Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 18. Taraflar Konferansı bugün Katar’ın başkenti Doha’da başladı.
Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu Pınar Aksoğan görüşmelerden beklentileri ve Türkiye’nin durumunu değerlendirdi:
“Son beş yılda dünya çapında kömür kullanımının artması sonucu iklim değişikliğine neden olan karbon salımları üçte iki oranında arttı ve salımlar rekor düzeye ulaştı. Geçtiğimiz haftalarda Dünya Bankası, Dünya Kaynakları Enstitüsü ve UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı), iklim değişikliğinin önüne geçilmezse dünyada yaşanabilecek felaketler konusunda uyardı. Tüm bunlar artık hükümetler için bir ‘uyan’ çağrısı olmalı.
Bu yıl ABD, Çin, Hindistan, Afrika ve Avrupa dahil dünyanın pek çok yerinde görülen aşırı seller, kasırgalar ve kuraklık nedeniyle pek çok insanın hayatını kaybetmesi, iklim değişikliğinin artık uzak bir tehdit değil, içinde yaşamakta olduğumuz bir gerçek olduğunu ortaya koydu.
Seragazı salımları konusunda yasal bağlayıcılığı olan tek anlaşma olan Kyoto Protokolü’nün geleceği şu an Doha’da tehlike altında. Kyoto Protokolü’nün ilk dönemi bu yılın sonunda sona eriyor.
Son yayınlanan küresel raporlar da gösteriyor ki eğer bağlayıcı ve hırslı bir ikinci yükümlülük dönemi olmazsa 4 derecelik ısınma kaçınılmaz olacak.”
Türkiye’nin durumu ve üzerine düşenler
“Türkiye de 1990-2010 yılları arasında sera gazı salımlarını %115 artırdı. Türkiye, söz konusu dönemde sera gazı salımlarını en fazla arttıran ülke oldu. Buna rağmen halen 49 yeni kömürlü termik santral planıyla dünyanın en büyük 4. Kömür tehdidi.
Uluslararası müzakerelerde Türkiye ön plana çıkmıyor. Türkiye’nin müzakerelerdeki tutumuna bakıldığında, sera gazı salımlarında acilen mutlak azaltım hedefi alarak üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiği görülüyor. Türkiye, büyüyen ekonomisi ile sahip olduğu gücün beraberinde getirdiği sorumluluğun farkına varıp çözüme bir an önce ortak olmalı. Bu ortaklığın ön koşulu enerji politikalarını değiştirmekten, fosil yakıt yerine güneş, rüzgar ve jeotermal gibi temiz enerji kaynaklarını kullanmaya başlamaktan geçiyor.
Geçtiğimiz yıl Durban’daki iklim görüşmelerinde hükümetler 2015’te yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşma imzalamak ve 2020’ye kadar salımları azaltmak konusunda anlaştılar. Doha'da 2015 anlaşması içi gerçek bir ilerleme kaydedilmemesi durumunda tehlikeli bir iklim geleceği bizi bekliyor.”