15 Ağustos 2019 07:10
İrem Köker ve Aylin Yazan
BBC Türkçe, İstanbul
1999'da önce Marmara Denizi, ardından da Düzce'de meydana gelen iki deprem, İstanbul'a yönelik deprem riskini gündemin en üst sıralarına taşıdı.
Bilim insanları, Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın İstanbul'un güneyinden geçen kısmında enerji birikmesi olduğunu ve bunun da büyüklüğü 7'nin üzerinde bir depreme neden olabileceği uyarısı yapıyor. Son 20 yıl içerisinde depreme hazırlık konusunda bir dizi adım atılırken, özellikle inşaat alanında çok sayıda yasal düzenleme yapıldı. Bina yönetmelikleri değiştirilirken, İstanbul'un belli bazı noktalarına deprem konteynerleri yerleştirildi ve toplanma alanları belirlendi.
Türkiye'de afet konusunda en yetkili kamu kurumu olan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), bu yıl "Afete Hazır Türkiye" projesini başlattı. Bu projeyle bir dizi kişiye eğitim verilerek, halkın afet sonrasındaki ilk 72 saate hazır olması amaçlanıyor. AFAD'ın websitesinde, proje kapsamında İstanbul'da şu ana kadar 487 bin 776 kişiye ulaşıldığı belirtiliyor.
Ancak uzmanlar, 20 yılda belli bazı önlemler alınmış olsa da depreme hazırlık konusunda atılması gereken daha çok adım olduğunu söylüyor.
AFAD, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Valiliği, mülakat taleplerimize yanıt vermedi.
BBC Türkçe, İstanbul'da deprem konteynerleri ve toplanma alanlarının son durumunu araştırarak, uzmanlarla görüştü ve depreme hazırlık konusunda 20 yılda gelinen noktayı inceledi.
İstanbul'un altından geçen bir fay hattı bulunmuyor. Ancak Marmara Depremi'nde kırılan Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın bir uzantısı, İstanbul'un Adalar ilçesinin güneyinden geçiyor.
Bu nedenle de İstanbul'da güneyden kuzeye doğru ilerledikçe deprem riski de azalıyor.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'ne (TMMOB) bağlı Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Oktay Kargül, İstanbul'daki bölgelerin farklı nedenlerle risk altında olduğunu söyledi.
Kargül, "Bazıları yapı stokuyla çok ciddi risk taşıyor, bazıları da zemin yapısıyla. Özellikle Bahçelievler ve Fatih yapı stokuyla çok ciddi risk taşıyor. Çok hasar görme ihtimali, yıkılma ihtimali yüksek yapılar, bu iki bölgede bulunuyor. Ama Kartal, Maltepe, Zeytinburnu gibi alanlarda da yapı stoku olduğu kadar Marmara Denizi'nden yükselecek denizin de etkilemesi bekleniyor" dedi.
Kargül, İstanbul'un tsunami riskiyle karşı karşıya olduğunu ve "çarpık kentleşmenin" bu riskin yaratacağı potansiyel zararı da artırabileceğini ifade etti.
Marmara Depremi'nden bu yana en sık soruların sorular arasında "Beklenen büyük İstanbul depreminin ne zaman meydana geleceği" yer alıyor.
Dünya üzerinde henüz depremleri önceden belirleyen bir sistem yok.
Bununla birlikte son 20 yılda gerek Türkiye'den gerekse de yurt dışından birçok bilim insanı, fay hattı üzerinde incelemeler yaparak, çeşitli senaryolar geliştirdi.
Bu senaryoların ortak noktasını, İstanbul'da zamanı bilinmese de büyük bir depremin yaşanacağı ve bunun büyüklüğünün de 7'nin üstünde olacağı öngörüsü oluşturuyor.
Son olarak, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü; Boğaziçi Üniversitesi, İTÜ ve Ankara Üniversitesinden bilim insanları ile birlikte bir çalışmaya imza attı.
Bu çalışmada, tarihsel veriler incelendi ve fay hattında ölçümler yapıldı. Doğu'da Çınarcık, merkezde Kumburgaz ve Batı'da Tekirdağ hattını izleyen Kuzey Anadolu Fay Hattı'nda sırasıyla 7,5, 7,4 ve 7,2 büyüklüğünde depremler beklendiği belirtildi.
Almanya merkezli Geomar Helmholtz Okyanus Araştırma Merkezi de Marmara Denizi'nin altında iki yılı aşkın bir süre inceleme yaptı. Temmuz başında açıklanan sonuçlara göre, denizin altındaki tektonik gerginliğin arttığı ve bunun da 7.1 ile 7.4 arasında bir büyüklükte deprem yaratmasının beklendiği açıklandı.
Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ile İBB tarafından yapılan ve sonuç raporu 2002 yılında yayımlanan çalışmaya göre, İstanbul'daki binaların yüzde 35 ile 38'inin depremde hasar göreceği öngörüldü.
Aynı çalışmada can kaybı 73 ile 87 bin arasında, ağır yaralı sayısı ise 120 ile 135 bin arasında hesaplandı. Can kayıplarının ve ağır yaralanmaların tamamının çöken binalardan kaynaklanacağı belirtilirken, depremin etkileyeceği toplam kişi sayısı da en az 1 milyon olacağı ifade edildi.
AFAD Deprem Dairesi Başkanı Murat Nurlu, geçen yıl yaptığı açıklamada, yaptıkları senaryoya göre, 7,5 büyüklüğünde İstanbul kent merkezinde 26 ile 30 bin arasında kişinin hayatını kaybedeceğini söyledi.
Nurlu, "Yaklaşık 50 bin vatandaşımız ağır yaralı olacak… 44 bin 802 binamız yıkılacak. Açıkta kalacak insan sayısı 2 milyon 374 bin. Biz en kötüye göre hazırlıyoruz. Bunlar İstanbul için verdiğim değerler. Marmara Bölgesi'nde olacağı için genelde 28 bin, 30 bine yakın bir can kaybımız söz konusu. Yaklaşık 2 milyon 6 yüz bin vatandaşımız açıkta kalmış olacak. Deprem sonrası olacak tsunami etkileri de olacaktır" dedi.
17 Ağustos 1999'da Gölcük; 12 Kasım 1999'da da Düzce merkez üssü olan iki depremin ardından özellikle İstanbul'la ilgili uyarılar daha yüksek sesle dile getirilmeye ve bir dizi önlem alınmaya başlandı.
İstanbul'la ilgili iki önemli çalışmaya imza atıldı. Bunlardan ilki 2002 yılında JICA ile yapılan çalışma oldu. İkincisi de İBB'nin 2003 yılında İTÜ, ODTÜ, YTÜ ve Boğaziçi Üniversitelerine hazırlattığı İstanbul Deprem Master Planı oldu.
2016 yılında başlanan Kentsel Dönüşüm Master Planı ise henüz tamamlanmadı.
Yapılan bu çalışmalara ek olarak, mevzuatta da önemli değişikliklere gidildi. Bunların başında da inşaat yönetmelikleri geliyor.
İstanbul Valiliği, 2000'li yılların başında kentin farklı noktalarına bir deprem anında özellikle enkaz kaldırma ve ilkyardım çalışmalarına destek olacak malzemelerin bulunduğu konteynırlar yerleştirdi.
Ayrıca İstanbul'un ana arterleri tahliye yolları olarak sınıflandırılırken, park ya da boş arazi gibi açık alanlar da toplanma yerleri olarak belirlendi.
Toplanma alanları, bir afet anında insanların güvenli bir şekilde ulaşıp temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği mekanlar olarak tanımlanıyor.
Şehir Plancıları Odası'dan Kargül, "Toplanma alanlarının belirli kriterlere ihtiyacı vardır. Burada kişi 1,5 metrekare gibi bir dünya standardı var. Afet sırasında ve sonrasındaki yiyecek, su, giyecek ve tıbbi malzeme ihtiyacını karşılayacak bir alan olarak tasarlanır. Bunun için de kimi zaman konteynır olarak bu toplanma alanlarına bırakılır, kimi zaman da yer altında muhafaza edilir" dedi.
AFAD, İstanbul'da şu anda var olan konteyner ve toplanma alanlarıyla ilgili olarak BBC Türkçe'nin sorularına yanıt vermedi.
Marmara ve Düzce depremlerinin ardından hazırlanan Afet Acil Eylem Planı'nda toplam 470 toplanma alanı belirlendi.
AFAD, 2015 yılında yaptığı açıklamada, toplanma alanı sayısının 1332'ye yükseldiğini, geçici çadır kurulum alanı sayısının 77 olduğunu açıkladı.
Aralık 2018'de Yeni Şafak gazetesinde yer alan bir habere göre, AFAD Başkanı Mehmet Güllüoğlu, İstanbul'daki toplanma alanı sayısının 2 bin 850'ye ulaştığını söyledi.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, büyük çaplı toplanma alanlarının önemli bir kısmının imara açıldığını ve bu alanlara, AVM ve konut projesi gibi yapıların inşa edildiğini açıkladı. TMMOB'un verdiği bilgiye göre, İstanbul'da şu anda kriterleri karşılayan 77 toplanma alanı bulunuyor ve AFAD'ın saydığı yerlerin önemli bir kısmını küçük park ya da kalabalık grupları alamayacak kadar küçük açık alanlar oluşturuyor.
AFAD ise 77 toplanma alanı bulunduğu iddiasını reddediyor.
Toplanma alanlarının listesine bazı ilçe belediyelerinin internet siteleri ile e-devlet üzerinden ulaşılabiliyor.
İstanbul'da bulunan konteynerlerin sayısıyla ilgili ise çok daha az bilgi mevcut.
İstanbul Valiliği Afet Yönetim Merkezi, 2002 yılında yaptığı bir açıklamada, İstanbul'da 762 mahalle ve 173 köye turuncu renkli yaklaşık 2 bin konteyner yerleştirildiğini söyledi.
Bu konteynerlerin bakımı ve içindeki malzemelerin güncelliğinin korunması işi ise 2012 yılında ilçe belediyelerine devredildi.
Bugün bunlardan kaçının halen aktif olduğu bilinmemekle birlikte, birçoğunun hırsızlık ve yağmalama gibi olaylara maruz kaldığı için kaldırıldığı belirtiliyor. Bazı ilçelerde ise deprem konteyneri bulunmuyor.
Bazı ilçe belediyelerinin web sitelerinde toplanma alanlarıyla birlikte hangi noktalarda konteyner bulunduğu bilgisine de ulaşılabiliyor.
Halen var olan konteynerler ise toplanma alanı olarak tespit edilen yerlerde bulunuyor.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli, ilçede 9 adet konteyner olduğunu söyledi. Hançerli, bulundukları yere göre, konteynerlerin anahtarlarının belediye, muhtarlık ve polis karakollarında durduğunu ifade etti.
Hançerli, "Ancak acil durum halinde kilit kırılacak. Anahtar aramayacaksınız, anahtar bakmayacaksınız, kilidi kıracaksınız ve ulaşacaksınız. Dolayısıyla kilitler kırılabilir kilitlerden" dedi.
Konteynerlerin içine konulacak malzemelerle ilgili AFAD'ın yollamış olduğu bir liste bulunuyor. İlçe belediyelerinden bu listede yer alan malzemeleri tedarik etmeleri ve bakımlarını yapmaları bekleniyor.
Avcılar Merkez Mahallesi'nde toplanma alanı olarak tespit edilmiş yerlerden olan Bülent Ecevit Parkı'nın içinde yer alan konteynerde, kazma, kürek, baret, halat, el feneri, hilti gibi arama-kurtarma çalışmalarına yardımcı olacak malzemelerin yanı sıra battaniye, jeneratör ve ilkyardım çantası da yer alıyor.
Belediye yetkilileri, konteynerin iki ayda bir açılarak içindeki malzemelerin kontrol edildiğini belirtti.
1999'da yaşanan iki depremin ardından "Deprem değil, bina öldürür" cümlesi en sık duyulan sözlerden biri haline geldi.
Gerek Marmara gerekse de Düzce depreminde can kayıplarının önemli bir kısmı, sağlam ve yönetmeliklere uygun yapılmayan binaların çökmesi sonucu ortaya çıktı.
Depremin ardından inşaat yapma prosedürleri ve kullanılacak malzemelerle ilgili mevzuatta kapsamlı değişiklikler yapılırken, 2011 Van Depremi'nin ardından kentsel dönüşüm süreci başlatıldı ve son olarak bu yılın başında yeni yönetmelikler yürürlüğe girdi.
Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (İMSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Erdoğan, "1999'dan sonra önceki yönetmeliklerin yetmediği anlaşıldı. Türkiye'nin yüzde 92'si deprem bölgesi ve 2007 yılında yenilenen yönetmelikle Türkiye, 1-2-3-4 olmak üzere bölgelere ayrıldı. Deprem tanımları buna göre yapıldı ve binaların bu yönetmeliklere göre yapılması düşünüldü. 2011 Van Depremi'nin ardından 2012'de Kentsel Dönüşüm Yasası çıktı. Ancak bununla ilgili yönetmelikler çok daha sonraki yıllarda çıkarıldı" dedi.
Ferdi Erdoğan, 2019 yılı başında inşaat mevzuatında üç önemli değişiklik yapıldığını belirtti.
Erdoğan bu değişiklikleri şöyle anlattı:
"Bunlardan bir tanesi Türkiye Deprem Bina Yönetmeliği. 2007'deki yönetmelik rafa kaldırıldı ve şimdi onun yerine yeni bir yönetmelik yürürlüğe girdi. Bu yönetmelik bundan önceki yapılan tüm tanımları, her şeyi yok saydı. Dolayısıyla Türkiye'nin tamamını yeniden yapılandıran, yeniden tanımlayan bir deprem yönetmeliği haline geldi, binalar için. İkincisi müteahhitler A, B, C, D diye sınıflandırılarak gruplara ayrıldı. Üçüncüsü de yapılan binaların denetlenmesiyle ilgili. Yapı denetim kurumları daha önce ilgili müteahhittin seçtiği kişiler ve onların ücretlendirilmesiyle karar yapıdan bağımsız yapıya dönüştü. Dolayısıyla doğru olması gereken noktaya geldi."
Erdoğan, 2019 başında çıkarılan yeni yönetmeliğin belirsizlik yarattığını ve bir an önce hangi binaların depreme dayanıklı olduğunun, hangilerinin olmadığının tespit edilmesi gerektiğini vurguladı.
Son dönemde yapılan bir diğer önemli uygulama da 24 Haziran 2018 seçimlerinden önce yürürlüğe giren ve afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız yapıların kayıt altına alınmasını amaçlayan "İmar Barışı" oldu.
Ancak uzmanlar, bu düzenlemenin ruhsatsız yapılarla ilgili mülk sahibinin beyanını esas aldığı ve belediyeleri devre dışı bıraktığı için depreme hazırlık açısından çok ciddi riskleri de beraberinde getirdiğini söylüyor.
© Tüm hakları saklıdır.