi..
Bu seçimde kaybeden taraf CHP oldu ve muhalefetle birlikte tabii ki paralel yapı.
Seçim sonuçları karşısında birileri seçmen iradesini, sandığı küçümseyecek. “Demokrasinin sandıktan ibaret olmadığını” söyleyecek mesela.
Şimdi o anket firmalarını, parti liderlerinin beklentilerini hatırlayın.
Şu mangalda kül bırakmayan küçük partilerin aldıkları oylara bakın.. Yüzde hesabına bile girmeyen bu partiler, göreceksiniz, bir sonraki seçime yine katılacaklar, yine afaki, hayali tahminlerde, iddialarda bulunacaklar.
Seçim sonuçlarında sürpriz yok aslında, ben aylar öncesinden tahminimi yazdım. %48, 25, 15, 9, 3.. “Çift rakamlar süreç içinde +-%2, tek rakamlar +-%1 oynayabilir” diye yazmıştım.. Ve sonuç ortada. Birileri kendini “mısır ambarı”nda görüyordu, şimdi gerçek ortaya çıktı.
HDP barajı geçiyor.. Bakalım bu durumda dağ, ova, ada bundan sonrasının yol haritası için anlaşabilecekler mi?
Yazının tamamı için tıklayın.
Ali Karahasanoğlu – Akit
Amaçlanan “kaos”tu, gerçekleşti!
Tarih tekerrür ediyor..
Lider, partinin başından ayrılınca, dinamizm kayboluyor..
Turgut Özal’ın Anavatan’ında bu oldu.
Tayyip Erdoğan’ın AK Parti’sinde bu oluyor..
Anavatan örneğinde, Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı seçilmesi, ciddi kayıplar yaşanması için yeterli olmuştu..
AK Parti örneğinde ise..
Hem Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına seçilmesi, hem de “Üç dönem” kuralı gereği, partinin ana dinamiklerinin milletvekili seçimlerine girmemesi birlikte yaşandı..
Ve bu iki değişim; AK Parti’ye, milletvekili seçimlerinde ilk defa oy gerilemesi yaşattı.
2002’de % 34.43’le başlayan serüven, 2007’de % 46.58’e çıkmış ve 2011’de ise % 49.83’le zirve yapmıştı..
Dördüncü seçimde ise, geri dönüş başladı..
Ama şu gerçeği de kabul edelim..
AK Parti bu düşüşe rağmen, halen kendisinden sonra gelen en yakın partinin iki misli oy aldı.
Yazının tamamı için tıklayın.
Ersoy Dede – Akit
HDP Ak Parti’den oy aldı
Bugün seçim sonuçlarını analiz etmek için çok erken. Eldeki veriler değişken. Ve sebeplerine ilişkin rivayet muhtelif.. Ancak elimizde net birtakım değer değişiklikleri var. Hiç değilse oradan başlayarak bir iki değerlendirme yapalım..
•
İlki şu; HDP bu seçimde 5 buçuk milyon civarı oy almıştır.. Öngörülenin nereden baksanız 1 buçuk milyon fazlası demektir bu.. En son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde elindeki bütün imkânları seferber ederek, kurulacak bütün ittifakları kurarak, verilecek bütün tavizleri vererek aldığı oyun üzerine 1 buçuk milyondan daha fazla oy katmış yani.. Bunu kenarda tutup Ak Parti ve CHP’ye çok kısa bakalım isterseniz. Zira HDP’ye kaymaların MHP üzerinden olmayacağı var sayımıyla.. Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimleri saymıyorum. Doğrudan bir öncesi genel seçimlerle karşılaştırmak istiyorum.. 2011’de AK Parti 21 milyon 399 bin oy aldı.. Bu da yüzde 49.8’e denk geliyordu.. CHP’ye oy verenlerin sayısı ise, 11 milyon 155 bin.. Yüzde 25.9.. Seçmen sayısındaki ve sandığa gitme oranlarındaki değişimleri sıfır kabul ederek söylüyorum ki, Ak Parti 21 milyondan oylarını 18 milyona net indirmiş durumda.. yüzde 50 olan oyu ise 43’ler seviyesinde.. CHP ise hem toplam oy sayısı olan 11 milyonu hem de yüzdelik değer olarak 26’yı net muhafaza ediyor.. Aylar boyu CHP üzerinden HDP’ye oy transfer edileceği goygoyunun yapıldığını da var sayarak soruyorum şimdi size; Bu HDP’nin yeni 1 buçuk milyonluk seçmeni, eski CHP’li mi yoksa eski Ak Partili mi?..
Yazının tamamı için tıklayın.
Faruk Köse – Akit
Ak Parti - MHP koalisyonu
Seçim öncesi senaryoları hatırlayın: Ak Parti tek başına iktidara gelecek oyu alamıyordu. Böylece CHP-MHP-HDP koalisyonu kuruluyor, Ak Parti’nin 13 yıllık iktidarına son veriliyordu. Ak Parti yönetiminden ve özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan hesap soruluyordu.
Hani derler ya, “aç tavuk kendini tahıl pazarında görürmüş” diye. İşte böyle bir “seçim senaryosu” kurgulandı ve seçmenin önüne bununla çıkıldı.
Düşünsenize, “ülkenin temel sorunlarına çözüm” vaadi yok. “Hak ve özgürlükleri işlevsel olarak daha da geliştirmek” yok. “Ekonomiyi daha iyiye götürmek” yok. “Toplumsal sorunlara çözüm” önerisi yok... Hiçbir müsbet şey yok! Ülkenin yönetimine talip olanların tüm seçim stratejisi, vaad ettikleri tek şey, “iktidar partisini devirmek”ten ibaret. “İntikam üzerine kurgulanmış bir seçim vaadi”yle yola çıktılar.
Yazının tamamı için tıklayın.
Hasan Karakaya – Akit
Sandığın verdiği 2 mesaj: Ya koalisyon, ya da Erken Seçim!
Seçmen, bu sabah yine sandığa gitseydi acaba “dünkü sonuç” çıkar mıydı?..
Hiç sanmıyorum.
Ortaya öyle bir “kaos tablosu” çıktı ki; bu tablo, hiç kimseyi memnun etmedi.
Ne AK Parti’yi, ne CHP’yi, ne de MHP ve HDP’yi!.. Seçimlerde “oylarını artıran iki parti” var. MHP ve HDP... Her iki parti de oylarını “yüzde 5’er” artırdı!..
Ne ilginçtir ki;
AK Parti’nin oyları da, yüzde 50’den yüzde 41’lere düştü, yani “yüzde 10” civarında düşüş gösterdi...
İşte bu, “yüzde 10”un, iki parti, yani MHP ile HDP arasında paylaşılması son derece ilginç!..
Yüzde 5 MHP’ye!..
Yüzde 5 HDP’ye!..
Bu nasıl “Çözüm” algılamasıdır ki, AK Parti’nin kendisine “zehir” oldu, MHP ve HDP’ye ise “ilaç” gibi geldi!..
“HDP ve MHP oylarının artması”nda, CHP’nin rolünü de gözardı etmemek gerekir... “Her ev; 5 oydan 3’ünü HDP’ye versin ve HDP barajı geçsin” diyen CHP’li adaylar, sonunda amaçlarına ulaştılar!..
Yazının tamamı için tıklayın.
Kenan Alpay – Akit
Koalisyon mu, Erken Seçim mi?
AK Parti karşıtı cephe 7 Haziran seçimlerinde iyi bir mevzi kazandı. Görünen o ki bu kez AK Parti’nin tek başına iktidar olmasının önünü kestiler. Seçimleri hem birinci olarak hem de görece olarak beklenen oy oranıyla (%41 civarı) tamamlamış olduğu halde 13 yıl süren iktidar süreci şimdilik akamete uğramış gözüküyor.
Seçim tablosunu belirleyen aktör kim ne derse desin anahtar parti misyonuyla HDP olmuştur. HDP’nin ana gövdesini oluşturan Kürt ulusalcılığı hem yerel ve bölgesel hem de küresel aktörler tarafından öylesine modifiye edildi ki klasik müttefik CHP’den daha muteber bir rolle teçhiz edildi. Seçim barajını geçerek Meclis tablosunu kritik hatta kaotik bir yapıya sürüklemesi için HDP’ye yatırım yapanlar epeyce bir prim elde ettiler.
BEKLENEN VE BEKLENMEYEN SONUÇ
HDP’yi kendi başına bir başarı öyküsü okumak kadar AK Parti’nin tek parti iktidarını yitirmesini de muhalif cephenin başarısı olarak okumak o kadar yanlıştır. HDP’yi stratejik olarak kuvvetlendiren faktör PKK’nın silahlı propaganda mekanizmalarından çok daha fazlasıdır. TÜSİAD medyasından Gülenci kadrolara, AB ve ABD desteğinden Esed ve İran rejimlerine kadar geniş bir skalada HDP’nin öne çıkan destekçilerini gözden kaçırmamak gerekir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Süleyman Karagülle – Akit
Türkiye’yi bekleyen tehlike!
Bu yazı 01.06.2015 Pazartesi günü yazılıyor, 08.06.2015 Pazartesi günü gazetemizde yayımlanacak; bir gün öncesinde yani 7 Haziran 2015 Pazar günü seçim yapılmış olacak...
SEÇİMİN SONUCU NE OLUR?
Sonuç ne olursa olsun, Türkiye’deki gizli savaş devam edecektir. Bu savaşın merkezinde iki güç vardır; biri “Türk Ordusu”, diğeri ise “Dış Sermaye”dir. AK Parti ise savaş alanıdır. İki güç burada çatışmaktadır. AK Parti’ye tuzak kuruluyor demektir. AK Parti % 45’ten yukarı oy alırsa karşı taraf seçimi kaybetti demektir, % 40’tan aşağı alırsa karşı taraf seçimi kazandı demektir, ikisi arasında olursa berabere demektir.
Seçimin sonucu ne olursa olsun, Türkiye sıkıntılı günlere gebedir.
Türkiye Devleti savaşla/kanla kurulmuştur, askerler kurmuşlardır. Siyasi oyunlarla Türkiye devleti yıkılamaz, teslim alınamaz. Sonunda, Türk Ordusu’nun içinde olmadığı hiçbir politik oyunun başarıya ulaşması mümkün değildir. Ordu tarafsız kaldığı, seçimi kazananın yanında yer aldığı müddetçe, hiçbir oyunun başarıya ulaşması mümkün değildir.
Bu durumda ben şahsen rahatım. Sonuç ne olursa olsun, sonunda Türkiye Devleti’ni yıkmak kolay olmayacaktır. Türkiye’yi bekleyen tehlike dış tehlike değildir.
Yazının tamamı için tıklayın.
Mehmet Ali Güler – Aydınlık
Erken seçim kazandı Erdoğan kaybetti
Biz bu yazıyı yazmaya başladığımızda sandıkların henüz yarısı açılmıştı. Dolayısıyla kesin olmayan sonuçlara göre bir ilk değerlendirme yapıyoruz.
Ortaya çıkan ilk sonuç TBMM açısından şu: HDP ve MHP kazandı, AKP ve CHP kaybetti!
Gelelim daha ayrıntılı değerlendirmeye...
ERDOĞAN KAYBETTİ
Erdoğan’ın anayasayı ihlal ederek seçim meydanlarına çıkması, AKP’nin düşüşünü frenleyebilmek için devlet olanaklarıyla “seçim mitingleri” yapması, haliyle seçimi Erdoğan’la karşıtları arasında bir seçime dönüştürdü.
7 Haziran sonuçlarına bu açıdan baktığımızda ilk saptamamız şudur: Seçimlerin en büyük kaybedeni Erdoğan’dır!
Yazının tamamı için tıklayın.
Mustafa Mutlu – Aydınlık
Hem iktidar hem de ana muhalefet kaybetti!
Dünkü seçimlerin özeti şu:
AKP’nin 13 yıllık mutlak iktidarı bitti, Y-CHP iflas etti...
Seçimin tartışmasız galibi ise yüzde 10’luk barajı çok rahat geçen HDP...
Sonuçta 13 yıl aradan sonra yine koalisyon hükümetiyle yönetileceğiz!
***
İlk soru şu:
AKP, Meclis’e giren diğer üçpartiden hangisiyle koalisyon hükümeti kuracak?
Seçimlerden önce, “Asla AKP’yle koalisyon hükümeti kurmayız” diyemeyen CHP, bu ortaklığa sıcak bakacak mı?
Bakarsa; AKP, bundan sonra CHP düşmanlığını bırakıp kiminle kavga edecek?
CHP olmazsa AKP, MHP’ye mi, HDP’ye mi evlilik teklif edecek?
Bu iki parti; AKP’yi iktidara taşırsa, kendilerine oy veren seçmenlere nasıl hesap verecek?
***
Başka sorular da var elbette:
AKP, yola Davutoğlu ile mi devam edecek; başka bir formül mü aranacak?
Kemal Kılıçdaroğlu, bu büyük fiyaskodan sonra istifa etmeyi akıl edecek mi?
Ederse yerine kim gelecek? ABD, aportta beklettiği Kemal Derviş’i yine sahneye sürecek mi?
HDP, “Yetmez ama evet”çi liboşlardan aldığı destekle, gerçekten “Türkiye partisi” olmayı becerecek mi; yoksa PKK’nın Meclis şubesi gibi çalışmaya devam mı edecek?
Yazının tamamı için tıklayın.
Sabahattin Önkibar – Aydınlık
Kılıçdaroğlu ve Bahçeli hemen istifa!
Bu satırlar oy sayımı sürerken yazılmıştır. Mevcut veriler AKP’nin tek başına iktidar olamayacağına, CHP’nin vurgun yediğine, MHP’nin belediye seçimlerine kıyasla oy kaybettiğine ve HDP’nin barajı aştığına işaret ediyor. Bunun yorumu: AKP eskisi gibi artık yükselemiyor ve geriliyor. Önümüzdeki süreçte eğer iyi bir alternatif yaratılırsa AKP çakılabilir. Ancak... Temel sorun AKP’nin hala iktidar alternatifinin olmamasıdır. Evet Türk halkı bugünkü CHP ile MHP’nin yönetimlerine güvenmiyor. Lafı dolandırmadan söyleyeyim; bugün, hemen şimdi Kemal Kılıçdaroğlu istifasını açıklamalı ve CHP olağanüstü kurultay kararı almalı ki; sanıyorum bu olacak, zira Kılıçdaroğlu’nun bu partinin başında kalması artık mümkün görünmüyor...
Gelelim MHP’ye...
BAHÇELİ, MHP’Yİ FRENLEDİ
Var olan müthiş konjonktür avantajı yani AKP’nin tükenmişliğine rağmen MHP oylarını yüzde 20’leri aşıramıyor ve tersine belediye seçimlerinin gerisine düşüyorsa Devlet Bahçeli’nin artık o koltukta bir saniye bile oturmaya hakkı olamaz. Bahçeli kendine verilen emir gereği MHP’nin yükselişini bizatihi engellemiştir. Bütün ülkücülerin bugünden itibaren Bahçeli’yi istifaya davet etmelerini ve Türkiye’yi kurtarmalarını bekliyoruz.
Yazının tamamı için tıklayın.
Mehmet Ali Güller – Aydınlık
Erken seçim kazandı Erdoğan kaybetti
z bu yazıyı yazmaya başladığımızda sandıkların henüz yarısı açılmıştı. Dolayısıyla kesin olmayan sonuçlara göre bir ilk değerlendirme yapıyoruz.
Ortaya çıkan ilk sonuç TBMM açısından şu: HDP ve MHP kazandı, AKP ve CHP kaybetti!
Gelelim daha ayrıntılı değerlendirmeye...
ERDOĞAN KAYBETTİ
Erdoğan’ın anayasayı ihlal ederek seçim meydanlarına çıkması, AKP’nin düşüşünü frenleyebilmek için devlet olanaklarıyla “seçim mitingleri” yapması, haliyle seçimi Erdoğan’la karşıtları arasında bir seçime dönüştürdü.
7 Haziran sonuçlarına bu açıdan baktığımızda ilk saptamamız şudur: Seçimlerin en büyük kaybedeni Erdoğan’dır!
Yazının tamamı için tıklayın.
Hasan Demir – Yeniçağ
Türkiye kaybetti!
Biz bu satırları yazarken değil sandıkların açılması, 56 milyon seçmenden henüz 6 milyonu bile oy kullanmamıştı!
Türkiye niye ve neyi kaybetti?
Sebepleri bir bir sıralayalım, Türkiye’nin niye ve neyi kaybettiği ortaya çıkacaktır:
* Cumhurbaşkanı Türkiye’yi ortadan ikiye böldü. Karşı tarafa sürekli hakaret etti.
* Devlet kurumları muhalif iş adamlarını, gazetecileri susturmak için devreye sokuldu.
* Gazeteciler bir telefonla işten atıldı.
* Seçim yasakları çiğnendi.
* Devletin valileri, bürokratları, Milli Eğitim Müdürleri, okul müdürleri iktidar partisi hatiplerinin mitinglerine resmî yazılarla öğrenci ve devlet memuru taşıdılar, gitmeyenler hakkında soruşturma açacaklarını açıkça beyan ettiler.
* Devletin araç gereçleri, bütçe imkânları, örtülü örtüsüz ödenekleri iktidar partisi propagandası için seferber edildi.
Yazının tamamı için tıklayın.
Mehmed Şevket Eygi – Milli Gazete
Gerçek Dindar Sahte Dindar
DİNDARIN, dindarlığın türleri vardır. Dindar görünen herkes bir tarağın dişleri gibi bir ve eşit değildir.
GERÇEK ve samimî dindarlık vardır… İslamın aslına ve ruhuna uygun dindarlık vardır… Mânevî mareşal rütbesinde dindar vardır, general rütbesinde, kurmay subay gibi dindar vardır…
Avam dindarlığı, havas dindarlığı, havassül havas dindarlığı vardır.
Madalyonun arka yüzü de var: Sahte dindarlar vardır… Dindar görünen din sömürücüleri vardır… Dıştan Müslüman görünen ama içinde imanı olmayan sözde dindarlar vardır… Karpuz gibi dindarlar vardır, onların dışları yemyeşil, içleri kıpkızıldır.
Velhasıl yüz çeşit dindarlık vardır. Peki dindarlığın şartları nelerdir?
Birincisi: Kur’ana, Sünnete uygun sahih bir itikada sahip olmak.
İkincisi: Beş vakit namazı dosdoğru kılmak.
Üçüncüsü: Kendisine yetecek ve kendisini kurtaracak derecede ilmihalini bilmek.
Dördüncüsü: Fâsık-ı mütecahir olmamak, yani İslamın büyük günah saydığı çirkin işleri açıkta, açıkça ve küstahça işlememek.
Beşincisi: İslam ahlakı ile ahlaklı olmak.
Altıncısı: Din ticareti, mukaddesat bezirganlığı yapmamak, dini şahsî menfaatine, siyasî emellerine ve hırslarına alet etmemek.
Yedincisi: Arivist (ikbal avcısı) olmamak.
Yazının tamamı için tıklayın.
Adnan Öksüz – Milli Gazete
SEÇİMDEN İLGİNÇ NOTLAR!..
* 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eşi Hayrünnisa Gül’le birlikte, İstanbul, Kavacık Çubuklu İlkokulu’nda 1139 Nolu sandıkta oyunu kullandı. Ancak burada ilginç bir detay vardı; uluslararası seçim gözlemcilerinin de Gül’ün oy kullandığı okulda görev yaptıkları görüldü.
* Seçim sonuçlarını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İstanbul’dan, Başbakan Ahmet Davutoğlu memleketi Konya’dan takip etti.
* Seçim ufak tefek arızaların dışında genelde sakin geçti.
* Oy pusulasının büyüklüğü dikkat çekti. Pusulalar, birkaç kez katlanarak bile zarfa sığmadı.
Yazının tamamı için tıklayın.
© Tüm hakları saklıdır.