18 Kasım 2016 14:01
15 Temmuz darbe girişimi gecesi, kızının düğünündeyken darbeci askerler tarafından derdest edilerek helikopterle kaçırılan emekli Korgeneral Mehmet Şanver, darbe girişiminin "tiyatro olduğu" iddiasıyla ilgili olarak "Uçaklara bomba atmasını emretmezdi ki o zaman o sistem. Bomba attırır mıydı? 246 insanımız öldü. Bu iddiayı ancak uçuk bir komplo teorisi diye değerlendiriyorum ben. Bu ciddi bir kalkışmaydı. FETÖ'cüler devlet içinde zor durumda kaldı. Son çare olarak bomba atana kadar geldiler. Böyle tiyatro olmaz. Bu bir isyandı ve devleti ele geçirmek amaçlanmıştı" dedi.
Emekli Korgeneral Mehmet Şanver'in Yeni Şafak'tan Hüseyin Likoğlu'na verdiği söyleşi şöyle:
Bu yapı Silahlı Kuvvetler'e ne zaman girdi, nasıl barındı?
Bu örgüt varlığını mutlak gizlilik üzerine inşa etmiş bir örgüt. Özellikle de Silahlı Kuvvetler içinde çok gizli hareket ettiler çünkü Silahlı Kuvvetler kendi emir komuta yapısı dışında herhangi bir yapılanmayı asla kabul etmemiştir, edemez. Bazı çocukların daha askeri okullara girmeden ele geçirilmesi söz konusu. Genç askerler ve pilotlardaki durum bu. Yüksek rütbede olanların bir kısmının ise sonradan devşirildiklerini değerlendiriyorum.
Belirli ikballe kandırıldıklarını; buna göre de her yolu mübah gördüklerini ve tuzaklar kurduklarını görüyoruz. Normal şartlarda sarsamadıkları Silahlı Kuvvetlerin liyakat sistemini bu tarz oyunlarla; manipülasyonlarla kendi lehlerine çevirmeye çalıştılar. Balyoz ve diğer kumpas davaları bunun en önemli aracı oldu.
Kumpas davaları haricinde de iftiralar, dijital kayıtlar, dijital kurgular vb. yöntemlerle yoğun saldırılar oldu. Bu yollarla sistem dışına çıkan personel yerine kendilerini yerleştirmeye gayret gösterdiler.
Bu davalar ve dijital saldırılar döneminde FETÖ, TSK içinde adeta çağ atladı: Sızma seviyelerini hem artırdılar hem derinleştirdiler. Ben ve ailem de özellikle generallik kariyerim boyunca belli saldırılara maruz kaldık.
Uğradığınız bir saldırıyı paylaşır mısınız?
En basitinden en vahimine maalesef pek çok örnek verebilirim. En basiti örneği; şahsıma ait ve bana imzam için getirdikleri bir harcırah formuna oğlumun da adının eklenmesi… Bunu fark edip düzelttirmesem oğluna da harcırah aldırtıyor diye haber servis edecekler. Bu en basiti… Pek çok silah arkadaşımızı bu tarz yöntemlerle yıprattılar. Ben Silahlı Kuvvetlerde Mehmet Baransu'ya mahkeme kararıyla tekzip yazdırtan ilk ve bildiğim kadarıyla da tek askerim. Üst düzey komutanlarımızın bu gibi durumlarda net tavır almaya cesaret edemediği o dönemlerde, hakkımda yazdığı yalan dolan haberlerin üzerine giderek konuyu tekzip noktasına kadar getirdim. 2013 yılının Ağustos ayında malum gazetede tekzip yayınlattım... Bu o dönemler için bir ilkti. Yine o dönemlerde ailemi de kapsayacak şekilde daha çirkin saldırılar da oldu.
Benim gibi pek çok asker yoğun ve çeşitli saldırılara uğrarken, bazıları ise hiçbir bir saldırıya uğramıyordu. Adeta korunaklı idiler. İşte bu hiç saldırıya uğramayanların pek çoğunun nihayetinde darbe girişimi ile ilişkili olduğunu gördük.
Bu tuzaklar ne zamandan itibaren kurulmaya başlandı?
Benim açımdan; generalliğe aday olduğum andan itibaren, yani kurmay albaylığımdan itibaren bu tür girişimlerle karşılaştım. Sene 2003-2004. Ama Allah'ın yardımı, biraz da dikkatimiz ile bu tuzakların bir şekilde üstesinden geldik. Her zaman olduğu gibi göreve odaklanmaya çalıştım. Sonunda da çok şükür Allah alnımızın akıyla emekli olmayı nasip etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oteli üzerindeki keşif uçuşunda sizden izin alındığı iddiaları da bir tuzak mıydı sizce?
Tuzak değil ancak görevin komutan izni alınarak yasallaştırılması çabası olarak değerlendiriyorum. Bu uçuşları biraz sadeleştirerek açıklamakta yarar var.
Karşılıklı hizmet dediğimiz görevler aylık olarak ve Kurmay Başkanı imzasıyla yayınlanır. Bu görevler hangi yedek meydanımızın eğitime ihtiyacı varsa ona göre düzenlenir. Çorlu, Dalaman, Akhisar, Sivrihisar gibi dağılma meydanlarımızda görev yapan askeri personelin ihtisas eğitimlerinin devamı için bu görevler önemlidir ve aylık ihtiyaca göre düzenlenir. Bu çok rutin, basit ve sürekli yapılan bir görev türüdür.
12 Temmuz'da icra edilen bahse konu görev normal planlamada olmayıp Diyarbakır'ın talebi üzerine planlanan ilave bir görev idi. Eğitim ihtiyacına bağlı olarak bu tür ilave görevler planlanıp icra edilebilir. Ama Diyarbakır'dan bu göreve planlanan uçaklar Dalaman’a nişten önce Marmaris'e yöneliyor ve sonra iniyor.
Ayrıca indikten sonra pilotlardan biri arsa bakma isteği ile Meydan dışına çıkıyor. Meydan dışına çıkma işlemi askeri araç ve şoförle değil bir başka pilotun arsa bakacak pilotu nizamiyeden alması ile gerçekleşiyor. Bu iki pilot yaklaşık 1,5 - 2 saat meydan dışında birlikte arsa bakıyor!
Şimdi bu faaliyeti inceleyelim:
Bu durumda ya gerçekten arsa bakılmıştır,
Ya da belirlenmiş bir hedefe havadan hedefleme pod'u ile , karadan gözle keşif yapılmış olabilir.
Sn . Cumhurbaşkanımızın tatil planladığı otelin civarda olması, bu görevde yer alan pilotlardan birinin Diyarbakır Üs Komutanı Tuğg. Deniz Kartepe ve diğerinin yani onu karşılayan generalin Tümg. Atilla Darendeli olması bir diğer pilotun ise 181nci Filo Komutanı Yb. Ahmet Özdemir olması ve bu üç personelin de şu anda tutuklu olması bu görevin masum bir karşılıklı hizmet görevi olmadığı savını güçlendirmektedir.
Özetle karşılıklı hizmet görevinin ilave edilip icra edilmesinde problem olmayıp, problemin karşılıklı hizmet adıyla başka işlemlerin gerçekleştirilmiş olmasıdır.
Bir de 13 Temmuz'da Akıncı'dan kalkan 2 uçağın keşif görevi yapması olayı var. O uçaklar Ege'de keşif görevine zaten önceden planlanmış durumda. Kurmay Başkanı Tümg. Suat Murat Semiz geldi ve bana dedi ki, 'Komutanım dün malumunuz Meis'te bazı hareketlilik olmuştu. Yunanlılar Meis'te çok sınır ihlali yaptılar, birtakım faaliyetler gerçekleştirdiler. Müsaade ederseniz Ege keşif görevini Dalaman'a indirelim, Dalaman'a inerken de Meis'e baktıralım, Meis'teki Yunan icraatını tespit edelim'. Gerçekten mantıklı ve harekat anlayışına uygun bir teklif idi. Çünkü bir gün önce de orada Yunanlıların 15-20'ye yakın hava sahası ihlali olmuştu ve bu ihlallerin sebebini öğrenmek uygun olacaktı.
Bu amaçla Ege keşif görev kolunun iniş meydanı değiştirilir. Bu uçaklar Ege keşif görevini yaptıktan sonra Meis'e yönelip orada da keşif görevini gerçekleştirip Dalaman'a inişlerini gerçekleştirirler. Buraya kadar sorun yok. Normal harekat ihtiyacına yönelik bir faaliyet.
Normal olmayan husus, görev sonrasında ana meydana dönüş rotasında baş gösteriyor. Normalde kalkıp direk Akıncı'ya yönelmeleri gerekirken bunlar kalkıyorlar ve kalkıştan sonra, Marmaris üzerinde birkaç tur atıp, ondan sonra Akıncı'ya yönelip inişlerini gerçekleştiriyorlar. Sıkıntı burada. Bu pilotlar kalkışı takiben neden direk Akıncı rotasına dönmüyor da Marmaris üzerinde tur atıyor?
Biz burada yine aynı hedefe, -Marmaris teki Sn. Cumhurbaşkanımızın tatil planladığı otele- yönelik keşif görevi yaptıklarını değerlendiriyoruz.
Dalaman Meydan komutanı ve görevli arkadaşların bu faaliyetlerde tespit ettiği ve normalin dışında gördükleri hususlar bize rapor edildikten sonra bu uçuşlar Hava resmi tekrar incelenerek tespit edilmiş ve konu yetkili makamlara suç duyurusu şeklinde bildirilmiştir.
Bunlar aslında komuta sistemini ve planlı yasal görevleri kullanarak yaptıkları yasal olmayan faaliyetlere yasallık sağlama çabalarıdır. Ancak dikkatli arkadaşlarımızın ihbarı sonrası yapılan titiz çalışmalar bu faaliyetlerin detayına ışık tutmuştur.
Nasıl görüyorsunuz o günkü faaliyeti?
Biz hava resmini tekrar oynatabiliyoruz. Uçağın çizdiği rotayı görebiliyoruz. İndikleri meydanda görev yapan arkadaşlarla da birebir görüşüyoruz ve bilgileri örtüştürüyoruz.
Bunlar Balyoz'da söylediklerinin hepsini kendileri de planlamış diyebilir miyiz?
Evet. Bir şekilde. Size katılıyorum.
Ordudaki yapılanmaya dönersek, FETÖ'cüler neden fark edilemedi ve engel olunamadı?
Bunlarla beraber yaşıyorsunuz. Hissediyorsunuz; özellikle de son dönemlerde daha iyi hissediliyordu ama kişisel bazda somut bulgular eksik kalıyor. Tabi, 17-25 Aralık'tan sonra bu yapının kurumlara nüfuz ettiği iyice tescillendi. Özellikle yargıdan ve polis teşkilatından tasfiyeler başlamıştı. TSK ile ilgili de ihbarlar ve istihbaratlar artık iyice olgunlaşmıştı. 2016 Ağustos Askeri Şurasına yönelik bazı hazırlıklar vardı. FETÖ'cüler artık sıranın Askeriyeye de geldiğini; tasfiye sürecinin başlayacağını gördüklerinden bu kalkışmaya cüret ettiler.
15 Temmuz gecesi girişimin başarısız olmasında, rüzgarın tersine dönmesinde en önemli unsur neydi sizce?
Malumunuz Hava Kuvvetleri hemen her türlü harekatta olduğu gibi bu kalkışma açısından da çok kritik öneme haizdi. Düğün gecesi nöbetçi generallerimiz yerlerindeydi. Bunların haricinde Hava Kuvvetleri Komutanımız, ben ve hava kuvvetleri komuta kademesinin pek çok üyesi bir arada düğünümüzdeydik.
Darbe girişimini biz de sonradan; olaylar vuku bulmaya başlayınca öğrendik. Düğün 19:00'da başladı ama bizim, en azından benim, olayların başladığı 21-21:30 surlarına kadar darbeye yönelik her hangi bir ön istihbaratım yoktu. Daha sonra da, 23:00 gibi düğün mekanı darbeci askerler tarafından basıldı ve 00:00-30 surlarında bizi esir aldılar. Ancak esir alınmadan önce başardığımız iki çok kritik olaydan bahsedebilirim:
Birincisi, olayları görür görmez derhal Yardımcım Korgeneral Kadıoğlu'nun ve beraberinde üç general arkadaşımızın Eskişehir'e; 2 üs komutanının da kendi görev yerlerine gitmesi emrini verdim. Yani bizler yoğun biçimde telefonlarla duruma müdahale etmeye başlarken o mekandan anında 6 generali uzaklaştırmış oldum ve bu generaller esir düşmemiş oldular. Nitekim, Eskişehir çok kritikti. Burada tüm muharip unsurları komuta edebilen; komutanı olduğum Muharip Hava Kuvveti Karargahı ve onun Harekat Merkezi vardı. Darbeciler Ankara'daki Hava Kuvvetleri Karargahını ve onun Harekat Merkezini ele geçirmişlerdi. Ama Eskişehir'e halen biz hakimdik. Benim gönderdiğim bu arkadaşlar, gece yarısından sonra Eskişehir'e ulaştılar ve biz esir alındıktan sonra doğrudan komuta kontrolü ele alarak karşı harekatı yönettiler. Nihayetinde sabaha karşı da Akıncı üssüne taarruz ettiler. Eğer bu arkadaşlar da esir alınmış olsalardı; karşı harekatımız sekteye uğrayabilirdi. Darbeciler daha esnek hareket edebilirlerdi. Hava kalkışmasını durdurmak çok çok daha zor ve kanlı olabilirdi. Çünkü darbecilere karşı uçak kaldırma veya taarruz etme gibi kritik emir verecek komutan kalmayacaktı.
İkinci başardığımız olay derdest edilene kadar Hava Kuvvetlerinin hemen hemen tüm birliklerine verdiğimiz yazılı ve sözlü emirlerdir. Havacı komutanlar olarak olayı 21-21:30 gibi öğrendik. Düğündeki masalarımızdan kalkıp bir köşede adeta ayaküstü bir karargah oluşturduk. Hava Kuvvetleri Komutanımızın yanında, tüm birliklerime emirler yağdırmaya başladım. Komutanı olduğum Eskişehir harekat merkezi üzerinden tüm hava birliklerine iletilmek üzere; emir komuta dışında illegal faaliyet olduğunu açıklayan; tüm faaliyetleri yasaklayan ve de darbecilerin eline geçmiş Ankara karargahının emirlerinin dinlenmemesi; bunun yerine emirlerin komutanı olduğum Eskişehir'deki karargahtan alınması gerektiğini ifade eden ve de Hava Kuvvetleri Komutanımızın ismiyle iletilen yazılı bir emir yayınlatılmasını sağladım.
İşte bu yazılı emir tüm Hava Kuvvetleri personelini olup bitenle ilgili resmi ağızdan uyandırmış oldu. Bundan sonra, darbeci olmayan çoğunluk personelimiz, kimden emir alacağını ve nasıl hareket edeceğini anladı. Yine bu anlarda tüm birlikleri yoğun şekilde telefonla aradık. Pek çok uçağın kaldırılmasını telefondaki sert ve net emirlerimizle önledik. Örneğin pistlere araç sokulması, seyrüsefer sistemlerinin kapatılması ve uçakların emniyete alınması gibi olağanüstü tedbirler alınması direktiflerini daha o dakikalarda esir alınmadan önce birliklere ilettik. Bu yazılı ve sözlü emirler neticesinde, pek çok personelimiz darbecilerin girişimini engelleyen; engellenememesi halinde ise yavaşlatan faaliyetlerde bulundular.
Dolayısıyla bu iki kritik hareketimiz, darbecilerin Hava Harekatını sekteye uğrattı. Bu emirlerimiz darbeciler için sonun başlangıcını teşkil etti.
Genelkurmay Başkanı'nın hava sahası talimatı 19.05'te verilmişti değil mi?
Hayatın normal akışına aykırı bir durum bu. Böyle bir emir yayınlandığı anda hava sahasının kontrolünden sorumlu komutan olarak benim haberimin olması lazımdı. Bu emir yayınlanmış. Daha yayınlanmadan, emir olgunlaşma safhasında telefonla benim haberdar edilmem gerekirdi.
Bu emir nasıl yayınlandı? Mehmet Partigöç'ün de o gece kullandığı sistem üzerinden mi?
Genelkurmay, Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'ne bildirmiş, Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi de Eskişehir dahil diğer harekat merkezlerine bildirmiş. Normal emir-komuta sistemi üzerinden. Partigöç nasıl gönderdi bilmiyorum ama o da aynı sistem üzerinden göndermiş olabilir. Bu yazılı emir 19.26'da Eskişehir'e gelmiş. Ama Muharip Hava Kuvvet Komutanı olarak bundan benim haberim yok. Her kim bu emri aldıysa bana bildirmesi gerekirdi. Hava sahasından sorumlu komutan benim.
Bu emirden ne zaman haberdar oldunuz?
Emirden hiç haberim olmadı. Sadece 19.30-45 gibi yardımcım Kadıoğlu general geldi, telefon elinde, durumu, tam o da bilmeden 'Komutanım Eskişehir'de bir şeyler varmış ve nöbetçi bıraktığımız General kendisini rahat hissetmiyormuş' dedi, ben de 'sen Eskişehir'e git o zaman' dedim. Daha nikah kıyılmamıştı, misafirleri karşılıyordum. Nasıl gitsin diye düşünürken Hava Kuvvetleri Komutanıma söyledim, 'izin verirseniz Kadıoğlu'na bir uçak ayarlayacağım, onu Eskişehir'e gönderelim dedim.' Komutanımızsa bu aşamada gerek yok, gerekirse benim uçakla göndeririz' dedi. Yani o aşamada; düğünün başlangıcında, bana ulaşan herhangi bir kalkışma emaresi veya istihbaratı olmadı. Olaylar başlayınca durumu görmüş olduk.
O gece sizi derdest edenler kimdi? Derdest edildikten sonra ne oldu?
Muharebe Arama Kurtarma (MAK) Timleri… İçlerinde Hava Kuvvetleri Komutanımızın korumaları vardı. Önce komutanı götürdüler. Komutanımızı bağlamadan tek götürdüler. Beni ve arkadaşlarımı sonradan bağlayıp topluca götürdüler. Ellerimiz bağlıydı; hiç çözülmedi. Arkadan bağlıydı; 'böyle olmuyor' dedik, çözüp önden bağladılar. Belli ölçüde iyi davranıyorlar ve isteklerimizi dinliyorlardı. Helikoptere bindirildik. Sabaha kadar yoğunlukla İstanbul üzerinde alçak irtifada sıkça manevra yaparak farklı noktalara dolaştırdılar. Bunu muhtemelen yerimizin tespit edilmemesi için yaptılar. 7-8 kere farklı yerlere indik; yakıt ikmali yaptılar. Yeşilköy'deki Hava Harp Okulu'na götürüldük ve orada bir-bir buçuk saat bekletildik. Sabah gün ağarırken de 2 helikopterle bizi Akıncı üssüne götürdüler.
Hiç siville karşılaştınız mı orada bulunduğunuz süre içinde?
Hayır. Bizi bir misafirhanede tek tek ayrı odalara bıraktılar. Zaman zaman gelip ekmek, su isteyip istemediğimizi sordular. Ellerimiz bağlıydı. Sonra ayaklarımızı da gözlerimizi de bağladılar. Ama göz bağı gevşek olduğu için, başımda bekleyen şahıs odadan çıkınca göz bağımı çıkarabildim. Saat 17-17:30 gibi serbest kalana kadar da el ve ayaklarımız bağlı kaldı. Sonra kapı açıldı, şu an kim olduğunu hatırlamadığım bir general sivil kıyafetli girdi içeri, 'Komutanım kurtuldunuz, geçmiş olsun' dedi. Sonra Hava Kuvvetleri Komutanımız geldi. Karşıma oturdu, 'Şanver geçmiş olsun' dedi. Ben de 'Size de geçmiş olsun komutanım' dedim. Sonra da Akın Öztürk geldi; makasla ellerimiz ve ayaklarımızdaki kelepçeleri kesti.
Adil Öksüz'le daha önce hiç karşılaştınız mı?
Adil Öksüz'ün ismini ilk defa olay sonrasında duyduk. Daha önce ne duydum, ne gördüm.
Ertesi gün serbest kaldınız ve Eskişehir'deki Karargâhınıza döndünüz. Oradaki ceride defterlerini, kayıtları vs. incelediğinizde ne gördünüz?
Ben cerideyi 3 defa okudum. Neredeyse ezberledim. Ceridenin biraz acelece, o psikolojiyle doldurulduğunu görünce, hakim ve savcıların bunu tam anlayamayabileceği fikri oluştu bende ve bir bilirkişi grubu oluşturarak cerideyi daha açıklayıcı hale getirdim. 48 sayfalık ceride, oldu 96 sayfa. Bir de hava resmini tersten oynatarak, yapılan bütün uçuşların rotalarını çıkardık. Cumhuriyet Başsavcılığı'na ilettiğimiz notta; EK A orijinal ceride, EK B genişletilmiş açıklamalı ceride, EK C de hava resmi olacak şekilde en önemli evraklar olarak teslim ettim.
Yani bu soruşturma kapsamında en önemli evrak bu diyebilir miyiz?
Evet; özellikle Hava Harekatı açısından bu üç evrak son derece önemli. O üç evrak da ilgili savcılıklarda mevcut. Her şeyin detayı orada var. Zaten Eskişehir'e gider gitmez cerideyi, telefon ve kamera kayıtlarını emniyete aldırdım. Bunların birisi yazılı, biri sözlü, biri görüntülü kayıtlardır. Bunlar somut belgelerdir.
Havacılardan darbeye karışanların kurtuluşu yok diyebilir miyiz?
Yok. Eskişehir muharip karargahı açısından yok. Zaten ben cerideyi inceleyip suç duyurularında bulunmaya başlayınca ilk taarruz geldi bana. Mehmet Şanver tutuklandı, Mehmet Şanver gözaltında diye basına haberler düştü. Kim yazdı bunları? Halbuki ben görevimin başındayım. Kim çıkardı bu haberleri? Neden çıkarıldı bu haberler?
Yaptıklarınızı önlemek amaçlı olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Bu haberler çıktı, tekzip ettikten sonra ikinci aşaması seldi. Daha önce tanık ve mağdur olarak ifade vermiş olmama rağmen; ikinci kez pek anlam veremediğim şekilde Savcı bey davet etti. Gittik. Gözaltı işlemi değildi. Suçlama veya sanıklık durumu yoktu. Bir anlamda misafir edildim. 48 saate yaklaştığında ancak Savcı Beyle görüşebildik. Görece kısa bir görüşmemiz oldu; hakkınızı helal edin diyerek uğurladı sağ olsun. Tüm bunlar; yani hakkımda yalan haberler ve aniden ikinci kez ifademin istenmesi, terfi durumumun görüşüleceği Yüksek Askeri Şuraya günler kala yaşandı. Bu bakımdan enteresandı.
Canlı yayınlara telefonla bağlanan generaller oldu. Siz hiç telefonla bağlanıp halka seslenmeyi düşündünüz mü?
Muharip Hava Kuvveti Komutanı olarak benim görevim havadaki kontrolsüz uçuşları engellemek ve uçuşları kontrolümüz altına alarak karşı harekatı başlatmaktı. Ben oraya kanalize oldum. Hava Kuvvetleri Komutanımız da üst makamlara, Başbakanımıza, Genelkurmay Başkanımıza, 2. Başkanımıza ulaşmaya çalışmış. Yanımda komutanım var. Bana düşmezdi. O sırada hiçbir şey izleyemiyorduk. Sadece yanımdaki arkadaşlar izlediklerinden ya da internette okuduklarından gelip bize bilgi veriyorlardı.
Bu bir tiyatroydu diyenler oldu?
Uçaklara bomba atmasını emretmezdi ki o zaman o sistem. Bomba attırır mıydı? 246 insanımız öldü. Bu iddiayı ancak uçuk bir komplo teorisi diye değerlendiriyorum ben. Bu ciddi bir kalkışmaydı. FETÖ'cüler devlet içinde zor durumda kaldı. Son çare olarak bomba atana kadar geldiler. Böyle tiyatro olmaz. Bu bir isyandı ve devleti ele geçirmek amaçlanmıştı.
Bu girişimde dış destek olduğu değerlendirildi, tartışıldı?
Bu girişimde dış etki konusuna katılıyorum. Ana hedef devletin ele geçirilmesi. Bunda başarılı olamadılar. Tali hedeflerden biri Silahlı Kuvvetlerin ele geçirilmesi ve güçsüz duruma düşürülmesi. Bunda kısmi başarılı olundu. Silahlı Kuvvetlerin itibarı düşürüldü, yapısı çok farklı hale geldi.
Hava Kuvvetleri'nin FETÖ'den tümüyle temizlendiğini düşünüyor musunuz?
Ne Hava Kuvvetlerimizin ne de diğer kurumlarımızın tümüyle temizlendiğinin garantisini kimse veremez. Bu uzun soluklu bir mücadele. Ama bu kalkışma teşebbüsü çoğunluğunu deşifre etti. Onlara da zaten gereken yapıldı. Mücadeleyi kesinlikle devam etmek lazım.
Hava Kuvvetleri'ni yeniden eski gücüne kavuşturma noktasında neler yapılmalı?
Personel eksikliği gibi somut eksiklikler zamanla giderilir. Harp okulumuzu, askeri okulları, uçuş okulumuzu güçlendirerek, kapasitesini arttırarak bu sorunu çözecek şekilde insan yetiştirebiliriz.
Ama Silahlı Kuvvetlerimizin asıl kaybı ilk olarak milletin gönlündeki yerinin sarsılması olmuştur. Ayrıca silah arkadaşlığı gibi mutlak güvene dayanan olguların sarsılması olmuştur. Bunları hep birlikte tamir etmek gerekir. Bir de liyakat sisteminden asla taviz verilmemesi gerekir. Liyakat TSK'nın kurumsallığının en temel yapı taşıdır. FETÖ'cüler bile bu sistemi yıkamamıştır; sadece manipüle ederek içine sızmışlardır. TSK'nın bundan sonra da liyakati esas alan kurumsallığı ile faaliyetlerini sürdürmesi elzemdir.
Hava Kuvvetlerinden Ayrılmış Sivil Pilotlardan Hava Kuvvetleri'ne dönüşleri neden sınırlı kaldı sizce?
Bu konuya daha sistematik yaklaşılması lazım. Kişilerle ve kurumlarla birebir görüşüp dönüş şartlarını net ortaya koymak gerekir. Ülkenin ihtiyacını da öne çıkartarak, bu işin önemli olduğuna arkadaşlarımızı inandırmamız lazım. Bu işte sistematik gidilirse ve arkadaşlarımız iyi bilgilendirilirlerse ben birçok arkadaşımızın döneceğine inanıyorum. Çünkü onlar burada yetişti. Hava Kuvvetleri sayesinde oradaki konumlarını elde ettiler. Hava Kuvvetleri'nin onlara ihtiyacı varsa onların da dönmeleri gerekir. İyi anlatılırsa, sistem iyi kurulursa döneceklerine inanıyorum.
O gece düğününüz vardı. Siz düğünü fırsat olarak gördüklerini düşünüyor musunuz?
Evet: Havacı generallerin orada hep birlikte olması işlerini kolaylaştırdı.
Düğüne mutlaka gelirim deyip de gelmeyenler oldu mu?
Düğün davet listesi bazı şeylere biraz ışık tutuyor… Geleceğim deyip gelmeyenler oldu. Geleceğim deyip LCV'ye pozitif cevap veren, yerleri ayrılmış ama gelmemiş generallerin hepsi kalkışmada rol aldılar.
Davetiyeyi ne zaman almışlardı? Ne zamana kadar LCV yaptırdılar?
Davetiyeleri de bir ay öncesinden verdik. 15 gün öncesine diyoruz ama tabi son güne kadar LCV yaptıranlar oldu.
Sizce bu düğünü fırsata çeviren neydi peki?
Düğünümüzü kullandıkları kesin. Çünkü bu kadar komuta kademesini bir arada bulamazlardı başka zaman. Davetiyelerimizi önceden vermiştik. Tarih belliydi. Ayrıca Ağustos ayındaki Yüksek Askeri Şura öncesi ön almaları gerekiyordu ve 15 Temmuz buna uygun gözüküyor. O gece bizim düğünümüzle beraber 3 tane düğün daha vardı. Deniz Kuvvetleri Komutanı; Jandarma Genel Komutanı ve Özel Kuvvetler Komutanı da bu düğünlerdeydi.
Ama diğer düğün sahipleri sizin kadar popüler olmadılar.
Olmadılar çünkü bizimkisi hemen hemen tüm havacı generalleri toplamıştı. Hava Kuvvetleri burada aktif kullanılmıştı. Bu kalkışmada hava gücünü kullanmak istediler ama karşılarında hava gücünün gerçek sahipleri vardı. Onlara müsaade etmedik. Elimizde tek iletişim aracı cep telefonu olsa dahi sonuna kadar kullandık. Onlar sistemi manipüle ederek geldikleri için bizle yarışacak ve bizle aynı seviyede çatışacak kapasitede değillerdi. O yüzden liyakat olmazsa olmazımızdır diyoruz. Liyakata zarar verirseniz ordunuzun savaşma gücüne zarar verirsiniz.
En mutlu gününüzde yaşandı bu korkunç olaydan aileniz nasıl etkilendi?
Tabi her şey çocuklarımızın düğününde iken başladı. Kızımın düğününden kopup, bir saatlik bir zaman diliminde komutanlık kariyerimin belki de en kritik emirlerini verdim. Düğün mekanından ellerim bağlı götürülürken otoparkta boş gelin arabasını gördüm; ve kızımın ve damadımın düğün mekanından başka bir şekilde uzaklaştırıldığını idrak ettim. O an için düğünü hatırladım ve üzüldüm. Ama çocuklarım, “Baba, ülkemizin yaşadıklarıyla bizim yaşadıklarımız kıyaslanamaz.
Bir düğün değil, bin tane düğünümüz feda olsun. Allah yeter ki bu ülkeye bir daha böyle 15 Temmuzlar yaşatmasın" dediler. İkisi de asker çocuğu…
Artık emeklisiniz. Bir kitap çalışmanız olduğunu duyduk. Kitapta neler okuyacağız?
Gerek kişisel olarak yaşadıklarım gerekse darbe girişiminin hava harekatı kısmı ile ilgili bir kitap yazmaktayım. Bunu tarihin kayıtlarına geçirilmesi gereken son bir vazife olarak görüyorum. Özellikle hava harekatı ile ilgili burada paylaşamadığım çok fazla detay var.
15 Temmuz ülkemiz için bir milat oldu. Benim için de öyle. Ağustos ayı itibarıyla emekliliğimi talep ettim. 15 yaşında Kuleli Askeri Lisesi'nde başladığım 44 senelik kariyerimi tamamladım.
Bu büyük devlet Yozgat'ın Yerköy ilçesinden, içinde 4 çocuk 2 yetim bulunduran dar gelirli bir hanenin evladını aldı; eğitti; subay yaptı; savaş pilotu yaptı; askeri ataşe yaptı ve nihayetinde general yaptı. 79 yılından bu yana şahsıma şerefle hizmet etmeyi nasip etti. Tüm bu merhalelerde devletime olan borcumu en iyi şekilde geri ödeme arzusuyla çalıştım. Her zaman “Allah devletimize milletimize zeval vermesin" dedim; şimdi de aynı temennileri paylaşıyorum.
© Tüm hakları saklıdır.